BÖLÜM 22

305 32 25
                                    

Uzun ve heyecanlı bir bölüme merhaba:)

Yalnız asıl bundan sonra heyecan ve aksiyon gelecek asıl siz o zaman görün ;)

Siz nasılsınız bu arada ben iyiyim sadece biraz açım o kadar onu da akşam sekiz gibi halledicem ben merak etmeyin :)

Neyse hadi iyi okumalar hadi ^^

Bu arada satır arası yorum okumaya bayılıyorum haberiniz olsun diye dedim canım :) hem cağğnım okuyucularım beni teşvik etmeyi istemez mi ^^ tamam bu sefer gerçekten sustum hadi okuyun.

Kararlar verir insan hayatını yönlendirebilmek adına. Ve verdiğimiz kararlar,bizi biz yapan en önemli etkendir aslında. Bir olay karşısında verdiğin kararlar sana senin kim olduğunu gösterir. Kim olduğunu mu merak ediyorsun? Öyleyse geriye dönüp verdiğin kararlara bir bak derim. Seni buraya kadar  getiren onlar. Yanlış ya da doğru... o sensin.

Benim bunun için geriye dönmeme gerek yoktu zira şu an gözlerimin önünde mahvolmuş bir arabanın mahvolmuş ön kaputunda  sprey boyayla yazılan yazıya vereceğim karar bana kim olduğumu gösterecekti. Belki korkaklık yapıp kaçmalıydım,belki şu an vazgeçip herşeyi unutup evime geri dönmeliydim ama o karar Hayal Karaevren'i yansıtmıyordu. Yine de,bu işte yalnız değildim ve bencillik edip yanımdakileri de bu ateşe atmak istemiyordum. Onlara zarar gelsin istemiyordum. Özellikle çaprazımda abisiyle konuşan kişinin tek kılına bile bir şey gelmesi kalbimin sıkışmasına neden olurken...

Göğsümü şişirerek derin bir nefes aldım ve aynı hızla burnumdan geri verdim. Göz ucumla Barış'ın telefonu kapatıp yanıma geldiğini görüyordum ama ondan tarafa bakmak istemediğimden gözlerimi ön kaputtaki yazıya diktim yaklaşık on beş dakikadır yaptığım gibi.

"Savaş geliyor. O seni eve bıraksın ben arabayı halledip gelirim."

Verebildiğim tek tepki başımı önce aşağı sonra yukarı sallayarak onaylamak olduğunda Barış tam karşıma geçip görüş alanıma girdi ve ellerini omuzlarıma yerleştirerek dikkatimi çekmeye çalıştı. Başarılı olduğunu söyleyemezdim çünkü gözlerim dalgın bir şekilde hâlâ arkasındaki arabasındaydı.

"Hey,sen..." omuzumdaki bir elini yavaşça çeneme doğru ilerletip başımı kaldırarak göz göze gelmemizi sağladı.  "İyi misin?"

Dalgın gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak girdiğim transtan çıkmaya çalıştım. Vereceğim kararı yalnızken düşünmek daha iyi olabilirdi.

Gözlerim onun gözlerine tutunurken elimi arabasına doğru sallayıp "araban için üzgünüm," diye mırıldandım mahçupça. Mahçuptum evet. Onu sürüklediğim tüm bu lanet şeye ve her seferinde en büyük zararın ona gelmesinden mahçuptum ama bunun yanında bir duygu daha vardı. Öfke.

"Şu an düşündüğün şey arabam mı gerçekten?"

Yüzündeki gülen ifadeyi görünce biraz olsun yumuşayarak ben de gülümsemeye çalıştım ama beceremeyince dudaklarımı büzüp sağa sola salladım 'yani' dercesine.

"Cidden... ilk defa bu kadar tuhaf bir sevgilim oluyor ne yapacağımı kestiremiyorum."

Kaşlarım 'öyle mi?' Dercesine alnımı kırıştırarak havaya kalktıklarında ellerinin arasından kurtuldum ve yanından geçip arabaya doğru ilerledim. Tabi yanından geçerken karnına bir dirsek atmayı ihmal etmemiştim.

"Takip ediliyoruz," diye mırıldandım bir gerçeği kendime.

"Fark etmediğime inanamıyorum,"

Ona arkam dönük olduğu için yüz ifadesini göremesem de sesinden kendine ettiği sitem elle tutulur cinstendi.

"Daha önce bir milyon kez takip edilmiş biri olarak söylüyorum ya işlerinde gayet iyiler, ya da-"

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin