EMARE MASKE: 32. KOREL EREZLİ

14.1K 1.1K 1.9K
                                    

"İnsan öleceği günü hisseder,"demişti bir keresinde annem ben küçükken. Zihnim onu çok başarılı bir şekilde unutsa da bu cümlesini hiçbir zaman unutamıyordu. Aslında zihnimin annemi unutmasının nedeni, bana bir hafıza kaybı yaşatılması değildi; annemin kötü anılarını unutmak istemiştim.

Saçlarımı kestiği o kötü günler, evde bağırarak her şeyi fırlattığı anlar, neredeyse yangın çıkaracağı zamanlar, benim ölmem gerektiğini söylediği cümleler, babamla sonu gelmeyen kavgaları, uykumuzdan çığlıklarıyla uyandırılmalarımız...

Hepsi annemin kötü anılarından ibaretti ama büyüdükçe onun şizofreni hastası olmasıyla yüzleştim; yüzleşme ağır bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Onu anlayamamıştım fakat nedenlerin artık o kadar önemsiz olmadığını görmüştüm. Çocukken çoğu zaman ondan nefret etmem ve babamı ondan daha çok sevmem kendi nezdimde şu an büyük bir haksızlıktı çünkü nedenleri vardı.

Babamın nedenlerinden çok daha geçerliydi üstelik.

Bir gece vakti yatağımın başında otururken yine bana taşınacağımızı söylüyordu. Şehri hatırlamıyordum fakat soğuk bir şehir olduğu akımdaydı; öyle soğuktu ki üzerimde iki tane yorgan vardı fakat yine de üşüyordum. Babam evdeki kombiyi ve bütün ışıkları kapatmıştı. Yaşamıyormuş gibi davranıyorduk, Prometheus bizi buldu demekti bu.

"Ben artık çok sıkıldım," demiştim anneme ağlayarak. Onun ölümünden birkaç yıl önce olmalıydı. O gece bana normal bakıyordu, diğer günlerdeki gibi değildi.

"Hepimiz sıkıldık, kızım," dedi annem gözlerini kaçırarak. O anının içinde ablamın olduğuna da emindim ama onu göremiyordum. "Ama yapacak başka hiçbir şeyimiz yok."

"Neyden kaçıyoruz?" diye sormuştum anneme.

"Ölümden," demişti direkt. Babam bu kadar da dürüst olmazdı çoğu zaman.

"Ölümden kaçılmaz ki."

Annem uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Haklısın," demişti başını sallayarak. "Fakat bazen ölüm ecel olmaz, bir insana dönüşür ve peşinde bir bıçakla seni takip eder. Biz o insandan kaçıyormuşuz gibi düşün."

"Ya bir gün kaçamazsak?"

Annem acımasız gözlerle bana baktı. "Bunu düşünme."

"Ya bir gün yolda yürürken sırtımda bir bıçak hissedersem ve oraya yığılıp ölürsem?" dediğimde üzerimdeki yorganı fırlattım.

İşte annem o an, "İnsan öleceği günü hisseder," demişti kendinden emin bir sesle. "Ve öleceğini bile bile o yolda yürümeye devam ediyorsan sen de ölmek istiyorsun demektir. Eğer kaçmazsak öleceğiz, bunu istemiyoruz."

Gözlerim açıldığında, "İnsan öleceğini nasıl hisseder?" diye sormuştum.

"Bir gün bu başına gelirse ve yanında olursam bana da anlat," diyerek kolumu okşamıştı. "Ya da tam tersi ben hissedersem ve sen yanımda olursan ben sana anlatırım."

O yanımda değildi, ben o ölürken yanında olmamıştım. Acaba o gün öleceğini hissetmiş miydi? Eğer hissettiyse neden kaçmamıştı? İnsan öleceğini hissettiği halde o yolda ilerliyorsa bu intihar demek değil miydi?

Hepsinin cevabı şu an bende vardı.

Taksiden inip yürüdüğüm yokuşun sonunda öleceğimi hissediyordum. Annem haklıydı. İnsan öleceğini hissederdi. Sadece kalbinde de değil üstelik. Ellerinde, bacaklarında, karnında, zihninde, gözlerinde, aldığı nefeste.

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now