BÖLÜM 32

258 16 6
                                    

Multi: Yaz Ve Barış.


Tehlike yokken hayat, bir oyun gibidir. Menfaat dengeleri üzerine kurulu bu hayat oyununda tüm oyuncular galibiyet ve tatmin peşinde koşar. Ama tehlike anında oyunu sürdürmek mümkün değildir çünkü can güvenliği söz konusu olunca oyun unutulur. Ölüm tehlikesi her şeyi anlamsız kılar,aslında ölüm bize asıl neyin önemli olduğunu çok iyi bir şekilde gösterir…

Yaşamanın oyun olduğu zamanlarda felaket korkusu şaka gibi gelir,sezgilerimizi göz ardı ederiz. Gündelik hayatı sürdürme telaşı ve oyunun içinde kalma hevesi tehlikenin kokusunu almamızı engeller. Sıradan bir günün,birden hayatınız boyunca unutamayacağınız bir gün olacağını kim bilebilir?

Her gün olduğu gibi sıradan bir şekilde uyanıp kahvaltımı yapmıştım. Akşamdan kalma olduğum için kısa bir duşun ardından tekrar uyumayı planlıyordum fakat unutamayacağım bir günün temelleri çoktan atılmış,beni saf dışı bırakmıştı.

Gözlerine karanlık bir ormanı hapseden adam odamdaydı.

Kaşlarımı çatarken “ne işin var burada?” diye sorup mahrem yerlerimi örttüğüm minik mavi havluya biraz daha sarıldım.

Gözlerinin beyazına oturan kan damarları ve gözünün altındaki torbaları umursamadan gülümsedi. “Bugününü bana ayırıyorsun güzelim.” Bütün gece uyumamış gibi yorgun görünüyordu ama yüzündeki arsız gülümsemesi o izleri silmek istercesine yerini koruyordu.

Yanaklarımı şişirerek aldığım nefesi sesli bir şekilde bırakıp “başladın yine saçmalamaya,” diye homurdandım. Tahmin ettiğim üzere bana aldırmadan bozulmamış yatağımdan kalkıp bana doğru ilerlerken yüzündeki gülümsemesi giderek silindi. “Ciddiyim.”

Yutkundum. “Tamam ciddisin. Şimdi odamdan çıkar mısın? İznin olursa giyineceğim de.”

“Olmazsa?”

Alnımı kırıştırarak “ne?” diye sorduğumda biraz daha yaklaşıp boynumdaki saçlarımı omzumdan arkaya attı. Ayaklarım geri geri gitmek için yalvarsa da kalbim onları mıh gibi olduğu yere kazıyıp gitmelerine mani oldu.

“İzin vermezsem diyorum,giyinmeyecek misin?” derken ses tonu her an gülecekmiş gibi çıkıyordu ama yüzü gayet ciddiydi.

“Savaş,lütfen çık artık bak Barış gelecek şimdi.”

“Barış'ın haberi var.”

Bu sefer ayaklarım iki adım geri gitmişti ama bu tamamen üzerime düşen şaşkınlıktan dolayıydı. “Ne?”

Ellerini pantolonun ön cebine koyarken “Barış'ın ikimizin beraber dışarı çıkacağımızdan haberi var. On dakika içinde hazır ol arabada bekliyorum.” deyip çıktı ve beni dumura uğramış bir halde bıraktı.

Savaş'ın bana aşık olduğunu duyup evi terk eden adam şimdi dışarı çıkmamıza izin mi veriyordu? Bunun altında çok daha başka sebeplerin yattığına emindim ancak ne olduğu konusunda bir tahmin bile yürütemiyordum. Bu yüzden bunları Savaş'a sormak amacıyla üzerime siyah bir kot ve lacivert renkli kazak geçirerek saçlarımı kurutmadan aşağı indim. Salondan gelen seslerle oraya doğru yöneldim ancak tam kapıyı açacakken benden önce girişimde bulunan Barış ile yüz yüze geldim. Henüz uykusunu üzerinden atamadığı dağınık saçlarını eliyle karıştırıp temkinli bir ifadeyle üzerimi inceledi.

“Saçlarını kurut hasta olacaksın.”

Bana bakmadan kurduğu cümleyle kaşlarımı çatıp “sorun değil,” diye mırıldandım.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin