EMARE MASKE: 11. SIRLAR

11.7K 912 1K
                                    

Bir aynayla yüzleşmek, o aynada kendi gözlerime bakmak istiyordum. Hem de en derinlere inerek. Çünkü asıl olanı görecek, asıl olanla yüzleşebilecektim.

Artık kim olduğumu bile bilmiyordum. Çok zordu.

Eğer biri bana Minel Karaer kimdir diye sorsaydı onun aptallıktan ibaret olduğunu söylerdim.

Eğer biri bana bir kez daha Minel Karaer kimdir diye sorsaydı onun bir gün aptallığı yüzünden öleceğini söylerdim.

Ve eğer biri bana tekrar bir kez daha Minel Karaer kimdir diye sorsaydı onun bir gün aptallığından kurtulacağını ve ölmeyi bile başaramayacağını söylerdim.

Gitgide aptallığımın uzaklaştığını hissediyordum.

Korel'in evinden çıktıktan sonra yarım saat boyunca yürümüş, sonucunda nereye gitmem gerektiğini düşünerek zaman öldürmüştüm. Aslında daha çok, içten içe peşimden gelip gelmeyeceğini merak ettiğimin de farkındaydım. Bu en kötüsüydü; içimde kalan ufacık aptallık kırıntılarını bile yok etmem gerekiyordu.

Benim yerimde başkası olsa ne yapardı diye düşündüm ve bu soruya verdiğim yanıt canımı fazlasıyla yaktı. Korel'i hâlâ beklemezdi, ona bazı konularda boyun eğmezdi ve en mantıklı tarafıyla düşünürdü.

Ona inanmazdı, ona inanmayı seçmezdi; ona kanmak yerine kendi yoluna bakardı.

Benim yerimde başkası olsaydı çoktan bu şehri terk edip giderdi. Bir tarafım hâlâ ona tutunuyordu. O burada değilken belki de ben ölecektim, bunu umursuyor muydu? Beni o yangında bıraktığında canımı düşünmüş müydü?

Bu soruların cevapları canımı çok yakıyordu.

Yolları yürüdüm, ağaçların arasından geçtim ve en sonun da caddeye çıktığımda çenemi kaldırıp kendi gizemime, bütün sorulara tek başıma nasıl yanıt bulabileceğime kanaat getirdim.

Bütün kötülerle, bütün iyilerle, bütün gerçeklerle ve bütün yalanlarla yüzleşecek, hepsinin arasından kendi doğrumu seçecektim. Başka çarem yoktu.

Korel hakkında yalanlara mı gerçeklere mi ulaşacağımı bilmiyordum ama Korel dediğim zaman aklıma sadece tek bir isim geliyordu.

Elim sırtımdaki çantama gitti ve telefonumu çıkarıp tuş kilidini açtım. Babam birkaç defa aramıştı fakat şu an o son seçeneğim bile olamazdı. Hiçbir şekilde inanmadığım iki kişi vardı: Biri babam, diğeri Korel'di.

Rehbere gidip yeni kaydettiğim o ismin üzerinde durduğumda dudaklarımı dişimin arasına aldım, birkaç saniye düşündüm fakat sonra düşünmenin de bana zarar vereceğini anladığımda direkt o numaraya tıkladım.

İkinci çalışta telefon açıldı. "Alo?" Kalın ve tok sesinde Korel'inki kadar aksan yoktu.

"Korhan," diye mırıldandım, gözlerimi karşımdaki caddeye çevirerek. Arabalar vızır vızır geçiyor, insanlar yanımda ilerliyordu. Bense sırtımı duvara yaslamış, zamanın içinde tutulmuştum. "Ah," dedi derin bir nefes vererek. "Minel."

Direkt tanıması kaşlarımı kaldırmama neden oldu. "Beni tanıdın."

Korhan güldü, yüzünün aldığı hal gözlerimin önüne çizildi. "Sanırım beni bu ince ses tonuyla arayabilecek tek kadın olduğun için." Bir süre bekledi, sonra hareketlendiğini hissettim. Sessiz bir yerde olmalıydı. "Bir problem mi var?"

Yutkundum. Gözlerim tekrar caddeden vızır vızır geçen arabalara kaydı. "Aslında," diye mırıldandım. Yaptığımın yanlış olduğunu durmadan haykıran tarafımla defalarca yüzleşip kararlarımdan vazgeçmiştim fakat bu sefer o sesi susturmam gerekiyordu. "Seninle konuşmak istediğim bir konu var."

EMARE SERİSİOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz