Halikarnas'ta Bir Gece | Gece...

By -BuzlarKralicesi

3M 144K 13.7K

❝ Her şey o gece başlamıştı. Bardan içeri girdim, içkiyi fazla kaçırdım, sahneye çıkıp şarkılar söyledim ve i... More

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | ÖNEMLİ AÇIKLAMA
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | PROLOG
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 1/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 1/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 4
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 5
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 6/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 6/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 8
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 9/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 9/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 10/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 10/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 11/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 11/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 12/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 13/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 13/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 14/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 14/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 15/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 15/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 16/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 17
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 18
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 19
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 20
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 21
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 22/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 22/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 23/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | ALINTI
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 23/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 24/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 24/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 25/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 25/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 26/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 26/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 27
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 28/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 29/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 30
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 31/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 31/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 32/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 33/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 33/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 34/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 35/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 36/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 37/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 38/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 38/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 39/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 39/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 40/3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 41/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 41/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 42/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 42/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 43
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 44/1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 44/2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 45 | FİNAL
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.1
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.2
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Özel Bölüm | 0.3
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 2. KİTAP : Napoli'de Bir Gece
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | Serinin Devamı: Napoli ve Rio
⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 3 MİLYON ve Nikolai Miloradov

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 37/2

11.8K 726 111
By -BuzlarKralicesi

-37/2-

❝Lâl❞

Evden çıkarken kimseye görünmeden ortalıktan kaybolma konusunda çok iyi olduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Eee sonuçta bu benim ilk firarım sayılmazdı, hep bir yerlere kaçan biri olduğum göz önünde bulundurulursa... İzbe binaya geldiğimizde başkan elleri ceplerinde, rahat bir tavırla beni bekliyordu. Derin bir nefes alıp yanına gittim. Kendimi duyacaklara hazırlamaya çalışıyordum ancak bunun mümkün olmayacağını da çok iyi biliyordum. Tüm benliğinizle her sözüne inanmak istediğiniz birinin tamamen bir yalan olduğunu öğrenmek kimse için kolay olmayacaktır. Tüm sakinliğimle direkt konuya girdim. "Geldim işte. Umarım saçmalıklarını destekleyecek bir kanıtın vardır." Onunla herhangi bir konuda konuşarak vakit öldürecek hâlim yoktu. Açıkçası hâlini hatırını sormak gibi bir hevesim de olduğu söylenemezdi.

Onun da benimle gereğinde fazla vakit öldüreceğini sanmıyordum. Elbette yanılmadım. Arkasında duran takım elbiseli adamlardan birinin uzattığı dosyayı aldı ve bana verdi. "İşte... Öğrenmek istediğin şey bunun içinde."

Kalbim çok hızlı arıyordu. Ne düşünmem, ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. O dosyanın içine, o kâğıtta yazanlara bakmak istemiyordum ama eğer bakmazsam ömrümün geri kalanını merak, pişmanlık ve şüphe içinde geçireceğimi de biliyordum. Elimde değildi, Valentino zihnimde hep tanıdığım gibi kaldın istiyordum. Ne yazık ki bu mümkün değildi. Ortada bir yalan, herkesin hayatını ve kaderini etkileyen bir ölüm oyunu varsa bunu er ya da geç bilmem, öğrenmem gerekirdi. Bu yüzden bana uzatılan dosyaya baktım. Bu hem bir kaza raporuydu hem de kazada karşı tarafın arabasının plakası yazıyordu. Resmiyette görünmesi izin verilmeyen bazı gizli bilgiler de vardı. Sonuç olarak tüm kanıtlar bu trafik kazasının tam manasıyla bir trafik kazası olmadığını, bir suikast olduğunu ve arabamızın frenlerinin boşaltıldığını yazıyordu. Öte yandan diğer arabanın plakası ise hem yabancı bir plakaydı hem de Valentino Riccardo adına kayıtlı olduğu açıktı. Hayal kırıklığına uğruyordum ama kafam da karışmıştı. Tüm kalelerim bir bir başıma yıkılırken hâlâ sorguluyordum. "Bize çarpan araç Valentino adına kayıtlı. Peki arabadaki o muydu?"

Başını iki yana salladı başkan. "Elbette hayır. Senin için hayatını riske atmasını beklemiyorsun herhâlde. Önce frenlerinle oynanmasını sağladı, sonra da basit bir trafik kazası gibi görünecek şekilde adamlarının size çarpmasını emretti. Valentino, işini sağlama almayı sever. Ama asla imparatorluğunun tek veliahdı olarak bu iş için kendini riske atacak biri değildir. Takdir edersin ki buna gerek bile yok, onun için ölmeyi göze almış koca bir ordusu varken hem de... Bu çok saçma olurdu."

Karşımdaki adamın alaycı tavırları beni çileden çıkarıyordu. Şok olmuştum ve ne düşüneceğimi bilmiyordum. Gözümün önünde kanıtlar olmasına rağmen inanmak istemiyordum, içimden bir ses inanmamamı söylüyordu ama arada ince bir nüans vardı; başkanın kanıtları vardı ancak benim içimdeki sesin herhangi bir ispatı yoktu. Buna inanmak zor olsa da başka çarem olmadığını görebiliyordum. İkna olmak zorunda kalmıştım. Dilim tutulmuştu, hiçbir şey söyleyemedim bir süre boyunca. Gözlerim dolmuştu ama onun yanında ağlamak istemiyodum. Benim gözyaşlarımın ona zevk vereceğini biliyordum.

Ben bu durumdayken başkanın sözleri gecikmemişti. "Ne o? Yoksa o gangster bozuntusu yüzünden ağlayacak mısın?" Elleri ceplerinde, ruhsuz ve rahattı. "Canına kast eden saplantılı bir psikopatı koruyacak değilsin, değil mi?"

"Ne istiyorsun?"

"Anlaşma teklif ediyorum."

"Ne anlaşması?" Neyi kast ettiğini anlamıyordum. Ve tabii benden ne istediğini de. Ayrıca şeytanla anlaşma yapacak hâlim yoktu herhâlde, değil mi? En azından tam olarak şuan o kadar aklımı yitirmemiştim. En azından şuan. "Köpeklerle anlaşmam ben."

Ondan ise yanıt çabuk geldi. "Ruh hastası manyak katillerin fahişesi olursun ama." Başkan pasif agresif bir saldırı stratejisini benimser hep. Sakin sakin söylediği sözler insanın canını acıtacak cinsten çirkin ve etkilidir.

"Ağzını topla."

"Sen de." Karşılıklı olarak sessiz kaldığımız bir sürenin sonunda daha yapıcı ancak mağrur bir ifadeyle konuya girdi. "Anlaşma çok basit; eve gidip hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaya devam edeceksin ve onun hakkında bilgi ve kanıt toplayacaksın."

Şerif Başkan beni bir taraf olmaya zorluyordu. Bense bir taraf olmak istemiyordum çünkü öğrendiğim şeylerden sonra kendimi her iki tarafa da ait hissetmiyordum. Ama canım yanıyordu. Canım gerçekten yanıyordu. Benden, bedenimden, ruhumdan ya da herhangi bir uzvumdan parçalar kopuyor gibi hissediyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Hiçbir şey söylemeden çıkarken başkanın "Düşün bunu." diye seslendiğini hayal meyal duydum.

Yollarda uzun uzun yürüyüp kendimi dinledim eve gidene kadar. Hiç susmak bilmeyen ben bugün sessizliğe bürünmüştüm. O sürekli akıl veren ve şapşal şapşal konuşan iç sesim bile benimle değildi bugün, yoktu. Kendimi çok değersiz hissediyordum çünkü bugüne kadar bana değer verdiğini hissettirdiği tüm davranışların birer yalandan ibaret olduğuna inanıyorum. Kandırılmış, aldatılmış hissediyordum. Eve geldiğimde odama kapandım ve uyumak istedim. Sadece uyumak istiyordum. Belki tüm bunlar bir rüya, kâbustu ve ben uyuyup uyanınca geçecekti. Sadece bunu umut ettim. Her şeyin benim aptal rüyalarımdan biri olmasını.

Gözlerimi araladığımda baş ucumda Valentino'nun oturduğunu ve hafifçe alnıma ve yanağıma dokunduğu hissettim. Benim bir şey söylememe fırsat kalmadan "İyi misin?" diye sordu şüpheli bakışlarla. Hoş, o an fırsat kalsa da bir şey söyleyecek enerjiyi kendimde bulamıyordum. Kolumu kaldıracak takatim yoktu, sürekli uyumak istiyordum. Uyumak ve unutmak...

Sorusunu "Hastayım biraz." diyerek geçiştirmek istedim. Konuşmak istemiyordum. Sanki yüzümden her şey okunacak gibi tedirgin hissediyordum.

Endişeli görünen adam "Doktor çağırmamı ister misin?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Her şeyin yalan olduğunu bilmek, öyle olduğunu hissettirmek ve bu yalanın içinde yaşamaya devam etmek çok can acıtıcıydı.

"Hayır, kendimle kalmak istiyorum."

Onaylarcasına başını salladığında üstüme gelmeyeceğini anlamış ve rahatlamıştım. Ne konuşacak, ne yüzleşecek ne de hesap soracak hâlim vardı. Bunları yapmayacaktım. Çünkü hiçbir anlamı olmadığını biliyordum. Ne yani, Valentino tam olarak bana anlatıldığı gibi saplantılı bir manyaksa ben yüzleşmek istediğimde "Ya evet, o kazayı ben düzenledim. Saplantılı manyağın tekiyim, kusura bakma." diyecek hâli yoktu sonuçta. Aksine, ya beni manipüle etmeye çalışıp yeniden kandıracaktı -ki aslında içten içe bunu çok istiyordum- ya da tıpkı bir manyaktan bekleneceği gibi beni zincirleyip esir edecek, kaçmamı engelleyecekti.

Bütün gece yalnız kalıp düşündüm. Ertesi gün kötü bir mide bulantısıyla uyandım. Son günlerde sık sık bunu yaşıyordum ama açıkçası sebebini sorgulayacak bir durumda değildim. Daha büyük sorunlarım vardı. Ayrıca o kadar kötü günler geçiriyordum ki vücuduma yansıyan her şeyin yaşadığım üzüntü ve stresin tezahürü olduğunu düşünüyordum. Yataktan kalkacak gücü kendimde bulamadım, bir süre hasta gibi yatmaya devam ettim. O sırada başkan aradı. Bezgin bir nefes çekip telefonu açtım. "Ne var?"

"Düşündün mü?"

Sessiz kaldım. Düşünemiyordum. Düşünme yetimi kaybetmiştim sanki. Aklımı kaybetmiştim. Mantıklı düşünemiyordum. Artık sevginin ne olduğunu bile sorgular hâldeydim. O an anlamıştım ki ben hiçbir zaman gerçek sevginin ne olduğunu görmemiş, deneyimlememiştim. Artık biri tarafından sevileceğime de inanmıyordum.

Sessizliğimden kendine göre anlamlar çıkardığına emin olduğum adam "Aynı yere gel, konuşalım." dedi yalnızca.

Telefonu kapattığımda yataktan doğrulup birbirine girip karışmış saçlarımı arkaya itip sağ elimle yüzümü kapadım. Bu yatakta yatıp ölü taklidi yapmakla hiçbir şeyin çözülmeyeceğini biliyordum. Kalktım ve kıyafet dolabımda elime gelen ilk şeyleri özensizce giyip odadan çıktım. Çalışma odasının önünden geçerken kapı aralıktı. İçeride Valentino ve Pietro konuşuyordu. Konuşulanlardan anladığım kadarıyla ailedeki hain bulunmuştu.

