EMARE MASKE: 13. EMANET

10.2K 914 1.2K
                                    

Nefes bile alamadım.

Gerçeklerin ağırlığı sırtıma sadece yük olmuyordu, onunla sınırlı değildi. Gerçeklerin ağırlığı bir de hançerlerini geçiriyordu. Bundan olmalı ki durduğum yerde titremeye ve ayakta durmakta zorlanmaya başladım. Ellerim titremeye başladığında başımı iki yana sallayıp hem babamın hem Korel'in yüzüne baktım ve o an yüzüme bir rüzgâr tokat gibi çarptı, zihnimde anılar dönmeye başladı.

Korel'le beraber bir alandaydık. Karşımızda toprak zemin vardı ve o hemen yanımda oturuyordu. Hava kavurucu derecede sıcaktı. Ensemden ter damlaları dökülürken, Korel bakışlarını bir bana çeviriyor bir karşısına bakıyordu. Tedirgindi, soğuktu fakat beni kendi içine hapsetmek istiyormuş gibi davranıyordu.

Bu tedirginliğini hissettiğim anda anılarım beni kapı dışarı itti ve kendimi yine evin önünde buldum. Korel ile babam hâlâ karşımdaydı. İkisi de hiçbir şey söylemeden yüzüme bakarken, kâbuslar ile gerçekleri karıştırıp karıştırmadığımı merak etmeye başlamıştım.

Dengem sarsıldı, ellerimi havaya kaldırdım ve babamdan önce Korel bana doğru atıldığında kendim bile farkında olmadan ondan korkup aniden, "Dokunma," dedim endişe içinde. "Sakın bana dokunma."

Eğer o an düşünebilecek durumda olsaydım bunu ona asla yapmazdım ama bazen insan hiç düşünmediği zamanlarda tam da içinden geldiği gibi davranırdı.

Ondan korkmamın nedeni, fiziksel bir zarar yüzünden değildi. Bana dokunduğu zaman, hissedeceklerimin acısını yaşamamak için ondan korkuyordum.

Korel durdu fakat zaten o esnada babam çoktan yanıma gelmiş, elleriyle ellerimi tutmuş, beni kendisine yaslamıştı. "Sen iyi değilsin," dedi bir elini alnıma yerleştirerek. "Hasta mı oluyorsun?"

Babama sarılmadım ama onu iteklemedim de. Tam karşımda duran Korel'in yüzüne bakarak, "Burada ne işin var?" diye sordum.

Korel babama baktı. Kıyafetlerini değiştirmişti. Üzerine bordo bir tişört giymişti, altında ise koyu renk pantolonu vardı. Öğlen onu gördüğüm kıyafetleri yoktu fakat vücuduna renk geldiğine, gözlerine yaşam enerjisinin dolduğuna yemin edebilirdim.

"Seninle konuşmak istedim," dediğinde daha fazla dayanamayıp babama yaslandığım yerden ayrıldım ve onu kendimden uzaklaştırdım.

"Ne hakkında?" Göz ucuyla babama bir kez daha baktı fakat bu, sanki onun yanında konuşmak istemediğini gösteren bir hareketti. Aldırış etmedim, babamın ne düşüneceği umurumda bile değildi. "Sabahı bekleyebilirdin, ayrıca evime gelmene gerek yoktu."

Babam boğazını temizledi, benden uzaklaşmadı ama bana dokunmadı da. Dengeli bir sesle, "Benimle de konuşmak istemiş," diye mırıldandı. "Ve ikimiz konuştuk."

"Siz ikiniz?" Kaşlarım havalandı. Ağlamaktan gözlerim acıyor, sesim hırıltılı çıkıyordu. Onlara baktım, ikisinin gözlerinde de o samimiyeti aradım fakat yoktu. "Siz ikinizin iyi anlaşabileceğini hiç düşünmezdim," dediğimde dudaklarımda bir tebessüm oluştu fakat mutluluktan uzaktı. "Bilmediğim gerçeklere bir yenisi daha eklendi demek."

Az önce zihnime düşen anı tırnaklarını geçirerek kulaklarımın dibinde yüksek bir ses çıkardı fakat o anıyı geri gönderdim, düşünmemeye çalıştım. Artık bunları istemiyordum.

Fakat daha somut bir anı vardı. O da aylar öncesinde, babam geldiğinde ve Korel gitmeden önce babamın Korel'e kurduğu cümle ve imaları. Benim Korel'den şüphelenmeme neden olan kişi babamdı.

"Doğuş," dedi Korel, isminin yanına hiçbir saygı sözü koymadan. "Bize biraz izin verirsen çok iyi olur, Minel'le konuşmak istiyorum."

Onunla konuşmak istemediğimi söylemek arzusundaydım ama dudaklarımdan ne o kelimeler döküldü ne de babam karşı çıkan tek bir kelime dile getirdi. Sadece Korel'i onaylayarak başını salladı ve son kez sırtımı sıvazlayıp eve doğru yürümeye başladı.

EMARE SERİSİحيث تعيش القصص. اكتشف الآن