BEDEL 34 *İKİNCİ KAÇIŞ*

Start from the beginning
                                    

"Hastanenin altındaki yoldan gel ben seni yolda alırım." Demesiyle telefonu kapatıp sekretere teşekkür etmiştim.

Bölümün kapısından çıktığım sırada karşıdan gelen Kasım'ı görmüş olduğum yerde öylece kalmıştım. Ateş saçan gözleriyle bana doğru yaklaşırken elindeki sargı dikkatimi çekmişti. Dar koridorda kenara geçerek yanından geçmek zorunda kalmıştım. Her zamankinin aksine bu kez bana yaklaşmamıştı. Fakat arkamdan haykırmayı ihmal etmemişti.

"Bu elin hesabı senden de o kocan olacak itten de sorulacak."

Söylediğine aldırmadan hızla ordan uzaklaşıp kendimi dışarı atmıştım. Şule'nin söylediği yola girerek aşağı doğru yürümeye başlamıştım. Ömer bana "O adam sana dokunduğu eliyle başka birşeye dokunamayacak" dediğinde bunu kastetmişti demekki.

Ogün canlandı gözümde. Nasıl da sahiplenip korumuştu beni. Canımın yandığını farkettiğinde onun da canı yanmıştı. Bunun bedelini de ödetmişti Kasım'a. Ama şimdi.. Herşey yoluna girecek diye beklerken yine soluğu o kadının yanında almıştı. Ben onun umrunda bile değilken onu ne kadar da umursamıştım.

Karşıdan gelen Şule'yi gördüğümde zoraki gülümsemiş yanına ulaştığımda bir dost bulmanın sevinciyle sıkıca sarılmıştım. Kimseye kolay kolay güvenemezken burda doğru dürüst tanımadığım birini dost bilip ona sığınmıştım.

İki saate kadar yakın zamanda Şule'yle baya sohbet etmiştik.  Yaşadıklarımdan pek bahsetmemiştim. O da neden burda olduğumu sormamıştı zaten. Benim bekarlık hayatımdan ne şartlarda evlendiğimden filan bahsederken o da kendi yaşadıklarından bahsetmişti. Konuştukça biraz rahatlamıştım. Çoktandır biriyle böyle içten muhabbet etmemiştik.

Burda kalmaya niyetim yoktu. Birazdan çıkıp o cehenneme geri dönecektim. En azından tepkimi göstermiştim. Bu da yeterdi ona.

Çay eşliğinde sohbet ederken kapının kırılacak gibi çalmasıyla korku dolu gözlerle birbirimize bakmıştık.

"Birini mi bekliyordun?" Diye sormamla hayır anlamında başını sallamıştı. Ömer yine mi bulmuştu beni yoksa? Ama beni burda bulması imkansızdı.

Şule kalkıp kapıya doğru giderken bende peşinden gitmiştim. Kapı hala yumruklanırken Şule dürbünden bakıp bana dönmüştü.

"Eşin." Demesiyle bir an duraksamıştım. İçimi korku sarmıştı. Fakat kendimi toparlamam lazımdı. Ondan korkmamalıydım. Elimi kapının koluna atıp çevirdiğim anda kapıyı itip ardına kadar açmıştı. Karşısında beni görünce içeri girip koluma geçirdiği elini sıkarak canımı acıtmıştı.

"Ne işin var lan senin burda."

Yüzüme doğru haykırırken eğdiğim başımı kaldırıp gözlerimi gözlerine dikmiştim.

"Sen bana hesap soramazsın. Benim sana soramadığım gibi."

Kolumu elinden kurtarmaya çalışırken bana vurmak için elini kaldırmış fakat Şule kolunu tutarak engel olmuştu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen. Bırak onu. Hem evime böyle giremezsin. Çık yoksa polis çağırırım."

Ömer kolumu bırakarak Şule'nin sehpanın üzerinde duran telefonunu eline almıştı.  Biz ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Ömer tuşlara basarak 155'i tuşlamış telefonu Şule'nin eline tutuşturmuştu.

"Al ara gelsinler. Bir de geldiklerinde dilekçe ver. Bu saatten sonra başıma gelecek herşeyden Ömer Kıratlı sorumludur. Çünkü işlerine çok fazla burnumu sokuyorum."

Şule dehşet içinde Ömer'e bakarken Ömer kolumdan tutarak evden çıkarmıştı beni. Ömer'in peşinden sürüklenirken başımı Şule'ye çevirip sadece "Özür dilerim" diyebilmiştim.

BEDELWhere stories live. Discover now