KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|

Von endless_Q

3M 270K 124K

Not! Kitabın ilk bölümleri final olduktan sonra düzenlenecektir. [Kitabın Şarkısı : Lana Del Rey - Dark Para... Mehr

❄FRAGMAN
❄KURT'UN ÇAĞRISI
❄ FALCI
KİTABIN VİDEO FRAGMANI!
❄KANLI AY
❄ FİRAR
❄KANDAN DAHA KIZIL
❄BEYAZ CADI
❄KOLYE
❄️ AKÇA AĞAÇLARI
❄️ULAK
❄️ MANTİKOR
❄UYANAN ÖLÜLER
❄️ KAVGA
❄️ ÇAĞRI
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 1-
❄️ KURT'UN KALBİ -PART 2-
❄GÜNAHKAR TUTKU
❄ DİLEK FENERİ
❄️ KONSEY
❄️ ÖRÜMCEK ZAMBAĞI
❄️SİYAH HALKA
ALYSA'NIN DÖVMESİ!
❄️ ÖLDÜR!
❄️AV
❄️FISILTI GÖLÜ - PART 1-
❄️FISILTI GÖLÜ -PART 2-
❄️ ÖLÜ MANA
❄️GEÇMİŞ
YENİ KİTAP!!
❄️KOKU -PART 1-
❄️KOKU -PART 2-
❄️TESLİMİYET
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 1-
❄️MEZAR SOYGUNU -PART 2-
❄️ÖDÜL
❄️DOLUNAY
❄️YUMURTA -PART 1-
❄️YUMURTA -PART 2-
❄️SEMÛM ATEŞİ
❄️SARHOŞ
❄️HADME
❄️RUH AYNASI -PART 1-
BİLGİLENDİRME!
❄️RUH AYNASI -PART 2-
❄️RUH AYNASI -PART 3-
❄️RUH AYNASI -PART 4-
❄️NEFES KESİĞİ
❄️ÖTEKİ DİYARIN ÇİÇEĞİ
❄️KARA TOHUMLAR -PART 1-
❄️KARA TOHUMLAR -PART 2-
❄️TABLO
❄️ÖLÜM HIRILTISI
❄️BİR AVUÇ YALNIZLIK
❄️ÜÇ KURT'UN EFSANESİ
❄️KARA ŞAMAN
❄️AMENTHES
❄️KIRIK DİYAR
BİLGİLENDİRME!
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 1-
❄️YANAN ATEŞİN SESİ -PART 2-
❄️GECE BASKINI
❄️ZAMANIN ÖTESİNDE
❄️VELLAÏ -PART 1-
❄️VELLAÏ -PART 2-
❄️VELLAÏ -PART 3-
❄️BOZUK TERAZİ
❄️LABRİS HARABELERİ
❄️ASLA DÖNÜŞ
❄️EVLİLİK RİTÜELİ
❄️KAYBOLAN MÜHÜR
❄️KALP ATIŞLARI
❄️AİLE
❄️KIRMIZI DRASENA
SORU-CEVAP!
❄️GÖMÜLME YERİ
❄️LANETLENMİŞ HAFIZA
❄️KİME YALVARMALIYIM?
❄️ŞEYTAN KAVŞAĞI
❄️FİNAL

❄️AVCILAR

37.6K 3.6K 2.1K
Von endless_Q

▏₰ Alysa

Avcılar mı? 

Yulier biraz daha kolumu sıkmaya devam ederse tuttuğu yer akşama çürüklerle bezenmiş olacaktı. Parmaklarını gömdüğü etimden çekerek koluma girdi. "Gel. Göreceklerinden sonra anlayacaksın" çekiştirerek yürümemi sağladığında özür dilercesine Aramile baktım. Aramil başını kaldırarak tepemizdeki güneşi kontrol ettikten sonra tekrar bana döndü. "Zaten öğle vakti gelmiş. Biraz dinlenmemizin zararı olmaz" dudaklarımda minnetle beliren tebessümün silinmesi kısa sürdü. Gelişmem için idmanlarıma dört elle sarılmam elzem gerektirse de Yulier'in şüphelerime ektiği tohum şuanda kalbimi eşeliyordu. 

Kurcalanan yüzeyde sürtünmeden dolayı açılan zedelerin sızısını duyumsamak sinir uçlarımı burkuyordu. 

Hangi kadını Gideondan uzak tutmam gerekiyordu? aralarında bir şey olsa Yulier bu denli sinirlenmezdi sanırım. Gerçi o avcılar olarak adlandırdığı gruba diş biliyor gibiydi. Yani bir kişiye değil. Gideonun başkasıyla ilişkisi olsa karışır mıydı ki? o halde geriye iki olasılık kalıyor. Birincisi; Gideonun ilgisini cezbeden bir kadın vardı ve bu kadın her ne yaptıysa Yulier'in nefretini kazandığından onları ayırmak istiyordu. İkincisi; ortada platonik bir aşk söz konusuydu.

Birinci seçenek pek ihtimal dahilinde değildi. Zihnimde gezinen kuruntuların söylediklerini duyunca kaşlarımı derinden çattım. Bu adam sevgiliymişiz gibi beni rahatça öpüyor, dokunuyor ve yakın davranıyordu. Bunları yaptığı halde başka kadına ilgisinin kaydığını anlarsam bu sefer cidden kalbini yakarak kül ederdim! hayır, Gideon öyle bir adam olamaz. Boynumu ısırdığı gecenin sabahında unuttuğunu ya da umursamadığını sandığım da bile ertesi gün bahaneler uydurmak yerine direkt konuşmamız gerektiğini söylesen kendisiydi. Çoğu erkek gibi tanıştığı her kadınlara yeni bir tecrübe olarak bakıyor olsaydı bana gelen o olmazdı. Aramızdaki şeylere bir isim koyamasam da mührün varlığı bana mecbur olduğunun deliliydi.

Dudağımın kenarını ısırdım. "Yulier Hyuga senin mührünün sahibi ya, buna rağmen başka bir adamdan etkilendin veya bir münasebetiniz oldu diyelim. Mühür tepki verir mi? cevabım evet diyorsan nasıl yapar? Hyuga'yı bilgilendirecek bir darbe ya da sadece sana acı falan mı verir?" 

Yulier peş peşe sorduğum sorularla dehşete düşmüştü. Az önceki siniri bile uçup gitmişti. Söylenmeye başladı. "Böyle şeyleri nereden çıkarıyorsun? kurtlar mühürlü olduklarına ihanet etmezler!" Yanaklarımı havayla doldurarak gürültüyle dışarı saldım. "Bende o yüzden 'diyelim ki' dedim zaten. İhtimaller üzerine konuşuyoruz" bana hayatında duyduğu en garip şeyleri dinliyormuşçasına bir ifade takınarak bakıyordu. "Böyle bir şeyin başına geldiğini duyduğum Kurt hiç olmadı, olduysa da ben bilmiyorum. Doğrusu nasıl izah edeceğimden emin değilim, yine de senin düşündüğün gibi bir acı olacağını sanmıyorum. Mühür çok hassas. Aldatma gibi iğrenç bir olay yaşanırsa mührede bir şekilde yansıyacağını düşünüyorum. Kim bilir belki de çıktığı bedeni terk dahi edebilir. Bu korkunç bir ceza olurdu" kanısı ihtimal dahilinde olsa da ürpermişti. 

Kurtlar mührü çok ciddiye alıyordu. Hatta uzuvlarından bir parça olarak gördüklerini söyleyebilirim. Çıkacağı zamanı hevesle beklediklerini de hesaba kadarsak Yulier'in de korktuğu gibi mührün kaybolması bir kurdu azaba sürükleyebilirdi. Aldığım yanıtla tatmin olamadığımdan çatılı kaşlarımda çözülmedi. Yani mühür bu kadar muhteşem bir şeyse niye muhtemel kişiye şöyle ufacık bir göz kaymasında bile bin voltluk elektriği dayamıyordu ki? bak bakalım bir daha yapmaya cüret edebiliyor mu. Tamam, saçmaladığım gayet netti. Kıskanınca içimdeki ayarsız kadın kendini gösteriyordu. Bu çeşit bir yanımın olduğunu, kulağa tuhaf gelse de bende yeni yeni keşfediyordum. Daha önce kimseyi kıskandığım olmamıştı ki! küçücük bir beğenilmede bile tırnaklarım çıkıyordu. 

Erken yaşlanacaktım. Gideon gibi bir adamın etrafında dişi sineğin dahi eksik olması imkansızla eş değerdi. Kahretsin sevecek başka adam mı bulamadın Alysa? somurta somurta giriş kapısının yakınlarına kadar geldiğimizde gördüğüm kalabalık karşısında gerilmiş, ayaklarım beynimin yolladığı dur komutuyla taş kesilmişti. Elalarımın şahit olduğu sahne şuan cidden yaşanıyor muydu? kanatları iki yana açılmış kapıdan içeriye akın akın kadın zümresi giriyordu. Üstlerine ikinci bir deri gibi yapışmış kıyafetler tüm hatlarını ortaya seriyordu. Soğukta üşümüyor muydu bunlar? vücutlarını ısıtacak tek şey boyunlarına astıkları, tilki kürkünü andıran atkılardı. Hepsinin parlak ve gür saçları vardı. Günlük egzersizlerini ihmal etmedikleri diri kaslarından anlaşılıyordu. Daha çok yeşilin tonları tercih edilmiş kıyafetleri, ağaç kabuğu renginde botlarla tamamlanmıştı. Kadınların gözlerindeki keskin bakışları aramızdaki mesafeye rağmen seçebiliyordum.

Yırtıcı ve itiraf etmek istemesem de seksilerdi. Hem de fazlasıyla. 

Kalash'a adım attıkları gibi erkeklerin ilgilerini üzerlerine çekmişlerdi. "Biri bana hemen açıklama yapsın" verdiğim emirin üzerinde öfkem tütüyordu. Avcı olarak adlandırdıkları kadınlar farklı farklı silahlar taşıyorlardı. Bu da savaşçı bir kabile olduklarının işaretiydi. Yulier'in yeşilleri de benimkilere denk oranda buz kesmişti. "İnalih'in güneyinde izinsiz girilmesi yasak olan büyük bir orman var; Valinor. Avcılar orayı mesken tuttular. Orman yüksek seviyeli yaratıklara ev sahipliği yapsa da oraya girilmekten kaçınılmasının esas nedeni onlar. Kabileleri savaşçı kadınlardan oluşuyor" güney cephesi demek. "Neden buradalar ki?" bu sefer yanıt veren Metus oldu. Sırıtıyor olması sinirlerimi hoplatıyordu. 

Beğeniyle Avcıları süzüyordu.      

"Çoğalmak için" bu saçma cevapta neydi böyle? Yulier Metus'a gözlerini devirdi. "Kabilelerine bir tek kadınları kabul ettiklerinden nüfusları yaşlanıyor. Erkeklerden nefret etseler de soylarını sürdürmek için tohum bulmak zorundalar" doğru mu anladım diye şaşkınlıkla Yulier'e döndüm. Yulier ifademi görür görmez omuz silkti. "Bazı ırklar cinsel birlikteliğe amaçları uğruna katlanıyor. Zevk, aşk meşk işleri onlara göre değil. Hem erkekler Avcı kadınlar için köleden başka bir şey değil" 

Metus Yulier'in yorumuna kahkaha attı. "Hadi ama bazılarının her sene aynı adama gittiğini benden iyi biliyorsun. Demek ki o kadar da umursamaz değiller" dayanmayarak kolundaki eti parmaklarımın arasında kıstırdığım gibi bir tur çevirdim. Acıyla inleyerek kolunu geri çekti. Çimdirdiğim yeri hızla ovarak acısını almaya çalıştı. "Yoksa sende mi onlardan biriyle yatıyorsun!?" hangi akla hizmet bu zırvalığı kabul ediyorlardı?! bu kadınlar kuluçka fabrikası görevi görüyordu resmen! "Neden bana kızıyorsun? onları zorlamıyoruz ya" konuştukça batıyordu! 

"Böyle söylemesine bakma. Çoğu Metus'a cilve yapsa da beklenmedik şekilde hiç birine pas vermiyor" asıl hayret eden Yulier gibiydi. Metus ilk başta Yulier'in tepkisine çocukça somurtsa da sonradan bana dönerek göz kırptı. "Çocuk yapmak istedikleri erkekler listesinde ilk üçteyim!" gerçekten bunun böbürlenecek bir olay olduğunu falan mı sanıyor? 

"Liste mi tutuyorlar?"    

Yulier birazdan Kurt versiyonuna geçiş yapıp Avcıların boyunlarını koparacakmışçasına gözleri nefretle koyulaşmıştı. "Gittikleri her klan için yaparlar. Lider ve yardımcı liderler ilk üç sırayı alır. Tohum ne denli güçlü olursa gelecekte çocuk da babasının kabiliyetinde savaşçı kuvvetine, daha da fazlasına da ehil olabilir. Avcıların hepsi bu kişilere öncelik verir. Liste sınırlı olduğundan tohumu kimin alacağına kavga ederek karar verirler" duyduklarıma inanamıyordum. O yüzden Avcılar peşlerinden gelen erkeklere ilk önce inceler bakışlar atıyorlardı. Uygun görmeyince burun kıvırıp uzaklaşıyorlardı. Yaptıklarını garip bulduğumdan dikkatimi çekmişti. Yulier burnundan soludu. "Kaç kere kocamı baştan çıkarmaya çalıştılar bilmiyorsun" Metus tekrar güldü. 

"Ahahah Yulier'in iki kızın saçından tutuğu gibi kafalarını birbirlerine tokuşturduğu günü görmeliydin Alysa! Hyuga şok olmuştu!" 

"Elimden almasaydınız o kadarla kurtulamazlardı ya neyse!"

"Sakın bana evli erkeklerle de alakadar olduklarını söylemeyin"  

Metus kaşlarını kaldırdı. "İstemiyorsan söylemeyiz" buram buram hissettiğim alay olasılığımı onayladığında Yulier'e hak vermeden edemedim. Hayır, bence iyi bile yapmıştı! şırfıntılar! bu denli alçalıyor olmaları tiksintiyle dolmamı sağladı. "Günahlarını almayın. Düzgün davranışlarda bulunanları da yok değil" sen kimin tarafındasın? 

"Neden onları içeri aldınız? yaptıkları şeyi tasdikliyor olamazsın" Gideon nasıl Avcılara rıza gösterirdi!

"Avcıların giriş problemi tüm İnalih klanlarınca uzlaşıldı ve sözleşmeyle müsaade edildi. Dışarda ölümcül olsalar da içeride zararsızlar. Gittikleri klanlarda sorun çıkarmayacaklarına dair yemin ettiler. Hem hala eşlerini bulamayan bazı Kurtlar eğlenmek için Avcıları tercih ediyorlar. Kısacası kazan kazan durumu. İki tarafta memnun" bir de gitmiş olayı uluslararası mesele haline getirmişlerdi. Dişimi yanağımın içine geçirdim. 

Demek Aşina olsam da Avcıları kovmam yasaktı.

Hoşnutsuz çıkan sesimle "Kaç gün kalacaklar?" diye sordum. 

"Bir hafta" yedi gün boyunca katlanmam gerekecekti. Üç, dört gün nelerine yetmiyormuş acaba! kahretsin kanunlarla kısıtlanmış gibi hissediyordum. Klan bir süre cilvelenen Avcılar ve keyif çatan Kurtların gürültüsünden geçilmeyecekti. "Ne halt yiyecekse evlerinde yesinler. Birinin bile dışarıda oynaştığını görmeyeceğim Metus" imkanım olsa evli Kurtlara da bulaşmamalarını söylerdim ama sınırlarımı bilmem lazımdı. Dişi Kurtlar eminim ki onların üstesinden gelirdi. Erkekler ise... kendileri bilirdi. Sonuçta sadık kalmak isteyen her şekilde kalırdı.

Metus başını salladı. "Emrini ileteceğim" karşı çıkmadığına göre konuyu Gideona kadar götürmeme gerek yoktu. Kuralları da öylece çiğneyemeyeceğime bakılırsa sabretmekten başka çarem yoktu. 

"Hadi gidip şu Avcılara daha yakından göz atalım"...

Avcı kadınların Kalash klanını iyi bildikleri kesindi. Zira etrafta dolaşırken kaybolmakla ilgili sıkıntı yaşamıyorlardı. Yulier tarzındaki dişi Kurtların evinin önüne ise bilerek yaklaşmadıklarını yollarını uzatmalarından anlayabiliyordunuz. Artık gözlerini nasıl korkuttularsa geri çekiliyorlardı. Amazon efsanesindeki kadınları anımsattıklarından buradaki avcılarında efsanelerdeki kadınlar kadar inatçı ve gözü kara olduğunu düşünüyordum. Bu tarz karakterdeki kadınlara korku vermek kolay iş değildi. Tek istisna kıskançlıkla dolmuş hemcinsleriydi. 

Kuytu köşelerde sohbet edenler, hiç kimseyle muhatap olmayıp direkt bazı evlerin kapısını çalanlar - bunlar sanırım Metus'un her gelişlerinde aynı adama gittiğini söylediği sınıftı- vardı. Mührü olmasa da geleceklerindeki eşlerine sadakatle bağlı olanlar ise uzak durmayı tercih etmişlerdi. Sayıları az olsa da hala böyle erkeklerin olduğunu bilmek güzeldi. Bizim gelişimizi gören Kurtların bazıları çekingen davranmaya başlamıştı. Tamam, şuna beni görenler desek daha doğru olur. 

Dar aralara giren Kurtların duruşlarını bir anda toplamaya çalışmaları komikti. 

Kaçamak bakışlarla tepkimi süzülüyorlardı. İlk kez böyle bir gelenekle karşılaştığımdan çıngar çıkaracağımı sanıyorlardı. Avcılar ise ilkten umursamazca ufak bir göz atıyor sonra boynumdaki kolyeyi fark edince hızla başlarını gerisin geri çevirip daha dikkatli araştırıyorlardı. Kolyeyi gerçekten taşıdığımı kavradıklarındaysa gözleri fal taşı misali açılıyordu. Beni her şekilde umursamayıp yanımdaki Metus'a iş atanlarda vardı, hala Aşina olduğumu ret ederek dona kalanlarda. Üç, dört kızın Yulier'e korkuyla bakıp gözlerini kaçırdığını kestirebilmiştim. İki kişiden fazlasına el atmıştı belli ki.  

"Hyuga'nın burada olmamasına ilk kez seviniyorum" mantıklı. Avcıları yakından görmek moralimi daha da bozmuştu. Kadınların hepsine güzel diyemesem de çekici oldukları yadsınamazdı. Kurtların neden onlara hayır diyemediklerini anlayabiliyordum. Bazıları avcıları denkleri olarak gördüğünden heyecanlanıyorlardı. Bir nevi üstünlük kurma yarışına giriyorlardı ve bunu yatakta yapacakları aşikardı. Metus kavga etmelerinin özellikle yasak olduğunu vurgulamıştı. Avcılar Kurtların deli gücüne sahip olmasa da çeviklikleri sayesinde aralarındaki açığı kapatabilirlerdi. Sıkıntı çekmeden Valinor'u gasp etmemişlerdi sonuçta. Unutmamak lazım ki orman onların iktidarındaydı çünkü bunu yapabilecek güçteydiler. 

İnalih'in bünyesindeki klanlarda Avcıların güçlerini inkar edemediklerinden, kapılarını her sene onlara açan antlaşmayı imzalamışlardı. İlaveten anlaşmanın tek taraflı maddeler içermediğini düşünüyordum. Avcıların kabul edilmesi için öne bir koşul sürmüş olmalıydılar, klanların yararına olacak bir şart. 

Avcılara kötü kötü bakan dişi Kurtlar ve eril Kurtların farklı ırklara mensup kadınlara mühürlendikleri için burada yaşamaya başlayan kesimi, toplanarak yanıma geldiler. Metus gelişlerinin nedenini biliyordu. Zira suratında beliren yaramaz ibare tüm hatlarına yayılmıştı. Kadınların avcılara karşı birlik kurmaları hoşuna gitmişti. "Hanımlar Aşinayı rahatsız etmeyin lütfen. Kurallara vakıfsınız ve değiştirilemez olduğunun da bilincinde" kadınlar ters ters Metus'a bakıp yanından geçtiler. Durdurmaya çalışmasına tolerans göstermediler.

"Doğru, yine de esnetilemez değiller" içlerinden biri konuştuğunda ötekilerde kafalarını sallayarak katıldılar. "Avcıların gelişleri başlı başına dert. Yine de dişimizi sıkıp katlanmaya çalışmamıza rağmen kocalarımıza sarkıntılık ediyorlar. Her yaptıklarına susmamızı bekleyemezsiniz!" Metus'a yandan bir bakış attığımda omuzlarını silkerek, ellerini iki yana açtı. Karışmayacaktı. Resmen benim halletmemi istiyordu.

"Aşina buna bir çare bulmalısınız"

"Doğru! efendi Gideon sizi dinleyecektir!" gerçekten Gideonun ağzımdan çıkan her lafa tamam diyeceğini mi sanıyorlardı? hayır, besbelli ki dediklerine kendileri de inanmıyordu. Çaresiz kaldıklarından bir umuda sarılıp ısrarcı olmamı temenni ediyorlardı. İç çektim. Empati kurduğumda yüzde yüz onlardan taraf olduğum apaçıktı. Keşke her şey yanlarında olmamla bitseydi. "Bu durumdan inanın bende sizin kadar rahatsızım. Yulier ve Metus bana neler olduğunu izah ettiler. Hepinizin sözleşmeden haberdar olduğunuzu farz ediyorum" 

Hayal kırıklığına uğramışlardı. "Ne yani yapabileceğiniz gerçekten hiç bir şey yok mu?" üzerimde dolanan mağdur bakışlara dayanamıyordum. Hafifçe kaşlarımı çattım. Gerçekten ellerim kollarım bağlı mıydı? ansızın zihnimde yanan ampulle dudaklarım sinsice yukarı kıvrıldı. Metus tebessümüme bakarak tek kaşını kaldırdı. "Avcılar her ne kadar soylarını devam ettirmek için burada olsalar da, antlaşma da evli erkekler için hak talep ettiklerine dair bir talimat yok değil mi?"  

"Evet?" kıkırdadım. "O halde çözüm basit. Avcılar burada kalmaya devam edebilirler. Şayet evli erkeklerin tekliflerini geri çevirmelerine rağmen inatla üstlerine gittiklerine ilişkin şikayetler alırsak, tek yapmamız gereken söz konusu kişilerin klandan kovulacaklara dair bir kural eklemek" bulduğum çıkış yolunu işittiklerinde kadınların gözleri ışıldadı. Hepimiz bakışlarımızı Metus'a çevirdik. Kurallara benden daha hakim olduğu için nereye kadar esnetilebileceğini ayıracak tecrübedeydi. Meydanın tam merkezinde konuştuğumuzdan bütün avcıların kulakları da buradaydı. Dediklerimi tartıyormuşçasına düşünceli duran Metus en sonunda gülümsedi. 

"Uygun. Böyle yapabiliriz" dediğinde kadınlar sevinçle yerlerinde zıplayarak birbirlerine sarıldılar. Avcılardan bazıları memnuniyetsiz görünse de kendi evlerinde olmadıklarından itiraz etme yetkileri bulunmuyordu. Üstelik gelenleri komple defediyor da değildik. "Bu görev için birilerini aramam gerekecek. Gideon olsun, karısı olsun ikisi de beni çalıştırmaya bayılıyorlar. Al birini vur ötekine" ağzında geveleyerek söylediklerini gizlediğini sanıyorsa yanılıyordu! kıpkırmızı kesilerek bakışlarımı kaçırdım. Karısı diyor birde.

"Aşina çok teşekkür ederiz!"

"Evet. Bizi nasıl bir yükten kurtardığınızı bilemezsiniz!"

Gülümsemeyi denedim. "Tabi ki de. Kadınlar olarak birbirimizi bu zamanlarda destek olmayacağız da ne zaman olacağız? hakimiyeti her zaman erkeklerin eline bırakırsak kayba uğrayıp dururuz. Bazen ipleri elimize almamız gerekiyor" söylediklerimi onaylayan kahkahalarla yanıt verdiler. Birtakım Avcıların bu kararla bana kinleneceğini bilsem de umurumda değildi. Tam aksine burada kimin sözünün geçtiğini öğrenmeliydiler ki kafalarına göre iş yapmasınlar.

Kalabalık dağıldığında ekstradan duyuru yapmaya gerek kalmayacaktı. Zaten konuşulanlar klana saniyeler içerisinde yayılacaktı. Yulier "Muhteşemsin Alysa! yıllardır içimizi yiyen derdi iki dakikada kırıp geçtin! sonunda hoş vakit geçirerek kovulan Avcıları izleyebileceğim" dediğinde bende sevincine ortak oldum. Kalbimdeki yük birazda olsa hafiflemişti. Kalash'ın lideri evli olmasa da kanlı canlı mühürlüsüne aitti. 

Celp edilmesi teklif dahi edilemezdi!  

"Acaba Gideon verdiğim kararlara karşı çıkar mı? ona danışmadan hallettik. Avcılar darılırsa sorun olabileceğinden endişeleniyorum" 

Yulier kayıtsızca "Bu konuya takılmana gerek yok. Gideon klan içerisindeki problemlerin aşinanın görevleri arasında olduğunu biliyor. Avcılar şikayete gidecek cüreti bulamazlar. Aşinamız ne derse o" deyip kıkırdadı. Rahatlamıştım. Gideonla tartışmak istemiyordum. Hele de otoritesini ihlal ettiğimi düşünmesini asla. Bu arada klanın iç işlerinden ben sorumluysam, niye kimse vazifelerim üzerine tek bir laf etmedi? kahretsin, tembellik ettiğimi düşünmüyorlardır değil mi? bu meseleyi Gideona sormak için aklıma not edeyim.

Güm. Güm. Güm. Güm.

Hemen yanımdan gelen kalp atış seslerini fark ettiğimde şaşkınlıkla çaprazımdaki adama döndüm. Metus avucunu sertçe kalbinin üzerine bastırmış, iki büklüm olmuştu. Zeytin rengindeki irisleri parlıyor, boğazından boğuk bir hırıltı yükseliyordu. Ne olduğunu idrak edemesem de bir şeyin kurdunu tetiklediğini anlamıştım. Öyle derin derin soluk alıp veriyordu ki göğsü körük misali inip kalkıyordu. Yüzündeki tabir saf acıyı yansıtıyordu.

Yulier de şok olmuş bir haldeydi. Duygularının çıktığı yer benimkinin aksine bilinmezlikten kaynaklanmıyordu. Metus'a ne olduğunu çaktığından gerçekleştiğine inanamıyor gibiydi. 

"Dalga geçiyor olmalısın" mırıltısı varsayımımı kuvvetlendirmişti.   

Bağrı öyle güçlü darbelere dayanmaya çalışıyordu ki dışarıdaki biri rahatlıkla kafesin sarsıntısını seçebilirdi. Tırnakları uzayıp uçları kalbini kavrayamaya başladığında Metus parıldayan gözlerini giriş kapısına çevirdi. "Bu koku..." dedikten sonra cümlesinin devamını getiremedi. İçsel bir savaş veriyordu. Alnındaki ter damlaları ayakta ateşi artan bir hastanın görüntüsünü çiziyordu. Tüm vücudunu deri tabakası misali sarmıştı, ciğerleri nefes almakta güçlük çekiyor gibiydi. Göz kenarlarının kızardığına şahit olduğumda endişem büyümüştü. Kurduyla mı mücadele ediyordu? iyide birdenbire Kurdu neden dışarı çıkmak için diretmeye başlamıştı? 

Dişleri sivrildiğinde Yulier tehlikeyi sezerek bileğimden kavradı, beraber uzaklaştık. İnsan kemikleri Kurt iliklerine dönüştüğünden vücudunun içinde, kopup yeniden birleşen uzuvlarının çıkardığı sonik patlamalar gerçekleşiyordu. Omurgası yılan gibi kıvrılıyor, teninden tüyler fışkırıyordu. Değişen kemikleri etinden çıkacakmışçasına yükselip iniyordu. En sonunda döngü tamamladığında karşımda kocaman bir bozkurt belirdi. Açık ve koyu kahvenin rengindeki kürkü sonbaharı çağrıştırıyordu.

Metus'un gözleri odaklanamıyordu, irislerinin önüne dumandan bir buğu çekilmişti. Sanki hipnotize olmuştu. Pençelerini toprağa geçirdikten sonra başını geriye atıp gökyüzüne doğru uludu. Tüylerim diken diken olmuştu. Bu kadar yakından ilk defa Kurt uluması dinliyordum. Kurt versiyonundaki Metus arka ayaklarının üzerinde gerinerek, kaslarını sıktı. Ardından öne doğru fırlayıp koşmaya başladı. Yulier az önce bıraktığı bileğimi tekrar kapıp Metus'u kovaladı. Mutlu olduğu attığı kahkahalardan barizdi. Birazda heyecanlı mıydı ne?

"Yulier Metus iyi mi?"

"İyiden de fazlası! sonunda geldi!"

"Ne? kim geldi?"

"Mühürlüsü buralarda bir yerde. Kurt'u dişisinin kokusunu aldı!"

Afalladım. "Ne yani o şimdi mühür periyotuna mı girdi?!"

"Evet! hadi acele et! kızın neye benzediğini görmek istiyorum!"

Olamaz. Dudaklarımı birbirine bastırsam da gülmeden edemiyordum. Daha fazla dayanamayarak Yulierle birlikte delirmişçesine krize girdik. Mührün her zaman nasıl oluştuğunu görmek istemişimdir, işte fırsat! Metus bizden çok önde olsa da Yulier'in keskin gözleri sayesinde izini kaybetmiyorduk. Nefes nefese kalsam da koşmak için kendimi zorladım. O anı kaçıramazdım! 

"Nereye olduğunu biliyor mu?" amaçsızca koşuyor olamazdı değil mi? tüm klanda kızı mı arayacağız? günler sürer!

"Evet. Kurt mühür tarafından devinime geçtiğinde baskın vaziyete geçer. Kokunun geldiği köke güdülendi. Onu bulmadan durmayacak" 

Dakikalarca koşuşturmak bacaklarımda derman bırakmadığında pes etmek üzereydim. Nihayet Yulier coşkuyla "Şuna bak!" deyip yavaşladı. Klanın ana kapısı şimdi bile yarı yarıya açıktı. İki kanatlı aralıktan içeriye kadınlar girmeye devam ediyordu. Çoğu içeride olduğundan tek tük kalmışlardı. Metus'un gözlerini diktiği kız yerinde taş kesilmişti. Açık kahve rengindeki göz bebekleri tedirginliğini belirtircesine küçücük kalmışlardı. Eli usulca belindeki bıçağa gittiğinde Metus dişlerini hafifçe göstererek hırladı, ikaz ediyordu. 

Kız parmaklarını avuç içine katlayarak bıçağı çekmekten vazgeçti. Garip garip karşısındaki Kurt'a bakıyordu. Sözleşme yüzünden ona saldırmaması gerekirdi, düştüğü duruma anlam veremiyordu. Metus kızın çekincesine rağmen sabit durmaya devam ettiğini görünce adımlarını atarak yaklaşmıştı. Civardaki herkes gerçekleşen olaya odaklanmış vaziyetteydi. Avcılar bile maksatlarını bir an için unutmuştu. Herkes merakla ne olacağını bekliyordu. Metus kızın yanına gelirken yabancı cisme yaklaşan bir hayvanın davranışlarını sergiliyordu. Hareketlerini gözettikçe Metus'un tamamen devre dışı kaldığını sezebiliyordum. Kurt'u insani tarafını ardında bırakmış, güdüleri aracılığıyla yönlendiriyordu. 

Avcının etrafında çember çizerek, birkaç kere döndü. Kurt her yanına sokulduğunda kız dikleşiyor, kıpırdamamak için gayret sarf ediyordu. Metus gözlerini kapatarak hafifçe kokusunu çektiğinde irkildi. Uyarıldığından açılan göz bebekleri minicik kalana dek çekilmişti. Kurt özlemini çektiği kokuyu bulmuştu. Kızın önüne geldiğinde başını eğerek tepeden onu izledi. Kız kasılıp durduğundan titriyordu. Korkudan değildi. Metus'un yaptığı saygısızlık avcıyı kışkırtıyordu. Kalash sınırları içerisinde olduğundan da antlaşmaya bağlı kalmaya çalışıyordu. Başlangıçta hissettiği hayretten sıyrılmıştı.

Metus burnunu kızın şakağına belli belirsiz vurduğunda üç adım geriye atıp göğe doğru bir daha uludu. "İlan etti!" Yulier otuz iki diş sırıttı. Sanırım Metus mühürlüsünü bulduğuna dair bildiri falan yapmıştı. Pek anladığım söylenemezdi. Kurt istediğini alınca Metus'un benliğini serbest bıraktı. İnsan haline bürünür bürünmez dizlerinin üstüne çöktü. Acıyla inliyordu. Yumruklarını toprağa indiriyor, mührün uyanışının verdiği azaba katlanmaya çalışıyordu. Yerin altından çıkan elektrik akımları yükselerek boynuna kara bir dövme işledi. Yüzlerce voltluktaki kıvrımlar etini yakarak, dağlıyordu. Yüzümü buruşturdum.

Yirmi saniye kadar sürdü işlem. Yavaş yavaş ortaya çıkan mühre göz attım. Gözdağı veren dikenli teller, metal bir bağla birleştirilmiş şekilde boğazını sarmıştı. Ucunda minik bir kilit sarkıyordu. Kaşlarımı kaldırdım. Yulier "Bana mı öyle geliyor yoksa mühür köle tasmasını mı andırıyor?" diye fısıldadığında resmen lafı ağzımdan almıştı.  

Başımı sallayınca gülmemek için kendini sıkmaktan kıpkırmızı kesildi. Acaba kaderdeki kişinin belli başlı özellikleri mi mührün biçim almasını sağlıyordu? bana avcıların erkekleri köle olarak gördüklerini söyledikten sonra Metus'un mührünün tasma deseninde çıkması tezime haklılık payı katıyordu, yine de kesinliğinden emin olamazdım. Gideonun mührü neden alyans figürünü kopyalamıştı acaba? tekleyen kalbime kötü kötü baktım. Ne diye Gideonun mührünü aklımdan geçirdiğim her fırsatta tepki veriyorsun? resmen üzerimde yan etki yapıyordu.

Elektrik akımları geldiği gibi yok olduğunda Metus kendisini yere bıraktı. Otururken tamamen düşmemek için eliyle zeminden destek alıyordu. Ciğerleri hızla kaybettiği oksijeni geri almaya uğraşırken o bakışlarını kaldırarak karşısındaki kıza baktı. "Siktir!" deyişi yaşadığı şeye inanamadığını ifade etme biçimiydi. Cidden hayatındaki en büyük şoku tadıyordu. Kız çatırdayan sesiyle "Mü.. hür mü?" diye sorgularken beti benzi atmıştı. Birbirine zıt iki ırk üyesinin mühürle birleşmesi kulağa şaka gibi gelse de sahileşmişti. 

Alık alık kıza bakan Metus bir anda elini burnuna kapattı. Siyah rengindeki irisleri dipsiz bir kuyuyla örtülmüştü. Oturduğu yerden telaşla kalkmayı denerken tökezlemişti. Koşar adım kaçarken Yulier'e bakıp kızı işaret etti. 

"Sakın bir yere gitmesine izin verme!" görünen o ki mühür hayat bulur bulmaz kızgınlık dönemine girmişti. Kurtlar Metus'u tebrik ediyor olsa da savsaklayarak geçiştirmişti. Arkasına bakmadan meydanı terk etti. Yulier gözden kaybolan arkadaşına hitaben başını 'Sen iflah olmazsın' manasında iki yana salladı.

"Gidip onu teselli eder misin? ben avcı kızla ilgileneceğim" 

"Tamam" Metusun ardı sıra giderken avcı kızın sinirle "Bu tavır da ne böyle? sanki ben ona zorla mühürlendim" deyişini işittim. Öfkesinin kuytu köşesine serpiştirilmiş kırgınlık o kadar da düzgün saklanamıyordu. Erkekler neden böyleydi? avcıya mühürlenmekten hoşnut olmadığı halde başka bir erkeğe gitmemesi için Yulier'i başına bekçi olarak dikebiliyordu. Teşebbüsüne rağmen tek bir açıklama yapmadan kaçmıştı! Kızı istiyor musun, yoksa istemiyor musun? ilişkileriniz konusunda kesin bir tavır takının! hayır sonra bizde ne yapacağımızı şaşırıyoruz! 

Ne tesellisi? ona güzel bir azar çekeyim de görsün...

Metus'u bulduğumda tam anlamıyla sinir boşalması yaşıyordu. Aşırı stres içersin de volta atıyor, kendi kendine öfkeyle konuşuyor, sonra da yatışmayı başaramadığından daha da öfkelenip yaşlı meşe ağacını tekmeliyordu. Ağaç gövdesine yediği tepiklerle öyle bir sallanıyordu ki dallarındaki karlar yere düşüyordu. Bunu yapmayı sürdürürse yıkılması an meselesiydi. Kurdunun gücünü kullanmıyor olması meşe ağacının bir nebze daha yaşamasını sağlayacaktı. 

Kollarımı birbirine dolayarak "Şunu yapmayı kes" dedim. Peşinden geldiğimi, takip etmeye başladığım andan itibaren fark etmiş olmalıydı. Beni duyduğu halde tepki vermemesini buna bağlıyordum. Eh hayat izlendiğinin bilincine varmasını garanti altına alacak kadar deneyim sunmuş olmalıydı. Bu kötü bir şeydi. "Çıldırmama ramak kaldı! yirmi dört yıl boyunca mühürleneceğim kadını bekledim! çıka çıka Avcı çıktı!" şimdi daha bir zevkle dövüyordu ağacı. "Böyle konuşmamalısın"

"Alysa onların nasıl olduklarını bilmiyorsun! tek dertleri soylarını bir sonraki nesle aktarmak ve savaşmak! kurtlardan çok farklılar! biz sadakat isteriz, sevgi isteriz, bağlılık isteriz. Onun ise bana verebileceği tek şey arzu! yeterli değil. Sadece bununla Kurt'um tatmin olmaz! bana aşık olması için uğraşsam da elinde sonunda pes edeceğim! ve ben pes ettiğim anda Kurt'um içten içe beni tüketecek" kanla ıslanmış yumruğunu ağaçtan çekti. Sırtını kabuğunu patlattığı ağaca verdikten sonra kayarak yere oturdu. Bacaklarını kendine doğru çekmiş, elleriyle yüzünü sıvazlıyordu.

Sanırım sorun mühürlendiği kişinin Avcı olması değil, alamayacağı duyguların onda vereceği hasardı. Dediği gibi yirmi dört yıl boyunca sabretmesinin nedeni heveslendiği hislerdi. Yanına geçip oturdum. Ardından başımı omzuna yasladım. "Mühür olsa da olmasa da aşk denilen şey hiç bir zaman kolay elde edilmedi Metus" ellerini yüzünden çekti. Küçümseyerek dudaklarını yaladı. "Kalpleri taştan onların. Hamile kaldıktan sonra bebek kız olmazsa erkek çocukları babalarına terk ediyorlar" kasıldım. Ne? "Gerçi kız çocuklarını eğitmekten başka annelik görevlerini yapıyorlar mı orası da meçhul ya neyse" kafasını omzundaki başıma yasladı. Derin bir iç çekti. "Hislerini köreltmeye ikna edilmiş bir kadından ne beklememi söylüyorsun?" üzülüyordu. 

Yanında olduğunu göstermek istercesine kolumu sıkıca koluna doladım. "Eğer her sene geliyorlarsa neden bugün mühürlendin ona?"

"İlk gelişi. Daha evvel gelmiş olsaydı onu sezmemem imkansız olurdu. Doğduğu anda ismi kaderime yazıldı. Avcılarda geçerli olan bir kural var. On sekiz yaşına girmeden önce kimsenin dışarı çıkmasına izin vermiyorlar" zaten oldukça küçük gösteriyordu. Ufak tefek ama güzel bir kızdı. Şöyle bir hayal edince Metus'la yakışıyorlardı. 

"Kara Kurt'un emrindeki komutanlardan birine yenilgiyi baştan kabul etmek yakışıyor mu? ayıp! ayıp! Avcıların yetiştirilme hususundan hoşlanmasam da değiştirilemez olduğunu düşünmüyorum. "Bak sende söylüyorsun kız daha on sekiz yaşında. Mantıkları bu yönde oturmuş olanların aksine geç kalınmış sayılmaz. Aklında olsun! insanların fikirleri değişebilir" bunu en iyi ben biliyordum.

Homurdandı. "Çocuk mu kandırıyorsun?" başımı kolundan kaldırdım. 

Sitem ederek "Ciddiyim ben!" dediğimde bir süre elalarımın içine baktı. Yalan söyleyip söylemediğimi anlayamaya çalışıyordu. Önüne dönüp parmaklarıyla başını ovaladı. "Her şeyini riske at diyorsun yani"

"Evet. Ne kaybedersin ki? en azından çabaladığın için pişman olmayacaksın" birinci adım teşvik tamamdır! Şimdi ikinci adım olan kışkırtmaya geçelim.  

"Gerçi şimdiden eksi bir puana düştün"  

 Başını kaldırdı. "Niye?" ilgisini çekmiştim. İşte bu! sakın gülme Alysa. En ufak sırıtışında tüm plan mahvolur. Metus'un hayatı söz konusuymuş gibi hareket et! avcı kızın durumuna hayıflanırcasına yüzümü düşürdüm. Sahte bir hüzün topladım. "E kızı kırdın çünkü kalın kafalı kurt!" gerçekten kızlar konusunda bilgisi sıfırdı.

İlk birkaç saniye boş bakışlar attıktan sonra "Ne yaptım ki?" diye sorunca boğazına yapışasım gelmişti. Gözlerimi ormanlık alanda gezdirip sakinleşmeye odaklandım. "Kızın mühürlüsü olduğunu öğrenir öğrenmez kaçtığın için olabilir mi? tek bir açıklama yapmadan, direkt onu istemediğini belli ettin" 

"Onu istiyorum" en küçük bir şüphe içermeyen karşılığına tebessüm ettim. "Bana değil, avcı kıza söyle" sıkıntıyla saçlarını karıştırarak karman çorman etti. "Ahhh gönül işleri niye bu kadar zor!" 

"İstemiyorsan kızı klanda isteyecek çok kurt var" aldırış etmeden söylediklerimden sonra bana bir bakışı vardı ki rahatsızca yerimde kıpırdandım. Vahşi bir Kurt tarafından ölüm emrim verilmiş gibi hissediyordum. "Benim mühürlüme klanda yan gözle bakacak tek bir kişi söyle? onları parçalarına ayırıp organlarını çakallara yem ederim!" yutkundum. Neşeyle ortalıkta gezen bu adamın sinirli hali kesinlikle ölümcüldü. Bir hırlamadığı kalmıştı! "Öhöm. Her neyse daha fazla burada vakit kaybetme derim. Bence gidip kızın gönlünü almaya bak. Hem Yulier ile bende sana yardım ederiz. Kız bizimle gezdikçe duygularındaki eksikliği hissedecek sonra sorgulamaya başlayacak ve puf! gelsin avcı öğretilerine isyan" gülümsedi. Başını olumlu sallayarak ayağa kalktı. 

Elini uzatınca itiraz etmeden tuttum. Oturduğum yerden kaldırıldım. "Aşina bugün fazlasıyla bilge" deyince sırıttım. "Keşke bu zekanı Gideonun üstünde de kullanabilsen" ters ters bakarak "Yardımımı istemiyorsun herhalde?" deyince elini ağzına götürerek fermuar çekiyormuş gibi yaptı. Övdükten sonra ne gömüyorsun!

"Gidip kızım nasıl bir şeymiş bakalım. Umarım hayal ettiğim gibidir"...

Yulier'in avcı kızı nereye götürdüğünden haberimiz olmadığı için evinden başlayarak arayacaktık. Geldiğimiz yolu gerisin geri giderken, Metus'un merak ettiği soruları cevaplayıp ona birkaç tüyo verdim. Umalım da avcı kadınlarda normal kızların hoşlandığı şeyleri seviyor olsun. Yoksa Metus sert duvara toslayacaktı. Çocuk gibi her şeyi öğrenmek istemesi tatlıydı. Heyecanlı olduğu konuşmasından bile anlaşılıyordu. Avcı kız böyle bir adama sahipken onu elinden kaçırırsa cidden hayatının hatasını yapardı.

"Beni o kadar çok ret ettin ki saymayı bıraktım. Bu utanca rağmen her sene yanına gelip durmam o çocuğu ne kadar çok istediğimin kanıtı. İnada falan bindirmedim Gideon" gücenmiş çıkan ses tonuna işittiğim isme kadar aldırış etmemiştim. Metus'da duymuş olmalı ki tedirginlikle "Eyvah eyvah" dedi. Klanın bu bölgesi Gideonun evine ters istikamette kalıyordu. Büyük ihtimalle kokumu almamak için neresi iyi olursa orayı seçmişti. "Çabuk bul onları" neredeyse tıslayarak söylediğimde Metus tereddüt etse de isteğimi geri çevirmedi. Yürüyerek ince bir patikaya girdikten sonra altı yedi ağacın bir araya dikildiği alana girdi. Öndekilerden birinin yanına çömelerek eliyle bana gel işareti yaptı. 

İki ağacın arasından baktığımda mükemmel görüş açısına sahip alanı seçtiğini görmüştüm. Biz kısmen onlardan daha yüksekteydik. Gideon kara hançerini çekmiş, kabzasını tutuyordu. Antrenman sahasını andıran arazi, deyimi yerindeyse harabeye çevrilmişti. Biri sanki tüm hıncını aletlerden çıkarmıştı. Bazılarının üstünde yeni yapılmış pençe izleri vardı. Çoğu parçalanmıştı. Biraz ötedeki ağaçta ise Gideonun kemerindeki küçük bıçaklar saplanmış vaziyetteydi. Hepsinin tek bir noktaya girmiş olması fırlatma bıçakları üzerindeki ustalığının ayrıntılarını taşıyordu. Kızgınlık dönemini atlamak için kendini idmana vermiş, sonuç olarak her şeyi kırıp dökmüştü.    

Koyu bakır rengindeki gür saçlar beline kıvrıla kıvrıla iniyordu. Pürüzsüz yüz hatlarında minik bir kusur dahi bulunmuyordu. Avcı kıyafetleriyle baştan çıkarıcı olan güzelliği hat safhalara ulaşmıştı. Kızıl kahve rengindeki irisleriyle görünüşü müthiş bir uyum sağlamıştı. Gördüğüm diğer avcılarla kıyaslanamazdı. Bu kadın bas bas AVCI olduğunu afişe ediyordu. Dişlerimi sıktım, ne demişti? yıllarca beni ret edip durdun mu? Gideon böyle bir kadının teklifini geri çevirip durmuş muydu yani? beni beklediğinden mi?

