EMARE SERİSİ

283K 8.9K 5.9K
                                    

...

Kaçtı.

Çıplak ayaklarının altında ufalanan toprak canını yakmıyordu, acıtmıyordu fakat nefesi soluk borusunu tıkıyordu.

Durmadı, koştu.

Üzerine giydiği uzun siyah elbisesinin bir askısı düşmüştü ve uç tarafları bacaklarına dolanarak hızını azaltıyordu.

Umursamadı, arkasında bıraktığı cesetten kaçtı.

Toprak zemin, ayaklarının altından uzaklaşırken sıcak beton zemin tabanlarını yaktı ve gücünün kırıntılarını sömürdü; gücü zihninin içinde yükselen çığlıklardan geliyordu.

Her kelimenin detayı omzundaki nefesten kaçmasını, cesedi geride bırakmasını ve ucu bucağı görünmeyen boş caddeleri aşmasını söylüyordu, harfler beyninin içine kazınmıştı, kaçış yoktu.

Terden dolayı ensesine ve alnına yapışan turuncu, beline kadar gelen dalgalı saçlarını savurarak adımlarını hızlandırdı. Boğazı kurudu. Nefesi kalbinde can buluyor, korkuları boğazını sıkıyordu.

Bir gölgenin önünden rüzgar gibi geçtiğini hissettiğinde dolgun dudaklarından tiz bir çığlık kaçtı ve toprak rengi gözleri boş caddeyi taradı, adımları yavaşladı.

"Kim var orada?" Sesi yankı yaptı ve korkunun tomurcukları geri ona dönerken, hızını azaltarak arka tarafına baktı. Kimse yoktu.

Körebe oyununa tarafsız dahil olan küçük kızın benliğine söz hakkı doğduğu her durumda gözlerine çizilen kara lekeleri silmek ve oyundan çıkmak istiyordu; faydasızdı.

Yılların ve ailesinin emaneti olan bu kaçış oyunu, göğsünün ortasında korku olarak miras kalmıştı.

Ayak tabanlarına keskin maddeler battı, ıslak kanı hissetti ve nefesi tamamen uzaklaştı, dakikalardır koşuyordu. Çelimsiz vücudu, bu kadar hızı ve kuvveti kaldırmıyordu.

"Kaçıyorsun!" dedi körebe oynayan tarafı, içini mesken altına aldı ve tamamen kimsesizliğin koynuna bıraktı.

Avuç içlerini dizlerine yaslayarak yolun ortasında durdu ve öne doğru eğilerek öksürmeye başladı. Boğazı yanıyordu, suya muhtaçtı, cesetten sonra midesi hiçbir şey kabul edemiyordu.

"Kaç!" dedi körleşen zihin fukarası tarafı.

Kafasını iki yana sallayarak başını yerden kaldırdığında başka bir gölge hemen yan tarafından geçti ve rüzgarından saçı uçuşurken geriye doğru kaçarak etrafına baktı.

Kulaklarında uğuldayan ılık yaz rüzgarıydı.

Burnuna dolan koku asfaltın yakıcı ziftiydi. Gözlerinin gördüğü boş bir cadde karanlığa kucak açan geceydi.

"Hey!" diye inledi kendi etrafında dönerek. "Ortaya çık." Sesi kademe kademe çınladı, ilerledi ve turuncu saçlı küçük kıza döndüğünde sinir, damarlarındaki kanı ısındırdı.

Güçsüz bir bünyeye ve güçsüz bir ruha sahip değildi, korkularına dişlerini geçirdiği korkusuz tarafı hala canlıydı ve o tarafı suskunluğa kilitli kapılarını aşındırıyordu.

Daha şiddetli bir rüzgar omzuna çarptığında başka bir gölge, sağ tarafından geçti ve sanki etrafında dönerek kızı kafesledi.

Gözlerinin odağını bulmak istercesine aralarken gölgenin hızına yetişemiyordu. Başka karanlık silüetler devreye girdiğinde gözlerini kapatarak "Yeter!" diye inledi ve içinde oluşan korkuyu gömmek isteyerek koşmaya başladı, gözleri kapalıydı, rüzgar gölgelerle beraber saçlarını çekiyor bir yandan da kulağına fısıldıyordu: "Nereye kadar kaçacaksın?"

Gözleri kapalı olduğu için sadece yüzüne vuran rüzgarı hissediyor, ensesinden sırtına doğru ilerleyen terleri düşünmemeye çalışıyordu.

Uğultular yükseldi, gözlerini daha sıkı kapattı, koştu.

Gözlerini kaçtığı bilinmezliğe, tutsak kaldığı hastalığına kapattı.

Rüzgar saçlarını çekerken canını yaktı, gözlerini sımsıkı yumdu ve gücüne güç katarak koşmaya devam etti.

Hastalık, ailesinden kalan mirasın körebe oyunu almış haliydi, kilitleri açıldı; acıları hissetti.

Gölgeler dört bir yanına iğrenç nefeslerini verdi, gözlerini karanlığa tamamen emanet ederek uğultuların arasında duyduğu araba seslerinin yükseldiği noktaya koştu.

Adımları sık ve sağlamdı. Canının acısını unuttu, alamadığı nefesi unuttu, kırılan kilitlerinin içinde yara bırakmasını umursamayarak yuttu ve sadece gölgelerden kaçmak için koştu.

Küçük kız, sert bir fren darbesi duydu ve kulakları uğultuların arasında başka bir bağırtıya misafirlik etti.

Bir daha açılmamasını dilediği göz kapaklarını aralayarak tam karşısına baktı ve donuklaşan bedeniyle beraber o tarafa döndü.

Genç adamın iki eli motosikleti tutarken bir bacağı yerdeydi, diğeri ise hala motosikletin üzerindeydi ve bakışları kaskının arkasından karşısında gördüğü kıza odaklanmıştı.

"Yardım et!" dedi turuncu saçlı kız ufak bir mırıldanmayla. Gölgeler, gözlerini kapattı, buğulandı, aldığı nefes canını yaktı. "Yardım edin."

Genç adam, kafasındaki kaskı yavaşça çıkararak kızı tam anlamıyla görmek için motosikletinden indi ve tam o saniye kızın gözleri kaymaya başladı.

Turuncu saçlı kız, odağına giren kurumuş yaprak sarısı gözler ile bir an afallasa da kollarından çeken gölgelere ve omzuna yapışan hastalığa itaat ederek kendini genç adamın kollarına bıraktı.

Genç adam, öne doğru atılarak yere düşmek üzere olan kızı belinden yakaladı ve önüne gelen bir tutam saçı yüzünden çekti. Toprak rengi gözler, yukarıdan vuran ışıkla ateş rengine büründü. Kaşlarını çatarak kızın kanayan burnuna baktı.

Turuncu saçlı kızın bakışları bir anlık çocuğun yakasının arasından görünen ve köprücük kemiğinden boynuna doğru uzanan dövmeye kaysa da bakışları daha fazla bulanıklaştı.

"Yardım et," dedi son kelimelerini dile getiriyormuş gibi. "Peşimdeler."

Zihni kapandı ve kollarına yattığı genç adamın kim olduğunu bilmeden ona dilendi, kaçtığı insanı kör gözleri görmedi.

Zamanı geldiğinde hafızasının sileceği bu genç adamın, seneler sonra tekrardan hayatına gireceğinden ve gölgeleri avucunun içinde taşıdığından habersizdi.

Genç adamın ise avuçlarının içinde gölgelerinin tarifi vardı ve pusulası sadece karanlığa dönüktü.

...

Instagram: asliarslaan / emareofficial

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now