7. ÇİSENTİ

46.1K 2.4K 6K
                                    

Keyifli Okumalar!

Şarkı: Red, If I Break

Gelecek; geçmiş, duvarları yıkarken, sağlam duran pencerede gökkuşağını izlemek gibiydi.

Başta geçmiş, duvarları yıkıyordu, duvarlar yıkılırken yer titriyordu, titreyen yer camı çatlatıyordu fakat uzakta renkleriyle umudu hissettiren gökkuşağı, ihtişamını asla kaybetmiyordu.

Geleceğe daima umut beslenirdi.

Küçük kız, bir gün duvarlarının yıkılacağından habersizdi; o, geçmişin sarsıntısında cam çatlarken büyük bir ümitle gökkuşağını izlemenin ne kadar büyük bir hata olduğunu çok sonra öğrenecekti.

Yıkılan duvarlara bakmadığında, çatlayan pencerenin önüne beyaz bir güvercin konacaktı; bu beyaz güvercin o kadar yıkımın arasında ölecekti ve bu ölüm, gökkuşağının ihtişamını daha da artıracaktı.

Umut, ölümü kör edecekti.

Ablasının elini tutan küçük kız ağaçların arasında zıplayarak yürüyor, ilkbaharın kuş seslerini dinliyordu; oldukça huzurlu olan göl kenarında ablasıyla piknik yaptıktan sonra ağaçların arasına dalmışlardı ve gördüğü her canlıya aynı sevgiyle ve tebessümle bakıyordu; papatyaları toplamak istiyordu.

"Abla," dedi sevecen bir sesle ve parmağıyla ağaçları gösterdi. "Çok güzel kokmuyor mu?"

Ablası omuzlarını sıkıntıyla kaldırıp indirdi ve kardeşinin elini bırakarak ağaç tepelerine bakmayı sürdürdü.

Yedi yaşındaki küçük kızın giydiği kırmızı elbise toz içerisindeydi ve ayakkabıları çamura batmıştı.

"Minel," dedi ablası öfkeyle. "Annem o ayakkabıları gördüğünde sana çok fena kızacak."

Minel dudağını büktü ve çok da uzakta olmayan evlerine baktı; göle oldukça yakın oturuyorlardı ve beyaz çatılı evlerinde herhangi bir hareketlenme yoktu.

"Henüz annemler gelmemiştir ki," dedi ellerini kaldırarak.

"Onlar gelmeden temizlerim."

Ablası terlemiş avuçiçlerini altındaki kot pantolonuna sildi ve uzun saçlarını geriye attı; arkadaşlarına göre daha kaba ve sert bir kızdı. Kardeşinden dört yaş büyük olmasına rağmen bazen kardeşiyle aynı yaşta olmak istiyordu çünkü biliyordu ki elini tuttuğu kardeşi henüz hiçbir şeyin farkında değildi fakat kendisi her şeyin farkında olduğu için yaşına hiçbir zaman minnet duymuyordu. Öfkeli, sert, kaba ve yabani olmasının tek nedeni her şeyin farkında oluşu ve hiçbir zaman unutmayacak olmasıydı.

Ailesinin gözlerinin içine baktığı zamanlar tek tek cümleleri okuyordu; okuduğu cümleleri bir kâğıda dökseydi şayet korkuları satır satır şiirler yazardı, bunu da biliyordu.

İki kardeşin de yüzünde çiller yer alıyordu ve saçlarının rengi turuncu tonlarındaydı. Zayıf bedenleri yorgun düşmüştü fakat yürümekten vazgeçmiyorlardı.

Minel gözlerini kapattı ve ellerini açarak, "Kuşların sesi çok güzel," diye şakıdı. "Babam bize bir kuş alır mı?"

Ablası Minel'i kolundan çekiştirip, "Bağırma," diye söylendi. "Eğer komşular babamlara dışarı kaçtığımızı söylerse kuş yerine bizi kafese koyarlar."

Minel kıkırdadı ve elleriyle dudaklarını kapatarak kafasını aşağı yukarı salladı.

Ablası da çok nadir olan tebessümlerinden bir tanesini dudaklarına yerleştirdi ve küçük kardeşinin saçlarını karıştırarak, "Yürü bakalım," diye mırıldandı. "Biraz avlanalım."

EMARE SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin