BÖLÜM 7

453 43 24
                                    

Kırılmışsın da içine kapanmışsın ama için için biri seni görsün istersin. Kırıldığın yerden öpüp yaralarını iyileştirsin de seni kanatları altına alsın istersin. Aslında insan en çok içine kapandı mı fark edilmek,dikkat çekmek ister...

Gözlerim artık uyku için yalvararak kapanırken zorlukla onları yeniden açtım. Uykuyla verdiğim bu savaşta, uykumun kazanıp sonunda onun galip geleceğini biliyordum. Sonucunu bile bile ateşe yürümüştüm ve şimdi cezasını çekiyordum.

Gözlerim tekrar kapanırken, "direnmeyi bırak artık da uyu inatçı Hayal-et" dediğinde, gözlerimi açıp ona baktım. Karanlıkta parlayan parmaklarının arasındaki kırmızı  noktadan nerede olduğunu seçebiliyordum. Kırmızı nokta hareket edip dudaklarına ilerlediğinde, "o sigarayı dudağında söndürmek istiyorum," diye cevap verdim. Kısık sesli bir gülüş duyduğumda, gözlerim tekrar kapandı. Kalan son gücümle tekrar açmaya çalıştım ama göz kapaklarım bir anda üzerinde tonlarca yük varmış gibi açılmıyordu. Ne kadar da huzurlu geliyordu şimdi derin bir uyku. Bilmiyordum oysa uykumun da, başımda uyumamı bekleyen pusuya yatmış tilki gibi beni kandırdığını... ya da biliyordum.

Saç diplerimin arasında yumuşakça gezinen parmaklar işimi daha da zorlaştırıyordu. Ağzımı açıp ona yalvaracaktım neredeyse. Yapma Savaş. Bu iş senin dalgaya aldığın kadar basit değil. Diyemedim. Uykum beni sürüklercesine içine çekmişti bile.

  "işte böyle inatçı kızım,"

"Anneni seviyorsan alkışla"  

Yurttaki öğretmenimin ritmik şarkısını duyduğumda etrafımdaki herkes ellerini çırptı ama ben kollarımı göğsümde bağlamış inatla çırpmayı reddetmiştim.

"Babanı seviyorsan alkışla"

Herkes tekrar ellerini çırptığında, ben yine çırpmayı reddederek suratımı asmıştım. Güler yüzlü öğretmenim yanıma gelerek örgülü saçlarımı okşadı. "Hayalciğim, sen neden alkışlamıyorsun?" Diye sorduğunda kaşlarımı çatıp "annemi de babamı da sevmiyorum çünkü," diye cevap verdim. Öğretmenim, "neden ama tatlım? Onlar senin annenle baban." Dediğinde, "eğer onlar beni sevselerdi bırakmazlardı. Bu yüzden ben de onları sevmiyorum," diyerek dudaklarımı büzdüm.
Güler yüzlü öğretmenim suratını asarak, "sen çok kötü bir çocuksun Hayal," dediğinde gözlerim doldu. "Hayır!" Diye bağırdım. "Hayır! Hayır!"

"Hayır!" 

"Sen çok kötü bir kızsın Hayal," kulağımın dibinden gelen sese döndüm. Dolmuş gözlerimi kısarak, "sen," diye fısıldadım.

Sadistçe gülümseyerek başıyla onayladığında, "sen kâbuslarıma yön veriyorsun," diye onu suçladım.

"Kötü bir çocuk için fazla zekisin," Diyerek suçlamamı kabul etti.

Dudaklarımı sinirle kemirmeye başladığımda uyumadan önce söyleyeceklerimi söylemeye hazırlandım.

"Savaş yapma. Bu işin sonunda ben ya mezara, ya da tımarhaneye gideceğim. İstediğin buysa..." yutkundum. Devam et diyemedim çünkü devam etmesini istemiyordum.

Gülümsemesi yüzünden silinirken bir an yeşil harelerinde bir şey gördüm. Ben ne olduğunu anlamaya çalışamadan gardını yeniden aldı ve gözlerinde aynı acımasız yeşil parıldamayla önüme gelen saçımı arkaya attı. Başımı sertçe başka yöne çevirerek elinden kurtulduğum. Barış gerçekten haklı mıydı? Bütün insanlık duyguları ölmüş müydü bu çocuğun?

Yanımdan kalkıp odanın bir yerine gittiğinde elinde bir tepsiyle geri döndü. Elindeki yemek ve suya bakarak, "yemek yiyeceğimi düşünmüyorsun, değil mi?" Dediğimde,  "açlıktan ölmeyeceksin aptal. Seninle ilgili daha güzel planlarım var," diyerek önüme buharı üstünde tüten hazır yiyeceği koydu. Mis gibi kokan yemeğe bakarak, "açlıktan ölmeyi yeğlerim," diye homurdandım. Anında midem guruldayarak bana ihanet ettiğinde Savaş gülerek, "miden öyle demiyor ama," dedi ve arkasını döndü.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin