EMARE MASKE: 33. RUHUN ÖLÜMÜ

9.1K 836 454
                                    

2 ay sonra...

Bir kuş sesi; beyaz güvercin, pencerenin kenarında. Özgür bir şekilde gözlerimin içine bakıyor, gökyüzünde güneş bir görünüp bir kayboluyordu. Sonbahar mevsimi geldi, sonbahar bana bir tek onu hatırlatıyordu. Yapraklar hastanenin bahçesine dökülmeye başlıyor, kurumuş sarı yapraklar bana onun gözlerini anımsatıyordu.

Yalnızım, yapayalnızım, kimse yok. Babam yok, gelmiyordu, o da ölmüş olabilirdi. Büge öldü, annem öldü, ablam öldü, Gürkan'nın nerede olduğunu bilmiyordum.

Korel kendini öldürdü.

Her gün krizler geçiriyorum diye beni hastaneye yatırdılar, ziyaretime birkaç günde bir Korhan geliyordu. Bir tek o vardı ama her geldiğinde Korel'i sorduğum için artık gelmek istemiyordu.

Üç kez kendimi öldürmeye çalıştım. Birincisinde pencereden aşağıya atladım, birinci kat olduğu için sadece bileğim incindi. İkincisinde defalarca başımı duvara vurdum, doktorlar yetişti, alnımda iz kaldı. Üçüncüsünde bileğimi kesmeye çalıştım, yatağın kenarındaki demirin çıkıntısıyla. Pusula dövmesinin üzerinde çizikler oluştu, kan aktı ama ölemedim, damarı bile bulamadım. Korel Erezli kadar başarılı olamadım.

Korel öldü. Onu istediği gibi papatyaların oraya gömdüler fakat beni mezarına bile götürmediler. Korhan her şeyin istediği gibi olduğunu söyledi. Papatyalardan bir hapishanede, daha önce konuştuğumuz gibi fakat tek bir farkla: Sarmaşıklar değil papatyalar vardı. Yağmur yağmıyordu. Onun mezarına kimse ziyarete gitmiyordu, kimse onu sevmiyordu. Halktan mezarı gizleniyordu, adı bile yoktu mezar taşında. Adı nefretle anıldı.

Korel öldü.
Korel öldü.

Çok yalnızdım. Her gün ağlıyordum, her gün ölmek istiyordum, her gün kendimi öldürmek istiyordum. Pencerelere demirler taktılar, odamdaki yatağı değiştirdiler. Biraz daha böyle devam edersem akıl hastanesine göndereceklerini söyledi Korhan bana.

Akıl hastanesine gidemezdim ve Korel kendini zehirleyerek öldü.

Nefes alamıyordum ama şimdi doktorlar beni nefes almam için bahçeye indiriyorlardı. Bahçenin önünde ağlayan bir aile vardı, çocukları ölmüştü. Korel Erezli de ölmüştü.

Nasıl ölebilirdi? Rol yapıyordu. Bir ay boyunca gelmesini bekledim ama gelmedi, Korhan rol yapmadığına emin, doktorlar ilaçlarla duramadığımı söylüyordu.

Rol yapmış olmalıydı.

Aklımı kaçırmıyordum, hayır.

Bahçedeki bir bankta oturuyordum, aile üyeleri ağlamaya devam ediyordu, saçlarımı kesmek istiyordum. Saçlarım yüzüme geliyordu, turunculardı ve saçlarımı kesmek istiyordum. Aile ağlamaya devam ediyordu,

Korel Erezli ise ölmüştü.

Yanıma yaşlı bir adam oturdu; bakışlarım ona kaydığında gözlerini kıstı.

"Makas var mı yanında?" diye sordum yaşlı adama.

"Hayır," deyip başını omzuna yatırdı. "Fakat senin için geldim, Minel. Çok zamanım yok."

Korel gelmişti, değil mi? Rol yaptığı kanıtlanmıştı, değil mi?

Hayır, bu yaşlı adamı sonradan hatırladım; her bahçeye çıktığımda yanıma geliyor, aynı şeyleri söylüyordu. "Ben Prometheus'un kadim dostuyum," diyordu. "Hiçbir şey sandığın gibi değil."

Hep aynı soruyu soruyordum. "O öldü mü?"

"Evet," diyordu.

Devamını dinlemiyordum.

EMARE SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin