EMARE MASKE: 16. ASLANLAR ve SIRTLANLAR

10.5K 927 702
                                    

Çok uzun zaman sonra ilk defa aynada gördüğüm yüz bana gülümseyerek bakıyordu. Bu yüzü tanıyordum. Bu gülümsemeyi de tanıyordum.

Yaşıtları gibi yaşayabileceğine inanan o kızın tekrar gün yüzüne çıkmaya başladığını görüyordum. Evet, her şey berbat haldeydi, hem de doğduğumdan beri ama hayatıma bir kez olsun kendi yaşıtlarım gibi devam etmek istediğim günlerim olmuştu. Bu isteğim Korel 'le tanıştıktan sonra artmıştı. Aslında neden ondan sonra istediğimi de anlayamıyordum.

Daha önce hayatıma biri girmiş miydi?

Bunun yanıtını hatırlayamıyordum ama gözlerimi kapattığım zaman anımsadığım tek kişi Korel oluyordu. Başka bir adam yoktu, çocukluğumda bile benimle yaşıt bir çocuk... Aslında biri vardı. Sanırım altı yaşındaydım ve o da sekiz yaşındaydı. Karşı binada oturan sapsarı saçları olan bir çocuktu. Adını hatırlamıyorum ama bütün herkes benim çillerimle dalga geçerken o çillerimi sevdiğini söylemişti. Bu yüzden ona karşı büyük bir hayranlık duymaya başlamıştım.

Tabii, biz yine o şehirden de kaçtıktan sonra bir daha onun hakkında hiçbir şeye ulaşamamıştım.

Odamın kapısı çalındı.

Hastaneden çıkmadan önce Korel'le sözleşmiştik. Bana eskiden olduğu gibi o alaycı gülümsemesiyle bakmış, sonra da, "Akşam dokuz," diye mırıldanmıştı. "Hazır ol. Seni almaya geleceğim."

Aramızda hâlâ kalın duvarlar vardı, bu duvarları kendim ördüğümü de biliyordum ama Korel gülümsediğinde o duvarları kırabileceğimi hissetmiştim. Affetmek değildi bu, ne olursa olsun onu kabullenmekti.

Bir kez daha kapım çalındı.

Babamla tek kelime bile konuşmamıştık. Dünden sonra yine sessizlik yemini mi etmişti yoksa uygun bir zamanı mı bekliyordu? "Gel," dedim kısık sesle ama heyecanımı gizleyemedim.

Odamın kapısı yavaşça açıldı, babam başını eğip bana baktı. Gözlerimi aynadan ayırdıktan sonra bakışlarımı ona çevirdim, kaşlarım havalandı. Yüzümü dikkatlice inceledikten sonra koyu gözlerinin parladığına şahit oldum. "Gülümsüyorsun," dedi sanki büyük bir mucizeye bakıyormuş gibi.

"Öyle mi?" Gülümsememi silmeye çalışmıştım ama başarılı olmamıştım demek ki.

Babam odanın içine yürüdü, adımları sağlam olsa da omuzları hâlâ düşüktü. "Evet, gülümsüyorsun," dediğinde onun da yüzüne tekrar kavuştuğumuzdan beri ilk defa bu kadar güzel bir gülümseme yerleşti. "Aynı eskisi gibi. Seni bıraktığımdaki gibi."

Sonra o günleri hatırlatmasının büyük bir hata olduğunun farkına vararak dudaklarını birbirine bastırdı. Çünkü yüzümdeki gülümseme silinmişti.

"Sen beni bırakıp gittiğinde gülümsemiyordum." Eğilip yatağın üzerindeki deri ceketimi aldım ve onunla göz temasını kesip sırt çantamı taktım. "Ben bugün dışarı..."

"Eğlenmene bak." Sesi fazlasıyla rahat çıktığında göz ucuyla ona baktım ama daha fazla sorgulamak istememiştim. "Güvende olacağını biliyorum."

Sor dedi bir tarafım. Diğer tarafım ise sakın sorma diye haykırdı. Çünkü alacağım her cevap bana zarar verecekti. Artık ne ben bunu istiyordum ne de çevremdekiler bu zararlarla yüzleşsin niyetindeydim.

Yine de soru sormak yerine dayanamayıp, "Ona çok güveniyorsun," dedim. "Bu tuhaf. Sen bu hayatta kimseye güvenmezsin."

Yanından geçip odadan çıktığımda altımda siyah, dar bir pantolon vardı; üzerimde ise siyah, göbeği açık ip askılı bir atlet. İlk defa onun arkasında motosiklet yarışlarına katılacaktım, en azından böyle hatırlıyordum.

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now