"İyiyim."

"Partiden erken ayrılınca merak ettim."

Başımla onayladım. Bir adım attı. Bir adım daha. Ve şimdi gözlerim göğsüne bakıyordu. Burnumda okyanus kokusu... O okyanusa tutunup akıntısına kapılmak istedim. Hiç düşünmeden rüzgarın götürdüğü yere savrulmak istedim o okyanusta. Bir kez... bir kez güçlü olmayı bıraksam olur mu anne?

Düşünmeden okyanusun en derin olduğu yere kafamı yasladım. Gözyaşlarım okyanusa karışıp kaybolurken rüzgar misali elleri saçlarımın arasında dolaştı. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama artık hıçkırıklarım iç çekişlere dönmüştü. Barış hiç şikayet etmeden ve konuşmadan gömleğini ıslatmama izin vermişti. Üstüne saçlarımı okşayarak beni teskin etmeye çalışmıştı.

Belimden tutup beni yatağıma doğru götürdüğünde itiraz etmeden uzandım. Saçlarımı son kez okşayıp ellerinin yerini dudaklarına bıraktı ve sonra dudaklarını da çekti. Doğrulup arkasını döndüğünde son anda bileğinden tuttum.

"Gitme."  Diye fısıldadım ve yatakta biraz yana kayarak ona yer açtım. Demek istediğimi anlayarak ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp yanıma yerleşti. Dizlerimi kendime çektiğimde o da aynısını yaptı ve yatakta karşılıklı cenin pozisyonunda uzandık. Hiçbir şey demeden bir süre gözlerimin içine baktı. Daha sonra elini yanağıma indirip hafifçe okşadı ve ardından aramızdaki çığ gibi büyüyen sessizliği bozdu.

"Mektubu okudun mu?"

Başımı salladım.

"Çok mu kötü?"

Tekrar salladım.

"Anlatmak ister misin?"

Bu sefer olumsuz anlamda salladığımda o da zıttını yaparak olumlu anlamda salladı. Elini yanağımdan çekip başımın arkasına koydu ve beni göğsüne çekti. Kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. Huzur veren okyanusun adresinde kaybolmuştum. Ve giderek bilincimi kaybediyordum.

Gözlerimi açtığımda hâlâ karanlıktı ve başım hâlâ Barış'ın göğsündeydi. Kafamı yukarı kaldırdığımda onun da uyuduğunu gördüm. Usulca belimdeki elini çekerken dikkatle ona bakıyordum. Onu uyandırmadan yataktan çıkmayı başardığımda komodinden telefonumu alıp saate baktım. Henüz on buçuk olduğunu gördüğümde aşağıya inip atıştırmalık bir şeyler almaya karar verdim. Ama ondan önce gelen mesajı açıp okudum.

Kimden: Koray

Partiye gelemedim üzgünüm. O kardeşlerden hiç hazetmiyorum. Ama hediyeni bırakmak için kızlarla eve geliyoruz. Seni görürüm değil mi?

Mesajın geldiği saate baktığımda kendi kendime mırıldandım. "Geç kaldın."  Ardından telefonu yerine bırakıp odadan çıktım.

Salonun kapısının önünden geçerken annemin sesiyle duraksadım. Geriye doğru bir adım atıp kafamı içeri uzattım.

"Gelir gelmez odana çekildin kızım, gel şöyle bir."

Hafifçe gülümseyip ikisinin çaprazındaki tekli koltuğa oturdum.

"Doğa, Yasemin ve Koray gelmişti az önce. Hediyeleri bıraktılar, seni de görmek istediler ama uyuyor dedim."

"Yorulmuşum," deyip yalandan gülümsedim.

"Eveet. Şimdi dile bakalım bizden ne dilersen."

Kaşlarımı çattım. "Alaaddin'in sihirli lambasını mı kaçırdınız, anlamadım."

Annem küçük çaplı bir kahkaha atarken babam yine tepkisizliğini korudu.

"Bu senin yetişkinliğe ilk adımın. Biz de hediyeni kendin seçmeni istedik kızım. Şimdi söyle bakalım. Ne istersin? Şöyle fiyakalı bir arabaya ne dersin."

SAVAŞ ve BARIŞ Where stories live. Discover now