Kırk Altıncı Bölüm

Start from the beginning
                                    

-Yapardı valla. Düşüncesi bile korkunç deyip yüzünü buruşturdu Vural. Bu arada hoş geldin Türker, dedi.

-Hoş buldum, İsterseniz hemen başlayayım, dedi Türker beklemeye tahammülü yoktu çünkü.

-Önce birer kadeh bir şeyler içelim dedi Cihan ve garsonu çağırdı. Zaten hazır olan çilingir sofralarına içecekleri de eklenince "Haydi Abbas, vakit tamam" dedi ve Türker'e konuşması için işaret etti.

-Abim Mithat, tanıyorsunuz zaten.

-Tanıdığımızı düşünüyoruz dedi Vural.

-Abim okul yıllarında çok iyi bir öğrenciydi. Üniversite bittikten sonra çoğu gençte olan Amerika'ya gitme sevdasına karşı koyamadı ve gitti. Orada garson olarak başladığı işletmenin daha sonra işletmeciliğini üstlendi ve işini lâyıkıyla yaptı. O sırada Ruth ile tanıştı ve kendine göre büyük bir aşk yaşamaya başladı. Sonra bir tatilde Türkiye'ye beraber geldiler ve Ruth'u bize tanıştırdı. Nedense hiçbirimiz onu sevemedik. Babam hiç sevmedi; öyle de bir çabası olmadı. Çünkü oğlunun yanında olmasını istiyordu. En önemlisi de oğlunun bir yabancıyla evlenmesini hiç onaylamıyordu. Yine de bir şey demedi. Oğlunun isteğine boyun eğdi ve düğünlerini yapmayı teklif etti. Abim sevinçle kabul ederken sevgilisi oralı olmadı. Daha erken olduğunu söyledi ve konuyu zorla kapattırdı. Sonraki günlerde ziyarete gelenlerin içinde zengin olduğunu öğrendiği erkeklere kur yapmaya başladı. Buna Önder bile şahittir; ona da kur yapmıştı! Abim bunların farkında olmadı çünkü babamın islerinde bir sorun vardı ve onu çözmekle meşguldü. Bu arada kafasında kendi işletmesini de büyütme planları vardı. Sonunda bir gün Ruth yine utanmaz davranışlarını sergilerken babam onu bir köşeye çekip konuşmaya çalıştı. Tabii kendi İngilizcesi yeterli olmadığı için bu işi kuzenimle yaptı. Ona abimle evlenecekse bu hafif davranışlarından vazgeçmesini söylemiş. Ruth da galiba aradığı kozu bulmuştu. Abim eve gelince ağlayıp feryat edip neler anlattıysa abim patlamaya hazır bir bomba gibi babamın karşısına çıktı ve çok ağır sözler söyledi. Babam önce olayı anlatmaya çalıştı ama abim, babamın zaten Ruth'u istemediğinden dem vurdu. Babam o an sustu. Abim kendi üzerine olan her şeyin nakde çevrilmesini ve bir daha bu ülkeye dönmeyeceğini söyledi. Annem "yapma oğlum" diye çok ağladı. Abim ise sevdiği kadını sahiplenmeyen bir aileyi istemediğini söyledi ve o gün evden ayrıldı. Çıkış o çıkış. Bir daha ne yüzünü gördük, ne sesini duyduk. Öldüğü haberi gelince babam ve kuzenim gitti Amerika'ya. Karısının hamile olduğu söylenmemiş; ölmek üzere olduğu söylenmiş. Babam da Ruth olduğunu düşünerek görmek istememiş. Abimi alıp bir an önce dönmüş.

-Bu anlattıklarını Mithat mı yaptı? Bizim tanıdığımız Mithat? İnanılır gibi değil! O mantıklı, efendi Mithat bu kadar sığ mıydı yani?

-Âşıktı demek ki, dedi Vural.

-Böyle aşk olur mu, Vural?

-Olur olur. Mehmet'i hatırla. Ne hallere düşmüştü çocuk o pislik kız uğruna, sonunda ne oldu? Ne kadar acı çekti Nilay'a kadar.

-Mehmet ya. Onun çektiğini kimse çekmedi be. Çok şükür şimdi mutlu eşi ve çocuğuyla.

-Mehmet'e, diye kadeh kaldırdı Vural ve tüm kadehler havaya kalktı.

-Peki, ne olmuş da ayrılmışlar? dedi Cihan

-Bilmiyoruz, dedi Türker.

-E, Naz'dan nasıl haberiniz oldu?

-Abimin bir arkadaşı babama uğramış. Başsağlığı dilemiş ve bebeği sormuş. Babam "ne bebeği" diye sorunca yengemi ve hamile olduğunu anlatmış. Ben Kütahya'ya gittiğimde aramaya başladıklarını öğrendim. Babam yengemin İzmirli olduğunu ve adını söyleyince çok şaşırdım. Nüfus kayıt örneklerini gösterince yengemin anne ve baba adından yengemin sizin ablanız olduğunu teyit ettim. Yeğenimi bulduğum için çok sevindim ama, galiba hayatta sevip sevebileceğim tek varlığı da kaybettim, dedi üzgünce.

Cihan Türker'in Asu hakkında konuşmasında saygıyla "yengem" demesini çok takdir etti. Hiç görmediği tanımadığı abisinin karısını hemen "yengem" diyerek kabul etmişti. Ablası ölmüş bile olsa, değeri kendilerinde nasılsa bir başkasında da bu değeri görmek içini sızlattı bir an. "Ahh be Asu, hayatta olsaydın da Türker'in yenge deyişini duysaydın" dedi içinden.

-Vallahi ne yalan söyleyeyim; Nilüfer ile işin zor, dedi Vural. Zaten bugün hiç hayırlı bir şey söylemiyordu bu adam. Türker bir an ağzının üstüne patlatmak istedi ama ne çare, doğruyu söylediğini de biliyordu.

-Ne yapacağım peki?

-Türker, ona biraz zaman ver. Ben bu duyduklarımı ona anlatacağım, bakalım sonra neler olacak? Ben Nilüfer'in seni sevdiğini biliyorum ama konu Asu olunca hiçbir şeyi tanımıyor. Sabır, biraz sabır lütfen.

-Peki, dedi Türker; sonunda Nilüfer geri dönecekse sabretmeyi de bilirdi. "Yalnız," dedi sıkılarak,

-Söyle Türker, dedi Cihan anlayışla.

-Annem ve babam torunlarını görmek istiyorlar.

-Haklılar tabii. Ancak önce Nilüfer ile aranızı düzeltmen lazım yoksa Nilüfer Naz'ı ne sana ne de ailene gösterir. Ülkeden kaçmayı bile düşündü. Şaşıran Türker,

-Neden? diye sordu.

-Çünkü onu elinden alacağınızı düşünüyor.

-Neden? Nasıl böyle düşünebiliyor?

-Nilüfer sizi çok merak etti, ara sıra babama sorduğunu da duydum. Şimdi birdenbire ortaya çıkmanız onda ister istemez bir korku yarattı.

-Ama beni tanıyor; bunu yapabileceğimi düşünemez.

-Türker, şu an siz Nilüfer'in kabuk bağlayan yarasını kanattınız. Naz'ın annesi olmak onun için ne kadar zorlu bir süreçti, sana anlatamam. Kabullenemedi, ablasına ihanet ettiğini düşündü. Hani siz bize geldiğinizde bayılmıştı ya...

-Evet.

-İşte o gün Naz ona ilk defa "anne" dedi ve Nilüfer bu sözün altında kaldı. Uzun arayışlar sonunda onu Asu'nun mezarının başında buldum. Özür diliyordu ablasından. Naz kendisine anne dediği için özür diliyordu. Bunu düşünebiliyor musun? Annem ve babam evlatlarını, ben kız kardeşimi kaybettim ama, Nilüfer ablasını kaybetmenin yanında hayatını değiştirdi. Daha kendisi bize göre küçük bir çocukken anne oldu. Naz'a kalbini verdi; onu mutlu etmeyi, dünyadaki tüm kötülüklerden korumayı görev edindi kendine. Şimdi karşısına çıkan en ufak bir şey onun için kaybetme korkusu oluyor.

-Ben bunları bilmiyordum, dedi Türker.

-Bilemezdin. Nilüfer'e, dedi Cihan ve bu sefer de kadehler Nilüfer için kalktı.

-Ulan Cihan; ne zamandan beri ailemizi, sevdiklerimizi içki sofrasına meze yapıyoruz be oğlum? dedi Vural.

-Meze yapmıyoruz, Vural. Asu'nun gidişinin ardından bugün bir kardeşim oldu; onu kutluyoruz, dedi Cihan.

-E, o zaman kardeşimize! dedi Vural.

Türker eve geldiğinde Önder'in suratı sirke satıyordu.

-Bu halin ne? diye sordu Türker. Önder ayağa kalkıp Türker'i kokladı.

-İçmişsin, dedi.

-Evet, içtim, dedi Türker.

-Bir de utanmadan söylüyor. Eve de gelmeseydin bari! Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?

-Ya ben çok sarhoşum, ya da sen bana sanki karımmışsın gibi hesap soruyorsun.

-Nerde kimlerle içtin sen?

-Cihanlarla beraberdim; neresi olduğunu bilmiyorum, dedi.

-Aşk olsun! İnsan beni de çağırmaz mı? Hem kurtlar sofrasına yalnız oturulur mu?

-Kurtlar sofrası dediğin Cihan ve Vural.

-Cihan tamam ama, Vural'a hiç güvenemem- sinirlenince sağı solu belli olmaz. Bir şey yapmadı sana, değil mi?

-Yapmadı. Yapsa sen de onu mu dövecektin?

-Elbette döverdim.

-Ama o Leyla'nın abisi.

-Kim olursa olsun. Sen her şeyden önce gelirsin benim için. Çünkü sen benim kardeşimsin.
























İyi Ki Geldin!Where stories live. Discover now