"Hapise gireceğim." Dedim ama bunların hepsini kendime söylüyordum. Şu an ruhumla bir iç hesaplaşma yaşıyorduk. O da benim gibi ürkmüş ve yine köşesine çekilmiş suçlayıcı gözlerle bana bakıyordu.

"Hapise gireceğim."

"Hapise falan girmeyeceksin,Yaz götür şunu artık."

Başımı delirmiş gibi hızlıca iki yana doğru sallarken naif bir kol belime dolandı ve beni ayağa kaldırdı. Kaslarım erimiş gibiydi,ne yapsa robot gibi itaat edecek durumdaydım. Usta bir hareketle beni kurbanımın üzerinden kaldırdı ve koridorda ilerletmeye başladı. Kapı kapı banyoyu ararken zihnimden hep aynı sözler geçiyordu.

"Sen de benim gibisin artık... katil."

Tiksindiğim,nefret ettiğim adama dönüştüm. Canileştim. Çok fazla ileri gittim. İçimdeki karanlığın bu denli karanlık olabileceğini bilmiyordum,bilemezdim fakat içim karaymış. Kapkara,zifiri karanlıkmış.

"İşte burası." Deyip beni banyoya soktu ve küvetin suyunu açtı. Küvet dolarken üzerimi çıkarmaya başladığında gözlerim derin bir boşluğa dalmış aynı kelimeleri okuyordu.

Sen de benim gibisin artık...katil. katilsin sen.

Yaz altımda sadece külotumu bırakacak şekilde soydu beni,aldı ve küvetin içine oturttu. Suyun içine girer girmez berrak su lekelenip kızılımsı renge dönüştü. Dehşetle gözlerimi ayırıp bulanan suyu izlerken Yaz bir lifle bedenimi yıkıyordu. Ellerimi,omuzlarımı, sırtımı,göğüslerimi...

İstediği kadar yıkasın,istersem sonsuza dek suyun altında kalayım yine de temizlenmezdim artık. Bedenime değen su kanı süpürebilirdi ancak ruhuma bulaşan kan ölene dek benimle beraber kalacaktı ve ruhum beni asla affetmeyecekti. Kendimi asla affetmeyecektim. Ne yapmıştım ben? Düşündükçe çıldırıyor,çıldırdıkça düşünüyordum. İflah olmaz kanlı bir kısır döngüdeydim. Ağlayamıyorum,tepki veremiyorum öylece boşluğu izliyorum. Defalarca kötü olduğum an oldu,yıkıldığım,mahvolduğum,uyuyamadığım geceler oldu. Fakat hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştım ona... hiç bu kadar deli gibi divane gibi istememiştim onu yanımda. Savaş neredesin Savaş? Yardım et bana,kurtar beni. Batıyorum.

Yaz sırtımı lifleme işini bitirdikten sonra karnımı liflemek için beni geriye yatırdı ve başım soğuk mermere değdi. Yavaşça karnımı liflerken hiçbir şey demedi. Onun da düşündüğü şeyler olduğuna emindim. Gözlerim beyaz tavanı arşınlarken tavanın giderek kırmızıya dönüştüğünü görmemle gözlerimi sımsıkı yumup açtım. Beyaz tavan,bembeyazdı. Acıyla çatılan kaşlarıma acıyla çarpılan yüzüm de eklendi ve gözlerimi kapatıp kendimi tamamen suyun altına bıraktım. Suyun altında ağlarsam belli olmazdı belki?

Bedenim güzelce temizlendi,yeni ve temiz kıyafetler giydirildi,saçlarım tarandı. Ortada ne Giray vardı ne Barış. Öldürdüğüm adamın evinde,salonundaki gri kanepesinde Yaz ile oturmuş öylece onları bekliyorduk. Onu ne yaptıklarınu merak ediyordum bir yanım ise her an kapı çalacak da polisler gelip beni alacakmış gibi tetikteydi.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum,yelkovan kaç kez akrebin üzerinden geçti, saat kaçtı bilmiyorum. Karanlık odanın içi yavaş yavaş aydınlanmaya başladığında sabaha karşı olduğunu tahmin edebiliyordum. Fazla sessizdik,çok sessizdi burası. Fakat aniden bir şey oldu,üzerimize örtülen derin sessizliği siren sesleri yırtarak paramparça ettiğinde yüreğim kendini uçurumdan aşağı attı. İlk beş saniye öylece donakalmanın ardından hızla ayağa kalktım ve korkuyla ablama baktım. O da benim gibi ayağa kalkmış telaşla bana bakıyordu.

Elimle alnıma vurdum. "Geldiler,geldiler işte beni almaya geldiler." Odanın içinde bir ileri bir geri giderken başımı ellerimin arasına hapsetmiştim. Kanım damarlarımda karıncalanarak akıyor,başım dönüyordu.

SAVAŞ ve BARIŞ Where stories live. Discover now