EMARE MASKE: 12. ARAF

9.6K 894 808
                                    

Sonsuza kadar bir yalanın içinde yaşayabilirdim ama sonsuza kadar bir doğruya karşı dimdik duramazdım, bunun farkındaydım.

Hayatım kaçışlarla başlamış, unutuşlarla devam etmişti ve şimdi doğrular yalanları alt ederken ben altlarında eziliyordum. Her şeyin bir nedeni olduğuna inanmak istiyordum fakat hayatımın hangi neden uğruna karanlığa gömüldüğüne bir türlü ulaşamıyordum. Tek bir zaman dilimi değil, bütün hayatım o karanlığın içinde sürünmüştü. Her anımda bir felaket yaşamıştım; felaket yaşamadığım zamanlarımda bile insanlar sonrasını felakete çevirmişti.

Şimdi de tam o anın içindeydim. Yanımda Korel Erezli'nin zıddı olan ağabeyi vardı. Diğer yanımda ise yalanlar oturuyordu sanki: inandığım, inandırdıkları ve inanmamı istedikleri.

Korhan'ın gözlerindeki ifade değişti, kaşları havalandı ve yutkundu. Âdemelmasının hareketini izlerken benden daha tepkili görünüyordu ya da en azından olması gereken bir tepkiydi fakat ben öylesine sakin bakıyordum ki o bile bir an şüpheye düşüp,

"Minel," dedi, "doğruları mı söylüyorsun?"

"Yalanları tercih eden biri hiçbir zaman olmadım." Gözlerimi tekrar karşımdaki fotoğrafa çevirdiğimde beni bu kadar sakin tutan duyguyu merak etmiştim. İyi bir şey miydi yoksa kötü bir şey miydi, bilmiyordum.

"Bu ne zaman oldu?"

"Bugün." Derin bir nefes aldım. "Yani onu yazarken görmemi söylüyorsan, öncedendi. Epey önce hem de. İlk tanıştığımız zamanlardı." Ürpererek kollarımı önümde bağladım. "Onu daktilonun başında yazarken bulmuştum, çok tuhaftı. Bakışları, davranışları... Ama ben onu yakalayınca yazmayı bırakmıştı. Bir kez daha onu o odada görmedim. Sonra..." Gözlerimi kapatıp dudaklarımı ıslattım. "Bugün o akıl hastanesine gittiğimde..."

"Sen yeni açılan akıl hastanesine mi gittin?" Karşıma geçip duvarın önündeki fotoğrafları kapattı. "Neden?"

Sakin bir sesle, "Gürkan'la konuşmak istedim," diye yanıtladım. "Bir şeyler bildiğini düşündüm."

Korhan gözlerini kıstı. "Korel'in peşindeydin yani."

"Hemen hemen."

"Hemen hemen," diye söylediğimi tekrar etti, ardından beni baştan aşağı süzüp bir kez daha kaşlarını kaldırdı. "Peki neden böyle sakin görünüyorsun?"

"Sen de şaşırdın ama sakinsin," diyerek topu ona attım. Korhan bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama ardından susup devam etmemi istiyormuş gibi başını salladı. Sözlerime devam etmeyip ona arkamı döndüm ve Prometheus'un sırlarıyla dolu odadan çıkıp içerideki büyük odaya geçtim. Kendimi deri koltuğa attım; dirseklerimi dizlerime yaslayıp ellerimi saçlarıma geçirdim.

Gözlerimi kapatıp kendime düşünme fırsatı verdiğim esnada kapının kapandığını ve Korhan'ın adımlarını duydum. Bir sandalye sesi geldi; başımı kaldırıp baktığımda masasının önündeki sandalyelerden birini karşıma çektiğini gördüm. Yanıma özellikle oturmamış, bir sorgu odasındaymışız gibi tam karşımda durmuştu.

"Bana neler olduğunu anlatacak mısın?" diye sorduğunda dirseklerini dizlerine yasladı, elleri çenesindeydi. "Bugün bir şeyler olmuş."

Bir yandan ona bakıyor, bir yandan da kapıyı dikizliyordum. Çıkıp gitmeli miydim? Belki de Korel'in sırlarını konuşabileceğim en son kişi bile Korhan olmamalıydı. Aralarını hiçbir zaman iyi görmemiştim.

"Onunla aran kötü mü?" diye sordum gerçekleri ya da uyduracağı yalanları dinleme isteğiyle.

Korhan her zaman olduğu gibi hızlı bir cevap vermedi; kendine düşünme zamanı tanırken gözlerini yere indirdi. Beş parmağının olduğu eliyle çenesini kaşıyor, diğer de eliyle ritim tutuyordu.

EMARE SERİSİजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें