ASLANAĞZI

By MmeCha

2.8M 142K 40.3K

Wattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birin... More

ASLANAĞZI | PROLOG
ASLANAĞZI | OUVERTURE*
BÖLÜM 1 | ÇÖL GÜLÜ
BÖLÜM 2 | KAHVE
BÖLÜM 3 | EV
BÖLÜM 4 | YÜZLEŞME
BÖLÜM 5 | BUZ
BÖLÜM 6 | SOĞUK
BÖLÜM 7 | OYUN
BÖLÜM 8 | KAVGA
BÖLÜM 9 | CEZA
BÖLÜM 10 | DÖVME
BÖLÜM 11 | ZİYARET
BÖLÜM 12 | GECE
BÖLÜM 13 | POINT DE SUTURE*
BÖLÜM 14 | SESSİZLİK
BÖLÜM 15 | DAVETSİZ
BÖLÜM 16 | TAT
BÖLÜM 17 | SORGULAMALAR
BÖLÜM 18 | NEM
BÖLÜM 19 | NOEL
BÖLÜM 20 | BASKIN
BÖLÜM 21 | ARKADAŞLAR İYİDİR
BÖLÜM 22 | KARMAKARIŞIK
BÖLÜM 23 | HAZIRLIK
BÖLÜM 24 | YENİ BİR YIL
BÖLÜM 25 | KIRILAN HAYALLER
BÖLÜM 26 | DOKUNUŞ
BÖLÜM 27 | DÖNMEK
BÖLÜM 28 | BÖCEK
BÖLÜM 29 | BEBEK
BÖLÜM 30 | DELİLİK
BÖLÜM 31 | GİTMEK
BÖLÜM 32 | YOL
ASLANAĞZI | RÉFLEXIONS* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 33 | TAŞ EV
BÖLÜM 34 | MEY
BÖLÜM 35 | KARARLAR
BÖLÜM 36 | KÖKLER
BÖLÜM 37 | BAŞLANGIÇ
BÖLÜM 38 | AYNADAKİ SIR
BÖLÜM 39 | ASLANAĞZI | YARI FİNAL
BÖLÜM 40 | PUS
BÖLÜM 41 | TEK
BÖLÜM 42 | KAN
BÖLÜM 43 | İDA
BÖLÜM 44 | NAR
BÖLÜM 45 | PLAJ
BÖLÜM 46 | SEKEN TAŞLAR
BÖLÜM 47 | RÜZGAR
BÖLÜM 48 | DİKENLER VE GÜLLER
ASLANAĞZI | DOULEUR FANTÔME* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 49 | UYKU
BÖLÜM 50 | YUVAYA DÖNÜŞ
BÖLÜM 51 | TANIŞMA
BÖLÜM 52 | ALEVLER VE KÜLLER
BÖLÜM 53 | ANKA
BÖLÜM 54 | AİLE
BÖLÜM 55 | BİZ
BÖLÜM 56 | YEMEK
BÖLÜM 58 | DORUK
BÖLÜM 59 | SORULAR VE CEVAPLAR
BÖLÜM 60 | SARIL BANA
BÖLÜM 61 | ANNE
BÖLÜM 62 | GÜNDÜZ DÜŞÜ
BÖLÜM 63 | TRANSPARAN
BÖLÜM 64 | REST
BÖLÜM 65 | KOZ
BÖLÜM 66 | İLK HAMLE
BÖLÜM 67 | PİYON
ASLANAĞZI | CHUTE LIBRE* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 68 | CEPHE

BÖLÜM 57 | TEŞEBBÜS

27.5K 1.6K 569
By MmeCha

Bölüme ilham veren şarkı:

Katie Garfield- Gallows

BÖLÜM 57 : TEŞEBBÜS

"Yemek sekiz buçukta başlayacak."

Atlas'ın davudi sesi birdenbire arabanın içini doldurduğunda, elimde olmadan irkildim. Arabaya bindiğimizden beri ikimiz de bariz sebeplerden suskunluğumuzu korumayı tercih etmiştik. Gitgide yaklaşan, kaçınılmaz ve oldukça sevimsiz karşılaşmadan ötürü birbirimize göstermemeye çalışsak da ikimiz de gözle görülür bir biçimde gergindik. Gözlerim arabanın radyosundaki minik gösterge paneline kaydı. Saatin yedi buçuğa geldiğini gördüğümde, ister istemez kaşlarım çatıldı.

"Biraz erken gitmiyor muyuz?" diye sordum. Sonra sanki verilen çok büyük bir davetmiş gibi, "Gerçi ev sahibi sayılırız." diye mırıldandım.

Atlas bakışlarını yoldan çekip bana doğru döndü. Sadece birkaç saniyeliğine de olsa gözleri gözlerimi buldu ama hemen sonrasında dikkatini tekrar yola verdi. Dudağının kenarı beni şaşırtarak keyifle yukarı kıvrıldığında şaşkın bir şekilde ona baktım. Arabanın içindeki atmosfer bir anda değişmiş, sıcacık olmuştu.

Sağ eli bana doğru uzandı ve kucağımda duran, içimde baş gösteren çalkantılı hisleri bastırabilmek için sımsıkı birbirine kenetlediğim ellerimi kavradı, güven vermek ister gibi sıktı. "Çoğul konuştuğunda seni nefessiz bırakana kadar öpmek istiyorum." dedi hırıltılı bir sesle. Beklenmedik itirafı birdenbire kıyılarıma vurduğunda ve beni alaşağı ettiğinde nefessiz kaldığımı, tenimin boynumdan başlayarak dalga dalga kızardığını hissettim. Bir şeyler söyleyebilmek için dudaklarımı araladım, ama tek yapabildiğim utanç verici bir şekilde sesli bir nefesi tıkanır gibi içime çekmek oldu.

Atlas hemen önümüzde parıldayan kırmızı ışıkta durabilmek için arabayı yavaşlatırken gülümsemesinin tüm yüzüne yayılmasını hayretle izledim. Beni tek bir cümlesiyle hala bu kadar çok etkileyebilmesi nasıl mümkün olabilirdi? Bu his hiç geçmeyecek gibiydi. Atlas'ın yüzündeki ifade yavaş yavaş kararmaya başladığında, aklından geçenleri okuyabilmek için pek çok şeyden vazgeçebileceğimi fark ettim. Ama artık bir şeyler değişmiş, bazı sözler verilmişti. Bu yüzden şansımı denemeye karar verdim.

"Ne düşünüyorsun? Eğer bu akşam için özellikle bilmem, dikkat etmem gereken bir şey varsa benimle paylaşabilirsin biliyorsun değil mi?" diye sordum.

"Aslında erken gitmemizin birkaç sebebi var. Onlardan hep bir adım önde olmak zorundayım. Yapabileceklerini hesap etmeye çalışmak yedi yirmi dört mesai gibi. Özellikle de Bahar'ın. Ama başka çıkış yolu bulamıyorum. Yani şimdilik."

Anlaşılan o ki yorganın gittiği de kavganın bittiği de yoktu. Atlas önceden ikizler için sadece bir tehdit oluştururken şimdilerde hayatlarını darmaduman eden, isteseler de engel olamayacakları bir doğal afetten farkı yok gibiydi.

"Kendine bu kadar yüklenme. Her şeyi kontrol etmeye çalıştığında işler daha çok sarpa sarıyor, bunu biliyorsun." diye mırıldandım.

"Bahar zehirli bir yılan gibidir. Sepetin içine sinsice yerleşir, en beklemediğin anda, hiç beklemediğin yerden saldırır. Hazırlıklı olmalıyız." diyerek ayak diremeyi sürdürdü.

Herhangi bir cevap vermek yerine Atlas'ın profiline bakmayı tercih ettim. Ne dersem diyeyim yine kendi bildiğini okuyacaktı. Derin bir nefes alıp başarısız bir girişimle göğüs kafesimin üzerine çöreklenen hissi yok etmeye çalıştım. Atlas bana şöyle bir bakış attıktan arabayı uygun bir yerde kenara çekti ve ceketinin iç cebinden telefonunu çıkardıktan sonra birkaç tuşa basarak cihazı kulağına götürdü.

"Fatih var mı gelişme?" diye sorduğunda karşı taraftan gelen cevabı duyabilmek için kulak kesildim ama hemen yanı başımızda vızır vızır akan trafiğin gürültüsünden başka bir şey duymam mümkün değildi.

"Onu tahmin etmiştim. Peki Baha? O kimi getirecek öğrenebildin mi?" dedikten sonra sıkıntılı bir nefes verdi.

"Gözünü, kulağını dört aç, bir şey öğrenirsen bana mesaj at."

Telefon görüşmesi bittiğinde ve Atlas bir süreliğine de olsa durdurduğu motoru tekrar çalıştırdığında ağzından laf almak için beni uğraştıracağını düşünmüştüm aslında. Bugün beni tekrar şaşırtarak, "Baha ve Bahar'ın yemeğe kimi getireceğini öğrenmeye çalışıyorum." diye açıklama yaptı.

"Birini getirmeleri şart mı? Yani belki ikisi birlikte gelirler?"

"Şart değil ama iş dünyasının yazılı olmayan bir kuralı gibi düşün." dediğinde dudağımı büktüm. Formaliteler beni geriyordu. "Toplamda sekiz kişi olacağız yani öyle mi?" diye sordum kafamdan hızlıca hesaplama yaparak.

"Öyle görünüyor."

Kalabalık demek sorulması muhtemel bir sürü soru demekti. İnsanlar çoğu zaman densizlikle saf merak arasındaki o ince çizgide dengeyi sağlayamıyor, çoğu kez burunlarını üzerlerine vazife olmayan işlere sokmaktan kendilerini alamıyorlardı.

Atlas restoranın park alanına doğru giriş yaptığında, sırtımdan şimdiden boşalmaya başlayan soğuk terle titredim. Restoranın girişinde bir grup siyah takım elbiseli adam bekliyordu. Zihnim hayatımdaki en büyük travmayı yaşadığım o günün bulanık anılarını netleştirip önüme sunarken kollarım koruma içgüdüsüyle karnımın etrafına sarıldı. Nefeslerim kesikleşirken gözlerimi arabanın ön camından ve korumaların oluşturduğu kalabalıktan alamıyordum. Anıların aksine gözlerimin önündeki buğulu görüntüde kapkara bulutlarla kaplı bir gökyüzü asılıydı. Bu insanların karanlık yüzünü nasıl olmuştu da çabucak unutabilmiştim?

Atlas'ın sıcak dokunuşunu ellerimde ve yüzümde hissettiğimde girmiş olduğum trans halinden zorlukla sıyrılarak ona döndüm. "Şu anda iyi şeyler hatırlamadığını biliyorum. Ama unutma artık bizi de korumak zorundalar. Bunun için para alıyorlar."

Gözlerimi kapatıp kafamı yavaşça salladım. Yanağımın üzerinde duran eli yavaşça elmacık kemiğimi okşadığında, elimde olmadan, daha fazlasını talep ederek kedi gibi ona sokuldum. O benimle olduğu müddetçe her şeye göğüs gerebileceğimi biliyordum. "Hadi." diye fısıldadı gizemli bir sesle. "Gidelim ve asayiş berkemal mi kendi gözlerimizle görelim."

***

Heyecandan terleyen elim Atlas'ın elinde, restoranın dışında hazır olda bekleyen insan grubuna yaklaştıkça midemin içinde düğüm üzerine düğüm atılıyordu. Girişe sadece birkaç metre kala Atlas'ın adımları bıçak gibi kesildi. Bir anda benim önüme geçip sırtını restoranın girişine, yüzünüyse bana döndüğünde, tehlikeyi algılayan kalp atışlarım hızlanarak tüm vücudumun karıncalanmasına neden oldu. "Ne oldu?" diye sordum nefes nefese. Yüzünden pek bir şey okunmuyordu. "Gerginsin. Biraz gevşemek için buna ihtiyacın olabileceğini düşündüm." dedikten sonra anbean laciverde döndüğüne şahit olduğum gözleri, gözlerimden dudaklarıma doğru kaydı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan sıcak dudakları benimkileri mühürlemişti bile. Elleri beni kendine doğru çekmek için belime doğru kayarken ben de ona doğru sabırsız bir adım attım. Söz konusu Atlas olduğunda asla çok fazla diye bir şey yoktu. İçimde tıpkı bir karadelik gibi gitgide büyüyen bir açlık vardı. Çaresizce doyurulmayı bekliyordu, ancak her türlü çabanın nafile olduğunun o da farkındaydı. Ensesini kavrayan parmaklarım yumuşacık saçlarının arasına daldığında, kısacık bir an için nerede olduğumuz aklıma gelir gibi oldu, ancak alt dudağımı sertçe çekiştirip beni deliye çeviren dişleri yüzünden aklımın ucunu teğet geçti. Boğazımın derinliklerinden yükselen bir inilti Atlas'ın yavaşça geri çekilmesine neden oldu. Göğüs kafesim sanki az önce maraton koşmuşum gibi hızlı hızlı aldığım nefeslerle inip kalkarken onun sert ve kaslı göğsüyle çarpışıyordu. Başımı eğip bakışlarımı ondan kaçırdım. Eğer kulaklarım çınlamıyor olsaydı, birbirine sürtünen kumaşların arasında oluşan kıvılcımların çatırtısını duyduğuma yemin edebilirdim.

Sadece birkaç saniye sonra kulağımın çınlaması kesildiğinde Atlas'ın arkasından gelen kıpırtıları, birkaç kişinin boğazını temizlediğini duyabilmiştim. Atlas bir şey söylememe ya da yorum yapmama izin vermeden, yüzümde peyda olan kızarıklığa sırıtarak tekrar elimi kavradı ve bu defa daha hızlı adımlarla beni restoranın camekanlı girişine doğru sürükledi.

Bizi kapıda karşılayan baş garsonu takip edip geniş açıklıktan içeri adımımızı attık. Bir süre bomboş alanın ortasında dikilip etrafa göz gezdirdim. Durduğumuz yerde masaların olması gerekirdi ama hepsi kaldırılmıştı. Sadece boydan boya uzanan camın kenarında, Boğazla iç içe geçmiş gibi duran tek bir masa vardı. Garsonun sandalye çekili bir şekilde beni beklediğini gördüğümde hızlı adımlarla masaya yürüdüm. Atlas çoktan karşımdaki sandalyeye kurulmuştu bile. Garson hazırda bekleyen su şişesini kavradığında Atlas adama engel oldu. "Sen gidebilirsin, servis için diğerlerini bekleyelim." dedi keskin bir sesle.
Adam yanımızdan uzaklaşırken, "Restoranı mı kapattırdınız?" diye sordum inanamazmış gibi çıkan sesimle.

"Alınması gereken önlemler, yapılması elzem jestler." dedi çenesini kaşıyarak.

Anlayışla başımı salladım. Soracak bir sürü sorum vardı. Özellikle şirket ve ikizler hakkında. Ancak boşlukta yankılanan topuk sesleri her ikimizin de girişe doğru dönmesine neden oldu. Bahar üzerinde geniş kalçalarını vurgulayan siyah ve dar bir elbiseyle bize doğru yaklaşırken, istemsizce iki elimle birden elbisemin bol dökümlü eteğini kavradığımı fark ettim.

"Biraz fazla erkenci değil misin küçük kardeş?" diye tısladı iyice kıstığı bakışlarını Atlas'tan ayırmadan.

"Aynısını ben de senin için söyleyebilirim Abla." dedi Atlas son kelimeye yaptığı vurguyla ayyuka çıkan alaycılıkla. Bahar'ın çenesinde bir kas seğirdi ve sinirden dişlerini gıcırdattığını hissettim. Sinirli halinin Atlas'ın mimikleriyle birebir aynı olduğunu gördüğümde bu tespiti sadece kendime saklamam gerektiğini aklımın bir köşesine yazarak dudağımın içini ısırdım.

Uzun siyah saçlarını eliyle dalgalandırdıktan sonra sanki burada olduğumu yeni fark etmiş gibi bana döndü. "Çöl Gülü de buradaymış. Sonunda karşılaşmak nasip oldu. Kendimi bu zamana kadar seninle tanışma şerefine nail olamadığım için inan çok kötü hissediyordum." dedi abartılı bir yapmacıklıkla.

"Benzer hisler içindeyiz." dedim yapmacık gülümsemesini ona geri iade ederken.

Bir an Bahar'ın yüzünden karanlık bir ifade geçti, ben ne anlama geldiğini çözemeden kendini toparladı. Oldukça donuk bir şekilde, "Misafirlerimiz de gelmek üzeredir, ben girişte bekleyeceğim." dedikten sonra topuklarının üzerinde dönerek gözden kayboldu. Bahar'ın arkasından bakmaya devam ederken, "Bir işler karıştırıyor." dedik ikimiz de aynı anda. Atlas burnundan güler gibi sesli bir nefes aldı ama aslında durumdan hiç de keyif almadığının farkındaydım. "Sana söylemiştim, Bahar çok daha tehlikeli, hiçbir işi ulu orta yapmaz, tabiri caizse saman altından su yürütür."

"Ona karşı dikkatli olacağım." diye fısıldadım sesimin boş alanda yankı yapmasından korkarak.

Atlas, "Ben de bir gideyim, dışarıda bekleyeyim belki iş üzerinde yakalarım onu." dedikten sonra ayaklandı. Masanın etrafını dolanıp alnıma bir öpücük bıraktıktan sonra o da Bahar'ın arkasından çıkışa doğru yürüdü.

Halis Bey ve eşi Nermin hanım geldiğinde henüz Baha ortalarda yoktu, ama Halis Beyle koyu bir sohbete dalmış gibi görünen Atlas'ın hemen arkasında Bahar ve tanımadığım bir adam yürüyordu. Gelenlerle tanışmak ve hoş geldiniz diyebilmek için ayağa kalkıp elimi uzattım. Atlas bu defa masanın karşı tarafına geçmek yerine yanıma gelip elini belime attı. Nermin Hanımla ve Halis Beyle tokalaşırken, "Merhaba ben Hazel." dedim sadece. Nermin Hanım bir anda ortaya çıkan garsonun çektiği, tam karşımdaki sandalyeye kurulurken, "Ay ne tatlı bir hamile!" dedi içtenlikle.

Bahar boğazı gıcık yapmış gibi öksürüp dikkatleri üzerine çektikten sonra, "Sizi nişanlım Hakanla tanıştırayım, kendisi bilişim sektöründe üst düzey yönetici." dedi göğsü kabararak. Bahar'ın kabalığı umrumda falan değildi. Bir şeylerin odak noktasında olmayı hiçbir zaman sevmemiştim, dolayısıyla ilginin benim üzerimden başka yöne dönmesinden memnun bile sayılabilirdim. Masaya tam anlamıyla yerleştiğimizde, Halis Bey sandalyelerden birini masanın kısa ucuna doğru çekip biraz babacan, biraz da otoriter bir tavırla baş köşeye otururken, "Hah şöyle, her birinizi rahat rahat göreyim." demeyi de ihmal etmedi. İşin çoktan bağlandığını ve bunun gönülleri hoş tutalım, arayı soğutmayalım minvalinde bir akşam yemeği olduğunu biliyordum. Dolayısıyla Nermin Hanım da tıpkı eşi gibi masanın bir diğer ucuna yerleştiğinde yadırgamadım. Onun da manzarayı arkasına almakla bir sıkıntısı yok gibiydi. Atlas, Halis Bey'e yakın olacak şekilde sağıma oturdu. Bahar onun tam karşısına geçerken nişanlısı olduğunu belirttiği Hakan da benim karşıma oturmuştu. Masanın üzeri dolmaya başlar, sohbet koyulaşırken, Baha'nın ortamdaki eksikliğini henüz Halis Bey de dahil olmak üzere hiç kimse sorgulamıyordu.

Bir anda restoranın içinde duyulan yüksek perdeden bir kıkırtı herkesin sus pus kesilmesine neden oldu. Halis Bey kaşları anında çatılarak sesin geldiği yöne doğru dönerken, ben başımı kaldırıp arkama bakmayı kesinlikle reddediyordum. Belki belanın eteklerinde zil yoktu ama size yaklaşırken çıkardığı tantanayı kolaylıkla duyabilirdiniz.

"Ay çok özür dilerim, Baha çok komik bir şaka yaptı da az evvel." dedi tanıdık, cırtlak ses. Olduğum yerde dondum, kaskatı kesildim. Ama zaman durmadı, akmaya devam etti. Sesin sahibi karşı çaprazımdaki boş sandalyeye kurulurken, Atlas'ın elini üst bacağımda hissettim. Beni sakinleştirmek belki de ilgimi ona yönlendirmemi sağlamak için bacağımı yavaşça sıkıp hemen ardından tutuşunu gevşetti, ama elini geri çekmedi. Her ne kadar ona bakıp her şeyin yolunda olduğunu söylemek istesem de, bunu yapabilmem imkansızdı. Zira hiçbir şeyin yolunda olduğu falan yoktu! Baha geç kaldıkları için özür dileyip trafiği bahane ederken çoktan diğer yanımdaki boş sandalyeye oturmuştu bile.  Bana doğru hafifçe eğildi ama masadaki herkesin duyabileceği şekilde, "Sevgili Yengem de buradaymış görüşmeyeli çok uzun zaman oldu." dedi içimde derin bir tiksinti uyandıran sesiyle.

Nermin Hanım neşeli bir kahkaha attı. "Ne kadar tatlı bir aile, ne güzel anlaşıyorsunuz çocuklar, keşke bizimkiler de sizin gibi olsa."

Bakışlarımı diktiğim su bardağından hafifçe kaldırıp kulaklarımın beni yanıltmadığını ve bundan kaçış olmadığını bilerek Bengisu'ya baktım. İri kahverengi gözlerini kırpıştırıp yüzüne alaycı bir gülümseme yapıştırdı. Atlas'ın bakışlarının da benim üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Bahar Halis Beyle olan sohbetine çoktan geri dönmüştü. Bengisu tekrar herkesin dikkatini çekecek bir biçimde kıkırdadı sonra Nermin hanıma dönüp kendini tanıttı. "Merhaba ben Bengisu, Baha'nın nişanlısıyım, siz de Nermin Hanım olmalısınız." dedikten sonra parmağındaki tek taş yüzüğü herkesin gözüne sokmak ister gibi kadınla tokalaştı. Kendimi tutmuyor olsaydım bu gösterişçi ve çocuksu tavrına kahkahalarla gülecektim. Nermin Hanım, sesini duyurabileceği en yakın kişi olduğu için Baha'ya hitaben, "Aferin aferin Atlas sizden küçük ama hepiniz onun yolundasınız." dediğinde, Bengisu'nun yüzünde beliren sinsi ifade bu akşam Bahar'ı solda sıfır bırakacağının göstergesiydi. "İlahi Nermin Hanımcığım, onlar evli değiller ki!" dedi karnını tutarak gülerken. Sonra kadına doğru eğilip sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı ama sesini alçaltsa da duymamamız imkansızdı. "Ben bir teklif bile yok ortada diye biliyorum."

Tatlılar servis edilirken bu defa Atlas'ın yanıbaşımda taş kesildiğini ve bütün yaşamsal fonksiyonlarının neredeyse sekteye uğradığını hissedebiliyordum. Bengisu ve Baha geldiğinden beri bacağımın üzerinde olan eli yumruk şeklini aldı. Bu kız ne yapmaya çalışıyordu? Kendi ego gösterisi için koskoca şirketin işlerini tehlikeye attığının farkında değil miydi? Kalbime saplanan ağrıyı yok saydım. Elim Atlas'ın yumruğunun üzerine kapandı. Parmaklarım minik dokunuşlarla onu gevşetmeye çalışırken bakışlarımız kesişti. Göz bebeklerinde kendi yansımamı gördüm. Kırgındım, kırılgandım. Ama kırgınlığım ona değil; sinsi, içten pazarlıklı, benmerkezci insanlaraydı.  Bir an kaçmak, zamanda geriye gitmek, herkesten ve her şeyden uzak tamirhane zamanlarımıza dönmek istedim. Ne yazık ki bu imkansızdı. 

Nermin Hanım'ın sesi bakışmamızı böldü. "Tatlılarınızı yemeyecek misiniz çocuklar?" Önümdeki tatlı kaşığını kavradım ama bir lokma daha alacak halim yoktu. Su içmeyi denesem, o aldığım tek bir yudum bile boğazımda takılıp kalacaktı sanki. Crème brûlée'nin sert şekerden yüzeyini elimdeki kaşıkla birkaç vuruşta kırdım, ama bu işte bir gariplik vardı. Karamelize olmuş şeker tabakasının altındaki tatlı, renk olarak crème brûléeden çok kazandibine benziyordu. Bir an bütün gözlerin üzerimde olduğunu hissedip zoraki bir biçimde kaşığı tatlıya daldırdım. Masadakilere tereddütlü bir gülüş gönderdim. Bahar'ın yüzündeki beklentili sinsi gülümseme dikkatimi çektiğinde kaşlarım çatıldı. Atlas da zoraki bir biçimde tatlısından bir kaşık aldı. Bir anda ağzıma götürdüğüm kaşık elimden kayboldu. Sonrasında ben daha ne olduğunu anlayamadan büyük bir şangırtı koptu ve önümdeki birkaç bardakla beraber tatlı kasesi de yok oldu. Atlas yanıbaşımda ayakta dikiliyordu. "Tatlıdan yedin mi?" diye kükrediğinde dolu dolu olmuş gözlerle başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım. Öfkeden kudurmuş bir şekilde Bahar'a döndü. "Sen yaptın."

Bahar sahte bir şaşkınlıkla elini kalbinin üzerine koydu. "Ne yaptım ki ben? Ne oldu şimdi neyle suçluyorsun beni?"

Atlas yerdeki kırıkları toplamaya çalışan garsona dönüp adamı yakasından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. "Bu tatlı ne?" Garson korkudan kocaman açılmış gözlerle kekeleyerek "Patlıcanlı crème brûlée efendim, spesiyalitemiz." diyebildi. Bu deliliğinin ve öfkesinin sebebi şimdi anlaşılıyordu. "Ben size alerjen listesi göndermedim mi?" diye sordu sakin tutmaya zorlandığı bir tonda. "Bize öyle bir bilgi gönderilmedi efendim." dedi adam perişan bir şekilde.

"Neler oluyor burada?" diye sordu en sonunda Halis Bey dayanamayarak.

Atlas onun sorusunu hiç duymamış gibiydi. Bahar'a dönüp sağ elinin işaret parmağını uyarır gibi kaldırdı. "Sen bugün benim için en önemli iki insanın canına kastetmeye teşebbüs ettin. Bundan böyle karşında bambaşka bir Atlas göreceksin."




Yazarın Notu:

Merhaba!

Uzun soluklu bir aranın ardından tekrar sizlerleyiz. İşlerin değişeceğini, aksiyonun artacağını daha önce söylemiştim, güzel bir girizgah, gelecek olaylara ufak bir bakış oldu bizim için bu bölüm.

Size hikayenin gidişatı ile alakalı birkaç haberim var. Biliyorsunuz ki Aslanağzı iki kısımdan/sezondan oluşan bir hikaye ve şu an ikinci sezondayız. En başından beri yazmayı planladığım şeyleri yazıp kapanışı yapmak istiyorum. Finali ve finale giden bölümleri en iyi şekliyle ve en içime sinen şekilde kurgulayabilmem için üzerinde daha fazla düşünmem gerekiyor. Bu da demek oluyor ki bundan sonra hikayeye düzenli olarak her hafta güncelleme gelmeyecek. Sizi tabi ki uzun süre bölümsüz bırakmayacağım ama bu eskisi gibi sık aralıklarla olmayacak. Bu konudaki anlayışınız için şimdiden teşekkürler.

Bu satıra hikayeyi desteklemek için emojiler bırakın. Her biri beni çok mutlu ediyor ve motivasyon depolamamı sağlıyor.💕🌸

Oyların benim için çok çok önemli olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Gitmeden sol alt köşedeki yıldıza tıklamayı unutmayın💫

Hikayeye destek olmak için herkese açık okuma listelerinize ekleyebilirsiniz.


Tekrar görüşmek dileğiyle,

Sevgiyle,

Dilan Chazallet

Continue Reading

You'll Also Like

89.6K 1.6K 42
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
1M 55.5K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
285K 18.2K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
195K 8.3K 24
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...