BÖLÜM 1

1.1K 81 27
                                    


Acılar mıdır seni büyüten yoksa anılar mıdır?

Herkes kendi cevabını verebilir ama bu soruya benim bir cevabım yoktu. Çünkü normal olan seni büyütenin biri anneden diğeri babadan oluşan bir çift ebeveynler olması,öyle değil mi? İşte benim hikayem burada başlıyordu.

Her şey ebeveynlerimden birinin henüz bir çocukken beni terk etmesiyle başladı,ardından bütün kayıplar ve acılar bir lanet gibi beni takip etmeye başladı acımasızca. Sanki sekiz yaşında o kadın tarafından terk edilerek lanetlenmiştim ve diğer bütün kayıplar da o lanetin birer parçasıydı. Lanetimi kırmanın tek bir yolu olduğuna inanıyordum; beni lanetleyeni bulmak.

Kulağımda yankılanan ayak sesleriyle  gözlerimi, izlediğim beyaz tavanın aksine karanlığa kapattım. Artık görmüyor,duyuyordum. Yatağımın ayak ucu bir bedenin  ağırlığıyla çökerken kimin geldiğini anlamıştım ama gözlerimi yine de açmadım. 

"Anne?" Dedim titreyen sesimle.

"Evet kızım."

Derin bir nefesi dudaklarımın arasından salıp gözlerimi açtım. Acıma merhem olmaya çalışan eller usulca saçlarımda gezinmeye başladığında sesimi çıkarmadan tavandaki dünyama geri döndüm. Belli ki babamla yaşadığımız az önceki tartışmadan sonra kalan enkazlarımı toplamaya yine annem gelmişti. Her zamanki gibi.

Gözüme iğne gibi batan yaşlardan biri verdiği acıya dayanamayarak intihar ettiğinde dişlerimi sıkarak kendime kızdım. Elimle hızlı bir şekilde şakağıma düşen yaşı silip attım. Yıllar önce, yetimhane odasında içim sökülene kadar ağladığım gece bir söz vermiştim kendime. Bir daha asla o adam için gözümden tek bir damla yaş düşmeyecekti. Bir daha asla beni lanetleyen ebeveynlerim için gözyaşlarım kendilerini gözlerimden aşağıya asmayacaklardı.

Aradaki ironiye acıyla gülümsedim. Kıvrılan dudaklarımı yakan ve içimi burkan bir gülümsemeydi bu.

Saçlarımı okşayıp bana her defasında merhamet gösteren üvey annem. Buna her defasında neden olan öz babam. Babam...  Aşırı kuralcı,bencil,ve vurdumduymaz. Babam her zaman kendini düşünen bir varlıktı. Benim düşüncelerim, benim dertlerim, benim mutluluğum, benim işim, ben ben ben! O hep ben merkezci bir adamdı ve hâlâ da öyle olmaya devam ediyordu. Her defasında yaramı sızım sızım sızlatan adam. Melih Karaevren,ikinci lanetim. Ve onun kırıp döktüklerini toparlamaya çalışan üvey annem. Merhametli, sakin ve altın kalpli annem. Gülçin Karaevren. Ona çok şey borçluydum. O benim mucizemdi.

"Her şey çok güzel olacak kızım,bugün değil ama bir gün olmak zorunda."

  Annemin tatlı sesi, beni beyaz alçılı tavandaki dünyamdan çekip çıkarırken, pozisyonumu bozup ona doğru döndüm. Kurumuş dudaklarımı yalayıp dediğine güldüm. Her şeyin güzel olmasını falan istediğim yoktu benim,toz pembe hayaller kurmayı çoktan bırakmıştım ya da hiç kurmamıştım o hayalleri. Benim ruhum acıyla besleniyordu ve ben ruhumu aç bırakmayı istemiyordum. Sanırım mazoşistim.

Akşam yemeği için annemle birlikte aşağı inip annemin gündüzden yaptığı tavuk dolmasını her yemekte olduğu gibi dein bir sessizlik ve gerginlik içinde yedik. Yemekten sonra müsaade isteyip odama çıktım ve çekmecemdeki ilaçları alıp avucuma doldurarak hepsini aynı anda yuttum. Çok geçmeden beklediğim uykum geldiğinde huzurla yatağıma uzandım.

Gözümü açtığımda etraf hâlâ karanlıktı. Sersem sersem yataktan kalkıp perdeyi açtım. Saçlarımı karıştırıp dışardaki gri havaya gözlerimdeki memnuniyetle baktım. 'En sevdiğim hava' diye düşünüp banyoya yol aldım ve okul için kısa bir duş aldım. Dişlerimi fırçalayıp saçımı taradıktan sonra formalarımı giyip aşağıya indim. Kahvaltı soframız her zamanki gibi göz alıcıydı ama sabahın bu saatlerinde bir şeyler yemeyi sevmediğimden sadece annemi yanağından öptüm ve "Masal uyuyor mu?" Diye sordum.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin