14. BÖLÜM

21K 1K 54
                                    

Önüne kahveyi koyduktan sonra koltuğa geçip bakışlarımı ona çevirdim. Saatlerdir bilgisayarın başında işleriyle uğraşıyordu. Adamlarından biri de sürekli farklı farklı dosyalar getirip durmuştu. İşine gidebileceğini söylesem de inatla beni görmezden geliyordu. Keyfi bilirdi. Omuzlarını gerince bakışlarım geniş omuzlarına kaydı. Fazlasıyla heybetliydi. Üstüne giydiği dar tişört ile daha da belirgin ve büyük görünüyordu. Boynunu sağa sola doğru oynatınca fazlasıyla yorulduğunu anlamıştım. O rahatsız sandalyenin başında saatlerce durmak kolay değildi. Bu halini görmek garipti ama. O kadar doğal ve sıradandı ki… Saçı başı dağılmış o düzenli tiril tiril halinden eser yoktu. Jilet gibi takım elbisesinin içinde ulaşılmaz ve sert değildi şimdi.

“Dinlen istersen biraz!” gözlüğünü gözünden çıkarıp, gözünü ovaladı. Birde gözlükleri vardı. İlk gördüğümde gülmeden edememiştim. Kalın siyah çerçeveli gözlüğü vardı ve bu haliyle tam bir öğrenciye benziyordu. Final haftasında ders çalışmaktan yorulmuş ve dağılmış zeki bir öğrenci.

“Az kaldı zaten. Birazdan bitireceğim.”

“İşine gitmende bir sorun yok Ali. Benim yüzümden işini aksatma. Kapının önünde adamların var zaten. Birde sen başımda bekçi diye bekleme.” Cevap vermedi. Vermesini de beklemiyordum aslında ama söylemeden de duramıyordum işte.

“İki gündür evden bile çıkmıyorsun Ali.” Kolunu sandalyenin arkasına atıp bana döndü. Kaşları her zaman ki gibi çatılıydı.

“Gitmemi çok istediğini biliyorum ama daha fazla aynı şeyleri söyleyip durma. Ben gitmek istediğim zaman giderim.”

“Ve paşazademiz konuştu. Evet evet burası senin evinmiş gibi istediğini yapabilirsin tabi ki de. Hiç sorun değil. Sakın bana sorma zahmetine bile girme. (!)” kinayemle birlikte gözlerini devirdi. Bu ne rahatlıktı böyle Allah aşkına ya!

“Teşekkür ederim.” Ağzının içinde gevelediği şeyle ben bu sefer gözümü devirdim. Resmen benimle dalga geçiyordu. Mafya bozuntusu. Kahvemi yudumlamaya devam ederek önüme döndüm. Daha fazla konuşup, laf dalaşına girmeyecektim. Olayın ardından iki gün geçmişti ve o iki gün boyunca sürekli dalaşıp durmuştuk. Kesinlikle çok zor bir adamdı. Huysuz, inatçı ve kesinlikle geçimsiz biriydi. Fazlasıyla hödük bolca da düşüncesizdi. Ben yaparım, ben isterim, ben dediysem yapacaksın, gitmeyeceksin, kalkmayacaksın… Emirler paşasıydı sanki. Düşüncesiz öküz.

“Bana saydırman bittiyse işime döneceğim. Fazlasıyla kulağım çınladı.” Hızla kafamı ona çevirdim. Her zaman ki gibi kaşları çatıktı. Ama alayla bakıyordu.

“Ne diyorsun sen?”

“Yüzün diyorum yine neler düşündüğünü ele veriyor. Bana saydırdığın fazlasıyla belli. Kaşların bir yukarı bir aşağı iniyor. Kendini tasdiklercesine kafanı sallayıp duruyorsun. Ve kesinlikle hakaretini içinden söylemedin.” Yanaklarım kızarmaya başladığında ağırca önüme döndüm. Bütün o sözleri dışımdan mı söylemiştim yani? Allah’ım! Çok utanç verici bir şey.

“Ben- ben… seni-“ kekelemeye başladığımda tıslayarak gülüşünü duydum. Yanaklarım git gide daha da yanıyordu. Resmen ona hakaret ederken duymuştu beni. Ve ben aptalca konuştuğumun farkında bile değilim.

“Özür dilemene gerek yok. Öyle olduğumun farkındayım ben zaten. Utanmana gerekte yok. Herkes benim gibi hakkında konuşmanı normal karşılamaz ama ona göre. Bir daha birine saydırırken içinden saydırdığına emin ol.” Yanaklarım biraz daha kızarmaya başlayınca sinirle ona döndüm. Ukala pislik.

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUWhere stories live. Discover now