Pietro "Aileye ihanet eden Romano. Vural'ı kaçırtmaya yardım etmiş ve Zita'nın ailesiyle aramızdaki çatışmadaki hatanın sorumlusu da kendisi." diyordu.

Valentino oldukça öfkeli görünüyordu. Sessiz, sakin duruyordu ama gözlerinde oynaşan alevler onun ne denli öfkeli ve tehlikeli olduğunu gösteriyordu. Ben Valent'i sadece bana karşı davranışlarıyla tanıyordum. Bana sorulsaydı onu naif, kibar ve iyi olarak nitelendirebilirdim ancak birini yalnızca size karşı davranışlarıyla tanımanız mümkün değildir. O anki gözlerinde saf tehlike ve ölümcül öfkeyi görebiliyordum. Benim tanıdığımın da dışında bir canavarın uyandığını anlamak o an için zor değildi. Pietro çıkmak için kapıyı araladığında ifşa olmuştum. Beni başıyla selamlayıp gittikten sonra Valentino'yla baş başa kalmıştık.

Adam oturduğu yerden kalkıp bana doğru yürüdü. Yüzümü ellerinin arasına alıp az öncekinden oldukça alakasız, şefkatli bir tavırla bana baktı. "Mia bella, daha iyi misin?"

Başını evet anlamında aşağı yukarı salladım. "Ben... Bir şeyler duydum." Sözlerimin devamını bekler gibi sessizce duruyordu. "Ailedeki hain Romano'ymuş."

"Bu doğru."

"Peki, şimdi ne olacak?"

Geçiştirmek için bana çocuk eğler gibi davrandı. Elleri omuzlarımdayken "Sen bunları düşünme." dedi yalnızca. Bu işlerime burnunu sokma cümlesinin kibarcası olmalıydı. Yüzündeki şefkatin gerildiğini hissetmek zor değildi. Bu tür konuları benimle konuşmaktan hoşlanmadığı saklı bir şey değildi. Zira bunu gizlemek gibi bir çabası yok gibi görünüyordu.

Üstelemeden başımı salladım. Telefonu çaldığında kapıyı işaret edip dışarı çıktım. Normal şartlarda nereye gideceğimi sorabilirdi belki ama o an yapması gereken bir görüşme olduğu açıktı. Ben de bu yoğunluğundan faydalanıp dışarı çıktım. Kapıdaki adamları atlatma konusundaki tecrübe kazanmıştım artık. Buradaki kadar sıkı olmasa da büyüdüğüm evde de buna benzer güvenlik önlemleri oluyordu. Kaçış planları yapmam ve kapıdaki adamları atlatmam gerekiyordu. Yeni hayatımdan eski hayatıma doğru attığım her adım beni tedirgin ediyor, endişeye sürüklüyordu.

Kapıdan içeri girdiğimde başkan arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Keyifli görünüyordu, benim aksime. Sonuçta maskesi düşen adam onun düşmanıydı, benimse âşık olduğum adam. Beni gördü ve yanına gelene kadar hiçbir şey söylemedi. Herhangi bir biçimde selamlaşmayı beklemiyordum açıkçası. Onunla hiçbir zaman normal ve nezaket kurallarına dayalı bir ilişkimiz olmamıştı ama konuya "O mafyadan hamile misin?" sorusuyla balıklama atlaması da o an beklediğim bir şey değildi.

Muhtemelen gazeteden gördüğü yalan haberi konuşacak vakti ancak şimdi bulabilmişti çünkü dün daha önemli bir gündemimiz vardı. Valentino'nun saplantılı bir manyak ve katil olması gibi. Onu ilgilendiren bir konu olmadığı için hesap vermekten çok uzak bir ifadeyle "Magazinin uydurması." diye geçiştirdim. "Seni ilgilendirmeyen şeyleri konuşmaya gelmedim, biz konumuza dönelim."

