“Evet evet, hepiniz çok üzgün ve pişmanlıkla dolusunuz ama artık şu evin içine girebilir miyiz lütfen?” Máedóc sabırsızca yürümeye başladı. Chas ise bir kene gibi yapışıp onu takip etti, ne de olsa çok da güven duyulacak biri değildi kendisi. “Bakarsınız bir ışık patlaması yaşanır ve o da ne! Arkhael tam karşımızda belirir. Şu an onunla karşılaşmaya pek gönüllü değilim. Kendimi buna hazırlamam lazım.”

Sanki yıllardır Dewrionlarla içli dışlıymış gibi, malikânenin kapısına gelince ellerini beline yerleştirdi ve bizi içeri buyur etti. Dan ile birlikte, babamın ve Vanessa’nın hemen yanında adımlayıp Druid’e ve Chas’e katıldık. Máedóc hemen yanımda duran Dan’i daha yeni fark ediyormuş gibi gözlerini kısıp ona ilgiyle baktı.

“Demek zombi oğlan sensin, ha?” sonra da bana dönüp kıkırdadı. “Onca emeğine değmiş doğrusu. Şuna bir baksana! Toprağın altında çürüyüp gitmek için fazla gösterişli.”

Dan çenesini dikleştirip Druid’i duygusuz gözlerle inceledi. Bu sırada, benim de bakışlarım Chas’e kaymıştı. Máedóc’un sözlerinden sonra güzel yüzünden karamsar bir hava gelip geçmişti. Vaziyetin onu ne denli etkilediğini düşünecek olduğum her an yüreğim sıkışıyordu. Chas öylesi ağır bir yükün altına girmişti ki, üstelik bu yüke sebep olan sorumluluk, onu her dakika yaptığı seçimle yüz yüze getiriyor ve durmadan sınamaya devam ediyordu.

Ben bu düşüncelere dalıp gitmişken, babam birden Máedóc’un üzerine yürüdü.

“Ne demek bu? Ne ima ediyorsun sen?”

İşte şimdi bitmiştim ben! Babam henüz Dan’e yaptığımız büyüden haberdar değildi. Kaldı ki büyük ihtimalle Vanessa da aynı sihrin altındaydı. Bunu ona nasıl açıklayacaktık ki?

“Bilmiyor mu?” Druid kapı açılıp da Maggie bizi içeri alırken bana şaşkınca baktı. “Söylemedin mi?”

“Neyi söylemedi mi?” babam bağırınca herkes yüzünü kırıştırdı. Eh, sanırım sırlarım buraya kadar gizli kalacaktı. Birazdan kendimi sıkı bir soruşturmanın içinde bulacağımdan emindim.

“Baba lütfen sakin ol,” dedim, Dewrionlar yemek odasından ayrılmış, kendi odalarına ya da uğraş verdikleri şey her neyse, onu uygulayacakları alanlara dağılmışlardı. “Önce benim odama gidelim, olur mu?”

İtiraz etmesine fırsat vermeden yukarı kata doğru yöneldim. Diğerleri de arkamdan geldiler ve odaya girdiğimizde kapıyı kapattım.

“Joshua da burada olsa iyi olur,” Chas kollarını göğsünde kavuşturup duvara yaslandı. “Neticede adam buranın lideri. Anlatacaklarımızı duymaya hakkı var.”

Başımı salladım ve Chas sessizce odadan çıkıp gözden kayboldu. O gelene dek bir o yana, bir bu yana adımlayıp durdum. Babamın ağzını açtığı her an bir şekilde ona engel oluyordum, bir yandan da sessizce yatağımın uç kısmına oturmuş bekleyen Vanessa’yı seyrediyordum. Burada olduğuna inanamıyormuş gibiydi, her şeyi o kadar ayrıntılı gözlerle inceliyordu ki; duvarların ya da yatağın onun gözünde neden bu kadar acayip göründüğünü öğrenmek istediğimi fark ettim.

Nihayet Chas yanında Joshua’yla beraber geri döndüğünde, derin bir nefes alıp pencere kenarında, denizliğe oturmuş olan Máedóc’a döndüm.

“Evet,” dedim gözlerimi kısarak. “Önce sen anlat bakalım. Burada neler oluyor?” o an görüş alanımda olmayan Vanessa’yı başımla işaret ettim.

“Ne olduğunu biliyorsun Cathleen,” Druid’in suratına tembel bir gülümseme yerleşti. “Şu yakışıklı da, sen de her şeyin farkındasınız.”

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapKde žijí příběhy. Začni objevovat