BÖLÜM 24

321 27 21
                                    

Pıtırcıklarım nasılsınız?

**Multiye sizin için bir Hayal videosu ekledim. Zihninizde daha iyi canlanır umarım :)

On sayfalık bir bölümle geldim doya doya okuyun canlarım ^^ okurken satır arası yorumlarınızla beni de mutlu etmeyi unutmayın olur mu?

*Yazdığım müziği indirip tekrara alarak bölüm sonuna kadar öyle okumanızı istiyorum mikemmell bir müzik :)

Balmorhea- Remembrance

Keyifli okumalar :)

Puslu bir gecenin içinde kaybolmuştum. Her yer siyah,simsiyahtı öyle ki ayaklarımın bir zemine bile bastığını hissedemiyordum. Kendi silüetimi bile seçemiyordum. Boşluktaydım. Kara bir deliğin içine düşmüştüm sanki ve o delik beni emiyordu. Boşluğa yapışan ayaklarımdan birini hareket ettirmeye çalıştığımda sadece parmaklarımı oynatabilmiştim ama tuhaf olan bir şey vardı. Ayaklarımın hareket etme çabasıyla bir yere veya bir şeye değdiğini hissettim ancak göz kapaklarımın altındaki silüetim kara bir delikteydi.

O an anladım.

Bedenim şu an herhangi bir yerde nefes alıyor,hareket ediyordu. Fakat göz kapaklarımın altına serilen kara delikteki ben, ben değildim. Ruhumdu. Ve ruhum o kara delik tarafından emiliyordu.

Gözlerimi açarak boğulan  ruhumu izleme işkenceme son vermek istedim. Gözümü ovalayacağım sırada elimi kaldırmaya çalıştım ancak buna engel olan bir şey vardı ki bu da bileğimi sarmalayan şeyin tenime batmasıyla hafifçe inlememe sebep oldu. Ruhumun yavaş yavaş o boşluktan çekilip bana doğru geldiğini hissederken bilincim de kendini göstermeye başlamıştı. Yerine oturmaya başlayan bilincim, martıya atılan ufak ufak simit parçaları gibi anıları attı zihnime ufak ufak.

Önce Barış'ın uyuyan yüzü düştü gözlerimin önüne, ardından benim yanından ayrılışım sonra bir bıçakla geri dönüşüm ve...yüzünü görmeye kalmadan beni bayıltan adam.

Göğsümün,yeri doldurulamaz bir endişeyle şişmeye başladığını hissederken dudaklarımın arasından cılız bir “Barış,” döküldü. Önüme düşen başımı kaldırmaya çalıştığımda ense kökümde hissettiğim acı bir baskı ve tutuklukla dudaklarım bu sefer inlemek için açılmıştı. Kaslarımın her biri sopa gibi sertleşmiş ve bedenime acı vermeye başlamıştı,kaç saattir bu pozisyonda durduğumdan bihaberdim. Yine de umurumda değildi. Tek isteğim kendime gelebilmek ve Barış”ı alıp buradan gidebilmekti. Tabii,her neredeysem…

“Uyanıyor,”

Beynim bu sesi süzgecinden geçirip hafızamdaki bu zamana kadar tanıdığım yüzleri hızlı hızlı elerken bir surette durdu. İri ama çekik kahverengi gözlü,esmer ve egzotik bir güzel yüzde.

Yaz? Yaz! Onun burada ne işi vardı? Peki ya Savaş? O da burada mıydı?

Bütün bu soruların cevabını bulmak için didinen zihnim sonunda kendine gelerek kafasını kaldırdığında gece gibi uzun siyah saçlarım yüzümün iki yanına düşmüş, görüş açımı kapatmıştı. Ellerimi onları çekmek için uzatacağım sırada tekrar bir engele takıldım ve hırsla tekrar ellerimi çekmeye çalıştım ama onlar sırtımı yasladığım rahatsız iskemlenin iskeletine bağlanmışlardı. Yerde duran gözlerim ayaklarımın da sandalyenin ön iki ayağına bağlı olduğunu görünce yavaşça yukarı kaydı ve karşıma görmekten korktuğum manzarayı serdi.

Savaş ve Barış.

Tıpkı benim gibi bağlı oldukları sandalyelerde yan yana durmuş ikisinin de gölge düşmüş yeşilleri beni odağına almıştı. Aramızda yaklaşık bir, bir buçuk metre vardı ve bu mesafe Savaş'ın hırpalanan yüzünü görmeme engel olamamıştı. Kaşı patlamış ve dudağının kenarından bir yol gibi süzülen kanı siyah gömleğini lekelemişti. Barış'ın yüzü onunkinden daha iyi duruyordu çünkü onun yaraları dün gece güzelce temizlenip pansuman yapılmıştı ancak Savaş için bunu yapacak kimse yoktu.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin