9. GÖK GÜRÜLTÜSÜ

37.2K 2.2K 6.2K
                                    

Keyifli Okumalar!

Şarkı: The Enemy, Andrew Belle
Club des Belugas, Tarrango

Kar taneleri gökyüzünü yırtıp yeryüzüne doğru yavaş yavaş izlerini bırakmaya başladığında, soğuk hiç olmadığı kadar bir vücudu yakıyordu.

Ateşin yerini alan buz, yangını arzulamaya sebep oluyordu.

Adamın keskin ve bir o kadar da silik bakışları gökyüzüne döndüğünde kar taneleri, açık kestanerengi saçlarının dalgasında dans ediyor, alnından şakaklarına ilerlerken düşüncelerine sıcak bir darbe vuruyordu.

Üstdudağı belli belirsiz bir tebessümle yukarıya kıvrıldı ve gözlerini kapattı; yürüyüşü yavaşlarken, soğuğun verdiği muhteşem hazza olan hayranlığını tekrar hissetti.

Üzerindeki kalın ceketi onu ısıtamıyor; ayaklarındaki siyah, kalın tabanlı botları bileklerine kadar ulaşan kar birikintilerine her battığında arkasında sisli ayak izlerini bırakıyordu.

Bir dönem yaşadığı ve yetiştiği evine ilerlerken, zihninin içindeki seslerin dur durak bilmeyen çığlıkları sanki başka bir güç tarafından yönetildiğini hissettiriyordu.

Geriye baktı; geldiği yolda bıraktığı ayak izleri sadece ona aitti çünkü adamdan başka kimse bileğe kadar ulaşan kar birikintilerine batmak istememiş, açık olan yolu tercih etmişlerdi. Eve tekrar baktığı zaman dolgun altdudağını dişlerinin arasına aldı ve gözlerini kıstı; üç katlı ve ona zıt olan bu eve o kadar yabancıydı ki ayak izleri bile geldiği yolda yavaş yavaş siliniyor, karlar onun bu eve gitmesine engel olmaya çalışıyordu.

Elini kot pantolonun cebine attı, anahtarlarını çıkaracağı saniye kapıda duran iki adam başlarıyla selam verip birbirlerine baktılar; başka bir yabancılığı da belki o an hissetmişti. Korunmaya muhtaç bir ev, korunmaya muhtaç bir aile, korunmaya muhtaç bir çocukluk nasıl olur da bu kadar korkusuz olabilirdi?

Kapının önündeki adamlar karşıdan gelen ev sahibinin oğlunu gördüklerinde zile bastılar ve anahtarı çıkarmasına bile fırsat vermediler. Yarım dakika sonra kahverengi tahta kapı açıldı ve orta yaşlardaki hizmetli ilk önce kapıdaki adamlara, sonra karşıdan gelen ev sahibinin oğluna baktı; kadının yüzünde gülümseme oluştu fakat bu samimiyetsiz bir gülümsemeydi.

Bir şeyler olacağını hisseden adamın kaşları çatıldı.

Kapının önüne vardığında hizmetli kadın, "Hoş geldiniz," dedi ve kenara çekilerek adamın geçmesi için yer verdi. Adam ise hiçbir tepki vermeden içeriye girdi ve üzerindeki kalın ceketi çıkardı. Ceketi alan hizmetli kadın, bakışlarını adamın üzerinden ayıramıyordu.

Kapı kapandı; kapının gerisinde kar kaldı, kapının gerisinde soğuk kaldı, kapının gerisinde korkusuzluk kaldı. Başına şiddetli bir ağrı girdiğinde ellerini şakaklarına bastırarak odasına gitmek için merdivenlere ilerledi.

Ev oldukça geniş ve lükstü. Her katta kaç oda olduğunu bile bilmiyordu ama evin kokusu, soğuğa özlemini artırıyordu.

Merdivenlere ilk adımını atan adama, "Pardon," diye seslenen evin hizmetlisi oldukça tedirgindi. Gözleri adamın arkasında bıraktığı o ıslak ayakkabı izlerine kaydı; alışılmış bir sahneydi. Adam, başını hizmetli kadına çevirip tek kaşını kaldırdı.

Kadın, adamın çenesindeki yanık izine bakmamak için büyük bir çaba sarf etti fakat başarılı olamadı; her baktığında içini titreten bu izin nasıl oluştuğunu bilmese de sebebini az çok merak ediyordu. Bu evde çalıştığının yirmi beşinci senesini dolduruyordu. Karşısında gördüğü adamın doğduğu zamanı biliyordu ama yeniden gördüğünde aynı çocuk olmadığını fark etmişti.

EMARE SERİSİTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang