Barış'ın kaşları çaresizlikle büküldüğünde ona bu zamana kadar atabildiğim en sert bakışımı atıp yabani bir hayvan gibi hırladım. O bile kabullenmişti,çoktan kabullenmiş ve daha ölmeden yaslarını tutmaya başlamıştı,bunu gözündeki ışığın sönüşünden anlamıştım. Hayır,bu kabul edilemezdi.

“Seni beni öldürmediğine pişman ederim puşt herif! Son nefesini verirken keşke seni öldürseydim dedirtmezsem ben de en adi-”

Acıyla karışıp öfkeyle harmanlanan sözlerimi durduran o ölüm makinesinin tek el atış sesiydi. Dudaklarımın arasından öyle sesli bir nefes çektim ki boğazım fazla oksijenden yanarak isyan etmişti. Gözlerimi kapattım yenilgiyle. Az önce deli danalar gibi çırpınan bedenim pili çıkarılmış oyuncak bebek gibi sönmüştü. Başım öne eğildi verdiğim en taze ve en acı kayıpla. Azrail siyah pelerinin altından bana hinli bir bakış atıp sinsice gülümsediğinde omuzlarım da düşmüştü. Azrail kazandı,ben kaybettim.

“Benim kızımın canını alacak adam daha anasının am*ndan çıkmadı şerefsiz oğlu Selim şerefsiz!”

Her şey aniden oldu. Öne eğilen başım yeniden dikeldi,omuzlarım duyduğu sesle yeniden dikleşti ve azrail öfkeyle bize bakıp yeniden köşesine çekildi. Kaybetmemiştim. Henüz değil. Yaz'ın babası kızını kurtarmaya gelmişti.

İçeriye aynı anda yaklaşık elli küsür adam girdiğinde Selim Demirhan namlusunun hedefini değiştirerek bir iki el kalabalığa ateş etti ve ardından arkasına bakmadan koşarak kaçmaya çalıştı. Yaz'ın babası birkaç adamı peşinden gönderirken diğer adamlar da Selim Demirhan'ın adamlarıyla çatışıyordu. Barutun keskin kokusu ve odanın rutubet kokusu birbirine karışmıştı. Gürleyen göğün sesine silahların uğursuz sesi eklenmiş ortalık teksas filmlerine dönmüştü adeta.

Yaz gözlerinde parlak bir şaşkınlıkla onu çözen babasına bakarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı ama artık onları sisli bir perdenin arkasından izliyordum.

“Bizi nasıl buldun?” diye sorduğunda babası elindeki silahı yere bırakıp ona kısa bir bakış attı. “Partide karşıma çıktığından beri seni yakın izlemeye aldım.”

Savaş, “bizi de izleyen izleyeneymiş am*na koyayım,” diye homurdandığında Yaz onu seslice uyarmıştı ama o buna aldırış etmeyerek sadece omuzunu silkmişti.

Gözlerim odağını giderek kaybederken onlara gülümseyerek baktım. Kurtulmuştuk. Şimdilik…

Başım tekrar omuzuma düşeceği sırada bir el yanağımdan tutarak buna mani oldu ve elleriyle yüzümü hapsetti. Yarısı kapanmış gözlerimle bulanık görüntüye baktım. Aynı anda birisi arkamda ellerimi çözüyordu.

“Barış,kurtulduk,” diye zaferle fısıldadığımda elleriyle yanaklarımı okşayıp “bitti sevgilim bitti. İyi olacaksın,seni iyileştireceğiz,” dediğinde bunları umursamadan bitkin bir halde yeniden gülümsedim. Yarısı kapanan gözlerim birbirini çeken kirpiklerime mani olamayarak tamamen kapandı ve bilincim karanlığa teslim edildi.

Gözlerimi burnuma dolan taze ve mis gibi yemek kokularıyla açtığımda bulunduğum yer en son bulunduğum yerin aksine aydınlık ve rahattı. Kendime gelebilmek adına gözlerimi birkaç kez kırpıştırdığımda odağıma giren ilk şey asma tavanın beyaz alçısıydı. Tavanın önüne bir kafa eğildiğinde gözlerimi kısıp üzerime eğilen kişiye baktım. Gözlerim tanıdık yüzü sapasağlam görünce rahatlayarak derin bir nefes aldım ve doğrulmaya çalıştım. Ancak unuttuğum bir şey vardı ki o da karnımın sol boşluğunda derin bir kesik olmasıydı. İnleyerek tekrar yatacağım sırada Barış elleriyle omuzlarımdan geriye doğru yaslayıp tekrar uzanmama neden olmuştu.

SAVAŞ ve BARIŞ Where stories live. Discover now