EMARE PUSULA: 4. TOHUM

18.3K 1.1K 1.3K
                                    

Yalnızlık notaları çalmaya başlamıştı. Bu notalara acılar da gizlenmişti ve belki de duyulabilecek en sessiz notalar bunlardı. Yalnızlık o kadar sessizdi ki notalarından çıkan sesi sadece onları yaratan kişi duyabilirdi. Geriye kalanlar ise o sessiz şarkıyı duyamadıkları için yalnızlığın farkına varamazlardı.

Kendi yalnızlığını gizlemeye çalışan her insan böyleydi. Melodiye kapılıp gitmek, yalnızlığa alışmak demekti. Melodiyi durmadan dinlemek, yalnızlığı sevmek demekti.

Melodiyi bir başkası zorla dinletebilir, kendi notalarını bir başkasına öğretmeye çalışabilir miydi?

Korel Erezli'ye yapılan tam olarak buydu.

Mutfağın köşesine, buzdolabının hemen yanına oturmuş babasının gözlerinin içine bakıyordu ve neden ona karşı böyle davrandığını anlamaya çalışıyordu. Babası ise burnundan soluyarak oğlunu izliyor, bir yandan da viskisini yudumluyordu.

Korel burnundan akan kanı elinin tersiyle silerken, babası sırtını sandalyesine biraz daha yasladı ve karşılıklı bakışmaları bir an olsun kesilmedi.

"Bir şeyleri çok zor anlıyorsun." Cüneyt Erezli'nin sesi Korel'e ulaştığında bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı. Elinin tersine bulaşan kanını şortuna sildi. "Sana bir şeyleri öğretmeye çalışmaktan yoruldum."

Korel omuzlarını silkti ve mutfak kapısına doğru bakarak birinin ona yardım etmesini bekledi. Annesi ya da ağabeyinin gelmesini beklerken boşa umut ettiğinin de az çok farkındaydı.

"Büyüdün artık," dedi babası ve ayağa kalkıp Korel'in çömeldiği yere doğru yürümeye başladı. "On dört yaşında bir delikanlısın. Kimin yanında nasıl davranman gerektiğini sana defalarca anlattım ama hiçbir zaman istediğim gibi davranmıyorsun." Korel korkuyla biraz daha geriledi ama en sonunda duvara çarptı. Babası önüne gelip eğildi ve parmaklarını oğlunun çenesine yerleştirerek başını kaldırmasını sağladı. "Neden okulda kavga ettin, söyle bana."

Başta soracağı soruyu her şey bittikten sonra sorması Korel'i öfkelendirse de yapabileceği hiçbir şeyi olmadığından, "Öyle olması gerekti," diyerek daha önce de defalarca verdiği cevabın aynısını verdi. "Yine mi döveceksin, baba?"

Cüneyt Erezli derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatıp burun kemerini sıktı. "Fen lisesine gidiyorsun, sınıfın hatta hemen hemen okulun en iyilerinden birisisin. Başarılısın. Sen Cüneyt Erezli'nin oğlu olarak daima başarılarınla anılmak zorundasın, adını böyle şeylere karıştıramazsın."

"Karıştırdım ama," dedi Korel ve ses tonu yükseldiğinde babasının gözleri açıldı. "Beni defalarca dövsen de hatta öldürsen de neden kavga ettiğimi anlatmayacağım sana."

Korel'in yaşı büyüdükçe babasına karşı davranışları değişmeye başlamıştı ve en dikbaşlı dönemlerinden birindeydi. Ona karşı korkusu hep vardı ama artık babasının gösterdiği şiddet Korel'in alışık olduğu bir durum haline gelmişti.

Babasının onu dövmesi için sebebe ihtiyacı yoktu; biliyordu ki eğer kavga etmeseydi de babası ona vurmak için bir sebep bulurdu.

"Bana dikleniyor musun?" dedi babası ve dişlerini sıktı. Parmaklarını bir açıp bir kapatırken yavaşça Korel'in ensesine elini koydu ve onu sertçe kendine çekti. "Bu cesurluğun o piçlere işleyebilir ama bana işlemeyeceğini biliyorsun."

Korel gözlerini bir an olsun babasının gözlerinden ayırmazken, mutfak kapısından ağabeyinin sesini duydu. "Yine neler oluyor?"

Korhan Erezli umursamaz bir ifadeyle mutfağa girdi ve buzdolabını açıp içine bakmaya başladı. En sonunda bir bira ve folyoya sarılmış yemek çıkardığında Cüneyt Erezli, "Okulda kavga etmiş," deyip Korel'in ensesini daha sert kavradı.

EMARE SERİSİDove le storie prendono vita. Scoprilo ora