SAVAŞ ve BARIŞ

By fevziyetkn

16.7K 1.4K 680

İki erkek kardeşin ve sonunu getirebilecekleri bir kızın hikayesi. Ya da... bir kızın ve iki erkek kardeşin s... More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
Bölüm 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47

BÖLÜM 24

321 27 21
By fevziyetkn

Pıtırcıklarım nasılsınız?

**Multiye sizin için bir Hayal videosu ekledim. Zihninizde daha iyi canlanır umarım :)

On sayfalık bir bölümle geldim doya doya okuyun canlarım ^^ okurken satır arası yorumlarınızla beni de mutlu etmeyi unutmayın olur mu?

*Yazdığım müziği indirip tekrara alarak bölüm sonuna kadar öyle okumanızı istiyorum mikemmell bir müzik :)

Balmorhea- Remembrance

Keyifli okumalar :)

Puslu bir gecenin içinde kaybolmuştum. Her yer siyah,simsiyahtı öyle ki ayaklarımın bir zemine bile bastığını hissedemiyordum. Kendi silüetimi bile seçemiyordum. Boşluktaydım. Kara bir deliğin içine düşmüştüm sanki ve o delik beni emiyordu. Boşluğa yapışan ayaklarımdan birini hareket ettirmeye çalıştığımda sadece parmaklarımı oynatabilmiştim ama tuhaf olan bir şey vardı. Ayaklarımın hareket etme çabasıyla bir yere veya bir şeye değdiğini hissettim ancak göz kapaklarımın altındaki silüetim kara bir delikteydi.

O an anladım.

Bedenim şu an herhangi bir yerde nefes alıyor,hareket ediyordu. Fakat göz kapaklarımın altına serilen kara delikteki ben, ben değildim. Ruhumdu. Ve ruhum o kara delik tarafından emiliyordu.

Gözlerimi açarak boğulan  ruhumu izleme işkenceme son vermek istedim. Gözümü ovalayacağım sırada elimi kaldırmaya çalıştım ancak buna engel olan bir şey vardı ki bu da bileğimi sarmalayan şeyin tenime batmasıyla hafifçe inlememe sebep oldu. Ruhumun yavaş yavaş o boşluktan çekilip bana doğru geldiğini hissederken bilincim de kendini göstermeye başlamıştı. Yerine oturmaya başlayan bilincim, martıya atılan ufak ufak simit parçaları gibi anıları attı zihnime ufak ufak.

Önce Barış'ın uyuyan yüzü düştü gözlerimin önüne, ardından benim yanından ayrılışım sonra bir bıçakla geri dönüşüm ve...yüzünü görmeye kalmadan beni bayıltan adam.

Göğsümün,yeri doldurulamaz bir endişeyle şişmeye başladığını hissederken dudaklarımın arasından cılız bir “Barış,” döküldü. Önüme düşen başımı kaldırmaya çalıştığımda ense kökümde hissettiğim acı bir baskı ve tutuklukla dudaklarım bu sefer inlemek için açılmıştı. Kaslarımın her biri sopa gibi sertleşmiş ve bedenime acı vermeye başlamıştı,kaç saattir bu pozisyonda durduğumdan bihaberdim. Yine de umurumda değildi. Tek isteğim kendime gelebilmek ve Barış”ı alıp buradan gidebilmekti. Tabii,her neredeysem…

“Uyanıyor,”

Beynim bu sesi süzgecinden geçirip hafızamdaki bu zamana kadar tanıdığım yüzleri hızlı hızlı elerken bir surette durdu. İri ama çekik kahverengi gözlü,esmer ve egzotik bir güzel yüzde.

Yaz? Yaz! Onun burada ne işi vardı? Peki ya Savaş? O da burada mıydı?

Bütün bu soruların cevabını bulmak için didinen zihnim sonunda kendine gelerek kafasını kaldırdığında gece gibi uzun siyah saçlarım yüzümün iki yanına düşmüş, görüş açımı kapatmıştı. Ellerimi onları çekmek için uzatacağım sırada tekrar bir engele takıldım ve hırsla tekrar ellerimi çekmeye çalıştım ama onlar sırtımı yasladığım rahatsız iskemlenin iskeletine bağlanmışlardı. Yerde duran gözlerim ayaklarımın da sandalyenin ön iki ayağına bağlı olduğunu görünce yavaşça yukarı kaydı ve karşıma görmekten korktuğum manzarayı serdi.

Savaş ve Barış.

Tıpkı benim gibi bağlı oldukları sandalyelerde yan yana durmuş ikisinin de gölge düşmüş yeşilleri beni odağına almıştı. Aramızda yaklaşık bir, bir buçuk metre vardı ve bu mesafe Savaş'ın hırpalanan yüzünü görmeme engel olamamıştı. Kaşı patlamış ve dudağının kenarından bir yol gibi süzülen kanı siyah gömleğini lekelemişti. Barış'ın yüzü onunkinden daha iyi duruyordu çünkü onun yaraları dün gece güzelce temizlenip pansuman yapılmıştı ancak Savaş için bunu yapacak kimse yoktu.

“Günaydın minik kardeşim,”

Kafamı yanıma çevirdiğimde ense kökümün sızısıyla kaşlarımı çatmıştım ama gördüğüm suret kaşlarımın daha çok çatılmasına sebebiyet vermişti.

“Neden buradayız?”

Cılız çıkan sesim gecenin bu kanlı sessizliğini delerek yüksek çıkmıştı.

“Siz?...”

“Sen iyi misin?”

Yaz'a sorduğum soruyu yarıda kesen Barış'a döndüm. Kafamın içinde aynı anda sayısız davul çalıyor daha sonra tokmaklarla kafamın iç duvarlarına vuruyorlardı sanki. İyi miydim? Bu durumda?

Dudaklarım yeni bir soruya gebe kalarak açıldığı an bir el çırpma sesi o soruyu dudaklarımın arasından düşürdüğünde sorumun kırık yerleri tenime batmıştı sanki.

“Bakıyorum da uyanılmış sohbetler ediliyor! Harika, harikasınız siz.”

Karanlığın içinden bir gölge bize doğru gelirken hemen karşımda oturan Savaş'ın gözlerinin üzerime değdiğini hissetmiştim. Gözlerimi karanlık silüetten ayırıp ona çevirdiğimde kalbim acıyla kasıldı. Başını hafifçe yana eğmiş siyah kaşlarını gözlerinin üstüne indirmişti ve hemen onun altında parlayan yeşillerin taşıdığı anlam içimi burkmuştu. Bana neden böyle bakıyordu? Dudaklarını hareket ettirerek sessizce, “özür dilerim,” dediğinde anlamayarak kaşlarımı çattım. Ama bir yanım bunun az sonra kopacak bir fırtınanın özrü olduğunu fısıldıyordu bana.

Karanlık silüet karanlıktan çıkmış üzerimize düşen ışığın çizgisine geldiğinde gözlerimi ona çevirmemle keskin bir iç çekmem bir olmuştu. Karşımda gördüğüm adam sanki Barış'tı ve makyajla bir on beş yıl yaşlandırılmıştı. Adamın keskin ela bakışları bana döndüğünde gözlerindeki hayranlık tohumlarını dudaklarına ekip hafifçe gülümsemesine karıştırdı ama bu gülüş sevdiğim adamın aksine tamamiyle masumiyetten uzak karanlık bir gülüştü. Yüzünde Savaş'a dair tek bir iz bulamamak her ne kadar içimi burksa da böyle bir adamın oğlu olmaması da beni sevindirmişti. Aynı şeyi Barış için söyleyemeyecektim.

Adam siyah sivri uçlu kundurasıyla beton zemine basıp tok bir ses çıkararak Barış'a doğru ilerledi ve oğlunun saçlarını okşamaya başladı. “Bizimkiler fena benzetmiş seni oğlum üzgünüm. İnandırıcı olması gerekiyordu, neyse ki yaralarını temizleyen bir hatunun var.”

Başımı hafifçe sola doğru çevirerek dediklerine bir anlam yüklemeye çalıştım. Bunu yapan sadece ben değil diğer üçü de gözlerinde şüpheyle karşımızdaki kalantor adama bakıyorlardı. Aramızda en zeki ve kıvrak olan Savaş hepimizden kısa sürede olayı çözerek şüpheci bakışlarının yerini düşmanlıkla parıldayan bir ifadeye bırakmıştı.

“Sendin.” diye tısladığında Barış kafasını başka yöne çevirerek babasının ellerinden saçlarını kurtarmıştı.

“Arabayı o hale getiren de, eve elçi gönderen de sendin.”

Adam havada kalan elini yumruk yaparak indirdiğinde Barış'a öfkelenen bakışlarını ondan çekip Savaş'a çevirdi.

“Bundan daha iyi bir fırsat olamazdı,”

Yanımda oturan Yaz'ın dudaklarının arasından alaylı bir gülüş kulağımı doldurduğunda ona çevirdim bakışlarımı. Üzerinde hala geceden kalma kırmız ipekten,şortlu bir geceliği vardı ve bacakları soğuktan tir tir titriyordu. Hoş,benim de ondan bir farkım yoktu ama üzerimdeki pandalı, siyah pijama takımım bacaklarımı örttüğünden dolayı ondan daha iyi durumdaydım. Yine de o bunu sorun etmiyor gibi görünüyordu.

“Planlı ve mantıklı hareket ediyormuş!”  

Ağzının içinde homurdanarak Savaş'a gönderme yaptığında Savaş kaşlarını çatmış ölümcül bir ifadeyle bizden tarafa bakıyordu.

“Kes sesini.”

“Sana durup düşünmemiz gerektiğini söylemiştim!”

“Sana kes sesini dedim!”

“Ne gerçekleri duymak zoruna mı gitti? Senin dikkatsizliğin yüzünden buradayız üstelik daha o gün Barış'a dikkatsizliği yüzünden dem vuran sendin! Şu halimize bir bak aptal! Tuzağa düştük.”

Savaş cevap vermek yerine hırlar gibi bir ses çıkardığında ortamızda duran adam eğlenen bir ifadeyle dudaklarında iğrenç bir sırıtış, bizi izliyordu.

“Kesin şunu,ona malzeme veriyorsunuz,” dediğimde Yaz ve Savaş transa girmiş gibi birbirlerine bakıyorlardı ama adamın gözleri benim üzerimde tekrar hayranlıkla dolaşmaya başlamıştı.

“İşin garip yanı ne biliyor musun Savaş?”

Yaz bana aldırmayarak tekrar konuştuğunda onu “Yaz,” diyerek uyardım ama sanki beni duymuyor gibiydi. Sanki Savaş ve o sadece ikisinin bulunduğu bir alana saklanmış içindeki zehirleri döküyorlardı. Dahası o dudaklarından akan zehirler tenlerine karışarak yine onları zehirleyecekti,haberleri yoktu. Ya da...dördümüzü zehirleyecekti,haberimiz yoktu.

“Hiçbir zaman bu kadar dikkatsiz değildin,işler hiçbir zaman bu raddeye kadar gelmemişti ama şimdi-”

“O siktiğimin çenesini hemen şimdi kapa!”

Savaş'ın gök gürlemesine benzer haykırışına hepimiz iç çekerek baktığımızda bundan etkilenmeyen tek kişi, ortamızda bize doğru hareket edip Yaz'ın önünde durduğunda Yaz kafasını kaldırarak korkmadan ona baktı. Gözlerinde artık onu ezberlemiş, tanıyormuş gibi bir ifade vardı ve bu benim bu gibi olayların daha önce de olmuş-ancak bu kadar kötüsü hiçbir zaman olmamış-olmasını bu yüzden artık birbirlerini çok iyi bildiklerini tahmin etmemi kolaylaştırdı.

“Çok doğru bir noktaya parmak bastın eski gelinim,”

Yaz tiksinerek karşısındaki adama bakıp “piç kurusu,” diye tısladığında adam kısıkça gülerek parmağıyla arkasında kalan Savaş'ı işaret etmişti. “Burada tek bir piç kurusu var eks gelinim,”

Gözlerimi Savaş'a çevirdiğimde karanlık düşmüş yeşillerinin arkasında yıkılan binalarının enkazını gördüm,sesini işittim. Bu zamana kadar içinde inşaa ettiği güçlü ve iyi ne kadar bina varsa gözlerimin önünde yıkılmıştı sanki. Bunu saklamaya çalışıyor, yüzüne duvar gibi bir maske örüyordu ancak yıkılan binaların sesi o kadar yüksekti ki her an ağzını açıp onu kusabilirdi ve gözlerinin arkasında saklanan çocuğu ilk defa gördüğüme yemin edebilirdim. O çocuk bir yara daha almıştı. Hiçbir şey demedi,bağırmadı,küfür etmedi hareket bile etmedi. Öylece yüzüne ördüğü bir duvarla boş boş baktı yere.

Tam da şu an,ona aylar önce bu adamın dediği kelimeyi söylediğim için bacaklarına sarılıp defalarca kez özür dilemek geçiyordu içimden. Bu öyle hastalıklı bir histi ki ona bir şey dememek için dilimi ısırmak zorunda kalmıştım.

“Uzatma Selim. Ne istiyorsun söyle,”

Adının Selim olduğunu öğrendiğim adam yapmacık bir üzüntüyle oğluna baktı. “Çok ayıp oğlum. İnsan babasına adıyla seslenir mi hiç?”

“Uzatma dedim.”

“Ah bilakis. Uzadığı kadar uzatmak istiyorum bunu.”

Ardından Selim denen adam tekrar bize döndüğünde bu sefer bana doğru geliyordu.

“Nerede kalmıştık?” dediğinde sağ tarafımda durarak benimle Yaz'ın ortasında kalmış oldu. “Yaz'ın dediği gibi Savaş'ın bu kadar dikkatsiz hareket ettiğine ben de ilk defa şahit oldum. Biliyorsun peşinde senden delicesine intikam almak isteyen bir adam varsa mecburen dikkatli olmak zorundasındır ve Savaş...sen hep öyleydin. Her zaman benden bir adım önde olurdun ama son zamanlarda seni izlerken fark ettiğim bir şey var,”  büyük elini tepeme koyup saçlarıma değdirdiği an sinirle kafamı çevirip tısladığımda Barış ve Savaş aynı anda “dokunma ona!” diye bağırmışlardı.

Selim Demirhan havada kalan elini onlara doğru sallayarak “işte bu. Görüyor musunuz üzerinizde bıraktığı etkiyi? Bu işin sonunu görebiliyor musun Savaş? Sen zeki adamsın,” dediğinde Savaş dişlerini sıkmış yanaklarında oyuk açmıştı.

Bu  hikayenin sonunda ya bu kız siz ikinizin sonu olacak ya da siz iki kardeş bu kızın sonu olacak."

“Sus.”

“Hadi ama oğlum. Sen ondan sadece hoşlanmıyorsun biliyorum, dahası abin de ondan sadece hoşlanmıyor.”

“Sus!” diye uyaran bu sefer Savaş olmuştu. Ama ben susmasını istemiyordum.  Bizi uzun zamandır izleyen dışarıdan bakan biri olan bu adam aramızda dönen şeyin ne olduğunu bilebilirdi. Ve böylece belki de benim düğüm atılmış bir düşüncemi çözmeme yardım edebilirdi.

“Evet bu kız farklı bunu ben de gözlemledim zaten. Ama tam olarak neyi seni çekti onu anlamadım Savaş? Ya da soruyu şöyle düzeltiyorum. Bu kızda ne var da kardeşinin aşkına el uzatacak kadar ileri gittin? Cesur olması? Güçlü olması? Savaşçı ruhlu olması? Yoksa asiliği mi çekti seni? Ya da dur ben biliyorum rahatsız edici seviyede seksi olması değil mi?”

“Çeneni siktirtme,düzgün konuş.”

Kalbimin üstüne yumruk atılmış gibi nefesim kesildiğinde gözlerim Savaş ile Barış arasında mekik dokuyordu. Nefesimi tutmuş bir halde verecekleri tepkiyi beklerken ikisi de düz düz bakmakla yetindi ama duygularını gizlemekte daha kötü olan Barış'ın sinirlendiğini anlayabiliyordum. Onu anlamak kolaydı Savaş'ın aksine. Cidden şu an ne hissediyor, ne düşünüyor hiç kestiremiyordum. Savaş'ı anlayabilmek imkansızdı zira o sanki benim bilmediğim bir dildi ve benim elimde onu çevirebilecek hiçbir sözlük yoktu.

Yanımda duran Selim Demirhan üzerime doğru eğilip eliyle saçımı arkaya atarak kulağıma eriştiğinde tepkisiz kaldım.

“Bundan ne kadar zevk aldığımı tahmin edemezsin.”

“Uzak dur ondan,pis herif.”

Selim'in üzerimden kalkmasına neden olan Yaz'a hayretler içinde baktı. Ardından yapmacık bir gülümsemeyle ellerini çenesinin altında birleştirip bize baktı.

“Ah sizi oturtturduğum düzene bir bakar mısınız? İki kardeşler yan yana, çapraz eşleşme çift eşleşmesi ancak karşısına oturduğun kişi aslında...”

Gözlerimi adamdan alıp karşımda oturan Savaş'a çevirdiğimde onun da bana baktığını fark ettim. O gereksiz adam bir şeyler söylemeye devam ediyordu ancak şu an onu duymuyordum. Algılarımın hepsi karşımda oturan adama açılmış ondan alacağı tek bir tepkiyi bile kaçırmamaya odaklanmıştı. Sonuç boşluktu. Dümdüz bir bakış,dümdüz bir ifade. Gözlerimi onun yanına doğru çevirip Barış'a odakladığımda onun da bana baktığını gördüm. Başını hafifçe yana doğru eğip perişan bir halde bana baktığında bir kez daha onu anlamanın ne kadar kolay olduğunu ve abisini anlamanın ise ne kadar zor ve yorucu olduğunu düşünmeme sebep oldu.

“Ne kadar da şiirsel, değil mi Hayal?”

Ruhsuz dümdüz bir bakış attım ona. Etrafımızı saran kısa süreliği sessizliği gök gürlemesinin ardından hızla yağan yağmur doldurduğunda burnuma dolan toprak kokusunu huzurla içime çektim. Buradan çıkabilecek miydik bilmiyordum, ya da sağ bir şekilde çıkabileceğimizi sanmıyordum ama her şeye rağmen ben bu kardeşleri-ve ablamı- tanıdığım için pişman değildim. Savaş tekrar beni kaçırsa ben bir kez daha gider onu affederdim ve Barış tekrar beni o orman kafemize çağırsaydı ben bir kez daha koşa koşa giderdim. Onların olduğu bir yola çıkacaksam...bir daha...ve daima.

Yanımda duran Selim Demirhan hızlı adımlarla karşıya geçip Savaş'a hızlı bir yumruk attığında onu bir yumruk daha takip etti ve Savaş'ın yüzü sağ tarafına düştü. İçimi kavuran bir ateş vardı, damarlarımda gezen o karanlığı yeniden hissettiğimde bu sefer o karanlığın ateşe karışarak gezdiğini ve damarlarımı yakarak kalbime doğru ilerlediğini hissedebiliyordum. Kendi ateşimde kavruluyordum ve birilerini yakacaksam önce benim yanmam gerekiyordu.

“Neden? Neden yapıyorsun bunu?”

Çığlığım yağmur sesini bile bastırdığında Selim Demirhan durup öfkeyle bana baktı. Ela gözlerinin saçtığı o kötü enerjiyi,karanlığı iliklerime kadar hissetmem omuriliğimden aşağı bir ürperti göndermişti. Gözlerim yanmaya başladığında kaşlarımı çatıp başımı sol omzuma doğru eğdim. Arkasında duran yaralı çocuğa baktım.

“O sana ne yaptı?” diye fısıldadım bu sefer.

“Ne istersen yaparım baba yeter ki bitir artık şu oyunu.”

Öfkeli bakışlarının merkezini bu sefer Barış aldığında adam yumruklarını sıkarak Savaş'a bir tekme attı. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı başka yöne çevirdim bu görüntü içimi yakan ateşten daha beterdi. Görmüyor muydu? Gözlerinde saklanan korkmuş yaralı çocuğu bir tek ben mi görüyordum?

“Bitmez! Bu oyun ben bitti diyene kadar bitmez!”

Ard arda sıralandı yumrukları,çıtı çıkmadı o güçlü adamın ama içindeki çocuk bağıra çağıra ağlıyordu. Yaz'ın tehditleri işe yaramadı, Barış onu savundukça aksine daha beter bir hal alıyordu.

Selim Demirhan o güçlü adamın yüzünü kan içinde bırakıp oğluna doğru döndüğünde Barış ona hayal kırıklığı içinde baktı.

“Bu piç yüzünden babanı karşına aldın! Bu piç kurusu yüzünden babanı terk ettin sen! Neden? Kimsesiz bir piç kurusu kimsesiz kalmasın diye!”

Damarlarımı asit gibi yakan kanım lav misali dışarı taşmak istercesine çağlıyordu içeride. Kalbim...ah kalbim göğsümden fırlayıp onun kanayan yaralı kalbine sarılmak istiyordu sanki, öylesine hızlıydı ki artık. Dişlerimi ağlamamak için birbirine bastırdım işe yaramayacağını bile bile. Nasıl dayanabilirdi ki göz yaşlarım bu manzaraya? Karşımda dağ gibi adamın yıkılışını izliyordum öylece,bir şey yapmadan. Göz yaşlarım göz pınarlarımdan kendilerini aşağı atıp nasıl intihar etmesinlerdi?

Dudaklarımı araladım. Dilimin ucuna dökülmek için gelen kelimeleri haykırarak teker teker dilimden aşağı itip intihar etmelerine neden oldum. Fakat güzel bir amaca hizmet ettiler,o yüzden bundan zerre pişmanlıkları yoktu kelimelerin.

“O kimsesiz değil!”

Tüm bakışlar hatta onun ruhsuz bakışları bile beni buldu.

“Sen onun kimselerini aldın!” diye fısıldadım.

Karanlığıma sarılmak istedim ilk kez onu dışarı vurmak istedim yoksa  Hayal bir şey yapamayacaktı. Karanlık Hayal'i ilk kez dışarı çıkarıp onu kurtarmak istedim,o adamın damarına basıp bana yönelmesini sağlayacaktım. Onu rahat bırakmalıydı çünkü gelecek daha fazla acıyı, darbeyi kaldırabileceğini düşünmüyordum ve ben bunu onunla seve seve paylaşırdım. Acılar paylaştıkça azalır yaralı çocuğum,korkma.

“Sen bir katilsin! Canisin! Canavar!”

Sesim yeniden hırlarcasına hiddetlendiğinde bakışlarıma gölge düşmüş haykırarak delirmiş gibi ona bakıyordum. Diğerlerinin şaşkın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ama umurumda değildi, canı yanan bir tek o olmayacaktı yanacaksak hep beraber,kalacaksak hep beraber. Kısa bir bakış attım ona o anlık ve hemen geri çektim. Umarım gözlerimdeki ifadeyi çözmez ne yaptığımı anlayarak bana engel olmazdı.

“Aslında ne var biliyor musun? Sen aciz korkak bir zavallısın!”

“Hayal yapma.”

“Sus Barış, bakalım baban gerçekleri duyunca ne yapıyor? Asıl kimsesi olmayan sensin! Oğlun bile senden nefret ediyor çünkü sen öyle bir mahlukatsın ki-”

Selim Demirhan ağzından tükürükler saçarak bana “kapa çeneni!” diye bağırdığında güldüm. Ruhsuz karanlık bir gülümseme. Kaşlarımı kaldırıp başımı yana doğru eğdim.

“Ne yaparsın? Beni de mi döversin?”

“Sakın!”

Gözlerimi Selim Demirhan'dan çekmeden “sen karışma Savaş,” diye mırıldandım.

Yaz, “Hayal kes şunu,” dediğinde Selim Demirhan bana doğru birkaç adım attı. Önümde durup yukarıdan bana baktığında ukala bir tavırla kafamı kaldırıp ben de ona baktım.

“Seni öldüremem, kişisel algılama oğlum için. Ama bir şey daha var Hayal Karaevren, sana aşık olan bir tek oğlum değil o yüzden bu senin canını yakmama engel değil,”

Daha sözünü bitirmeden Savaş gürlercesine “sakın! Sakın ulan sakın!” diye bağırdığında gözlerimi kapattım ve gelecek acıyı beklemeye başladım. Önemli değil Savaş Demirhan. Önemli değil küçük çocuk. Acılar paylaştıkça...

“Baba! Sana yalvarıyorum kes şunu!”

Yüzüme gelecek herhangi bir darbeyi beklerken karın boşluğuma yediğim keskin bir acıyla kapanan gözlerimi ardına kadar açtığımda ağzım da acı bir iniltiyi bırakarak aynı şekilde açılmıştı.

“Geberteceğim ulan seni! Geberteceğim or*spu çocuğu duydun mu?”

Savaş yerinde duramayarak sandalyesinde çaresiz bir kuş gibi çırpınırken gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp görüntüyü netleştirerek kafamı aşağı eğdim ve karnıma saplanan bıçakla yüz yüze geldim. Usulca kafamı tekrar kaldırdım. Savaş öne doğru eğilmiş durmadan bağırıyordu, Barış bana bakarak bir şeyler söylüyordu, Yaz sandalyesini bana doğru iterek yanıma gelmeye çalışıyordu ama bütün sesler o an susmuştu,kulağım sağırdı. Hiçbir şey duymuyor görüyordum, hiçbir şey görmüyor hissediyordum. Hiçbir şey hissetmiyor, ölüyordum.

Savaş'ın haritada kollara ayrılan nehirleri simgeleyen mavi damarları boynunda ve alnında nabız gibi atıyordu. Başımı hafifçe yana doğru eğdim, ıslak kirpiklerim birbirine yaklaşırken bir şey fısıldadım ona ama kendi sesimi bile duymuyordum. Algı reseptörlerimin hepsi karnımdaki keskin acıda toplanmış,o bıçağı çıkarmam için bana emrediyordu ama bunu yapabilecek ne gücüm vardı,ne de imkanım.

Karnımdaki bıçağı tutan kanlı el hızlı ve acımasız bir şekilde bıçağı geri çıkardığında bütün sesler yerlerine oturmaya başladı teker teker. Kulağımın içinde yankılanan sesler hızlı çekimle başa sarıyormuş gibiydi.

“Hayal? Hayal bana bak sakın uyuma sakın Hayal! Siktir! Beni duymuyor musun güzelim buraya bak.”

Sudan çıkmış gibi hızla nefes alıp verirken fersiz bakışlarımı ona çevirdim. Sert yüz hatlarını anında bir rahatlama almıştı.

“Hayal uyanık kal sevgilim benim için tamam mı?”

Fersiz bakışlarımı Barış'a çevirdim. Cılız bir şekilde başımla onaylamaktan başka bir şey yapamadım, zaten bu acıyla uyuyabileceğimi sanmıyordum.

“Karın boşluğuna derin olmayacak bir şekide sapladım evlat ölmeyecek, bıçak bir organına bile değmedi rahat ol,”

“Tabi kan kaybından ölmezse! Senden nefret ediyorum! Nefret! Utanıyorum! Neden senin oğlunum neden?”

Karşımda sarsılmaz duran adamın gözleri dolduğunda burnunu çekerek dördümüze arkasını döndü ve elinde kanımla bir süre öyle kaldı. Karnımda hissettiğim acı yerli yerindeydi ama regl sancısına benzeterek dişlerimi sıkmış renk vermemeye çalışıyordum.

“Acıyı düşünme,başka şeyler düşün güzelim aklını meşgul et hadi,”

“Hayal? Bana bak Hayal. Ben senin ablanım tamam mı? Ve kardeşler ablalarından önce gitmezler sakın yine asilik yapıp gitme kardeşim,tamam mı?”

Nefesimi vererek tuhaf bir ses çıkardığımda seslice ağlamaya başladığımın farkında bile değildim. Yolun sonu burası mıydı? Oysa ki daha çok yaşamak istediğim şeyler vardı ki benim. Hepsinin içinde Savaş ve Barış olan,Yaz olan,annem olan...

“Hayal'im...seni buradan çıkaracağız söz veriyorum elimizi kolumuzu sallayarak gideceğiz yeter ki pes etme güzel yüzlüm,”

İnlemeye benzer bir ses çıkardığımda göğsüm sarsıla sarsıla ağlıyordum ama bu ölecek olmanın verdiği acıdan değildi. Bu, bu güzel insanların arasından erkenden ayrılmama ve son anımda bile fark etmeden bana en huzurlu anı yaşattıklarından mütevellit bir şeydi.

“Ağlama güzel kadın, sil gözünün yaşını. Senin ay yüzün gülmeyi hak ediyor,”

Savaş...gözlerimi yumup ondan duyup duyabileceğim en güzel kelimeyi ruhumun en derinine işleyip yeniden açtığımda bana daha yakın olduğunu gördüm. Sandalyesini sürüyerek tam karşıma geçmişti. Dudaklarımın bir kenarı hafifçe kıvrıldığında bana başını yana eğerek baktı ve “özür dilerim,” diye fısıldadı.

“sorun değil yaralı çocuğum, acılar paylaştıkça…”

O an gözlerinin perdesi düştü ve bana ilk defa bir şeyi saklamadan baktığında kan kaybından değil heyecandan öleceğim sandım. Fakat kendini hemen toparlayıp tekrar perdelerini yeşillerinin önüne çektiğinde bulanmış aklım o bakışın manasını arıyordu.

“Yeter bu kadar oyun,karar zamanı.”

Aramıza tekrar dönen Selim Demirhan ile hepimizin dikkati ona yönelmişti. Benim kanımı taşıyan elinde sigarasını tutmuş,ölü külünü yere doğru silkelemişti.

“Ne kararı?”

Selim Demirhan yüzünde iğrenç bir sırıtışla oğluna dönüp “senlik bir şey değil evlat, kararı abin verecek.”

Kaşlarım çatıldı. Gözlerim kısıldı ve sanki karşımda ayna varmış gibi hissetmeme neden olan Savaş da aynı tepkiyi verdi.

“Sen sormadan söyleyeyim ben piç kurusu.”

“Ona böyle seslenme bir daha.”

Selim Demirhan oğlunu duymazdan gelerek sözlerine devam etti, “bu güzelleri güzeli iki kızdan birini seçeceksin. Ve o seçtiğin kızı…” bana baktı, sigarasından bir nefes daha çekti, “çok büyük bir zevkle öldüreceğim. Buradan ancak bu şekilde çıkabilirsiniz.” ardından sigarasından çektiği dumanı ağır ağır havaya üfledi.

Gözlerini benden alıp Savaş'a çevirdiğinde Savaş durmadan başını olumsuz anlamda sallayarak, “hayır hayır hayır. Hayır! Öyle bir şey olmayacak beni öldür işte pezevenk!” diye sayıklıyordu.

Yaz ben ve Barış aynı anda “hayır,” diye inlediğimizde adam bize aldırmayarak kırçıllaşmış kalın kaşlarından birini kaldırdı. “Seni zaten öldüreceğim piç kurusu. Seçeceğin kız seninle cehenneme gelecek ve geriye kalan kız da benim oğluma gelin olacak.”

Mide bulantısıyla kaşlarımı çattım. Giderek halsizleşen bedenim buna bir anlam yükleyemiyordu. Bu nasıl bir hastalıklı düşünceydi,bir insan bunu başka bir insana neden yapardı,aklım almıyordu.

“Baba,” diye yalvaran Barış gözleri dolarak ona baktı. “Sana yalvarıyorum. Lütfen,”

Adam bir kez daha aldırmadı. Bana doğru gelip arkamda durduğunda saçlarımı tek omzumda topladı.

“Dokunma şu kıza,o ellerini sikeceğim senin!”

Kulağımın dibinde hissettiğim pis nefesiyle güldüğünü hissettim. “Aslında seni öldürmeden hemen önce karşında şu kızı öldürmek isterdim. Sana vereceği o acıya gözlerimle şahit olmak isterdim ama ne yazık ki oğlum da bu kıza aşık.”

“Senin ecdadını sikeceğim lan!”

“Zaman şu kızın aleyhine işliyor Savaş. Oyalandığın her dakika bu kızın ömründen götürüyor,acele et.”

Giderek bulanmaya başlayan midem ve bedenime hakim olan halsizliğim onun dediğini onaylar nitelikteydi,artık acı hissetmiyordum bir nevi uyuşukluktu bu. Kan kaybının verdiği bir uyuşukluk.

Savaş başını geriye atarak boğazı acıyana dek bağırdığında Selim Demirhan kahkaha atıyordu. Gözlerim hafifçe kapanır gibi olduğunda tekrar açılmasına neden olan sevdiğim adam Barış'dı.

“Hayal uyuma Hayal! Burada kal, benimle kal sevgilim uyuma.”

Gözlerim iğne batmış gibi anında açıldığında Savaş kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerinin altı ve beyaz yerleri kıpkırmızıydı,kaşlarını bükmüş bana başını yana yatırarak baktığında tekrar bağırdı. Her çığlığı birer hançerdi ve her çığlık attığında bedenimin her yeri kanıyordu.

“Özür dilerim Hayal özür dilerim özür dilerim özür dilerim! Özür dilerim güzelim özür dilerim affet beni affet!”

Başımı sağa ve sola salladım usulca. Düşündüğüm şeyi yapmayı düşünmüyordu değil mi?

“Savaş? Kimi seçmen gerektiğini biliyorsun.”

Başımı yere eğerek yan tarafıma döndüm. İri ama çekik kahverengileri akışkan kıvama gelmişti,sanki o sıcak kahveler gözlerinden akacaktı birazdan ve ben elimi uzatıp o sıcak kahvenin içindeki şefkati parmak uçlarımda hissedebilecektim. İlk defa, ilk ve son kez ben bir ablam olduğunu hissettim.

“Abla?” Dudaklarımın titremesine engel olamadım.

O an herkes nefesini tutmuş, bulunduğu andan metrelerce uzağa fırlamıştı. Bu ilahi an, her şeyden kutsaldı sanki. Benim ablamı kabul etme anım...

Yaz tuttuğu nefesini vererek güler gibi bir ses çıkardığında göz yaşları onun da yüzünü ıslatıyordu artık. Yaz Karayel..soğuk umarsız ve karanlık bir kadın. Hiç kimseye boyun eğmeyen ama şu an benim için kendinden ödün veren kadın...benim ablamdı.

“Kendine iyi bak ufaklık,”

“Hayır,hayır. Savaş yapma lütfen benden ablamı alamazsın!”

“Kardeşler ablalarından önce gidemezler dedim sana!”

“Umurumda değil! Savaş seni asla affetmem.”

Barış başını geriye atarak oldukça derin bir nefes verdi. “Dayanamıyorum!”

Ben de… ben de öyle sevgilim.

Bedenimdeki kanın yavaşça çekilmeye başladığını hissettiğimde parmak uçlarım uyuşmaya başlamıştı ve acı kendini yeniden göstermişti. Hafifçe inlediğimde Selim Demirhan ellerini göğsünde birleştirmiş şekilde bizi bir köşede izlerken “tik tak,tik tak,tik tak.” diye uyarıda bulunmuştu.

Savaş ağır ağır dudaklarını yaladı. Yeşil gözlerini ok gibi çevreleyen siyah kirpiklerini kısarak bana baktığında yutkunamadım. Öyle güzel bakılıp da gidilmez adam. Öyle güzel bakılmaz adam.

“Evlenip bir bebek yaparsınız, adını Savaş koyarsanız ödeşiriz.”

Gözlerim acıyla kapandığında sarsılarak ağlıyordum ve nefesim kesiliyordu. Ruhum can çekişiyordu,dayanamıyordum bu anı yaşamak istemiyordum. Onların ölümünü görüp hayatıma devam edebileceğimi mi sanıyorlardı?

“Bir de kız bebek yaparsınız onun da adını Yaz koyarsan biz de ödeşiriz,”

Ruhum tekrar  kara deliğe çekiliyordu hissediyordum, içimi emen bir şey vardı ve ben buna karşı çıkamıyordum. Eğer...eğer öyle bir şey olursa o kara delikten çıkamayacağımı biliyordum ve zamanla o delikte kaybolup hiçliğe karışacaktım. Ben bir hiçtim. Ben bir kardeş, bir sevgili,bir yara,bir yar,bir kız çocuğuydum.

Ben bir hiçtim.

Hiç.

“Yaz? Hazır mısın?”

“Cehennemde görüşürüz Savaş. Orada bile benden kurtuluşun yok.”

Benim bile bazı yerlerinde gözlerim doldu itiraf etmeden geçememeyeceğim...

Pekala bölüm yorumlarınızı alalım bakalım aha da şu köşeye.

Bir sonraki bölüm neler olur sizce?

Savaş doğru kararı mı verdi? Yoksa Hayal'i mi seçmeliydi?

Selim Demirhan'ı öldürmek isteyenler sdjslljhljhg

SEVİLİYORSUNUZ♡

Continue Reading

You'll Also Like

322K 41.3K 40
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı
116K 4.8K 32
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
30.2K 1.8K 39
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
120K 12.6K 27
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️