4. BÖLÜM

23.5K 1.3K 43
                                    

  
     Arabadan çıkıp yüksek binaya baktım. Etrafta ağaçlardan başka bir şey yoktu. Deniz manzarasına karşı yeşilliklerin arasında bir şirketti. Demek Ali Yalman’ın şirketi burasıydı. Derin bir nefes içime çekerek kendimi cesaretlendirdim ve içeri adımımı attım. Ama ilk dakikadan önüme bir engel çıkmıştı. Öylece gireceğini düşünmemiştin değil mi Şule Hanım? Uzun boylu, iri yapılı adam çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

“Randevum vardı.” Dediğim anda beni baştan aşağı süzüp eliyle resepsiyonu gösterdi.

“Orada yardımcı olacaklardır size.” Dedikten sonra geriye çekilip gözünü bana dikti. Allah’ım burada ne arıyordum ben? Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Aptal aptal şeyler düşünme Şule. Buraya o adama hesap sormaya geldin. Güçlü ve dimdik ol. Babanın kızı ol. Daha emin adımlarla resepsiyona giderek elimi mermer bankoya koydum.

“İyi günler Ali Yalman ile randevum vardı. Kaçıncı katta odası acaba?” kız güvenlik görevlisi gibi beni baştan aşağı süzdü. Ne vardı da herkes bana böyle bakıyordu? Bunu sonra düşünmeye karar vererek kızın yalanımı yakalamaması için oyunculuğumu ele aldım.

“Biraz acele eder misiniz? Geç kaldım zaten yeterince. Sizin yüzünüzden fırça yemek istemiyorum.” Der demez kız da bir telaşa düşmüştü. Bu adamı git gide daha çok merak ediyordum artık.

“Bir kimlik alabilir miyim?” hızla çantamdan kimliğimi çıkarıp önüne koydum.

“Artık kaçıncı katta olduğunu söyleyecek misiniz? Yoksa zor durumda kalmamı mı tercih edersiniz?” iyice telaşa verdiğimden kızda bir işlem yapamadan elime giriş kartı verip katı söyledi.

“Hele şükür. Teşekkürler.” Deyip hızla turnikelerin oraya gittim. Bu adamın illa asistanı sekreteri de olacaktı. Bakalım oradan nasıl geçecektik? Adam iş adamı değil Türkiye’nin Cumhurbaşkanıydı sanki. Turnikelerden geçip asansöre yöneldiğimde resepsiyonda ki kızın bana bakarak biriyle telefonda konuştuğunu gördüm. Asansöre binip tamamen kıza döndüğümde kız telaşla yerinden kalkıp görevliye seslenmişti. Bense hızla kat tuşuna basıp beni yakalamadan kapının kapanması için dua etmeye başladım. Adam hızla bana doğru koşmaya başladığında çok şükür ki kapı kapanmıştı. Hayatım da yaşamadığım adrenalini yaşıyordum şu an. Allah seni kahretsin Ali Yalman. Tırnaklarımı kemirmemeye çalışarak asansörün ağırca çıkmasını bekledim. Gitmiş en tepeye de koymuş odasını. Paşa hazretlerine gidiyoruz ya zaten. Git gide sinirlerimin gerildiğini hissettiğimde beklediğim ses gelince hızla kabinden indim. Uzun koridoru yürümeye başladığımda tekrardan asansör sesi gelmişti. Anlaşılan diğer asansörle gelmişlerdi. Hızımı daha da artırarak koridorun sonunda ki odaya yöneldim. Zaten ondan başka oda yoktu bu koridorda. Bir kadın odanın biraz ilerisinde durmuş beni bekliyordu. Aşağıdan haber verdikleri belliydi. Buraya kadar gelmişken kimseyi umursamadan kızın üstüne atlayıp kenara ittim.

“Saçını başını yolmadan çekil şuradan.” Diye cırladığımda arkamdan gelen adamlarda bağırdı. Hiçbirini umursamadan pat diye odaya girdim. Şu anda benden daha çirkef yoktur her halde. Ben ne hale geldim böyle yahu? Artık bu halimi de sonra düşünürüz diyerek büyük masanın etrafına dizilmiş ve bana uzaylıymışım gibi bakan bir sürü takım elbiseli adamlara baktım tek tek. Ve son kalan cesaretimle bağırdım.

“Ali Yalman hanginiz?” der demez iki kolumdan korumalar tutmuştu. Yeter artık ama ya patronlarını öldürmeye mi geldim de böyle tepki veriyorlardı? Kollarımı ellerinden kurtarmaya çalışarak çekiştirmeye başladım.

“Bırakın be beni! Çok meraklı değilim patron bozuntunuza. İki çift laf edip gideceğim. Bıraksana kardeşim!” bırakmadıkları gibi kapıya doğru sürükleyince tekrardan bağırdım.

“Ali Yalman kimsen söyle şu çam yarmalarına bıraksınlar beni.” Oda da gür bir kahkaha yankılanınca sinirlerim iyice bozulmuştu. Ben burada ne haldeydim gülen beyefendinin keyfine diyecek yoktu.

“Bırakın ve çıkın.” Gür çıkan sesle sonunda bırakmışlardı. Her ne kadar adamlara diklenip, hadlerini bildirmek istesem de görüntüleri açıkçası bütün isteğimi yerle bir etmişti. Üstümü başımı düzeltip çıkan adamları yok sayıp arkama döndüm. Masanın başında ki adam alayla gülerek bana bakıyordu. Demek Ali Yalman buydu. Kaşlarım çatık bir şekilde baktığım da daha çok gülerek önüne döndü ve gür sesiyle tekrardan konuşmaya başladı. Ben o gülümsemelerini sana sonra göstereceğim Ali Yalman!

“Kusura bakmayın beyler. Toplantımız burada bitmiştir. Karım ile ilgilenmem gerek.” Dediğinde inlememi daha fazla tutamadım. Resmen karım demişti bana ya! Sabır dileyerek yüzümü sıvazladım. Sabret kızım, sabret. Hepsinin hesabını da herkes çıktıktan sonra sorarsın. Adamlar bir bir masadan kalkıp, bana baka baka çıkmışlardı. Bir daha görmeyeceğim adamların düşüncelerini de umursamıyordum. Hepsi çıktıktan sonra bakışımı Ali Bey’e çevirdim. Beyefendi gülerek sandalyesinde geriye doğru yaslanmıştı. Sakin ol Şule. Sakin ol. İleri giderek iyice yaklaştım adama.

“Biz evliymişiz.” Dudakları alayla daha da bir kıvrılmıştı. Allah aşkına alay edilecek bir durumda mıydık şu anda?

“Biliyorum. Senin haberin yok muydu?” alaycı sözlerinden sonra kendimi sakinleştirme çabalarım buraya kadardı. Daha fazla kendimi tutamayacağım.

“Sen ne saçmalıyorsun böyle geri zekâlı herif? Ne demek biliyorum ya? Ne demek oluyor tüm bunlar? Nasıl haberim olmadan senin gibi biriyle evli çıkıyorum ben? Karşıma geçip birde dalga geçiyorsun. Bu durum çok normal ya!” bağırmamla sakince oturduğu yerde dikleşti. Yüzünde ki ifade değişmişti Allahtan. Alay edebileceği bir konu değildi bu.

“İleri gitmeden sakin ol ve geç otur.”

“Sakin falan olmuyorum, oturmuyorum da. Sen gideceğin kadar ileri de gitmişsin zaten. Benim haberim olmadan evlenmişsin benimle. Daha ne ilerisinden bahsediyorsun sen?” bağırır gibi söylediklerimden sonra ağırca ayağa kalkıp elini cebine koydu. Bense göz temasımızı kesmemek için o kalkarken bir hayli kafamı yukarı kaldırmıştım. Ama baya bir kaldırmıştım çünkü boynum ilk saniyeden ağrımaya başlamıştı. Korumaları gibi oldukça uzun boylu ve baya heybetliydi. Bende normal bir boy ortalamasından kısa olduğum için daha da bir büyük görünmüştü.

“Geç şuraya otur! Ben de seninle evli olmaktan çok mutlu değilim. İsteyerek evlenmedim yani seninle. Bir şey bilmeden cır cır konuşup durma. Otur adam akıllı konuşalım.” Yüzü ifadesizdi. Gerilen omzu ve uzun boyuyla ise her saniye daha da devleşiyordu sanki.

“Şu üslubuna dikkat eder misin ilk önce? Benimle böyle konuşamazsın!”

“Sende beni suçlarcasına konuşamazsın. Bu işleri başına ben açmışım gibi davranma! Bu işle benim alakam yok!” derin bir nefes koy vererek sakinleşmeye çalıştım. Karşımda ki adama ne kadar sinir olsam da lanet olsun ki dediklerinde haklı gibi duruyordu. O yüzden derince bir nefes alıp mantıklı düşünmeye çalıştım. Böyle hırçınca tartışıp bir yere varamazdık. Madem ortada ikimizi ilgilendiren saçma sapan bir sorun vardı, iki medeni insan gibi oturup konuşabilirdik. Ben fevri bir insan değildim ki! Böyle davranan bir insan değildim. Demin ki yaptığım hareketlerde aklıma gelince iyice kötü hissetmeye başlamıştım. Olaylar üst üste gelince iyice dengem bozulmuştu. Nasıl tepki vereceğimi, nasıl davranacağımı şaşırmıştım. İyice sakinleştiğimi anladığımda bakışlarımı tekrardan Ali Bey’e çevirdim. Yüzünde tek bir mimik bile oynamıyordu. Oldukça da duygusuzdu.

“Özür dilerim tavrım için. Ben olayın şokunu atlatamadım hala sanırım.” Hala duygusuz gözlerle bana bakıyordu. Bir süre sessiz kalsa da kafasıyla sandalyeyi göstererek sonunda konuşmuştu.

“Geç otur. Konuşalım.” Uysalca dediğini yaptığım da o da bir süre ayakta durup ağırca oturmuştu. Oturduğum anda yorgunluğumu hissetmiştim. Yorulmuştum artık. Bedenim de ruhum da yorulmuştu. Bazı olayları daha sindiremeden üstüne başka dertler çıkıyordu. Yolumu iyice şaşırmışken, eski benden de izler kayboluyordu. Kendimi tam mana da toplayamamıştım demek ki! Yorgun bakışlarımı Ali’ye cevirdim ve sakince konuşmaya başladım.

“Nerden çıktı bu evlilik olayı? Nasıl olabiliyor böyle bir şey?” o da sakindi. Ama fazla duygusuzdu. Yüzünden hiçbir şey anlayamıyordum. Ne düşünüyor, ne hissediyor anlayamıyordum. Böyle duygusuz insanları sevmiyordum. Ve duygularını saklayan insanlardan da korkuyordum. Duygularını gizleyen insanlar samimi olmazlardı.

“Henüz bilmiyorum. Bir hafta önce öğrendim bu olayı. Avukatım fark etti. Hemen araştırma yapmaya başladık ama hala nasıl olduğunu bulmuş değilim. Ben de en az senin kadar rahatsızım bu konuda. Emin ol. Evli olmak pek bana göre değil.” Son sözlerini umursamadım. İmasını da görmezlikten geldim. Kendi tercihiydi sonuçta.

“Neden hemen gelip bu durumu açıklamak varken dün ki gibi saçma sapan bir şey yaptın? Ya da direk gidip boşanma davası da açabilirdin!” duygudan yoksun bir şekilde güldü. Alaycı değildi bu sefer. Gülmek için, sadece o eylemi yapmak için gülmüştü sanki. Bu adam git gide rahatsız ediyordu beni.

“Dün seninle tanışmaya gelmiştim aslında. Ama fazlasıyla meşgul olduğunu görünce not bırakmayı tercih ettim. Çarpıştığımız da yüzüme bakamayacak kadar yoğundun.” Acil bir hastamın olduğunu söylemedim. Şu durumda bilmesi çok bir şeyi değiştirmezdi.

“Yani senin bu olayla hiçbir ilgin yok öyle mi? Beni tanımıyorsun ve bu olayın nasıl olduğunu bilmiyorsun?” kafasını olumlu anlamda salladı.

“Kesinlikle bilmiyorum.” Sustum. Daha diyecek ne vardı ki? Adam açıkça benimle ilgisi yok diyordu, Leyla cinayetle ilgili olmadığını söylüyordu ve ikimiz de birbirimizi tanımıyorduk. Neden böyle bir şeyin olduğunu onun avukatı da benim avukatım da araştırıyordu zaten. Boşanma davası açmaktan başka bir şey yoktu şu anda. Her ne kadar karşımda ki adamı gözüm tutmasa da, rahatsız edici biri olsa da başka yapacak bir şey yoktu. Belki de ben cinayetle kafayı o kadar bozmuştum ki her şeyin içinde bir bit yeniği arıyordum. Beynimi belki de kendi kendime yoruyordum.

“Peki öyleyse şu durumda boşanma işlemini başlatmaktan başka yapacak bir şey yok. Senin avukatın da araştırma yapıyormuş zaten. Benimki de bu işi araştırıyor. Ben avukatıma talimat veririm hemen işlemleri başlatır. Avukatının numarasını verirsen onlar iletişime geçer. Eğer bu konu hakkında bir şeyler öğrenirseniz bizi de bilgilendirin lütfen! Daha fazla bu saçma olay için yüz yüze gelmeye gerek yok. Avukatlarımız gereken neyse onu yapacaktır.” En başından beri sessizce dinleyen adamın gözlerine bir iki saniye bakıp ayağa kalktım. Gece kadar koyu gözlerini nerede gördüğümü umursamamaya çalıştım. Bunun sırası değildi şimdi. Her ne kadar başta baya bir gerilmiş olsak da insanlığı elden bırakmadan elimi uzattım.

“Görüşmemek üzere.” Yine tepki vermedi. Allah’ım bu ne biçim bir adamdı böyle? Nasıl bu kadar tepkisiz ve duygusuz olabiliyordu? Nasıl böyle pervasız ve hadsizdi? Bu hareketini de çok umursamadım ve elimi geri çektim. Bir daha görmeyecektim zaten onu. Omzumu silkip geriye doğru yürümüştü ki sonun da beyefendi bir tepki verebilmiş ve konuşmaya başlamıştı.

“Benim de konuşmama izin verin küçük hanım! Ve lütfen oturun!” bedenim aniden titreyiverdi. Ölüm gibi sessiz olan kara gözlerini gözlerime dikmiş ve emrederek rica etmişti. Bunu nasıl yapabilmişti böyle? Nasıl hem kibar hem küstah olabiliyordu? Cümlesinde hem ricayı hem emri nasıl barındırabiliyordu?

"Lütfen otur!" dediğinde tepki veremiyordum. Öyle bir havası vardı ki beni tamamen kapatıyordu. Göz temasımı kesmeden dediğini yaptım. Onun da gözlerini kaçırmaya niyeti yoktu zaten. Bir mermi gibi aniden saplanmış ve mermi etkisi gibi sarsıvermişti. Bu da neydi böyle?

"Bu konu da benimde görüşlerimi dinlersin diye umuyorum?"

"Yapacak başka bir şey var mı ki? Olması gereken hemen boşanma işlemlerinin başlatılması." kafasını ağırca iki yana sallayıp eline telefonunu aldı.

"Sabahtan beri toplantıdaydım ve öğlende yemeğe çıkamadım. O yüzden çok açım. İlk önce karnımı doyurmam gerek. Sende bir şeyler ister misin?" sanki kırk yıllık arkadaşmışız gibi rahat hareketleri beni oldukça şaşırtmıştı. Buraya halini hatırını sormaya gelmişim gibi davranamazdı. Konuşacak daha ciddi konular varken yemek mi düşünüyordu gerçekten?

"Sadece şu görüşünü söylesen de gitsem artık? Benim başka işlerim de var! Ve bu işin uzamasını da istemiyorum." Beni umursamadı. Hızlıca bir numarayı tuşlayarak kısaca istediklerini sıraladı ve suratına kapattı karşıdakinin. Birde kabaydı. Tam ağzımı açmış yaptığı saçmalığı söyleyecektim ki yine duygusuz kara gözlerini gözlerime çevirip konuşmaya başladı. Sesi uğultu gibi geliyordu. Gözleri dipsiz bir kuyu gibi beni içine çekerken, bedenim farkındalıkla titreyivermişti. Bu gözleri daha önceden de görmüştüm. Peki nerede? Nerede görmüştüm onu? Yavaşça yüzünü incelemeye başladım. Kusursuz denecek kadar pürüzsüzdü cildi. Yüzüne göre küçük ve biçimli bir burnu, ince dudakları ve köşeli çenesi vardı. Hafif çıkmış sakalları yüzünü kaplamıştı. Yüzü tanıdık değildi. Onu hatırlayamıyordum o yüzden bakışlarımı tekrardan gözlerine çevirdim. Sanki öyle yaratılmış gibi çatıktı kaşları. Ve gözleri, siyah bir boncuk gibi kadınları kıskandıracak kadar gür kirpiklerinin arasında duygusuzca alev alevdi. Kimsin sen Ali Yalman? Kimsin?

"Beğendin mi yüzümü?" düşüncelerimin arasından alaycı ve gür sesi çıkardı. Ettiği ima ile yüzümün kızardığını bilsem de umursamadım ve bakışlarımı çekmedim.

"Seni tanıyorum!" dediğim anda alaycılığı da gitmişti. Yine ifadesizdi.

"Hımm... Ben seni hatırlayamadım!" inandırıcı değildi. Oynuyordu ve ürkütücüydü. Belki insan sarrafı değildim ama bu adam da bir şeylerin doğru olmadığını da anlayabiliyordum. Dahası hissediyordum.

"Bende seni hatırlamıyorum. Ama gözlerin..." sustum bir süre. O da cevap vermedi.

"Gözlerin çok tanıdık geliyor. Seni daha önce de gördüm ama hatırlayamıyorum." yine cevap vermedi. Açıkçası bende bir şey söylemesini istemiyordum. Kafam iyice karışmış durumdayken içeri sekreteri olduğunu düşündüğüm kadın girdi. Buraya girerken azıcık hırpaladığım kadın. Ne utanç verici bir durumdu. Elinde ki tepsinin içindekileri masaya yerleştirirken bende konuşmadan edemedim.

"Az önce ki tavrım için özür dilerim. Öyle davranmak istemezdim." kadın aynı patronu gibi soğuk bir şekilde gülüp

"Önemli değil efendim." dedi. Bu insanların nesi vardı böyle? Bu soğukluk, boş vermişlik neydi?

"Şule Hanım benim karım. Giriştekilere de söyle girmek istediğinde bir daha sorun çıkmasın." Ali'nin sözleriyle, gözlerim şaşkınlıktan kocaman olmuştu. Bu adam resmen saçmalıyordu. Ne diye bunun uyarısını yapıyordu? Bir daha yüz yüze gelmeyeceğimiz bir durumdayken ne diye böyle bir bilgi veriyordu? Ben şaşkınlıkla öylece kalmışken kadın gayet rahat ve doğal bir şekilde

"Peki efendim!" deyip yanımızdan uzaklaşmıştı. Şaşkın bakışlarım bir kadına bir Ali'ye dönüyordu. Ali ise çoktan yemeklerine gömülmüştü.

"Yemek istemediğine emin misin?" bu kadarı da fazlaydı ama. Hiçbir şey normal değildi, doğal da değildi. Böyle davranamazdı. Ben kafayı yemek üzereyken o böyle rahat olup, hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı.

"Nasıl böyle rahatsın? Ortada ciddi bir sorun var ve sen hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsun! Ayrıca neden karım diye tanıttın ki beni? Bilmelerini gerektirecek bir durum yok ortada. En kısa zamanda bu işi bitireceğiz sonuçta! Bir daha buraya gelme gibi bir durumumda olmayacak hem." yine umursamadı beni. Allah'ım! Bu adamla ciddi anlamda evlenmediğim için ne kadar şükretsem az. Bu adamla bir ömür çekilir mi?

"Başta bu evlilik olayını duyunca bende bir hayli sinirlendim. Hele de böyle bir şeye kimin cüret edebileceğini bilmemek sinir bozucuydu. Ama içinde olduğum bazı durumlardan dolayı bu işi fırsata dönüştürmeye karar verdim. Ve seni araştırdıktan sonra seninle tanışmaya karar verdim." Yemeğine bir süre ara verip sarf ettiği sözlerden sonra tekrardan yemeğine döndü. Ne demek istediğini tam çözebilmiş değildim ama.

"Ne demek istiyorsun?" ağırca elindekileri bırakıp peçeteyle elini ve ağzını düzgünce sildi. Bu adamın uyuşuk olduğuna kesinlikle emin olmuştum. Ağırca hareket etmeyi seviyordu. Bense hep çok fazla tez canlıydım. Hep hareketli ve sabırsız.

"Sana açıklayamayacağım bazı durumlar var. Benim ve işlerimle ilgili. Bu yüzden senden bir süreliğine daha evli kalmayı istiyorum." düşünmeden cevabımı verdim. Böyle bir seçeneği düşünmeye bile gerek yoktu.

"Hayır!" hızla yerimden kalkacakken kolumdan tutarak yerimde durmamı sağladı.

"Bir düşünseydin bari. Böyle aniden tepki verme. Senden çok bir şey istemiyorum." hala kolumu tutarken hışımla silkeleyerek bırakmasını sağladım.

"Bunda düşünecek bir şey yok. Ve istediğinde emin ol çok bir şey. Evli olmayı teklif ediyorsun."

"Temelli etmiyorum. Bende istemiyorum evli olmak ama buna mecburum. Sadece bir süreliğine ayrıca. İki ay boyunca haberimiz yokken evli kalmışız zaten. Bir süre içinde kalabiliriz." başımı olumsuz olarak salladım. Bu kabul edilir bir şey değildi.

"Hayır. Kabul etmiyorum."

"Neden peki? Senden imkansız bir şey istemiyorum!" başta şu ürkütücü derece de olan duygusuz haliydi sebep ama bunun dışında da bir sürü sebep vardı.

"Bende boş durmadım Ali Yalman ve seni araştırdım. Tekin biri olmadığını bilecek kadar hakkında bir şeyler biliyorum. Sonra seni tanımıyorum, sana güvenmiyorum ve sana inanmıyorum. Hiçbir duygu barındırmayan gözlerin beni korkutuyor. Duygusuz insanlar acımazsız olur, bu bile sana hayır demem için büyük bir sebep!" sustu bir süre. Sözlerimle ifadesi daha da korkutucu bir hal almıştı. Evet ondan korkuyordum ama bu ona boyun eğeceğim anlamına gelmezdi. Başımda kendime göre yeterince dert vardı. Tanımadığım ve güvenmediğim bir adamı da başıma saramazdım. Gittikçe koyulaşan gözleriyle öylece durdu ve parmağını burnuna vurup durmaya başladı. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Beni nasıl ikna edeceğini düşünüyorsa boşuna beynini yoruyordu. Bu kadar korkularım varken, bu kadar olumsuz şeyler varken ona evet demezdim. O kadar mantığımı kaybetmemiştim. İki elini de masa da birleştirerek biraz daha bana yaklaştı.

"Benim hakkımda ne duydun ya da öğrendin bilmiyorum ama sana güvenilmez biri olmadığımı kanıtlayabilirim! Sadece bana yardım etmeyi kabul et yeter. Senden gerçekten fazla bir şey istemiyorum aslında. Sadece bir düşün... İki ay beni tanımadan, bilmeden evli kaldın. Yine öyle olacak. Bu sefer bana yardım ettiğini bileceksin sadece. İşimi halledince kendim gidip boşanma davasını açacağım, buna emin ol." kafamı iki yana sallayınca, ikimiz de bıkkınlıkla derin bir nefes koy verdik. Kendince açıklaması olabilirdi ama beni de anlaması gerekti. Endişelerime hak vermeliydi. Bu kadar olumsuzluklar varken hayır dememi anlamalıydı.

"Sana hala güvenmiyorum."

"Şu anda benim şirketimdesin ve benim odamdasın. İstesem sana şimdi burada zarar veririm. Sende bana karşı bile koyamazsın. Ki kapının önü korumalarımla dolu. Buradan kaçsan bile, onlardan kaçamazsın. O yüzden endişelerini çok büyütme." her bir sözüyle gözlerim biraz daha hayretle açılmıştı. Bu adamın kulaklarında bir sorun vardı herhalde. Endişelerini büyütme derken bile, sözleriyle daha büyük endişelere kapıldığımın haberi var mıydı? Haberi olmadığı ciddi yüz ifadesinden belliydi. Söylediklerini kesinlikle kulağı duymuyordu. Korku dolu bir sesle

"Aman ne rahatladım, ne rahatladım! Anlatamam yani!" dediğimde ciddi anlamda gülmüştü bu sefer. Ve gülüşüyle bir anda dikkatim dağılıverdi. Kusursuz olan yüzü, gülünce harika bir şekilde kusurlaşmıştı. Bir yanağı hafiften çukurlaşırken, gözlerinin kenarları da çizgi çizgi olmuştu. Bir yandan da inci gibi sıralanmış dişleri, iki yana kaymış dudaklarıyla muazzam görünmüştü. Git gide saçmaladığımı fark edince alttan bacağımı cimcikledim ve kendime gelmeye çalıştım. Karşımda ki adam psikopatın biri bile olabilirdi ama ben burada ne saçmalıklar düşünüyordum!

"Biraz zaman verirsen benim gerçekten kötü biri olmadığımı göreceksin."

"Neye ve kime göre kötü değilsin?" bir anlık gülüşü solmuş, eski halini almıştı.

"Sadece bana güvensen?" ilk defa ben onun gibi yaparak alaycı olmuştum. Çaresizlikten saçmalama sınırını aşıyordu.

"Pardon Ali Bey! Kırk yıllık dostluğumuza güvenmem gerekirdi. Haklısınız." bu sefer kahkaha atınca bedenimin verdiği tepkiyle kulaklarımı kapatmak istedim. Dikkatimi dağıtmamam gerekirdi. Şu anda hayatım ile ilgili önemli bir konu konuşuyorduk. Ve benim, güvenmediğim dediğim bir adamın kahkahasıyla dikkatim dağılıyordu. Neydi şimdi bu? Üstelik kahkahası gerçek bile değildi. Sahtelik akıyordu resmen.

"Biz evliyiz!"

"Evet dün fark ettim onu!" onaylamaz bir şey yapmışım gibi kafasını iki yana salladı. Sonra da aklına bir şey gelmiş olacak ki kafasını hızla kaldırarak, merakla gözlerime bakmaya başladı.

"Nasıl öğrendin bunu?" kafamı yukarı doğru kaldırarak derince inledim. Allah'ım! Gerçekten, şimdi bunu mu konuşacaktık? Tekrardan gür bir kahkaha atınca yerimde daha fazla duramadım ve kalkarak dolanmaya başladım. Adama duygusuz, ifadesiz dedik şimdi de dalga geçmek için kahkaha atıp duruyordu.
"Keşke senin yanında olabilseydim. İlk öğrendiğinde nasıl tepki verdiğini merak ettim?" sözleriyle sinirle ona döndüm. Bu adam ciddi anlamda manyaktı. Buna emindim artık.

"Gerçekten mi?" diye tısladığımda hiç umursamadan alaycı gülümsemesine devam ediyordu. Bu adam nasıl çeşit çeşit duygulara sokabiliyordu beni? Nasıl böyle çeşit çeşit tepkiler verebiliyordu?

"Evet gerçekten merak ettim o halini. Bunu kaçırdığım için şimdiden çok pişman oldum." bu sözlerle sabrım taşmıştı artık. Ben yeterince onu dinlemiştim. Ve istediği şeye kesinlikle hak vermemiştim. Daha fazla onun oyunlarını da, alaylarını da çekmeyecektim.

"Yarın hemen boşanma davası açacağım ve bu işin en kısa zamanda bitmesi için elimden geleni yapacağım. Tanımadığım bir adama güvenerek hayatımı tehlikeye atamam ben." dedikten sonra çantamı da alarak hışımla kapıya doğru yürümeye başladım. O ise ilk gördüğüm gibi ürkütücü bir şekilde bağırmıştı.

"Ben senin kocanım!"

"Evet! Yakında da eski kocam olacaksın!"


                           *** BÖLÜM SONU ***

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUWhere stories live. Discover now