"Hay hay." Oldukça yapıcı tavırlar sergileyen adamın amacını anlamak hiç de zor olmasa gerekti. Nitekim gayesini gizleme gibi bir niyeti de yoktu, cevabını almak istediği soruyu burnuma kadar soktu. "Anlaşmayı kabul ediyor musun?"

Çok canım yanmıştı. Valent'in bana takındığı tüm o tapılası güzel, düşünceli tavırları bir yalandan ibaretti. Tıpkı kusursuz bir ambalajın içindeki çürük bir ürün gibiydi ve benim gerçeklerle yüzleşmem zaman almıştı. Ama sonunda anlamıştım. Meğer gerçeklerle yüzleşmek ne kadar can yakıcı bir duyguymuş. Kendimi aşağılanmış ve kandırılmış hissediyordum. O an bilinçli olup olmadığından emin olmadığım bir karar verdim ve kendimi de güvence altına almak istiyordum. "Tek bir şartla kabul ederim."

"Nedir?"

"Vural'la evlenmem. Onu benden uzak tutacaksın. Beni ondan koruyacaksın, kurtların önüne atmayacaksın. Tek şartım bu." Başkana güvenebilir miydim hiç emin değildim. Yaptığım şey doğru muydu onu da bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı, o da etrafımda güvenebileceğim kimsenin olmadığıydı. Bu yüzden denize düşen yılana sarılır diyerek başkandan medet umuyordum. Ona anlaşma gereği çok önemli bir şey verecektim; Valentino'yu. O da bunun karşılığında beni korumalıydı elbette. Bu önemli katkının bir karşılığı olmak zorundaydı. Bunu yaptığım için kendimi iğrenç hissediyordum, belki de hissetmeliydim. Ama teklifi kabul etmeyip kendi yoluma gitseydim de çok geçmeden Vural tarafından yakalanırdım. Vural'ın iyileşir iyileşmez peşine düşeceği tek kişi yine bendim. Ve artık savaşamayacak kadar yorgundum. Yaralıydım, delik deşiktim. Güvendiğim adam tarafından uğradığım ihanet bende derin yaralar açmışken iki cephede birden savaşamazdım. Bu yüzden yanlış olduğunu bile bile şeytanla anlaşmaya oturmuştum.

Başkandan gecikmeyen bir "Anlaştık." yanıtı geldi ve bana iç cebinden çıkardığı küçük bir kutu uzattı. "Bu bir dinleme cihazı. Fark edilemeyecek kadar küçük bir cihaz ve hassas. Onu taşırken dikkatli ol." Uyarıları bittikten sonra açıklayıcı bir ifadeyle sözlerine devam etti. "Bize elle tutulur kanıtlar gerekli. O yüzden sana verdiğim bu cihazı bir şekilde onun önemli toplantılar yaptığı odaya yerleştir."

Ne onayladım ne de reddettim. Sessiz kalmayı tercih ettim. İçimde bir huzursuzluk vardı ve bunu yapmak istemiyordum. Ancak içimde intikama aç bir ses uyanmış, bunu yapmamı söylüyordu.

Sessizliğimi bir itaat göstergesi olarak gören adam "Her şey olup bittikten sonra da eve dönersin." diye tamamladı sözlerini.

Eve dönmek... Başkanın yanından ayrıldığımdan beri bunu sık sık düşünür oldum. Benim evim neresiydi? Terk edildiğim yetiştirme yurdu mu yoksa getirildiğim ve bir an bile sevgi görmediğim sahte ailemin evi miydi? Yoksa yıllar sonra ilk kez biri tarafından gerçekten karşılıksız bir biçimde sevildiğimi hissettiğim Valentino'nun yanı mıydı? Bilmiyordum. Ben artık hiçbir şeyi bilmiyordum. Kendimi köksüz bir ağaç gibi hissediyordum. Çırılçıplak, yalnız, kimsesiz ve savunmasız.

Eve geldiğimde Valentino'yu ortalıklarda göremedim. Bu benim için bur fırsat olabilirdi. Kendimi hiç hazır hissetmiyordum ama şimdi değilse ne zaman, diye geçirdim içimden. Kimseye görünmeden çalışma odasına girdim. Bu çok zordu çünkü etrafta sürekli gezinen adamlar vardı. Dışarıda nöbet tutan ordulardan bahsetmiyorum bile. Her seferinde onlardan gizli ve peşime düşmediklerine emin bir biçimde evden çıkmak ne kadar zor anlatamazdım. Usulca girdiğim ve keşfe çıktığım odayı inceledim. Cihazı koyabilecek bir yer arıyordum ama aklımı toplayamıyordum. Her an yakalanma korkusuyla düşünmek çok zordu. Biri tarafından görülürsem buraya neden girdiğimi açıklayamazdım. Cihazı masanın altına yapıştırsam mı diye düşündüğümde aklımda mantıklı kalmış en ufacık kıvrım saçmalama Lâl, ucuz polisiye filmi çekmiyoruz burada diyerek beni azarladı. Zira masanın altına yapıştırdığım takdirde ilk görülecek yer orasıydı. Vazoya koyabilirdim ama vazo devrilirse, üzerine su dökülürse... Suyun dökülmesini de geçtim, vazo devrildiği takdirde içindeki cihaz ortaya çıkabilirdi. Riskliydi. Masa saatinin arkasına yerleştirebilirdim, pillerin bulunduğu bölmenin yanında küçük bir boşluk vardı. Daha fazla düşünmeden oraya yerleştirdim cihazı. Ancak yakından gelen ayak sesleri korkudan felç etmişti sanki beni, yerimden kımıldayamıyordum. Kapının açılmasıyla gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakaldım.

İçeri giren Valentino'ydu. "Lâl. Burada ne arıyorsun?" Yüzünde meraklı ve şüpheli bir ifade vardı. Bense o an ağzımı açıp tek kelime edemeyecek gibi hissediyordum. Yanıt vermek için ihtiyacım olan küçücük bir akıl pırıltısı bile yoktu. Düşünemiyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! 🎈 Nasılsınız? 550 Bin okunmaya özel yeni bölümümüze hoş geldiniz. 🙏🏻❤️ Bu zamana kadar güldük, eğlendik, romantizm okuduk ama bu saatten sonra biraz tatsız bölümlere geçiyoruz. Elbette sıkılmayacaksınız ve eski bölümleri özleseniz bu hasreti çok hissetmemeniz için elimden geleni yapacağım. Bazı düğümlerin çözülmesi için bu bölümlerin olması gerekiyor çünkü. Yine heyecan dorukta olacak ve belki merakla beklediğiniz bazı soruların yanıtlarını da alacaksınız. Umarım yeni bölümleri beğenirsiniz. 🍀 Buraya yeni bölüm hakkındaki tahminlerinizi ve yorumlarınızı bekliyor olacağım. Buraya da kurgu hakkında en merak ettiğiniz gizemi ve kafanızdaki soru işaretini benimle paylaşmak için yazarsanız sevinirim. Ve buraya da hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini kondurabilirsiniz. Onun dışında hikâyede görmek istediğiniz herhangi bir sahne varsa da buraya yazabilirsiniz. Sizleri aşırı aşırısı sevdiğimi unutmayın, sevgiler bol kokulu öpçüklerrrrr! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 803 11
Başlangıç Tarihi: 02.11.2022 Bir kadın düşün, küçük bir köyde ailesiyle ve nişanlısıyla huzurlu bir hayat yaşarken karanlık bir gecede tüm geleceği e...
2.9M 152K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
AFİTAP By Fatma Demir

Mystery / Thriller

12.7K 540 34
Çünkü birini öldürmek için elini kana bulamak gerekmiyor her zaman.
6K 1K 14
"Bu hikayede her şey sanılmaktan biraz da yanılmaktan ibaret." Her şey bir neden sorusunun pamuk ipliğine bağlıydı aslında. Liva neden bunları hissed...