"Kalia vazgeç. Kadınımı çoktan buldum" kadınım kelimesi kalbimi sıkıştırsa da benden başka birinin -hele de ona sırnaşan bir dişinin- adının dudaklarından çıkması, bileylenmiş bir jiletin koluma attığı kesiklerin sancısını çağrıştırmıştı. Kalia dalga geçercesine gülümsedi. "Sen burada acı çekerken ortalıkta görünmeyen mühürlünden mi bahsediyorsun? ahh sevgilim, dedikodulara göre kız seninle hiç ilgilenmiyormuş. Dişi bir Kurt'a mühürlenmemen yazık olmuş" dedikten sonra kıvırta kıvırta yürüyerek Gideona yaklaştı. Elini okşamak için yanağına uzattığında Gideon bir adım geri çekildi. Kadının eli boşta kalmıştı. 

"Ne? artık dokunmamda mı yasak?"          

Gideon bir şey söylemedi. Hatırladığım anıyla gözlerim hızla büyüdü. Yoksa... kara cadının dokunmasına ses çıkarmadığı için ona kızdığımdan dolayımı kendini geri çekmişti? üstelik şuanda onları izlediğimi bilmiyordu. İçime oluk oluk sıcak bir şey akıyordu. Göğsümde yarattığı histe neydi?

"Beni kızdırmak istemezsin" Kalia bir saniye için duraksadı. Sonra dudaklarını kışkırtıcı şekilde dişledi. Gözlerindeki parıltı istediği şeyi almadan buradan gitmeyeceğini dile getiriyordu.  "Neden güdülerine hakim olmak zorundasın? sen Kalash klanının liderisin. Mühürlün tatmin edemese de seni rahatlatmak isteyecek bir sürü kadın bulabilirsin. Gideon çocuk konusunu dert ediyorsan anlaşmaya varabiliriz biliyorsun" kadının saçmalıklarını duydukça karnıma sinirden kramplar giriyordu. 

Sıcak olmaya başlamıştı.

"Alysa hazır olsun ya da olmasın seninle yatmayacağım"

"Kızgınlık dönemini fazla basite almıyor musun? Kurt'un seni ele geçirip o kıza saldırabilir" Gideon kaşlarını çattı. Böyle bir riskin olduğunu bildiği halde bana söylememiş miydi? Kalia güzel noktaya değindiğini idrak edince buradan yürüdü. Gideonun aralarında açtığı mesafeyi kapatıp kulağına doğru fısıldadı. Duyamadığımdan, duyacak birine baktım. Metus ne demek istediğimi anlayarak gözlerini kaçırdı. "Bence bilmesen daha iyi" dediğinde bastıra bastıra "Söyle" dedim. 

"Ben senin yataktaki gücüne dayanabilirim. Kızda tehlikeyi atlatır. Mühürlüne zarar vermek istemiyorsan rahatlamaya mecbursun. Şimdi bile arzularında savaşıyorsun, bırak bana. Halledebilirim" arsız şey! 

Gümüş irisler Kalia'ın teşvikini ruhsuzca izliyordu. 

"Çok gürültücüsün"  

"Neden diretiyorsun!? eğer mühürlün senden kaçmaya devam ederse zarar göreceksin! Kara Kurt insani yönünden baskın çıkarsa felakete sebep olabilir. Bencillik ediyorsun!" 

"Yandım! siktir Alysa!" Metus çömeldiği yerden acıyla haykırarak kalktı. Alev alan göğsünü söndürmek için elleriyle ateşe vururken dengesini kaybedip yuvarlandı. Yükseklik önemsenmeyecek düzeyle olduğundan yaralanmayacaktı. Aslına bakarsanız karların arasında yuvarlandığından kıyafetinde başlayan yangın sönmüştü. Gömülen yüzünü kaldırıp ağzına dolan karı püskürttü. Sonra içinde olduğu durum aklına gelince duraksayarak Gideon ve Kalia'ya baktı. 

"Şey biz öylesine geçiyorduk da sesler duyunca bir kontrol edelim dedik. Demek sizdiniz" Metus zırvalarken ikisinde ona bakmadığını sonradan fark etmişti. Ruhumdan çıkan ateşin damarlarıma ulaşıp hızla ilerlediğini hissedebiliyordum. Gözlerim yanıyor ve elalarım kavuştuğu ateşle parlıyordu. Yüzümdeki acı kızıl çatlakların yeniden açıldığını bildiriyordu. Etrafıma yayılan aura patlayarak cayır cayır yanmaya başladı. Yanan tek şey hare değildi. Bende yanıyordum. Alevlerin içine atılan çıra misali tutuşmuştum. Beyaz rengindeki saçlarım kavurucu sıcaklığın içinde uçuşurken zarar görmüyordum.

Ateş beni kendisinden bir parça varsayıyordu.

Gideonun irisleri ateşin beni yakacağını düşünerek endişeye kapılmıştı. Yanıma gelmek için ileri doğru bir adım atmışken ters bir şeylerin olduğunu kestirerek durdu. Canımın yanmadığını anlamıştı. Metus'un da şaşkınlığını hissedebiliyordum. Ama ben şuanda ikisine de aldırış etmiyordum. Ateşle dövülen elalarım tek bir kişiye sabitlenmişti.

Kalia.

O kadının kemiklerini bile küle çevirecektim...

დ Ben geldimmmmm :D evet Kalia'yı kevgire çevirmek isteyenler sıraya girsin lütfen.

დ Metus sonunda mühürlendi!!! sizce avcının kalbini kazanabilecek mi? Metusun mührü çok komik değil mi? sen misin Gideon ve Hyuga ile dalga geçen kı kı kı.

დ Sizce Alysa kalia'ya ne yapmalı? alalım örnekleri :D

HADİ GÖRÜŞÜRÜZZZ!!!! :*

      






Weiterlesen

Das wird dir gefallen

6.9K 793 23
Cahiliyet, halkımızı yok etti. Bu savaşta, bu özgürlük savaşında binlerce Osmanlı kazığı üzerinde asker ve duygularımı kaybettim. Padişahların kurduğ...
1.4K 97 40
Karanlıkta boğulmak nedir iyi bilirim. Şimdi sende fazla direnme çünkü gözüküyüzünün aydınlığından çok uzaktayız. Sıradışı hikâyelere inanır mısınız...
23.5M 1.4M 77
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
66.8K 10.7K 49
Bütün evrenin zaman akışını değiştiren saati almak için büyücüler ve mistiklerden oluşan beş kişilik bir takım yaratılır. Takımdaki kilit nokta, Tess...