EMARE MASKE: 18. OYUNUN BAŞLANGICI

9K 867 858
                                    

İnsan hayatının üç bölümü olurdu: geçmiş, şimdi ve gelecek. Benim hayatımın üç bölümü yoktu. Hatırladığım geçmişim vardı; hatırlayamadığım geçmişim, hatırlamaya başladığım, hatırlatmaya çalıştıkları. Kabullendiğim ve yalanlarla boğuştuğum bir şimdi. Ve tek bir gelecek. Kendi geleceğimi bölümlere ayıramıyordum; bunun nedeni belirsizlikti ya da geleceğimin başkalarının elinde olmasıydı.

Korel'le ikimiz yatakta uzanırken bunları düşünüyordum. Bizden önce onu ve beni, dönüştüğümüz kişileri, ardından içine düştüğümüz o çukuru: yalanları, gerçekleri, kaçtıklarımı, kaçtıklarını, anlayışlarımı, anlamadıklarını, kaybolduklarımı, sırları...

Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözleri tavandaydı ve uykuya direniyor gibiydi. Şu an burada olmamam gerekiyordu, bunu biliyordum ama yine de kalkıp gidemedim. Onu uzun zamandır incelemediğimi fark ettiğimde ilk defa yüzündeki yanıklar dışında özüne baktım: güzelliğine.

"Korel," diye mırıldandım, kaşını kaldırdı ama cevap vermedi. "Sana bir soru soracağım."

"Sor," dediğinde kuruyan dudaklarını ıslatıp bakışlarını bana çevirdi. "Basit olsun."

"Bizim hayatımızdaki hiçbir soru basit olmaz," dediğimde gülümsemeye çalıştım ama huzurlu bir gülümseme değildi. "Bu soruya dürüst bir cevap vermeni istiyorum, olur mu?"

"Minel," dedi ve bana uzun zamandır Turuncu demediğiyle bir kez daha yüzleştim. "Dürüst olacağım desem inanacak mısın bana? Sor gitsin, artık yalan söylemeye ihtiyacım yok."

Başımı olumlu anlamda salladığımda yan bir şekilde ona doğru döndüm, elimi yanağıma yerleştirdim ve cenin pozisyonu aldım. "Bana seni unutturmalarına neden izin verdin?" diye sordum kısık sesle. İlk önce havalanan kaşları indi, ardından gülümsedi ve gözlerini kapattı. "Engelleyecek gücün mü yoktu? Neden geçmişimi elimden almalarına göz yumdun?"

Kısa bir sessizlik olmasını umuyordum ama düşündüğümden daha uzun oldu. Bu sessizlikte o her ne düşünüyorsa yüzü şekilden şekle girdi ama bana neler olduğunu anlatmadı. En sonunda, "Engellemeye çalıştım," dedi tek cümleyle. "Ama başaramadım."

"Nasıl başaramadın?"

"Gücüm yetmedi." Korel'in güçsüz olduğunu kabullenmesi tuhafıma gitmişti.

"Senin gücün yeterdi," dedim bencil bir şekilde. "Başka şeyler vardı, değil mi?"

"Minel," dedi ve o da yan dönüp benim gibi elini yanağına yerleştirdi. "Bazen herkese gücün yeter ama bir kişiye gücün yetmez. Benim gücüm o kişiye yetmedi."

Öfkeyle nefesimi verdiğimde yüzümü buruşturdum. "Benim hayatımı elimden aldılar, o zamanlar sen vardın ama bunu da engellemedin. Sonra ne yaptın? Karşıma geçip benimle savaştın. Belki ilk defa bu kadar net soracağım, benimle neden savaştın Korel? Sen neyi yanlış anladın? Sana neyi yanlış anlattılar?"

Gözlerimin içine bakarken dudaklarını araladı, bir şey söyleyecek gibi oldu, ardından yeniden dudaklarını kapattığında eli sakince yüzüme uzandı. "Ben hiçbir şeyi yanlış anlamadım, Minel," dedi parmak uçları çillerimin üzerinde gezinirken. "Ama keşke yanlış anlasaydım."

Kaşlarım çatıldı. "O halde anlat, bana seni nasıl unutturdular? Beni nasıl engelleyebildiler?" Yüzümdeki parmakları duraksadığında gözleri gözlerime savaş açtı, öyle bir baktı ki kendimi ilk günlerde olduğu gibi yine suçlu hissettim. Karşı çıkmadım mı yoksa?" dedim dehşetle. "Boyun mu eğdim?" Sesim titredi, bunu o da duydu.

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now