EMARE MASKE: 23. ŞEYTAN TAŞLAMA

9.1K 833 586
                                    

İnsan huzurlu hissettiği anı asla unutmaz, derdi babam ben küçükken hayatta defalarca mutlu olabilir ama en mutlu ve en huzurlu an unutulmazdır. Hafızam birçok anıyı silse bile babamın bu cümlesini hiçbir zaman silmemişti.

"Nasıl yani babacığım," diye sormuştum. O zamanlar babamı çok seviyordum, aslında hâlâ kalbimde o sevgi vardı ama bir yerlerde öldüğüne inanan tarafım asla susmuyordu.

"En mutlu olduğun anı düşün," demişti bana babam.

Elimdeki mızıkaya bakıp, "Bunu bana aldığın zaman," demiştim.

"Başka," demişti.

"Başka yok," demiştim, babamın gözlerine hüzün çökmüştü. O zamanlar elbette ki bu hüznü anlayamamıştım ama şimdi düşündüğümde küçücük bir kız çocuğunun en mutlu anlarının bu kadar sınırlı olması ne kadar da kötüydü.

Sanki babamın sesi yine kulaklarımdaydı fakat bu kez büyümüştüm.

"En son ne zaman huzurlu hissettin, güzel kızım?" diye soruyordu bana.

"Dün gece, babacığım," diyordum, Korel'in kollarında uyurken.

Babam buna bir cevap veremezdi ama zihnimde kendime cevap veriyordum. Bu mutluluğun sonu bu şekilde mi olmalıydı?

Yataktan öyle bir sarsılarak kalktım ki Korel'in irkilerek küfür savurmasını bile zar zor duydum. Kapının dışındaki küfür ve darbe sesleri birbirimize bakmamıza neden oldu. Dudaklarım aralandığında yanımdaki komodinde duran telefon çalmaya başladı. Hemen telefona uzandığımda Gürkan'ın adıyla karşılaştım, saat öğleden sonrayı geçiyordu. Gürkan'la erken geliriz diye sözleşmiştik fakat o kadar huzurlu bir uyku çekmiştim ki gözlerimi açtığım an geri kapatmak istemiştim. Keşke kapatmasaydım.

"Çık dışarıya, şerefsizin evladı!" Bir adamın gür sesi kapının önünden bize ulaştığında acıyla nefesimi verip telefonunun ekranını kaydırdım.

"Minel," dedi Gürkan endişeyle. Korel parmaklarını dağınık saçlarına geçirdiğinde neler olduğunu tam anlayamamış gibiydi veya anlamıştı ama ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu.

"Gürkan, bir şeyler oluyor," dememin üzerine bir taş sertçe evin camına çarptığında çığlık attım. Cam ise tuzla buz oldu. Korel bir anda beni yatağın kenarına çektiğinde başka bir taş daha yuvarlanıp içeriye girdi, ardından adım sesleri duyduk.

"Gürkan!" diye bağırdım korkuyla. "Neler oluyor?"

"Halk Korel'in evini buldu," dedi nefesini verirken. "Uzaktayız, oraya gelemiyoruz." Dişlerini sıkıyordu, bunu yaptırmayanın Büge olduğundan emindim. "Polisi aradık ama ne zaman gelecekleri belirsiz."

"Çık dışarı, öldürdüğün canların hesabını vereceksin!" Bu bir kadının sesiydi, ardından kapı sertçe vurulmaya başladı, kırık cam bir taş daha isabet edince tamamen parçalandı, artık insanların o camdan girmesi çok kolay olacaktı.

"Gürkan," dedim titrerken. "Camı kırdılar, içeriye girecekler."

"Prometheus'u yakacağız," diye bir ses duyduğumda, dakikalardır korkmadığı halde Korel'in bir anda vücudunun kaskatı kesildiğini hissettim, sonra bıçak gibi keskin bakışları bana döndü.

"Beni yakacaklar," dedi korku dolu, çocuksu bir endişeyle hatta gözlerinin bir an dolduğuna bile şahit oldum. "Minel," dedi gözlerimin içine bakarak. "Beni yakacaklar, yakmasınlar. Yeniden yanamam, Minel."

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now