Zehirlenmişti.

Cayır cayır yanmasının üstüne birde zehirlendiğini anlayınca yapabileceğim tek şeyi yaptım.

"Metus!!!!! Yulier!!!!! lütfen biriniz sesimi duyun!" boğazım parçalanana kadar bağırmayı sürdürdüm. Kurtların işitme eşiği insanlardan çok daha yüksekti. Ayrıca bu çevrede nöbet gezen birileri de olabilirdi. "Yardım edin! lütfen herhangi biriniz yardım edin!" dizlerimin üstünde yürüyerek, Gideona yaklaştım. Başını dikkatlice kaldırarak, bacaklarımın üstüne yatırdım. Çenem titriyordu. Ağlamamak için kendimi sıktım. Eğer zehir kalbine ulaşacak olursa...

Alnında ki ve yüzündeki teri parmaklarımla sildim. Ellerimi yanaklarına yerleştirerek, ona doğru eğildim. "Dayan. Sakın kendini bırakma Gideon. Birazdan yardıma gelecekler tamam mı?" çok kötü görünüyordu. Göz kenarları kızarmaya başlamıştı. İşaret parmağımı burnunun altına götürerek, nefes alıp almadığını kontrol ettim. Bağrı öyle nadiren şişiyordu ki sanki son çırpınışlarıydı.

Hayır, hayır. Bir şey olmayacak, olmayacak!

"Kahretsin! kimse beni duymuyor mu?! biri yardım etsin. Lütfen birileri yardım etsin!"

"Alysa!!" duyduğum gür sesle birlikte "Buradayız! Metus buradayız!" diyerek, telaşla kendimi ona duyurmaya çalıştım. Bir dakika sonra çalılıkların içinden Metus, Hyuga ve Yulier fırlamıştı. Bakışları geniş arazide hızlıca dolaşıp, üzerimizde durdu. Gideonun halini görünce bir afallama yaşamışlardı. "Şuanda şoka girmenin zamanı değil! yardım edin, onu bir an önce eve götürmemiz lazım!" benim uyarımla birlikte kendilerine gelince koşarak, yanımıza geldiler. Hyuga Gideonun kolunu tutarak, omzuna attı. Ardından belinden destek alıp, tek seferde ayağa kaldırdı. "Ne oldu?" diye sorduğunda başımı sağa, sola salladım. "Be.. ben bilmiyorum. Bilmiyorum bir anda yere yığıldı. Çok fazla ateşi var"

Yulier yanıma gelip, zangır zangır titreyen koluma elini koydu. Aslına bakarsanız baştan aşağıya titriyordum. "Tamam sakinleş Alysa. Gideona kolay kolay bir şey olmaz. Birazdan öğreniriz ne olduğunu" beni telkin etmeye çalışıyordu. Yine de minicik bir rahatlama bile hissetmiyordum. Metus da Gideonun diğer kolunu omzuna attı. Vakit kaybetmeden onu götürmeye başladılar...

Evin önüne ulaştığımızda Metus kapıyı tekmeleyerek menteşelerinden ayırdı. Kapı gürültüyle duvara çarparken bir kez sekmişti. "Daha sonra bunun için ayağımı götüme sokacak. Oğlum niye bu tarz şeyleri hep bana yaptırıyorsunuz!" şu halde bile şikayet edecek bir şeyler bulabiliyordu! Hyuga ona yarım ağız gülerek baktı. Neden önümüzdeki sorunla ilgilenmiyorlardı ki?! önlerine geçerek, salonun kapısını açtım. Koridordan geçip süratle Gideonun odasının yolunu tuttular. Yulier yol ağzında bizden ayrılarak Ruby nineyi haberdar etmeye gitmişti. Gideonun odasını bilmediğimden bu sefer onların peşine takılan ben oldum. Benim odamın hemen çaprazındaki odaya girdiklerinde duraksamıştım. Demek bana kendisinden çokta uzak bir oda vermemişti.

İlk defa odasına giriyordum. İçeri girdiğim anda ciğerlerime dolan sandal ağacı kokusu burnumu sızlattı. Çift kişilik yatağın üzerine Gideonu bıraktılar ardından Hyuga yağ lambalarını yaktı. Yatağın başında dikilerek, onu izliyordum. Loş ışık direk yüzüne yansıyordu. Terden su olmuştu! üzerindeki kıyafetin yaka kısmı tamamen ıslak duruyordu. Şakağından köprücük kemiğine kayan ter damlasını gözlerimle takip ettim. Nerede kalmışlardı?!

"Zehirlenmiş olabilir mi?" mırıltı şeklinde ağzımdan çıkan cümleleri duyan ikisi de duraksadı. Hyuga anlamamış bir şekilde "Zehir mi?" diye sorarken Metus bıkkınlıkla nefesini verdi. Elleri önce yüzünü sıvazladı ardından saçlarının arasına kaydı. Hyuga Metus'un garip haline bakarak "Ne oluyor oğlum? bilmediğim bir şey mi var benim?" diye inatla sordu. Metus duvarı tekmeledi. "Yine mi ya! bak demedi deme sonunda elimde kalacak bu herif! bu kaçıncı?!" ne yani bunu sürekli mi yapıyordu? Hyuga derince kaşlarını çattı. Bu Metusun konuşması için yetti. "Elista köyünde hortlaklardan biri kolunu yaraladı"

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Donde viven las historias. Descúbrelo ahora