EMARE MASKE: 30. GERÇEKLER

6.9K 801 371
                                    

Hayatım boyunca birçok duyguyu tatmıştım. Ölümü hissetmiştim; sevdiklerimin, sevmediklerimin hatta ve hatta kalbim atarken kendimin bile. İnsan yaşarken öldüğünü hissedebilir miydi? Ben hissetmiştim. Annem ölmüştü, babamın öldüğünü düşünmüştüm.

Ablam ölmüştü, onun ölümünü çok sonra hissetmiştim.

Kırgınlığı tatmıştım, nefreti de öyle; öfkeyi, kini hatta günü geldiğinde intikamı bile tatmıştım, hayata geçiremesem de.

Ardından aşkı tatmıştım; sevgiyi, şefkati, merhameti, inancı, güveni.

Bütün bunları hissettiğim bazı zamanlarda küçük bir çocuktum, bazı zamanlarda ise yetişkin bir kadındım ve bu hayatta tatmadığım hiçbir duygunun kalmadığını düşünüyordum.

Şu ana kadar.

Bu duygunun adı neydi? Hayal kırıklığı olamazdı, hayal kırıklığı kulağa daha hafif geliyordu; acı diyebilir miydim? Acı şu an kalbimdekileri tarif edemezdi, acıdan çok daha fazlasıydı çünkü. Kandırılma mıydı? Bu kandırılmaktan ya da kanmaktan da öteydi.

Hayır, bu bir duygu da değildi, olamazdı. Bunun adı yalandı ve bu yalan ben değildim; bütün hayatım, yaşadıklarım, gördüklerim hissettiklerim. Hepsi kocaman bir yalandan ibaretti."

Geçmişim, şu anım hatta kurmayı düşündüğüm geleceğim büyük bir yalandan ibaretti. İbaretti değil ibaretmiş, şu an bunu görebiliyordum.

Bir yalan saçlarınızı sevdiğinizde hissedersiniz diyebilirdim bugüne kadar ama hissedilmiyordu. Sevilmediğinizi anlamak zor değildir diyebilirdim bugüne kadar ama zormuş, görebiliyordum.

Bir katili gözlerinden tanıyabilirsiniz diyebilirdim bugüne kadar fakat gerçek bir seri katili gözlerinden tanımak imkânsızdı; hayatınızı mahveden o adamı direkt anlayabilirsiniz diyebilirdim bugüne kadar ama görüyordum ki hayatım mahvolurken koştuğum kişi hayatımı mahveden kişiydi.

Ben bir aptaldım; hayır, ben bir aptal değildim, Korel Erezli bir seri katildi ve geçmişimde de şu anda da kedinin fareyle oynadığı gibi benimle oynamıştı.

Bunu gözlerine baktığında görebiliyordum; gözlerinin içinde, daima yandığına inandığım o ateş artık kendisini değil beni ateşler altında bırakıyordu. O bir yabancıydı ve ben; bir seri katilin kollarında uyumuş, ilk deneyimimi bir seri katille yaşamış, bir seri katille öpüşmüş, bir seri katile âşık olmuştum.

Bütün savaşlarımdan, bütün kötü duygulardan hatta bütün yıkımlardan daha ağırdı.

Ağlamam gerekiyordu, belki de çırpınmam hatta direnmem fakat o an kulaklarıma dolan kahkahalar bir tek bana aitti; o an aklımı kaybetmiş olmak veya nasıl göründüğüm, hiçbiri umurumda değildi.

Korel Erezli bana kendi ağzıyla Prometheus olduğunu söylemişti fakat içimdeki o aptal, Korel'e inanmak için çırpınan kız, şu an bana kahkaha attıranla aynı kişiydi. "Korel," dedim kahkahamın arasında. Sesim o mabedin içini doldurdu; arkamdaki dolapta cesetler vardı, o insanları Korel öldürmüştü. Büge'yi Korel öldürmüştü, annemi Korel öldürmüştü, ablamı Korel öldürmüştü. "Korel," dedim daha yüksek sesle. Bıçak Gürkan'ın boynundaydı, onu öldürecekmiş gibi davranıyordu; öldürmezdi, değil mi? "Neler oluyor?" dedim gülüşümün arasından. "Bunu sana kim yaptırıyor? Bu bir kâbus mu?"

Gürkan büyük bir dehşetle bana bakarken ellerini havaya kaldırdığında Korel, onun kulağına, "Bir daha kıpırdarsan boynundaki damarı koparırım," diye fısıldadı.

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now