BÖLÜM 6

536 51 15
                                    

  MULTİ:  Savaş ve Hayal'in videosu.

Mutlaka izleyin!

Genellikle içi beyaz ve maviyle döşenmiş odada oturmuş psikoloğumu bekliyordum. Sadece kabuslarımın arttığını söyleyip ilaçlarımın dozunu arttırmasını isteyecektim. Derin bir nefes alıp geri verdim.

Kâbuslarım gerçekten artık rahat vermiyordu ve uyumamı engelliyordu. Dün gece hariç. Dün geceye dair hatırladıklarım bölük pörçüktü ama Savaş'ın geldiğini ve yine beni sinir ettiğini hatırlıyordum. Bir yanım da kâbussuz uyuyabilmemi ona bağlıyordu. Her ne kadar beni sinirlendirse de, dikkatimi dağıtmış ve aklımdan onları kovmuştu.

Kapının açılmasıyla düşünce girdabımdan çıkıp kafamı kaldırdım. Genç, uzun boylu,siyah saçlı bir adam içeri girerek,  "üzgünüm geç kaldım. İstanbu trafiği işte," diye mırıldandığında, onaylayarak çok beklemediğimi söyledim. Gülümseyerek, askıdaki beyaz önlüğünü giydi ve koltuğuna oturup önüne küçük not defterini aldı. "Evet Hayalcim, hoşgeldin," dediğinde gülümsedim.

"İstersen bugün sadece sohbet edebiliriz ya da demek istediğin bir şey varsa?"  dediğinde başımla onayladım.

"Kâbuslar..."

Bunu demem anlaması için yeterliydi.

"Arttı mı?" Dediğinde başımı salladım tekrar.

Boğazını temizleyerek, "Hayal, senin için zor olduğunu biliyorum ama içindeki zehri attığında, emin ol daha iyi hissedeceksin," dedi.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda, "biraz kâbuslarının içeriğini anlatmayı denesen?," deyip kocaman gülümsedi. Ben de gülümsemeye çalışarak başımla onayladım ve boğazımı temizledim.

"Genelde gerçek hayattan alıntılar oluyor. Çocukluğumdan." Dediğimde başını salladı.

"Bana biraz çocukluğundan bahseder misin?" Dediğinde kaşlarımı çattım. Birazdan şu koltuğa uzanmamı isteyip hipnozla çocukluğuma dönmesi gereken kısım bu kısım mı yoksa?

Sıkıntıyla bacak bacak üstüne atıp "Bahsedilecek pek bir yanı yok," diyerek kurtulmaya çalıştım ama psikoloğum tabi ki bunu yememişti.

"Israr ediyorum," dediğinde saate baktım daha on beş dakikam vardı. Anlaşılan kurtuluş yoktu.

"Annem ben sekiz yaşındayken beni terk etti. Babam da beni 10 yaşımda iki sene yatılı okula gönderdi. O zamanlar en karanlık zamanlarımdı. Kâbuslarım da genellikle bunlarla ilgili oluyor," dediğimde ellerini çenesinin altında birleştirip daha dikkatli bir şekilde dinlemeye başladı.

Yutkundum. "Bu kadar," dediğimde önündeki deftere bir şeyler karaladı. Kafasını kaldırıp bana döndüğünde, "peki ondan sonra?" Diye sorduğunda, "biriyle evlendiğini öğrendim. Beni onunla tanıştırdı ve o hayatıma girdiğinden beri karanlığım biraz da olsa azaldı," dedim gülümseyerek.

O da gülümseyip "çok şanslı olmalısın," dediğinde gözlerimi devirerek, "bilemezsiniz," diye mırıldandım. Aklıma dün babamla yaşadıklarım geldiğinde tüylerim ürpermişti.

On beş dakikanın sonunda derin bir nefes alıp ofisten çıktım. Yağmurun rahatlatıcı soğuğuna çıkıp gülümsedim. Arka cebimden telefonumu alıp anneme psikologtan çıktığımı ve biraz dolaşacağımı haber veren bir mesaj attım. Daha sonra bir taksiye binip nereye gideceğimi düşündüm. Aslında nereye gideceğimi biliyordum ama umutsuzca kendime karşı koymaya çalışıyordum. Dedim ya umutsuzca...

Kendimi Barış'ın beni getirdiği orman cafede bulunca, içimden burada olmaması için dua ettim. İçeri girip bir masaya oturdum. Siparişimi verip kütüphane kısmına ilerledim ve kitaplara baktım. Genelde okuduğum kitaplardı ama  aralarında isimlerini ilk defa duyduklarım da vardı. Elimi bir kitaba uzatıp çektiğim zaman, oluşan boşluktan Barış'ı gördüm. Tamam...sanırım burada tam olarak şu kelime deniyordu.

SAVAŞ ve BARIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin