"Hayır değilsin."

"Aptalca davrandım."

"Evet öyle."

Gözlerimi açtım. Bana muzip bir şekilde gülümsediğinde ben de gülümsemeye çalıştım ve derin bir nefes aldım. Aldığım nefes akciğerlerimi yakarken acıyla inledim.

"Ne oldu?"

"Nefes almakta zorlanıyorum."

"Evet bir süre böyle olacakmış. Bundan üç gün öncesine kadar solunum cihazına bağlıydın aslında şimdiki durumun gayet iyi. Hızlı iyileşiyorsun. Tam bir savaşçı gibi."

Kaşlarımı kaldırdım. "Üç gündür baygın mıyım?" Oysa bana sadece birkaç saat uyumuşum gibi geliyordu.

"Evet. Hepimizi çok telaşlandırdın Hayal."

"Üzgünüm," diye mırıldandım.

"O da mı üç gündür burada?"

Barış kaçırdığım bir şey varmış gibi gülümsedi.

"Her anında."

"Eserini görmeye gelmiştir,"

"Pişman."

"Ona inanmıyorum."

Anlayışla kafasını salladığında, içeriye annemle birlikte iki doktor daha girdi. Biri orta yaşlarında, diğeri annemden sadece birkaç yaş büyük gösteren iki erkek doktordu.

"Birileri güzellik uykusundan uyanmış."

Gözlerimi devirdim. Barış yanımdan kalkarak kapının yanında eski yerini aldı. Üç doktor başıma üşüştüğünde tedirginlikle anneme baktım. Bana tasasız bir gülümseme gönderdiğinde derin bir nefes aldım ama canım tekrar yanmıştı. Bunu sık sık yapmamayı kendime hatırlatmam gerekti.

Doktorlardan en yaşlı olanı kalbimi ve solunumumu dinlerken derin bir nefes almamı istedi. Yüzümü buruşturarak, "canım acıyor," dediğimde "bu gayet normal kızım. Birkaç gün böyle idare edeceksin." Diye cevap verdi.

Diğer doktor bağlı olduğum bir cihazı ve serumumu inceledi. Annem ise sadece yanımda oturmuş sakinleştirici görevini yapıyordu. Doktorların işi bittiğinde annemi çağırarak dışarı çıktılar. 

Barış elleri ceplerinde tekrar yanıma geldi. "Uykusuz görünüyorsun. Eve git artık ben iyiyim."

Başını hayır anlamında salladı. Ona gitmesi için ısrar ederdim ama konuştukça yoruluyordum, o yüzden sessiz kalıp yanımda oturmasına izin verdim. Kapı açıldığında annemi bekledim ama gelen kişi annem olamayacak kadar sert yüz hatlarına sahip ve uzun boylu birisiydi. Başımı diğer tarafa çevirdim. Barış'ın hareketlendiğini göz ucuyla gördüğümde, "sakin ol kardeşim. Sadece özrümü dileyip gideceğim," diye kendini savundu. Alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarımdan.

"Gerek yok. Her halükârda seni affetmeyeceğim."

Sesim az öncekine nazaran daha güçlü çıktığında kendime şaşırmadan edemedim. Savaş Demirhan güçlü durmamı sağlıyordu. Bir insan bir taraftan yıkıp diğer taraftan toplayabilir miydi parçalarını?

"Biliyorum."

Barış, "ben bir kahve alıp geleyim" dediğinde amacının bizi yalnız bırakmak olduğunu biliyordum.

Kapının kapandığını duyduğumda, "şu an taktığın iyilik maskesini umursamıyorum," dedim.

"Olayların bu raddeye geleceğini bilmiyordum Hayal. Çok üzgünüm."

SAVAŞ ve BARIŞ حيث تعيش القصص. اكتشف الآن