Ağır adımlarla yanına ilerleyip yüzüne bakmadan siyah kupayı uzattım. Gözlerini bana değdirmeden kupayı alıp dudaklarına götürdü ve arka cebinden Marlboro red paketini çıkardı.

“Çok sigara içiyorsun bu aralar,” dedim onun gibi hırçın dalgaları izlerken. Gün henüz yeni ışıdığından gökyüzü lacivertin biraz daha açık tonundaydı.

“Çok gülüyorsun bu aralar,” diye mırıldandı sigarasını yakarken. Kaşlarımı çattım. “Anlamadım,”  Kısık sesle gülüp sigarasından derin bir nefes çekerken bana kısa bir bakış attı. “Anlaman için söylemedim.”

Gözlerimi ağır ağır kırparak kapalı kutudaki sözlerini açmaya çalıştım ancak bu henüz başında belli olan bir mağlubiyet olduğundan vazgeçip sıcak kahvemden bir yudum aldım. Gözlerimi gökyüzüne çevirip hafifçe gülümseyerek “çok güzel değil mi?” diye mırıldandım. “Sabah mı akşam mı bilemiyorsun.” diye karşılık verdiğinde başımı çevirerek ona baktım ve “senin gibi,” diye fısıldadım boğuk bir sesle. Ağzına götürdüğü kupa bardağı dudaklarına milim kala duraksadığında bana kararmış gözleriyle kısa bir bakış attı. Bir şey demeden bir yudum alıp arkasını dönünce kaşlarımı çatarak ben de döndüm.

“Rüya bitti Hayal. Git giyin seni tekrar sevgiline teslim etmem gerek.” dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü fakat o kaynayan suda üşüyordum ben. Bedenim buz kesti,ruhum incinerek geriye kaçtı. Kaşlarım derin bir vadi şeklinde çatıldığında o vadiye cevaplanmamış bir çuval dolusu sorular düştü.

“Bu da ne demek oluyor Savaş?”

Sırtı hala bana dönükken “bu,şu demek oluyor. Tüm bu yaşananları unutuyoruz.” dedi acımasızca.

Gururum incinerek ruhumun kaçtığı yere sığınırken yapayalnız kalmıştım. Kulaklarımın işittiği kelimeler kalbimin odalarında duvarlara çarpa çarpa yankılanırken göğsüm tarifi imkansız bir acıyla kasıldı. Bu his çok tanıdıktı,sanki...sanki bir daha asla mutlu olamayacakmışım ve karanlığa mahkum edilmişim gibi bir histi.

İçim alacağım cevabın korkusuyla donarken ona doğru bir adım attım. “Tüm bunlar,” yutkundum. “tüm bunlar oyun muydu yoksa?” deyip bir adım daha attım ve içimden aksi bir cevap vermesi için sessizce dua ettim.

Sonunda yüzünü bana dönerek tek kaşını kaldırdı ve sadist gülümsemesini yüzüne taktı. “Evet. Ve sen de diğer kızlar gibi kaybettin Hayal Karaevren. Ama korkma kardeşime hiçbir şey demeyeceğim.” dediğinde dizlerimin üstüne düşmemek için yumruklarımı sıktım. Az önceki mutluluğum üzerimden buharlaşarak uçmuş,her zamanki rehavet halim geri gelmişti. Fakat bir farkla; bu seferki her zamankinden iki kat daha ağırdı.

“Ben… ben sen anlatmasan da anlatırım.” dedim güçlükle. Sesim her an ağlayacakmışçasına kırılgan çıkıyordu. Bana bir kez daha sırtını dönüp gittiğinde dayanamayarak dizlerimin üzerine çöktüm. Ben böyle bir yükü nasıl kaldıracaktım?  Bana her dokunuşu,bakışı,öpüşü ve dahası sözleri yalan mıydı? Her şey oyununun bir parçasıydı. Fakat içimde susturamadığım bir ses vardı ki tam aksini bağırıp duruyordu içimde kan ağlayan ruhuma.

Aniden ayağa kalktığımda bacak aramın sızlamasıyla seslice inleyip olduğum yere tekrar çöktüm. Dişlerimi sıkıp nefesimi vererek daha yavaş bir hareketle ayağa kalktım ve aşağıya indim. Yatak odasında yoktu ancak banyodan su sesi geliyordu. Aldırış etmeden banyoya girip kapıyı duvara çarptığımda duşakabinin buzlu camından bana baktı.

“Ne o? Doyamadın mı bana?”

Ne zaman aktığını bilmediğim yaşları elimin tersiyle ittim. “Yalan söylüyorsun! Oyun değildi yalan söylüyorsun. Bilerek yapıyorsun. Bilerek yapıyorsun çünkü,” boğazımdan firar eden bir hıçkırıkla sözüm kesildiğinde yutkunarak devam ettim. “Çünkü kardeşini seviyorsun ve beni ondan alamazsın? Bu değil mi Savaş? Peki ya ben?”  tamamiyle banyoya girip buzlu cama ilerledim ve buğulu yüzüne baktım. İçimde dolup taşan öfkeyi avuçlarıma hapsedip iki elimle cama vurdum.

SAVAŞ ve BARIŞ Where stories live. Discover now