EMARE MASKE: 14. SANRI

8.9K 914 632
                                    

Korel E. Erezli

İnsanlar hep başkalarını suçlardı, bense sadece kendimi. Kural böyleydi.

Hayatım boyunca yaşadığım bütün kötülüklerin sorumlusu bendim ama başkalarının hayatında olan bütün kötülüklerin de sorumlusu bendim, biliyordum.

Babamın sorumlusu bendim, annemin sorumlusu bendim. Minel'in sorumlusu bendim.

Vücudu kollarımda hareketsiz bir şekilde kaldığı o birkaç saniyede bunları düşünebildim. Sorumlusu bendim. Acısı bendim. Yaşadıkları benim yüzümdendi.

Ne yapacağımı bilemedim. Gözlerim onun yüzünü izledi, aralıklı dudaklarına ve bir daha açılmamak üzereymiş gibi duran gözlerine baktım. Sonra daha önce anneme yaptığım gibi yüzümü yüzüne yaklaştırdım, nefes alıp almadığını hissetmeye çalıştım. Kulaklarımda sanki kalp atışları vardı ama emin olamıyordum. Doğuş arkamdan bir şeyler söylüyordu bu yüzden onun nefes seslerini bile duyamıyordum.

Kulağım kalbine indi. Ölemezdi, bu kadar basit olamazdı ama annemden sonra ölümler benim için çok da uzak değildi. Kalp atışını duymaya çalıştım, Doğuş arkamdan bağırmaya başladı.

"Sus!" diye haykırdım ona doğru. "Sus!"

Kalbinin atışını bu kez duyamadım. Bu öyle bir histi ki ölmediğim sürece defalarca yaşayacakmışım gibi geliyordu. Elim elini buldu, kulağım kalbindeyken nabzına baktım. Atışlarını duyamıyorsam da hissederim diye düşündüm ve parmaklarımın ucuna o hafif atışlar çarptı. Bu bütün vücudumu alarma geçirdi.

Kollarım bacaklarının ve belinin altından onu kavradı, kolu aşağıya düştü ve başını göğsüme yasladım. Ayağa kalkarken Doğuş'un korku dolu gözlerle bana baktığını gördüm. Sadece, "Ambulansı bekleyemem," diyebildim. "Arabanı getir."

Doğuş hemen dış kapıya koştu, ben de kucağımda onu taşırken arkasından ilerledim. Bakışlarım yüzüne kayıyordu, gözlerini açmasını bekliyordum. Bilinci kapanmıştı, daha önce de olmuştu ve uzun bir süre açılmadığında bunun normal bir durum olmadığını anlamıştık.

Sadece bir epilepsi nöbeti değildi, Minel'in vücudu tamamen güçsüzleşmişti. Zayıflamıştı. Onun karşısına çıktığımda fark etmemiştim bunu, onu izlerken dikkat etmiştim. Gün geçtikçe daha fazla çökmüştü, gün geçtikçe yüzündeki renk daha fazla solmuştu. Biraz daha iyileşmek yerine biraz daha hastalanmıştı. Hayatını öylesine düzene koymaya çalışmıştı ki ama farkında değildi, düzene giren tek şey kendi hayatının yok oluşuydu.

Bensiz daha kötü olduğuna inanmıştım ama benimleyken de iyi değildi.

Açık kalan kapıdan çıkıp etrafa baktığımda Doğuş'un arabasını hemen evin önünde durdurduğunu gördüm. Hızlı adımlarla oraya yürürken Doğuş arka kapıyı açtı. "İyi mi?" diye sordu bana. "İyi, değil mi?"

Yüzüne bakmadım. Dişlerimi sıktım, cevap bile vermedim. Arka koltuğa oturduğumda cevap alamayacağını anlamış, kapıyı da örtmüştü.

Aceleyle sürücü koltuğuna yerleşti. Nereye gittiğini bilmiyormuş gibi gaza bastı. Bakışlarım Minel'in yüzünden ayrılmazken aşağı düşen elini yavaşça kucağına çektim, parmaklarım nabzının üzerinde kaldı.

Atışlarını içimden saydım, tansiyonunu anlamaya çalıştım ama sadece bu da değildi; her atış, bir yaşam demekti.

"İyi, değil mi?" diye bağırdı Doğuş, dikiz aynasından bakarak. "İlaçlarını kullanmıyor. Biliyorum. Kullandığını söylüyor ama iki gün önce onları yastığının altında buldum."

EMARE SERİSİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora