İç dünyamdaki kış gittikçe gücünü arttırıyordu. Fırtınaya dönen kardan artık göz gözü görmüyordu. Kalın bir buzun içine hapsettiğim kız çocuğu gözlerini açmış yaptıklarımı izliyordu. Çehresindeki tüm deri dehşetle gerilmişti. Çığlık çığlığa yapmamam gerektiğini haykırıyordu. Sesini kıstırıldığı buz yüzünden duyuramasa da dudaklarını okuyabiliyordum. 

Sessiz bir haykırış içeriyordu.

Kaçmak için an kollayan tavşanın kulaklarından tutarak onu yukarı kaldırdım. Ayakları havayı dövüyor, elimden kurtulmaya çalışıyordu. Artık kurtarıcısı değil de, Azraili olacağımı sezmiş gibiydi. Çırpınışları son bir çaba içindi. Yutkundum. Bir kabzasını sıkmaktan bembeyaz kesilen elimdeki bıçağa, bir tavşana baktım. Canına kıymaya çalıştığım şey kanlı canlı bir hayvandı. 

Artık biliyordum. Bu ne ilk, ne de son olacaktı.

Bir sonraki kurbanım düşmanlarımdı.

"Ü... üzgünüm" diye fısıldadım. İçimden defalarca beni affetmesi için yalvardım. Ardından gözlerimi sıkıca kapatarak bıçağın ucunu boynuna sapladım. Etin delip geçildiğini duyuran korkunç ses kulaklarımdan içeriye girdiğinde, bir daha asla yok olmayacakmışçasına kazınmıştı zarıma. Ilık sıvı tenimle buluştuğunda bakmasam bile midem çalkalanmaya başladı. Son nefesini vermeye hazırlanan tavşan hareketsiz kalana kadar çırpınıp durdu. Canını verdiğinde tuttuğum şey cesetten ibaret kalmıştı. 

Gözlerimden sicim misali akan yaşlar durmak bilmiyordu. Öldürmüştüm! kahretsin yapmıştım işte! tavşanın ölü bedenini ve bıçağı elimden bıraktım. Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Omzumdan kavrayıp beni kendine doğru çeviren adam bedenimi kollarının arasına aldı. Burnum boyun aralığına gömülmüştü. Zangır zangır titriyordum. Islanmış kirpiklerimi araladığımda omzundan aşağı indirdim bakışlarımı. Elalarım kanlı ellerimle buluştuğundaysa bir hıçkırık daha koptu boğazımdan. İstediği gibi kana bulanmıştım.

Tırnaklarımın altına bile kan dolmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tırnaklarımın altına bile kan dolmuştu. "İlk sefer her zaman en zorudur" dinginlikle taçlandırılmış ses aldatıcıydı. Bana öylesine sarf ettiği bir şey değildi bu. Deneyiminden bahsediyordu. Aynı talan olmuş duyguları yaşamıştı. Ve ben Gideonun ilkinin hayvan olmadığını bilecek kadar tanıyordum onu. Benden daha beter duygularla sınanmıştı. "Seni affetmeyeceğim" dediğimde ağladığımdan sesim boğuk çıkmıştı. Kollarını daha da sıkılaştırdı. Buram buram sandal ağacı kokusu tütüyordu sıcak teninden. "Biliyorum" dedi. Ne eksik, ne fazla. Yalnızca biliyordu. 

Bana sarılmak için onunda dizleri kara gömülmüştü. Bundan rahatsız gibi durmuyordu. Başım girdap gibi dönerken kulaklarımda bir uğultu baş gösterdi. Bu iğrenç duygudan kurtulmak istediğim kadar ellerimdeki kanıda kazımak istiyordum etimden. "Gideon hep böyle mi yaşamak zorunda kaldın?" aptal gibi sorduğum soru kaslarının taş kesilmesine vesile oldu. Ona geçmişi hatırlatmak gibi bir amacım yoktu yalnızca kötü anılarla nasıl başa çıktığını öğrenmek istiyordum. Kabus görmemek için, unutabilmek için.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin