BÖLÜM 4

642 49 13
                                    


Multi: Savaş'ın sadist gülüşü

Acı seni daha güçlü,korku seni daha cesur yapardı. Evet şu an korkuyordum. Nasıl korkmazdım ki? Savaş Demirhan'ın damarına basmıştım. Sadece onunla da kalmayıp onu bıçaklamıştım. O kızgın bir boğaydı ben ise elinde kırmızı örtüyü tutan oyuncuydum. Ve burnundan alev soluyan kızgın boğaya giderek yaklaşıp elimdeki kırmızı örtümü sallıyordum. Ateşe oynuyordum biliyorum ama bunu ben istedim. Nereye kadar gidebileceğini görmek istiyorum. Barış'ın dediği gibi gerçekten tamamen insanlık duygularını kapattı mı,yoksa içinde bir yerde eski Savaş saklanıyor muydu görmek istiyordum. Bunun sonucu ne olursa olsun umurumda değildi.

Yutkunarak telefonu,geri yerine koydum. Başımı yastığa koyup ellerimi de yanağımın altına koydum. Derin bir nefes aldım ve "Bekliyor olacağım, Savaş Demirhan." Deyip gözlerimi yumdum.

Daha sonra aklıma gelen fikirle anında tekrar gözlerimi açtım ve telefonu elime alıp kendi kendime söylediğim şeyi, ona mesaj olarak attım. Mesajı gönderdikten sonra numarasını kaydetmeye karar verdim. Uzun sayılabilecek bir süre cevap gelmediğinde telefonu bırakıp tekrar gözlerimi kapattım. Uykuya dalmak üzereyken mesaj geldiğinde gözlerimi açmadan, "sen beni mi izliyorsun? Bu nasıl bir zamanlamadır."diye homurdandım. Sinirle telefonu alıp mesajı açtım. Acaba bu sefer nasıl bir ölüm tehdidi yollamıştı?

Savaş Demirhan:
Pencereni aç.

Gözlerim yuvalarından fırlarken ben de yerimden fırlamıştım. Hızla kalktığım için bütün saçım ağzıma ve gözüme girecekken, elimle onları arkaya attım.
Buraya gelmiş olamazdı değil mi? Hem de beni öldürmek için. Hayır hayır beni öldürmezdi. En azından evimde hatta odamda yapamazdı.

Penceremden 'tık tık' diye ses gelince yerimden sıçradım. Hemen ayağa kalktım ve pencereme doğru ilerledim. Perdeyi açmak için elimi uzattım ve elimle perdeyi sıkarak öylece durdum. Derin bir nefes alıp çenemi dikleştirdim ve perdeyi açtım. Karşımda onun sadist gülüşünü beklerken, penceremin önündeki boşluğa baktım. Kimse yoktu. Tuttuğum nefesimi verdim. Dik dur kızım. Kendine gel. Korku seni daha cesur yapar. Korku seni daha cesur yapar.

Başucu lambamın açılma sesini duydum. "Hayal kırıklığına mı uğradın yoksa?"

Keskin bir iç çekip arkama döndüm. Kaşlarımı çatıp gözlerimi ayırdım. "Savaş." Dedim nefesimi verirken. Soğukça gülümseyip, "buradayım Hayal-et" dediğinde onu baştan aşağı inceledim. Kendi gibi baştan aşağıya simsiyahtı ve yatağımda bacak bacak üstüne atmış uzanıyordu. Hem de ayakkabılarıyla!

"Nasıl girdin?" Diyerek kollarımı göğsümde bağladım.

"Şu senin muazzam kütüphanenin balkonundan elbette," dediğinde biraz yana kayıp eliyle yanını gösterdi ve "gelsene," dedi yüzünde hâlâ o soğuk gülüşüyle. Sanki herşey normalmiş ve bir şey olmamış gibi davranıyordu. Bu çocuk gerçekten normal değildi.

Ben cevap vermeyince, "hey, neden azrail görmüş gibi bakıyorsun?" Dediğinde, "çünkü gördüm." Diye karşılık verdim anında.

Aniden bir kahkaha attığında yerimden sıçradım. Ellerimi iki yana açtım ve, "beni öldürmek için buraya kadar geldiğine inanamıyorum." Deyip ellerimi tekrar aşağı indirdim.

Masumca gülümseyip, "hayır hayır, buraya seni öldürmeye gelmedim güzelim. Hadi gel yanıma otur da konuşalım," dediğinde başımı sağa sola sallayarak "hayır," dedim. Çok güzel rol yapıyordu ama ben buna kanmayacak kadar akıllıydım. Sanırım.

"Hadi ama," diye ısrar ettiğinde, "asla." Dedim ve ona gözlerimi karartarak baktım. Yüzünden masum gülümsemesi anında silinirken, eliyle yatağa vurdu ve "otur şuraya," diye bağırdı.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin