"Evet, çünkü ben çirkin, içe dönük ve kendine güveni olmayan bir zavallıyım," dedim meydan okurcasına.

Baş parmağını kaldırıp onay verdi.

"Çirkin olduğun doğru ama öyle pek de içe dönük ve güvensiz biri değil gibisin," dudaklarım hayretle açıldı, bana çirkin demişti bu megaloman pislik!

Yüzümün şekline bakıp bir kahkaha daha patlattı.

"Ne oldu? Çirkin dedim diye mi kızdın?"

Cevap vermeden kollarımı göğsümde birleştirip camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Kulaklarımda anlamsız bir ısınma vardı ve bu durumdan feci derecede rahatsızdım.

"Cathie?"

Sesi çok yakından gelince döndüm ve burun buruna geldik. Bir yandan aracı kullanmayı sürdürürken, diğer yandan dibime kadar gelmiş olması hayret vericiydi. Gözlerinde ne kalıba koyacağımı bilmediğim bir pırıltı vardı. Boş boş baktığımı görünce kıvrılıp kalmış olan dudakları yavaşça eski hâlini aldı.

"Hey, şaka yaptım. Çirkin falan değilsin," dedi bir süre sonra. Bunları dile getirirken biraz daha ciddileşmiş gibiydi sanki.

"İnan ne düşündüğün umurumda bile değil ama-"

"Ama ne?"

Bir süredir içimde tuttuğum nefesimi geri verdim. Yola konsantre olan gözleri, köşe başından dönmesiyle birlikte anında benimkilerle buluştu.

"Ama bence nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyorsun. Biraz daha kibar olmayı deneyebilirsin, özellikle de karşındaki bir bayansa."

"Nasıl konuşuyorum ki ben?"

"Pat diye kelimeleri hiç süzgeçten geçirmeden konuşuyorsun. Düşündüklerini biraz daha yumuşatarak insanlara aktarmayı dene."

"İyi de bir insana sen çirkinsin demenin kibar bir yolu var mı?" tek kaşı havaya kalkmış, cevap vermemi bekliyordu. Tarafımdan hiçbir girişimde bulunulmadığını görünce devam etti. "Özür dilerim bayan ama görsel bir ziyafet sunmuyorsunuz mu demeliyim?"

Gözlerimi devirdim ve daha fazla dayanamayacağımı anladığımda camı aralayıp serin havanın içeri dolmasına izin verdim. Nasıl bir şeyin içine düşmüştüm ben? Sanki az önce yaşadıklarım çok normalmiş gibi, şimdi bir de burada, bu tanımadığım gence, onun arabasında nezaket kuralları üzerine bir nutuk çekiyordum.

Kesinlikle başkentin havası beni çarpmış olmalıydı...

Ya da yukarılardan bir yerden bana yeni sınanma yolumun bu olduğu üzerine bir emir verilmişti...

On - on beş dakika sonra, dış cepheleri ve bahçeyle sokağı ayıran duvarlarının tamamı kızıl tuğladan oluşan evlerin olduğu bir sokağa girdik. Hemen akabinde de hayli gösterişli olan bir tanesinin önünde durduk. Chas otomobilden inip sol tarafındaki sütunda yer alan küçük, kare kutucuğun üzerindeki rakamları çabucak tuşladı ve demir kapı geriye doğru çekilerek açıldı.

Birden bire kendimi inanılmaz tedirgin hissettim. Daha İngiltere'ye geleli iki gün olmuştu ve bu zaman içerisinde hem esrarengiz bir şekilde babam ortalıktan kaybolmuştu, hem de ben de asla aklımın ucundan dahi geçmeyecek bir kovalamacanın içinde bulmuştum kendimi.

Şimdi bir de kimliklerine dair hiçbir bilgimin olmadığı insanların arasına gelmiştim.

Bunu da yalnızca yarım saat önce, tamamen rastlantısal olarak karşılaştığım bir gencin sözüyle gerçekleştirmiştim...

Giderek başkalaşıyordum...

"Acaba biraz daha kaygılı görünebilir misin, bak bunu cidden çok merak ediyorum."

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