BEDEL 85 *KAVUŞMA*

Start from the beginning
                                    

Bazen gün boyu, üç kişi kaldığımız odadan hiç çıkmazken bazen koğuşun salonunda oturuyordum. Belli saatlerde avluya çıkıp hava alıyorduk. Dışarıdaki dünyayla tek bağımız salondaki küçük televizyondu. Ne telefonumuz vardı ne de başka bir haberleşme aracımız. Burdakiler her hafta on dakikalık telefon görüşmesine çıkıyorlardı. Elif'imin sesine hasret kalmışken onun sesini duyabilmek için bile belgelere ihtiyacımız vardı. Elif'i arayabilmem için hazırlanan belgeler için henüz onay gelmemişti. O yüzden sesine hasret kalmıştım Elif'imin.

Çıkmak için umudum olsa da korku vardı hep içimde. Ya çıkamazsam, ya yıllarca burda kalırsam, bebeklerimin doğumunda yanlarında olamazsam... Bütün günüm Elif'i düşünmekle geçiyordu. Bu günler elbet geçecekti fakat olan Elif'e oluyordu. Hamile haliyle yalnız bırakmıştım onu. Bana en ihtiyacı olduğu zamanlarda sahipsiz bırakmıştım.

Mahkemede çıkma umudum varken Kasım gelip herşeyi mahvetmişti. Bu işte onun parmağı olduğunu biliyordum. Fatih'i başımıza musallat eden oydu. Her zaman yaptığı gibi yine gelip ortalığı karıştırmıştı. Kalan umudumu da elimden almıştı. Attığı iftiralara Elif daha fazla dayanamayıp ağlayarak çıkarken benim de sabrımı zorlamıştı. Onu parçalamak istiyordum ama engeller vardı. Saldırmak için hamle yaptığımda kolumdan tutup engel olmuşlardı bana. Beni mahkum eden sözleri bir yana, karıma attığı iftiraların hesabını soracaktım ona.

Avukatlarıma, sadece Kasım'a yönlenmelerini söylemiştim. Bu işi onun yaptığına adım gibi emindim. Avukatlar yanıma her gelişlerinde yeni haberlerle geliyorlardı. Önce Fatih'in hesabına Kasım tarafından yatırılan yüksek miktarda paralar, Fatih'in telefonundaki bilgiler, Fatih'i vuran kişinin Kasım'la olan bağlantıları... Şimdi bütün oklar Kasım'ın üzerindeydi. Serhat ta işin peşini bırakmamıştı. İçerden ayarladığı adamlarla Fatih'in katilini sıkıştırıp yeri geldiğinde tehdit etmeyi ihmal etmemişti.

Parmaklıklar arasında geçirdiğim on sekizinci güne uyandığımda yine boş yatağımdaydım. Karşımda Elif'imin yüzü yerine soğuk duvarlarla karşılaşmak yüreğime ağır geliyordu. Görüşe üç gün vardı ama sarılamayacaktım yine. Soğuk camlar engel olacaktı yine sıcaklığını hissetmeme.

Kahvaltı yapmak için salona indiğimde açılan demir kapının sesiyle başımı kapıya çevirdim. Bugün mektup dağıtma günüydü. Elif'ten gelecek bir mektup umuduyla kapıya yöneldiğimde gardiyanla gözgöze geldik.

"Ömer Kıratlı. TAHLİYE."

Gardiyanın ağzından çıkan sözü önce anlamakta güçlük çektim. "Tahliye." Demişti. "Ömer Kıratlı." Demişti.  Ya da bana öyle gelmişti. Bir süre boş bakışlarla gardiyana baktım.

"Ömer Kıratlı, tahliye dedim. Duymadın mı?"

"Ne? Ben mi? Tahliye?"

"Eşyalarını topla. On dakika vaktin var." Diyerek çıkıp gitmiş, demir kapıyı tekrar kapatmıştı. Her olay karşısında soğuk kanlılığımı korurken bu kez donup kalmıştım. Çıkıyordum burdan. Karıma kavuşacaktım. Elif'ime koşacaktım. Yine onun yanında olacaktım. Bebeklerimin doğumunu görecektim.

Etrafımda biriken kalabalığın tebrik sesleriyle kendimi toparlayınca sevinç içinde her biriyle kucaklaştım. Burda kaldığım sürece her biriyle ayrı ayrı sohbet etme imkanım olmuştu. Her biriyle ayrı ayrı derttaş olmuştuk. Şimdi ise kendi hallerini bırakıp benim için seviniyorlardı.

"Haydi gel, eşyalarını toparlayalım. Bir an önce kurtul burdan." Diyen arkadaşla birlikte kaldığım odaya girdim son kez. Bana ayrılan küçük dolabı açıp sadece Elif'ten gelen mektubu ve yastığımın altına sakladığım resmini alıp çıktım odadan. Geriye kalan herşeyi oradakilere bırakmıştım. Buraya ait hiçbir şey almayacaktım yanıma. Kötü günlerden kalan hiçbir hatıra istemiyordum. Sadece ömür boyu saklayacağım bir mektup.

BEDELWhere stories live. Discover now