EMARE MASKE: 2. TERK EDENLER

13.3K 1K 1.4K
                                    

Kuş cıvıltıları, çiçek kokuları, teni yakmaya başlayan güneş, parlak ağaçlar, umutlu bulutlar...

Umutlu bulutlar.

Bugün temmuz ayının ilk günüydü.

Yüzümdeki ve vücudumdaki çillerin artmasına neden olan mevsimdi, tenimde alerjiler çıkmaya başlıyordu. Sonbahara âşık bir çocuktum fakat şimdilerde yaza karşı büyük bir sevgiyle bağlı olan o kadındım.

En önemlisi, sadece papatyaları değil, bütün çiçekleri çok sevmeye başlamıştım ve bence çiçekler yaz mevsimine daha çok yakışıyordu. Bunların dışında kuşların sesinin huzur verdiğini hissediyordum. Başımı bulutlara kaldırdığım zaman daha net görüyordum; yağmurdan dolayı rengini kaybetmiş bulutlar ne kadar kötü düşüncelere iteklese de yaz bulutları, içimdeki coşkuyu artırıyordu.

Yaz mevsimi, hiçbir zaman cehennemi simgeleyemezdi çünkü güzel çiçekler, berrak sular, huzurlu gökyüzü sadece yazın olurdu. Bunlar cennetin habercisiydi ya da bize böyle öğretildi, bilemiyordum. Son zamanlarda cennetin de cehennemin de varlığına inanmamaya başlamıştım ama insanların içindeki o cennet ve cehennemi mevsimlere göre ayırabiliyordum.

Bense bir zamanlar sonbahara âşık olup arafta dururken, şimdi yazı tercih edip cennete kaçmaya çalışıyorum.

Kaçmak...

Minel Karaer, bu hayatta en çok kaçarken başarılıydı.

Tekrar başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda gülümsemeden edemedim ve babam düşüncelerimi yarıda kesecek kadar baskın bir sesle, "Neye gülümsüyorsun?" diye sordu. Gözlerim yavaşça gökyüzünden aşağıya inerken, ifademi gördüğünde o da gülümsedi. "Yoksa yine bulutlara mı gülümsüyorsun?"

Yeni evimizin bahçesinde oturuyorduk. İki katlı, beş odası olan bir evdi. Dayımın ölümünden sonra o evde hiçbir şekilde yaşamak istememiştim, babam da benimle aynı fikirde olduğu için İstanbul'un sakin bir semtinde iki katlı fakat uygun fiyatlı bir eve taşınmıştık. Üst katta babamla benim odalarımız vardı, tek banyo bir de. Aşağı katta ise büyük bir salon, bir kiler ve bir misafir odası.

Babam misafir odasına gerek olmadığını çünkü kimsenin bize misafir olarak gelmeyeceğini söylemişti ama ben inatla bir misafir odası istemiş, arkadaşlarım olursa onları kendi evimize getirmek için diretmiştim.

Normalde kimseyle arkadaş olmamam gerektiğini söyleyen babam, sadece beni dinlemiş, en sonunda misafir odasını kabul etmişti. Kendi kafama göre dizayn ettiğim odada kitaplar, bir tane yatak ve bir tane koltuk vardı.

Günler geçtikçe bu odanın gereksiz olduğunu görmüştüm.

Çünkü Büge'den başka bir arkadaş edinememiştim ve Büge de nedense bizde kalmak istemiyordu.

"Evet," diye yanıt verdim babama, önümdeki zeytinden bir tane ağzıma atarken. "Ve cenneti düşünüyordum. Cehennemi de. Bize tasvir edilenlere bakılırsa cennette hep yaz mevsimi var, değil mi?"

Babam düşündü, dudaklarını büktü ve başını salladı. "Hiç bu açıdan düşünmemiştim, sanırım öyle." Sonra o da gökyüzüne baktı fakat gülümsemiyordu. "Ama cennet bahsedildiği kadar yüce bir yer ise tek bir mevsim olması kulağa saçma geliyor. Hem bu da nereden çıktı?"

"Eskiden sonbahara âşıktım," dedim sanki bir yabancıyla konuşuyormuş gibi. Bunu o da fark etti. "Şimdi yaza âşık oldum. Ayrıca, sadece bulut çizen bir ressam olmak isterdim." Peynirden de ağzıma bir parça atıp gülümsedim. "Düşünsene, sadece bulut çiziyorum. Rengârenk, sadece içinde yaz mevsimini barındıran bulutlar. Sence de tuhaf olmaz mıydı?"

EMARE SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin