KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

By endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... More

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️AVCILAR
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️EVLİLİK RİTÜELİ

27.4K 2.9K 1.2K
By endless_Q

Multimedia: Madrigal - Dip

Bana ulaşmak için;

İnstagram hesabım = endless_q.r

Twitter hesabım = Endless_QR

❤️

Oy sınırı: 2200

▏₰ Alysa

Yatağın ortasına oturmuş bacaklarımı kendime çekerek kollarımla kelepçelemiştim. Son zamanlarda günlerim aynaya bakmakla geçiyordu. Tamda savaşın ortasındayken böyle bir ihmalkarlık göstermekten nefret etsem de içine çekildiğim bataklık beni boğuyordu. Yataktan kalkarak aynanın karşısına yürüdüm. Elimi yansımama uzatarak görüntümün üzerinde gezdirdim. Lore ritüelinden sonra sarmaşık gibi uzayan saçlarımı kısaltmamda yine Eira yardımcı olmuştu. Normalde uçları omuzlarıma değen saçlarımı eskisi gibi belime dokunacak şekilde kesmesini rica etmiştim.

Gideon öldüğünde ikimizi birden cezalandırmak için ruhumu makastan geçiriyormuşçasına saçlarımdan geçirmiştim. Ya saçlarımı kesecektim ya da bileklerimi...

Bir kez daha sevdiği birinin canını makas almasın diye bileklerimden vazgeçmiştim.

Beni arkasında bırakıp giden adamın ölüsüne bile kıyamamıştım.

Gümüşlerini dirildiği günden beri arada saçlarıma bakarken yakalıyor, göz bebeklerindeki saf acıyı yakalayarak yaptığımdan pişman olacak gibi oluyor ancak elimden bir şey gelmediği için çoğunlukla görmezden geliyordum. Hazır elime saçlarımı eski haline geri döndürecek bir fırsat geçmişken bunu kullanmıştım.

Sırf o gözlerde daha fazla acıya rastlamayayım diye.

İki kaşımın ortasında beliren dövme Titalara aitti. Tita seviyesine geçmiş beyaz cadıların her birinde sunak ortaya çıkar, sunağın üzerinde ise cadı çekirdeği hangi elemente sahipse onun sembolü belirirdi. Ben ateşin beyaz cadısı olduğum için alnımdaki sunağın üstünde alev simgesi bulunuyordu. Alberu'nun silüeti kaybolurken alnındaki ateş sunağı kurumuş bir kâğıt misali dağılarak kaybolup benim alnımda uyanmıştı. Onun sahip olduğu her şey artık bana aitti.

İlk gün müthiş bir baş ağrısı çekmiştim. Alberu'dan bana transfer edilen bilgiler o kadar fazlaydı ki beynim onca bilgiyi hazmedene kadar ağrıya katlanmam gerekmişti. Değişen şey sadece kanım değildi... görünüşüm, bedenim de değişmişti. Ten rengim iyice açılmış ve etrafımda garip bir pus dolanıyordu. Öyle ki kopkoyu bir gecenin ortasında lamba gibi parlayacağıma emindim. Bu şeyi ortadan kaldıramadığım için alışmaya çalışıyordum.

Kaşlarım ve kirpiklerimde saçlarım gibi beyazlaşmıştı. Elalarımdaki bin bir renk daha belirgin bir tona bürünmüştü. Göz bebeklerimdeki ateş perçemleri ise hala baskındı. Vücudumun yaptığım antrenmanlardan dolayı sıkılaştığını düşünüyordum ta ki safkan bir beyaz cadının bedenini alana dek. Her bir kıvrımım keskin hatlarla baştan şekillenmiş, göğüslerim ve kalçalarım büyümüştü.

Aynada gördüğüm bu kadın kimdi?

Alysa mı yoksa Reila mı?

Eğer ben Reila isem Alysa kimdi? Alysa isem Reila kimdi?

Hafızamın kulvarlarında oturan iki kadında birbirine yabancıydı.

Ben kendime yabancılaşmıştım.

Bu hissi nasıl anlatabilirim ki? Aynadaki yansımamı tanıyamıyordum.

Benliklerimden birini kabul edersem ötekine ihanet etmiş sayılmaz mıydım? Geçmişte ve şu anda olduğum kişi aynı mıydı? Hafızamdaki boşluk dolmuş lakin dolarken beni kendime yabancılaştırmıştı.

Ben bunu istememiştim ki...

Olduğum yere oturarak dizlerimi tekrar kendime doğru çektim. Diz kapaklarıma yasladığım kollarıma çenemi dayadım.

Mırıldanmaya başladım. "Ben Reila'yım... Ben Alysa'yım... Ben kimim?"

Korkuyorum...

Çadırın girişi açılıp içeriye Gideon girince gözlerimiz aynadaki yansımalarımızda çakıştı. Bana bir süre boş bakışlarla baktıktan sonra yanıma gelerek oturup arkamdan beni sarıp sarmaladı. Ondan uzaklaşamayacağımı bildiğimden teslim olarak başımı göğsüne yasladım fakat elalarım aynadaki yansımadan ayrılmamıştı. Yansımamdan bakışlarımı çektiğim anda kendimi kaybedecek gibi hissediyordum, yok olacak gibi.

Uyandığım geceden beri ona bir garip bakıyordum, eskisi gibi değildi bakışlarım ve en kötüsü Gideon'da bunun farkındaydı. Sanki kara bir örümceğin kurduğu ağlara takılmış, ağlardan kurtulmaya çalıştıkça kurduğu tuzağa daha çok yapışmıştım.

O kimdi?

Gideon mu yoksa Zeref mi?

Kafamda sorgulayıp duran ses bir türlü susmuyordu.

"Yine kendini mi izliyordun?" Bakışlarımı kaçırarak "Sadece bu görüntüye alışmaya çalışıyorum." dediğimde bundan fazlasının olduğunu bildiğini biliyordum. Eğilerek boynumu öptüğünde daha da sırnaşarak göğsüne sığındım. Burada hiçbir şeyden korkmama gerek yoktu.

"Önceden de güzeldin şimdide güzelsin beyaz cadım."

Kafamı iki yana sallayarak mızmızlandım. "Garip görünüyorum işte."

"Doğru söylüyorsun, sana bakarken gözlerim kamaştığı için bakışlarımı kısmak zorunda kalıyorum. Neden biliyor musun? Çünkü ışık saçıyorsun Aşinam... karanlığı yaran bir ışıksın sen." Kalbimin içerisine saklamış olduğum geçmişin kırık camları git gide derine gömülürken bu adam elleriyle o kırıkları çekip çıkarıyor, yetmezmişçesine her bir kesiği iyileşsin diye dudaklarıyla öpüyordu... ettiği iki sözle.

Kalbimin hızlanmasının verdiği o tatlı sancıyı sevgiyle kucakladım.

Yanında... o yanında Alysa.

Kuruntu etmeyi bırak.

Başımı kaldırarak yansımasına değil, direkt gözlerinin içine baktım. Buna cesaret edebilmem bile takdire şayandı zira aynalara hapsolmuş gibi hissetmediğim tek an onun yanımda olduğu andı. Kara kurt kafasını eğerek benim gümüşlerine baktığım gibi elalarıma bakınca "Gördüklerim..." dedim ama devamını getiremeden gözlerime yaşlar doldu. Parmağıyla bel boşluğuma daireler çizerken beni daha sıkı sardı. Bunu beni gevşetmek için değil kendisini tutmak için yaptığını biliyordum.

Beni üzen her şeye kin besliyordu.

Kurt kini.

Ağlamamak için direndiğimden dudaklarım aşağıya doğru bükülüyor, titriyordu. "Gördüklerimle yüzleşemiyorum Gideon." Bel boşluğumdaki elini çeneme götürerek okşarken dudaklarını anlıma bastırdı. Neyi teselli etmeye çalıştığından bile bihaberdi. Gözlerimi kapatarak alnımdaki sıcak dudakların sağladığı huzurda dinlendim.

Sadece bunu istiyorum.

Sadece onu.

"Seni her şeyden koruyacak güce sahibim ama seni gördüklerinden koruyamam cadım." Hıçkırdım. Elimi gömleğine atarak sıktım, ondan güç alabilmek için...

"Ağlama. Ağlama bak sana kanını veren o cadının mezarını bulup kemiklerini kemirmesi için çakallara atarım." Sesi cidden bunu yapacakmış gibi çıkıyordu. "Kanı da kesin bayattır onun sana daha taze bir kan mı bulsaydık acaba?" Dayanamayıp yaptığı şebekliğe ağlamamın arasında gülmeye başladım. Bir ağlayıp bir gülüyordum, iyice kafayı yemiştim. Alberu yaşasaydı eminim kedi köpek gibi didişip dururlardı. Lore ritüelinde de o, Gideona laf sokup durmuştu.

Keşke onları tanıştırmak için geç kalmasaydım.

Gülüşümü izlerken birden "Sen güçlüsün." deyince dudaklarımdaki gülümseme sekteye uğramıştı. Elinin tersini yumuşakça yanağımda gezdirip "Sen çok güçlüsün Alysa" dedi. Bilseydin... bilseydin eğer yine de böyle düşünür müydün?

"Tökezlemekten hatta düşmekten korkma cadım. Bırak kanasın, kanatsınlar... bırak seni yendiklerini sansınlar. Sen aldığın darbelerle daha da güçlenip her seferinde ayağa kalkacaksın ve bu döngü bir müddet daha kendini tekrar edecek, neden biliyor musun? Çünkü hayat dediğimiz şey bu. Ve olurda bir gün yorulduğunu, ayağa kalkamayacağını düşünürsen bil ki; sen görsen de göremesen de orada olacağım ve sana ayağa kalkabilmen için elimi uzatacağım."

Orada olacaksın.

"Şimdi gözlerindeki yaşları silip üzerini değiştir bakalım Aşina. Seni merak ediyorlar, dışarıdakilere görünmen lazım." Tip tip çadırın girişine bakarak "Biraz daha çadırın etrafında dolaşıp dururlarsa cenazelerini kaldıracağım yoksa." diyerek ekledi. Ufak bir tebessüm edip başımı tamam anlamında salladım. Üstümü değiştirmek için çadırın içine yerleştirdiğimiz paravanın arkasına geçerek uzay-boşluk yüzüğümden günlük kıyafetlerimi çıkarıp üzerimdeki gecelikten kurtuldum.

Uyandığım gecenin üstünden iki gün geçmişti ve ben kırk sekiz saatten fazladır kendimi çadıra kapatmıştım. Arkadaşlarımda haliyle nasıl olduğumu merak ediyordu. Eira saçlarımı keserken de durgun olduğum için çadırdan canı sıkkın çıkmıştı. Muhtemelen diğerleri de yanıma gelip beni soru yağmuruna tutmamaları için uyarılmıştı. Gideon bana ne gördüğümü sormamıştı, sadece yalnız kalmaya ihtiyacımın olduğunu anlayıp bana müsaade etmişti. Tabii arada sırada -şuna sık sık diyelim- beni kontrol etmeye gelmeden de yapamamıştı. Aslına bakarsanız çadırdan çokta uzaklaşmadığına adım kadar emindim.

Ben ağlarken o, yasıma da şahit olmuştu. Hüznümü yaşamama izin verdiği için oturup düşünebilmiş ve sevdiğim adamla kurduğumuz hayalleri öpüp koklayarak mezarlarına geri bırakabilmiştim. Zeref'e kızıyordum ama bir yandan da buna gerçekten hakkım var mı diye düşünmeden edemiyordum. Gideon'un ruhunu Anubis'den geri alabilmek için her şeyi yapmaya hazırdım. Canını istiyorum dese oracıkta düşünmez verirdim.

Zeref'de canını sevdiği kadın için feda etmişti.

Benim için.

Gözümün önüne kalbini söküp mezarıma gömdüğü an gelince hareketlerim duraksamış, tırnaklarını anılarıma geçirerek bana eziyet etmeye kararlı mazime dolu dolu gözlerle bakmıştım. Yanağımın içini dişleyerek kemerimin tokasını bağlayıp göz yaşlarımı kuruladım.

Bununla yaşamayı öğrenmek zorundaydım.

Paravandan çıktığımda çadırın girişinde bekleyen Gideon'un yanına gittim. Elini bana uzatınca parmaklarımı parmaklarının arasından geçirerek sıkıca tuttum. Dudaklarını elimin üstüne bastırınca dayanamayıp parmak uçlarımın üstünde yükselip çenesinden öptüm.

"Bizimkilerle görüştükten sonra bir yere gideceğiz."

"Nereye?"

"Seveceksin." Bu gidene kadar ağzımdan tek laf alamazsın demekti.

"Kalacak mıyız peki?" Kafasında şöyle bir hesap yaparak "Bir gece." deyince kafamı aşağı yukarı sallamıştım. Gideon kalmamızda sorun görmediğine göre düşman cephesinde şu sıralar tehdit oluşturacak herhangi bir hareket gözlemlememişlerdi.

Çadırdan dışarı çıktığımızda bizimkileri az ötede görmüştüm. Metus kollarını arkasında kelepçelemiş, kafasını havaya kaldırarak ıslık öttürüyordu. Yanındaki Eira ise ayakkabısının ucunu çimenlere sürtüyordu. Çaka elinde tuttuğu asasını ilk kez görüyormuş gibi incelerken Lester ve yanındaki Harpia ise onlara Dünya'nın en ilginç şeyini görmüş gibi bakıyorlardı. Hallerini görünce gülmemek için kendimi kasmam gerekmişti. Başka şeylerle uğraşıyorlarmış gibi yapıp çadırın etrafında dolanmadıklarına Gideon'u ikna etmeye çalışıyorlardı.

Kıstığı gümüşlerinin arasından önündeki gösteriyi izleyen kara kurt "Hareketlere bak pezevenklerdeki." deyince dayanamayıp gülmüştüm. Benim gülüşümle geldiğimizi fark etmiş gibi davranan Metus "Vay be neye dönüşmüşsün kız sen öyle!" diyerek yanımıza gelince diğerleri de onu takip etmişti. Bozkurt baştan aşağıya beni süzüp ıslık çalınca Gideon dizini tekmelemişti. Acıyla bağırıp dizini tutarak olduğu yerde zıplamaya başlayan Metus "Kırıldı! Bu sefer kesin kırıldı!" diyerek bağırmaya başladı. Sürü Metus'un Gideon'dan dayak yemesi günlük aktiveleriymiş gibi kısa bir an bu tarafa bakıp işlerine geri dönmüşlerdi.

"Gözlerini oyarım." Konuşurken kurdu hırladığı için anında ajitasyon yapmayı bırakıp Lester'in arkasına sığınmıştı. Tengu'nun omzundan bu tarafa bakıp "Ne dedik sanki be! Alt tarafı saf kanlık yakışmış demeye getiriyordum!" dedi.

Çaka Eira'ya 'Gerçekten istediğin koca bu mu?' bakışları atarken avcı kız mühürlüsünü gülerek izliyordu. O bile Metus'un götünde kurt olduğu için yerinde duramayan haline alışmıştı. Eh hoşuna da gitmiyor değildi belli ki. Eira daha önceden safkan halimi gördüğü için diğerleri kadar meraklı değildi. Tabii ilk çadıra girdiğinde bir süre dona kalarak bana baktığını saymazsak daha sonradan rahatsız etmemek için konusunu bile açmamıştı. Diğerleri de sessiz bir ilgiyle beni inceliyorlardı. Onları tanıdığım için bakışlarından rahatsız olmuyordum hatta dışarı çıktığımı fark eden bütün sürü, Elfler ve diğer ittifak mensupları tarafından göz altına alınmıştım bile.

Eh gittiğin her yerde böyle olacak alışsan iyi edersin Alysa.

Hyuga ve Aramil hala Kara elfleri sorguladıkları için gelememişlerdi, Khafra'da ortalıkta gözükmüyordu. Gideon bana Khafra'nın biz kaybolunca arama ekibine katıldığını söylemişti. Kim bilir ne kadar uzaklaşmışlardı ki hala dönememişlerdi. Kurtlar onlara geldiğimize dair Kaknus'la haber göndermişti. Umarım tilki ve kuş yine kavgaya tutuşmazdı.

"Tarafımıza safkan bir ateşin beyaz cadısı da katıldığı göre düşmanı iyice terletebiliriz." Lester'in övgü içeren sözlerini samimiyetle kabul edip gülümsedim. "Cömert sözleri için Tenguların reisine teşekkür ederim."

Lester ilk kez gülerek beni şaşırtmıştı. "Güçlü bir beyaz cadıdan daha tehlikeli tek şey zeki bir beyaz cadıdır. Evet, reislik pozisyonu artık benim. Yaşlı karganın kellesi uçuruldu, onun takipçilerinin çoğunu yakaladık. Kaçanlarında adamlarım peşine düştü artık savaşa odaklanabiliriz. Size hız kesmeden bilgi akışı sağlayacağız ayrıca çok lazım olursa savaşmaktan da çekinmeyiz." Sonunda her şey olağan seyrine dönüyordu.

"Bu arada tanıştırmak için vaktim olmadı..." Yanındaki Harpia'yı göstererek "Harpia'ların lideri Sila ayrıca kendisi benim karım olur." dedi. Karısını tanıtırken parmağıyla yanağını kaşıyordu sanırım birileri bayağı bayağı utanıyor. Karısı olarak tanıttığı kadını tanıyordum, bana gökyüzünde mızrağını veren Harpia'ydı.

Gülümseyerek "Tanıştığımıza memnun oldum Sila. Ben Alysa; Kalash klanının Aşinasıyım." dediğimde gözleri parlayan kadın heyecanla elime yapışarak "Bende memnun oldum! Heyecanımı maruz görün lütfen, hakkınızda o kadar çok şey duyup size hayran kaldım ki! Kalash'ın ünlü cadısı ve kara kurdu ile tanışmak için can atıyordum!" deyince hepimiz şaşırmıştık. Harpiaların liderini daha ağırbaşlı ya da ciddi biri olarak beklemiştim.

Fazlasıyla cana yakındı.

"Akıllısı bizi bulmaz ki." Çaka'nın mırıldanarak söylediği sözleri Harpia hariç herkes duymuştu. Lester maskesinden gözükmese de Çaka'ya kötü kötü baktığını başının ona doğru dönmesinden anlamıştım. Yeni karısına kafadan çatlak denmesinden pek hoşnut kalmamıştı tabii.

"Şey bende evliliğinizi tebrik ederim." Ellerini benden çekip Lester'in koluna yapışarak sıkıca sarıldı. "Teşekkür ederiz!" Evlilikleri siyasi bir anlaşma üzerine olsa da mutlu olmalarına sevinmiştim.

"Ee siz nereye gidiyorsunuz böyle?"

Gideon Metus'a bakıp "Bir gece yokuz." dedi. Bu kadarını bilmesi yeterli diye düşünüyor olmalı ki başka bir açıklama yapmamıştı. "Lan savaşın ortasında yine nereye gidiyorsunuz! Oğlum sizin yüzünüzden götümüz tutuşup duruyor!"

"Kes zırvalamayı da işini yap."

"Hay sana yıllar önce bağlılık yemini eden aklıma sıçayım! Bu işin böyle olacağını bilsem kabul eder miydim? Resmen kandırıldım." Gideon Metus'un sızlanmasını bir tarafına takmadan beni çekiştirerek yürümeye başlayınca bozkurda 'Üzgünüm.' bakışları attım. Demek ki nereye gideceğimizi kimse bilmiyordu. Ben en azından Metus ve Hyuga biliyordur diye düşünüyordum.

Kara kurdun gizli saklı hareket edişi beni iyice meraklandırmıştı.

Gideceğimiz yer kimsenin bilmemesi gerektiği kadar önemli bir yer miydi?

Sık ağaçların arasından hızla geçerken gölge gibi hareket ediyorduk. Gideon güçlerini kullanarak etrafımıza karanlığı topluyor ve onun bizi davetsiz gözlerden saklamasını sağlıyordu. Gece vakitlerine girdiğimiz için tek ışık kaynağımız Ay'dı. Ay'ın yarattığı loş ışık yolculuğumuz için yeterli aydınlığı temin edemiyor olsa da sorun değildi. Gideon kurt gözlerine sahipti. Üstelik ne kadar itiraf etmesi utanç verici olsa da etrafımdaki pusta garip bir şekilde lamba görevi görmemi sağlıyordu. Kara kurdun sırtında oturarak geçirdiğim ağrılı saatlerin ardından beni getirdiği yer tahminlerimden de ötedeydi. Gittikçe seyrekleşen ağaçların arasından yıldızların üzerine düşerek parıl parıl parlattığı gölün suyunu görünce hayranlıkla dudaklarım aralanmıştı.

Burası da neresiydi böyle?

Yolculuk boyunca nereye gittiğimizi sorsam bile cevap alamayacağımı bildiğimden kendimi boşa yormamıştım. Sadece gittiğimiz yerin daha önce görmediğim bir yer olduğunu Gideon'un temkinli hareket etmesinden ve daha önce inmediğimiz kadar derinlere indiğimizi sezerek akıl etmiştim. Kimsenin hatta çoğu güçlü ırkın bile girmekten çekineceği, insan ayağının değmediği bir bölgedeydik. Şahlar metrelerce ötede etrafımızı saracak şekilde çember kurarak bizi takip ediyorlardı. Alınan tüm bu güvenlik önlemleri beni ürkütüyor olsa da nedenini sormamıştım. Altıncı hissim Gideon'un onlar hakkında -hem de onların bölgesindeyken- konuşmak istemeyeceğini söylüyordu. Karanlığın içinde saklanarak bizi izlediklerini hissettiğim şeylerin varlıkları tüylerimi diken diken etse de oradan çıkmayacaklardı. Kara kurda baş kaldıramazlardı.

Buradaki Alfa oydu.

Ellerimin altındaki postunu daha sıkı tuttum. Bizim yaşadığımız toprakları uygarlık olarak nitelendirilebilirken buraya ancak ilkel diyebilirdim.

Gölün büyüleyen manzarası olduğumuz yerin belalı bir yer olduğu gerçeğini arka plana atmama yetmişti. Gideon'un hızıyla bir dakikaya ulaşacağımız göl gittikçe ortaya çıkarken gölün hemen yanında dikili duran yapı dikkatimi çekti. Geniş merdivenlerin çıktığı yer üç insanın sarabileceği kalınlıktaki sütunlara bırakıyordu yerini. Sütunlar kayalardan yapılsa da zımparalanarak pürüzsüz hale getirilmişlerdi. Her bir sütunun arasında yedi metre kadar vardı ve garip bir şekilde yüzeyleri çatlaklarla hatta kırıklarla doluydu.

Eski bir tapınağı andırıyordu.

Gideon gölün hemen önünde durunca sırtından indim. Benim inmemle birlikte sırtındaki omuriliği yılan gibi kıvrılarak şekil değiştirmeye başlayıp kemikleri ürkütücü sesler çıkararak kırılıp tekrar kaynarken insan haline bürünmüştü.

Yaz böceklerinin çıkardığı sesler etrafta yükselirken önümden geçen ateş öpeceğine dokunmak için parmağımı uzatmıştım. Ateş böceği bir saniye için parmağıma konsa da daha sonra kanatlarını çırparak yoluna gitmişti. Burası zamanla daha çok hoşuma gitmeye başlamıştı. Safkan bir beyaz cadı olduğum için doğanın burada diğer yerlere nazaran bakire kaldığını hissedebiliyordum. Yolda sezdiğim şeylerin aksine bu bölge uhreviydi.

"Beni nereye getirdin böyle?" Hava aşağısına göre daha temizdi. Ferahlatıcı oksijeni içime çekerek gözlerimi bir saniye içinde olsa tatmin olmuş bir şekilde kapattım. Hafif bir meltem yüzüme vurarak saçlarımı dalgalandırıyordu.

"Gel, öğreneceksin." Elimi tutarak merdivenlere yönlendirince içeri gireceğimizi anlamıştım. "Merdivenlerden çıkarken dikkat ol. Buranın inşa edilmesinin üzerinden binlerce yıl geçti o yüzden çoğu yerde dökülmeler, kırıklar oluştu." İçeri girdiğimizde tapınak üzerimize yıkılmazdı umarım.

"Doğruluğu şaibeli olsa da türümüzün doğuşu hakkında bir rivayet var." Kara kurt birden soyları hakkında konuşmaya başlayınca kulaklarımı açarak tüm dikkatimi ona verdim. Soylarının bu yerle bir bağlantısı olmalı, aynı şekilde beni buraya getirmesinin bir anlamı olduğunu düşündüğüm gibi. "Denilene göre kurtların soyu aslında insan ve bizim gibi dönüşemese de özel olan bir kurda dayanırmış." Hafızamdaki mitoloji bilgimin sayfalarını karıştırarak neden bahsettiğini aradığımda anlatacağı efsaneyi kısa sürede bulmuştum.

Merdivenin basamaklarını çıkarken "Bu kurt sence neden diğerlerinden farklı görülüyordu?" diye sordu.

"Hım... büyü gücü falan olduğundan olabilir mi?" Garip, bildiğim kadarıyla mitolojide sıradan bir kurt olarak kayıt altına alınmıştı. "Düşün." Demek doğru cevap bu değildi. Merdivenleri kazasız tırmanmayı başardığımızda sütunların beş metre kadar önünde ters çevrilmiş konilerin önünde durduk. Koniler bakırdan yapılmış gibi duruyorlardı. Gideon uzay-boşluk yüzüğünden çıkardığı meşaleyi bana uzatarak "Yak." dediğinde eğilerek meşaleye üfledim. Üflememle birlikte başı tutuşan meşale cayır cayır yanmaya başladı. Gideon elimi bırakmadan meşalenin ucunu koninin içine tutarak yaktı. Bakırdan yapılan koni turuncu bir ışık saçarak yanarken o diğerine geçti.

Muhtemelen hepsini yakacaktık.

Turuncu ateşin ışığı Gideon'un yüzüne vurarak gümüşlerini aydınlatırken "Hala bir fikrin yok mu?" diye sorunca kirpiklerini üst üste kırpıştırarak kendime gelmiştim. Onu izlemeye daldığımdan ne sorduğu aklımdan uçmuştu. Omuz silkince başını bana çevirerek "Çünkü bir insana aşık olmuş, yasak olanı istemiş." deyince bir saniye için donakalmıştım.

O da mı?

Tapınağın etrafını dolanarak sabırla konileri yakmaya devam ederken sütunların merkezindeki boş alanda uçuşan beyaz tüller dikkatimi çekmişti. Buranın bir çatısı olmadığı için içerisinin sunaklarla dolu olacağını sanmıştım. Ters konileri yaktıkça duvarlara çizilen kurt ve insan motiflerini hatta buraya kazınmış hikayenin bir kısmını görebilmiştim. Buraya gelenler hikayelerini öğrenebilsin diye böyle bir yönteme başvurmuş olmalılar. Bazı yazılar zamanın hışmına uğrayarak silinmişti gerçi kullanılan dili okuyamayacağından benim için bir şey değişmemişti. Sadece resimlerle de neler olduğunu aşağı yukarı anlayabilirdim.

"İsmi belirsiz bir insan kasabasına düşmanları saldırarak evlerini yakıp yıkmış, insanları öldürerek mallarını yağmalarken oradan kaçmayı başaran kişilerde olmuş. İçlerinden bir kadın yeni doğan bebeği ile bu ormana girme gafletine düşmüş. Burada ikamet edenler, bölgelerine izinsiz giren kadını öldürmüşler. Sıra bebeğe geldiğinde bebeğin ağlamalarını duyan bir kurt bu duruma kayıtsız kalamayarak onu kurtarmış, sahiplenmiş ve yuvasına götürmüş. Oradaki dişi kurtlar bebeği emzirerek büyütmüşler. İnsan dişisi olan bu bebek büyüyüp serpildiğinde onu kurtaran kurda tıpkı ağlamasını duyduğu anda aşık olan kurt gibi aşık olmuş. Kurtla evlenmiş ve ondan ikiz çocukları olmuş; dişi olana Aşina, erkek olana ise Börü ismi konulmuş. Biz bu iki kurdun soyundan geldiğimize inandığımız için sürü liderine Börü, Börü'nün kadınına Aşina deriz."

Konileri yakmayı bitirdiğinde yapının etrafında tam bir tur dönerek başladığımız yere gelmiştik. Benim meşaleye üfleyip yaktığım gibi Gideon da meşaleye üfleyerek söndürmüştü. Konilerden yanan ateş etrafı iyice aydınlatarak gölün manzarasını daha da açığa çıkarmıştı. Ay'ın yansıması üzerindeyken göldeki su sakin bir şekilde hareket ediyordu.

Kara kurt beni az önce gördüğüm tüllere doğru götürürken neden bilmiyorum ama kalbimin ritmi bozulmuştu, heyecanlanmıştım. "Kurtlar bazen avcı, bazen savaşçı, bazense muhafızdır." Tül perdeler esen meltemle birlikte dalgalanıyor, uçuştukça aralanan kısımlardan içindeki eşyaları görüyordum. Düz bir yatak, geniş bir masa ve mumlar.

Bir sürü mum.

Merkezdeki sütunlara bağlanan ipler yatağa tüllerden cibinlik oluşturmuştu.

Burası tapınak falan değildi.

Efsanedeki kurt ile kadının yemin ettikleri yerdi.

Evlenmek için.

"Bu gece ben ne avcı ne savaşçı ne de muhafızım." Tüllerin önünde durarak iki elimi birden tuttu. Alnını alnıma yaslayıp "Ben bu gece izin verirsen senin kocan olacağım." dedi. Sözlerini dinlerken göğüs kafesime yumruklar attığı için kemiklerimi sızlatan kalbimi yatıştırmaya çalışıyordum, nafileydi. Oradan çıkmak, Gideon'un soluyla birleşmek istiyordu. Bana mavi ateşi düğün hediyesi olarak vereceğini Hadme ile sözleşme yapmadan evvel de söylemişti. O zamanlar bir tek benim yüreğim aşk ateşiyle yanıyor sanıyordum... Ciddi olmadığını düşünmüştüm. Haritayı ona verdiğim günden beri belki de çok önceden benimle evlenmeyi kafasına koymuştu. Bunu bilmek beni daha önce tadını almadığım bir mutlulukla sarhoş ediyordu.

Günler sonra ilk kez gözlerim mutlulukla dolmuştu.

"Ol... kocam ol Gideon Kalash."

Kara kurt ona en yakın olan muma doğru nefesini üfürdüğünde ilk mumla birlikte diğer mumlarda teker teker alev alarak yanmaya başladılar. O ritüel için kalan işlerle ilgilenirken ben ilk önce altımdaki pantolonu daha sonra da üzerimdeki bluzu çıkararak yere bıraktım. Ellerimi geriye atarak sütyenimin kopçasını açtım ve kollarımdan çıkarıp yığılı kıyafetlerin üzerine attım. Titreyen ellerimle derin bir nefes alarak altımdaki tek kumaş parçasından da kurtulduktan sonra çırılçıplak kalmıştım.

Saçlarımı önüme atarak az da olsa çıplaklığımı örtmeye çalışırken yatağa oturup Gideon'u beklemeye başladım. Kara kurt masanın üstünde kilden yapılmış yuvarlak bir kaba içi simle doluymuşçasına parıldayan altın sarısı bir sıvı dökmüştü. Dudakları bir an olsun kıpırdamadan durmuyor, bir şeyler okuyordu. Eline aldığı boya fırçasını sıvının içine batırarak karıştırmaya devam etti.

Kurtların geleneklerine uyarak düğünü baş başa yapacaktık.

Bir ritüeli tamamlayarak.

Gideon gelinini kutsamak için vücuduma Kalash'ın düğün sembollerini çizecekti.

Bunu bir akrabası ya da klandan herhangi biride yapabilirdi. Bizzat evlenecek kurdun yapması ise bambaşka bir anlama geliyordu; kurdun mühürlüsüne boyun eğişi...

Evleniyorum... Aman Tanrım, ciddi ciddi evleniyordum ben! Kendi kendimi iyice heyecanlandırınca homurdanmadan edemedim. Kalbim duracaktı... Gideon karıştırdığı kapla yanıma gelince duruşumu dikleştirdim. Beni birçok kez çıplak görse de safkan vücudumla ilk kez tanışacaktı. Hem beni ne kadar çıplak görürse görsün buna asla alışamayacağımı anlayalı çok olmuştu.

Her seferinde ilkmiş gibi onunla sevişiyordum.

Karıştırdığı boyadan kafasını kaldırarak bana bakınca vücudumu ayak uçlarımdan başlayıp gözlerime ulaşana dek acele etmeden süzdü. Gümüşleri koyulaşarak dipleri karardığında etkilendiğini anlamıştım. Yanaklarım pembeleşti... Elalarıma son bir kez bakıp önüme gelerek diz çöktü. Kabı uzatarak "Tut." deyince avuçlarımın arasına alıp sıktım. Sol ayağımı tutup baş parmağıyla üzerini kışkırtıcı bir şekilde okşayınca vücuduma elektrik verişmişçesine titremiştim. Fırçayı kabın içinden alarak fazla boyayı kenara sürttü. Ardından ayağımın üstüne sembolleri çizmeye başladı.

Fırçanın ucu tenimde hızlıca kayarken kara kurdun eli bir an olsun titremiyordu. Her bir çizgi düzgün ve keskin hatlara sahipti. Sanki bunu her gün yapıyormuşçasına mükemmel çizimler ortaya çıkarıyordu.

Fırça gıdıklıyordu.

İki ayağımda olması gereken sembolleri bitirince bacaklarıma geçmişti.

"Bacaklarını arala." Bir saniye için duraksasam da bakışlarımı ondan kaçırıp bacaklarımı istediği gibi araladım. Utandığımı anladığı için diz kapağıma minik bir öpücük kondurarak "Yüz kızartıcı bir şey yapmıyorsun sadece benim olanı bana gösteriyorsun cadı." dedi. Fırça uyluklarımda gezdikçe zevk mırıltıları çıkarıyordum. Küçük bir soluk çektim içime. Utanmayı kes Alysa! Doğru diyor, görmediği neren kaldı ki?

Kollarımı kısa sürede halledip göğüslerime geçti. Fırçanın bir anda göğüs ucumun çevresinde dolanmasıyla dayanamayıp inlemiştim. Benim inlememle birlikte Gideon'un fırçayı tutan eli duraksamıştı. Dişlerini sıktığı içe doğru çöken yanaklarından anlaşılıyordu. Onunda benim kadar zorlandığı aşikardı. Ağzının içinde küfrederek "Siktiğimin ritüelleri." dese de işine kaldığı yerden devam etti. Fırçayı tutan parmakları sıkılaşmıştı. Neredeyse silaha çalan göz bebeklerinin ardında üstüme atlamak isteyen kurdun bakışlarını sezebiliyordum, nefesimi kesiyordu. Ancak evlilik ritüelini tamamlamak istiyorsak sembollerden önce sevişemezdik. Resmen Gideon'un kurt ataları tarafından sınanıyorduk!

Son kez alnıma çizdiği sembolle birlikte işi bitince ikimizde nefes nefese kalmıştık. Birbirimize dokunmadığımız halde bu derece etkilenmemiz inanılmazdı.

Ayağa kalkarak çizdiği sembollere şöyle bir bakıp yutkundu.

"Uzan."

Göğsümü şişirecek kuvvette soluk alıp yatakta geriye giderek başımı yastığa koydum. Bir an önce gelmesini ve kasıklarımdaki sızıyı dindirmesini istiyordum. Kara kurt kabı masanın üstüne geri bırakıp elini düğmelerine attı. Acelesi olduğu hızlı hareketlerinden belliydi. Düğmeleri on saniyede çözüp gömleği yere fırlattı. Kemerinin tokasını hızlıca açıp pantolonu ve iç çamaşırından aynı anda kurtularak çırılçıplak bir biçimde yatağa çıktı. Katlı bacaklarımı aralayarak ait olduğu yere girdi ve yavaşça üzerime uzandı.

Tenime değen teniyle memnuniyetle mırıldandım.

(Buradan sonrası yetişkin okuyucular için uygundur. Okumak istemeyenler işaret koyduğum yerden devam edebilirsiniz.)

Ellerimi kaslı kollarında gezdirerek boynuna doladığımda eğilerek dudaklarını alnıma bastırdı.

"Beni nasıl delirtiyorsun görüyor musun?"

Genişçe gülümseyerek başımı salladığımda gümüşleri şehvetle yoğunlaşarak bana bakmaya başladı. Eğilerek burnuyla burnumu dürtüp "Önünde başımı eğdiğim ilk ve tek kadınsın." diye fısıldadı. Gözlerimden taşan bir sevgiyle ona bakmaya başladım. Elimle sakallarını okşayarak "Sana aşığım." deyince donuk gümüşlerinde ufak bir parıltı görür gibi oldum. O gözler öyle bir karanlığın içindeydi ki hiçbir ışık orayı aydınlatamıyordu.

"İşte bununla yaşarım."

Eğilerek dudaklarıma saldırdığında aynı vahşilikle ona karşılık vermeye başladım. Uçuşan tüller bize az da olsa mahremiyet sağlasa da tamamen açık alandaydık. Gökyüzünün altında ilk sevişmemiz değildi. Birilerinin bizi görmesinden ya da duymasından da çekinmiyordum. Gideon kıskanç bir adamdı ve benimle geçirdiği bu özel anı asla başkalarıyla paylaşmazdı. Yakınlarda kimse olmasa da her ihtimale karşı bizi kimsenin görememesini sağladığına yemin edebilirdim.

Alt dudağımı dişleyince kafamdaki bütün düşünceleri uzaklaştırıp şu ana odaklandım. Karşılığında bende üst dudağını ağzımın içine alıp dişlemiştim. Kısasa kısasıma dudaklarındaki eğlenceli gülümsemeyle karşılık verdi. Bana her sürtünüşünde inliyor ancak beni öptüğü için seslerim dışarıya boğuk boğuk çıkıyordu.

Neredeyse kırk dakikadır kendini tuttuğu için alnında hafiften ter damlaları belirmeye başlamıştı. Sık sık nefesler alıp verdiği için göğsü göğsüme çarpıyordu. Sert elleri her yerimde geziyor, okşuyor, sıkıyor ve her yerimi ısırıklara boğuyordu. Dilini göğüs ucumda dolaştırırken "Dayanamıyorum." dedi. Kafasını göğsüme daha çok bastırırken kafamı geriye atıp nefes almaya çalıştım. Gideon'un vücudundaki sıcaklık beni cayır cayır yakıyordu. Sıcaktan bunaldığım için nefesim daralıyordu.

Avucuna aldığı göğsümü sıkarken boynumu sertçe ısırdı. Ellerim çarşafı bularak sıkarken o aşağılara inip karnıma öpücükler konduruyordu. Ritüelin ilk aşaması ters konilerde düğün ateşi yakmaktı; burada gerçekleşecek evlilik ilan ediliyordu. İkinci adım geline çizilen sembollerdi. Benim alemimde yapılan düğünler gibi değildi kurtların düğünleri. Onlar işlerini sessiz ve baş başa hallediyorlardı. Haliyle birbirimize sözlerle değil sevişerek yemin edecektik. Üçüncü ve son aşama buydu.

Kafasını bacaklarımın arasına sokup baldırımı dişleyince "Yap artık şunu!" diye sinirle bağırdım. Güldü. Öyle bir güldü ki etrafımızda kahkahası yankılanmıştı.

O da mutluydu.

Benim gibi.

"Gideon bana eziyet etmeyi bırak."

"Haksızlık ediyorsun aynı eziyeti bende çekiyorum karım."

Karım... bunu sevmiştim.

Onun karısı olmayı sevmiştim.

Ağlama... burada olmaz, şimdi olmaz.

Başımı eğerek dolu gözlerle ona bakınca o da kalbime saplanan ağrının sebebi olacak kadar derin bir şekilde bana bakmaya başladı. Üzerime doğru gelerek yaşlı gözlerimden teker teker öptü. Elimi alarak kalbinin üstüne bastırdı.

"Öyle hızlı atıyor ki... söz dinletemiyorum Alysa. Senin için deliriyor, senin için deliriyorum."

Kavuşamayalım diye ellerinden geleni artlarına koymamışlardı.

O kadar çok göz yaşı dökmüş, o kadar çok canım yanmıştı ki.

Beni öldürseler de ondan vazgeçememiştim.

Onu öldürseler de benden vazgeçmemişti.

Yeniden karşılaştık sevgilim; söz verdiğimiz gibi.

Tekrar dudaklarıma uzandığında bu sefer ağzımdan içeriye dilini yollamıştı. Dillerimiz birbirine dolanarak sarılırken Gideon içime girmişti. Tırnaklarımı omuzlarına geçirerek bu hisse alışmaya çalıştım. Kara kurt boğuk bir sesle inlerken hissettiği zevki iliklerime dek duyumsamıştım. Bende ondan farksızdım, her içime girip çıkışında resmen gözlerimin önü kararıyordu. Doğrulup belimin iki yanından kavrayarak giriş çıkışlarını hızlandırınca çığlık atarak çarşafa tutunmuştum. Sert vuruşları yüzünden yatakta bedenim yukarı aşağı savuruluyordu. Gideon'un omzunun üzerinde gördüğüm Ay tamda üzerimizde duruyordu. Işığını kara kurdun vücudundaki ter damlalarına yansıtarak esmer göğsünü acı çikolata gibi parlatıyordu.

Ağzım sulandığı için dilimle dudağımı yaladım ardından Gideonun omuzlarından tutup bastırdığımda ilk önce ne istediğimi anlamayan bir bakış attı bana sonra "Üstüne çıkmak istiyorum." deyince sol dudağının kenarı yukarı doğru bükülmüş ve bir saniye içerisinde yerlerimizi değiştirmişti. Şimdi ben ata biner gibi kara kurdun üzerinde oturuyordum.

"Bu pozisyonu daha çok sevdim." Aşağıdan bana şehvet dolu bakışlar atarak kalçama vurup "Hareket et." deyince ilk önce tecrübesizliğim yüzünden ne yapacağımı şaşırmış sonra ellerimi kaslarına bastırarak hafifçe yukarı kalkıp aşağıya inmiştim. Gideon derince inleyerek kafasını geriye atınca doğru yolda olduğumu anlayıp hareketlerimi sıklaştırdım. Göğüslerim üzerinde zıpladığım için sallanıyordu zaten gümüşleri de yüzünden çok orada geziyordu.

Elleriyle bel boşluğumu sıkarak bana yardımcı olmaya başlayınca içimden ona teşekkür etmiştim. Üzerinde zıplamaya devam ederken terden yüzüme yapışan saçlarımı arkaya doğru atıp üzerine doğru eğildim. Ellerimi göğsüne yaslayarak destek alıp dilimi arzuladığım gibi kaslarında, kaslarının arasındaki kıvrımlarda gezdirerek acı çikolatayı andıran tuzlu teninin tadına baktım. Parmaklarını saçlarımın arasına sokarak çekiştiriyordu.

"Kaşınıyorsun, seni sabaha kadar uyutmam." Kıkırdadım. Çenemi karnına yaslayıp alttan alttan ona bakarak teşvik edici bir bakış attım. "Uyutmamanı istiyorum zaten." Gideonun tamamen kararan irisleri bana ne yaptığımı bilmediğini söyleyen bakışlar atsa da umursamadım.

Beni mahvetmesini istiyordum.

Hızlıca tekrar yerimizi değiştirip "Yaramaz kız." diyerek içimde beni çıldırtacak derecede hızla gidip gelmeye başladı. Kollarını sıkıp oradan güç aldığımda gözlerimin önünde uçuşan siyah beneklerle yaklaştığımı anlamıştım. Gideon'un dudaklarına kapanarak "Daha hızlı." deyince isteğimi ikiletmemişti. Eh kara bir kurtla sevişmek cidden dayanıklılık istiyordu zira yatakta insan gibi davranmıyordu. Tüm içgüdüleri şaha kalkmış bir şekilde bana sahip oluyordu. Gümüşleri çentik halini alıp parlamaya başlayınca onunda geleceğini anlamıştım.

Beni kucaklayarak içime öyle girip çıkmaya başlayınca sık nefeslerimin arasından kollarımı boynuna doladım. Bende onun gibi elalarımda ateşi toplayarak göz bebeklerimi parlatınca beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.

Kim olduğumu kabul edemesem de ne olduğumu kabul etmiştim.

İkimizin de gözleri loş ortamda parlarken büyük bir patlamayla sona ulaşarak rahatlamıştık.

Titremelerimiz arada yoklarken terden sırılsıklam olmuş bir şekilde birbirimize sarılıyorduk.

Kolumu kaldıracak takatim kalmamıştı.

Gözlerimiz rahatlarken de bir an olsun birbirinden ayrılmamıştı.

Vücudumdaki semboller sanki derimden içeriye kazınmışçasına kaybolmuştu.

Evlilik ritüeli tamamlanmıştı.

Artık karı kocaydık.

Şakağından kayan ter damlası çenesinden yere damlarken elimi alnına düşen saçlarına atarak geriye doğru taradım.

Eğilerek alnıma dudaklarını bastırdı.

"Artık bir Kalash'sın."

Alysa Kalash.

(Buradan devam edebilirsiniz.)

İlk sevişmemizden sonra iki kere daha birlikte olmuş, dinlenmek için yatakta yatıyorduk. Tabii ben Gideon'un kolunun altında başım göğsünde uzanıyordum. Üzerimize ince bir örtü çekmiştik, sıcak değildi ama konuşurken bile çıplak olmak tuhaf hissettirdiğinden ben rica etmiştim. Kara kurt burnunu saçlarımın arasına sokarak derin bir nefes alınca "Yapma, çok terliyim." demiştim.

"Kokun çıplakken yoğunlaşıyor koklamadan duramıyorum."

Şeftali.

Şeftali gibi koktuğumu söyleyip duruyordu.

"Bana hala söylemedin."

"Neyi?"

"Türkçe ismini."

"Niye bu kadar çok öğrenmek istiyorsun? O ismi kullanmıyorum bile."

"Kocadan bir şey saklanmaz küçük hanım." Ciddi ciddi bunu söyleyince katıla katıla gülmeye başlamıştım. Gideon tek kaşını kaldırarak "Komik mi?" diye sorunca tekrar gülmeye başlamamla cevabını almıştı. Çocuk gibi somurtunca kıyamayıp eğilerek omzunu öptüm. Parmaklarımı karın kaslarında gezdirince karnını içine doğru çekmişti. Benden böylesine etkilenmesine bayılıyordum. Elimi karnından çekerek "Uslu dur." deyince bu sefer de uzanarak çenesini öpüp "Yula." dedim.

"Anlamı ne?"

"Rüya demek. Annem bana hamile kalmasını her zaman mucize olarak görmüş. Karnındayken beni hep sen benim rüyamsın diye severmiş o yüzden anneannemde bana rüya anlamına gelen Yula ismini vermiş."

"Anneannen zevkli kadınmış."

Kıkırdadım. "Öyledir."

"Alysa."

"Hım?"

"Geri döndüğümüzde savaşı bitireceğiz."

"Seninle olacağım."

"Şüphem yok güzelim ama ondan önce yapman gereken bir şey var."

Mavi ateşten bahsediyordu. Gerildiğim için çarşafın ucuyla oynamaya başladım. Geçmişimi öğrenmemiş olsaydım Gideonu mavi ateşi bana vermesi için ben sıkıştırırdım ama şimdi... o gücüde elde edersem iyice benliğimden kopacak gibi hissediyor, korkuyordum.

Çenemden tutarak başımı yukarı kaldırdığında göz göze geldik. "Sana gördüğün şeyleri sormayacağım anlatmak istediğin zaman burada olacağımı biliyorsun zaten ama korkuların... onları benden saklayamazsın, saklarsan kızarım Alysa."

Sana geçmişten asla bahsetmeyeceğim.

Zerefken gözlerinin önünde beni astılar nasıl derdim?

Hele de geçmişi bilmediğin halde izlerini sende görürken...

Elista köyünde yaşlı kadının kara cadılarla anlaşma yaptığını öğrendiğimizde köylüler onu cezalandırmak için asmaya karar vermişlerdi. Gideon başından beri benim deneyimleyerek öğrenmemi isterken kadının idamında bu düşüncesine ters düşecek şekilde gözlerimi kapatmıştı. Görmemi istememişti... Bunu isteyerek değil, iç güdüsel yaptığını orada anlamasam da şimdi anlıyordum. Sonra İkiz uçurum tepelerinde meydana gelen efsane vardı. Efsaneyi anlatırken nasıl sıkkın olduğunu, ikide bir ensesini ovaladığını hatırlıyordum. Orada kendi ölümünü anlattığını o bilmese de ruhu biliyordu. Bedeni başka bir isimle anılsa da kara kurdun ruhu Zeref'e aitti tıpkı benim ruhumun Reila'ya ait olduğu gibi.

Ve rüyalarım... Gideonla tanışmadan evvel neredeyse her gece onunla rüyalarımda buluşurdum. Gördüğüm yer ikiz uçurum tepeleriydi... ikimizin de mezarının olduğu yerdi. Hikayemiz orada sonlandığı gibi yine orada başlamıştı.

Ben Zerefle Aramil'in ortaklaşa yaptığı büyüyle yeniden doğmuştum peki ama Zeref'in ruhu nasıl olmuştu da reenkarnasyon geçirmişti? Sanırım bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Sadece bunu ne ya da kim yaptıysa ona minnettardım.

"Kimim ben Gideon? Yirmi iki yaşına kadar modern Dünyada yaşamış olan Alysa mı yoksa İnalih'e gelip safkana dönüşen bir beyaz cadı mı? Aynaya her baktığımda oradaki yansımanın gittikçe değiştiğini görüyordum. Sanki ben, ben olmaktan çıkıyor gibiyim. Değişiyorum, her şey değişiyor ve ben insan olan Alysa'nın bu değişimle yok olmasından korkuyorum artık gerçekte kim olduğumdan emin olamıyorum." Sonunda içimi döktüğümde biriyle bunu paylaşmanın bile azda olsa beni rahatlattığını hissetmiştim.

O taş hala göğsümdeydi ama ağırlığı azalmıştı.

Dirseğini yastığa dayayarak bana dönük bir şekilde başını avucuna yaslamıştı. "Ben kimim Alysa?" Kaşlarımı çatarak neden böyle bir soru sorduğuna anlam veremedim.

"Ne?"

"Benim kim olduğumu söyle cadı."

Tereddütle "Gideon?" dediğimde duraksayıp "Kara kurt?" diye lafı çevirdim. İkilemde kaldığımı fark ederek şaşırmıştım. Gideon şaşırmamın üzerinde durmayarak "Doğduğumda Gideon adını aldım, on yaşına girdiğimde adımın yanına kara kurt ismi eklendi ardından yirmi dört yaşında şeytana dönüştüm ama bir kere olsun kim olduğumu sorgulamadım çünkü özümde üçünün de ben olduğumu biliyorum." Burnuma fiske atarak "Sende de durumlar farklı değil cadı. Doğduğunda Alysa ismini aldın, yirmi iki yaşında adının yanına beyaz cadı ismi eklendi ardından yirmi üç yaşında safkan oldun ama özünde her zaman sen sensin Alysa." dedi.

Ne kadar isim aldığım önemli değil özümde ben hep bendim.

Kolumdan tuttuğu gibi beni altına alıp üzerime çıkınca afallayarak gümüşlerine baktım. "Hem kim ya da ne olduğunun ne önemi var cadı? Ne olursan ol sen bana aitsin." dedi. Sözleriyle sarsılan kalbim nabzımın seyrini de değiştirmişti. Eğilerek dudaklarıma yapışmadan önce "Bir kere daha yapalım." dedi.

Siyah kutunun kapağını açtığım gibi içindeki mavi ateşin ışığı yüzüme vurdu. Gideon hemen arkamda beni izlerken eğilerek mavi ateşi içime çekip yuttum. Boğazımdan aşağıya inen ateş içime dağılarak damarlarıma karışırken alnımdaki sunağın ısındığını hissederek gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığım gibi bilincimi cadı çekirdeğimin olduğu alana gönderdim. Fanusun içinde yanan kırmızı ateşin renk değişerek mavi ateşe dönüşünü izlerken "Sözümü tuttum, sana mavi ateşi getirdim Hadme." dediğim sırada Hadme'nin sesini kafamın içinde duydum.

Üstün ateşi elde edebileceğine dair pek inancım yoktu ama beni yanıltmayı başardın ateşî

"Ben verdiğim sözü yerine getirdim sıra sende."

Kafayı sıyırmışçasına bir kahkaha atarak Sonunda sönmeyen ateşi elde ettim! Yüzyıllardır bunu bekliyordum! Şimdi ben en güçlü ateşim diye ortada gezen cılız alevlerin hepsi karşımda diz çökecek ahahahah!diyerek gülmeye devam etti.

Beni dinlemiyordu.

"Öhöm!" Dikkatini çekmek için öksürdüğümde kahkahalarına ara vererek Evet, evet ne diyordun? Ha! söz falan diyordun. Tamam, tamam artık ölene kadar gücümü istediğin gibi kullanabilirsin canım. Şimdi git. Ateşin Tita'sı ol.derken resmen beni başından savmaya çalışıyordu.

İlk geldiğimde de aynı şeyi söylemişti. Tabii o zamanlar güçlerim hakkında bir fikrim olmadığı için Ateşin Tita'sı ol dediğini duyamamıştım.

Şimdi duyabiliyordum.

Hadme yine kendi kendine konuşarak nasıl güçlü bir ateş olduğu hakkında atıp tutarken onu kendi haline bırakıp bilincimi geri göndererek gözlerimi açtım. Gideon bana doğru eğilmiş bir şekilde dururken eliyle alnımdaki sunağı okşayıp "Maviye döndü." dedi. Tita dövmem ateş gücüne sahip olduğum için kırmızıydı şimdi ateşim maviye dönüştüğü için rengi de değişmişti.

Ateş mavisi olmuştu.


დ Ay nadiren de olsa heyecanlı yerde bitirmiyorum bugünde o günlerden biri :D

დ Bölümde en sevdiğiniz yer neresi oldu? Ay evlendik bizzz!!!

დ Bir sonraki bölüm bol bol aksiyonla geçecek bakalım safkan beyaz cadının gücü nasılmış :D

Seviliyorsunuz bebekler görüşmek üzereee :* 

Continue Reading

You'll Also Like

YAMALI RUH By athena

Teen Fiction

7.6K 2.5K 45
Yaralanmış, darbe almış ruhuma bir yarabandı yapıştırdım. Eskisi gibi olur sandım, sanki yaşananlar hiç yaşanmamış gibi olur, iyileşir sandım. Ama ya...
9.6K 349 14
ღ- Yandere takıntılı aşk durumudur. sözlük anlamı Yandere, Japon pop kültürü içinde geçen karakter tiplerinden biridir. "Yandere" terimi; hasta olmak...
243K 7K 24
Parmaklarımı birbirine geçirip bakıyorum yürüdüğün yollara. Sesim çıkmıyor,fısıldıyorum sen yine de duymaya çalış: "Vedaları sevmediğimi biliyorsun,h...
337K 36.9K 30
"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir ev...