EMARE MASKE: 6. DÖNÜŞ

8.6K 972 760
                                    

Bütün sesleri işitebiliyordum. Rüzgârı mesela. Pencereden vuran rüzgârı, perdemin çıkardığı hafif tiz sesi, evimizin dibindeki yaprakların birbirine çarpmasını, bir kedinin adımlarını. Biraz daha dikkat kesilirsem ötedeki sokaktan gelen arabaları.

Daha fazla zorlarsam aşağıda oturan babamın nefesini.

Ama kendi nefesimin sesini de kendi kalp atışlarımı da duyamıyordum. İçimde büyük bir sessizlik vardı; zihnimde, kalbimde. Hepsinde çok büyük bir sessizlik vardı.

İlk defa zihnimin içine sesler dolsun istiyordum, anılar devrilsin ve beni bulunduğum konumdan uzaklaştırsın ama öyle olmadı. Öyle büyük bir sessizlikti ki sanki o, bunu bilerek yapmıştı.

Bir anlık korkuyla geriye adım attığımı bile sırtım duvara çarpınca fark ettim. Korku muydu? Kollarımı vücuduma sardığımı ise tırnaklarım derimi kanattığında bana verdiği acıdan anladım. Belki de bir şeyler hissetmek istiyordum. Acı dışında.

Ruhsal değil, fiziksel acı hissetmek istiyordum.

O halde beni korkutan neydi?

Neden nefesimin sesini duyamadığımı anladım çünkü nefes alamıyordum. Bir elim boynuma gitti, nefes almaya çalıştım ama onun gözlerinin içine bakarken bu imkânsız gibi görünüyordu.

Ve o Korel. O Korel Erezli. Aylar sonra benim karşımdaydı.

Tam gözlerimin içine bakmasına rağmen sanki bambaşka biriydi. Gözlerinden ayrıldığımda duvara daha fazla sokuldum ama bu sefer korku değildi, bu sefer acı da değildi, bu sefer kendimi yok etmek istiyordum çünkü bambaşka birine dönüşmüştü.

Kilo vermişti. Normal bir kilo verme değildi bu, hastalık boyutunda bir kilo kaybıydı. Yirmi kilo, belki yirmi beş. Çelimsiz kolları, incecik boynu, üzerine fazlasıyla bol gelen tişörtü.

Tişörtü. Korel artık kazaklardan vazgeçmişti, tişört giyiyordu.

Benim onu daha rahat incelememi istiyormuş gibi oturduğu yatağımdan kalktı. Bu boynuma tırnaklarımı geçirmeme neden oldu.

Neden bu kadar kilo vermişti? Bir çocukla bile aynı kiloda olabilirdi.

Gözlerimi vücudundan ayırıp yavaş yavaş yüzüne tırmandığımda hâlâ onun gözlerimin içine baktığını fark ettim ve başka bir hançer daha saplandı sanki.

Yüzünde başka bir iz daha oluşmuştu. Çenesinden başka. Yeni bir iz. Sol tarafında şakağından yanağına ilerleyen ve iyileşmeye yeni yeni başlayan bir yanık izi.

Ama bunu gizlemek istiyormuş gibi görünmüyordu, öyle ki saçlarını üç numaraya vurmuştu. Sakalları yoktu. Her zaman kendini gizlemekten hoşlanan Korel artık bundan vazgeçmiş gibiydi. Ne olduğunun, insanların onu nasıl gördüğünün önemi yoktu.

Belki de ben önemli değildim, bilmiyordum ama çökmüş yanağına bakarken karşımda gördüğüm adamın neye dönüştüğünü anlayamadım.

Tek görebildiğim vazgeçişti. Korel Erezli her şeyden vazgeçmişti.

Kısa bir adım attığında ürküp duvara sürtünerek yana kaydım ve bunu fark ettiği anda durdu. Hatta bıçak gibi kesildi.

Birbirlerini aylardır görmemiş insanlar ne yapardı? Sarılabilirdi, kavga edebilirdi, hesap sorabilirdi, gülümseyebilirdi, ağlayabilirdi ama bunların hiçbiri olmadı. İlk konuşan o oldu ve ilk cümlesi en fazla yaralayandı. "Benden korkma."

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now