SAVAŞ ve BARIŞ

By fevziyetkn

16.7K 1.4K 680

İki erkek kardeşin ve sonunu getirebilecekleri bir kızın hikayesi. Ya da... bir kızın ve iki erkek kardeşin s... More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
Bölüm 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47

BÖLÜM 19

269 28 8
By fevziyetkn

Tik tak.

Tik tak.

Tik tak.

Zamanın soğuk nefesini terlemeye başlayan ensemde hissediyordum. Akrep ve yelkovan birbirini kovalarken terleyen avuç içlerimi garson kıyafetime silip derin bir nefes aldım. Kalbim göğsümü delercesine atarken diğerlerine bu kadar telaşlı olduğumu belli etmemeye çalıştım. Ama nasıl endişeli olmayaydım ki? Büyük ihtimal şu an annem içerideydi ve ben de ondan sadece birkaç nefes uzaklıkta...

"Şş. Sakin ol bizi ele vermek mi istiyorsun?"

Yaz'ın uyarısıyla silkelenip başımı salladım. Benim aksime o gayet rahat görünüyordu ama titreyen ellerini benden saklayamamıştı. Nasıl bu kadar iyi rol yapabiliyordu?

Mutfağın kapısı açılıp takım elbiseli bir adam içeri girince bizim ve bizim gibi diğer garsonların gözü oraya yöneldi.

"Hadi çocuklar aranızda görev paylaşımı yapın ve servise başlayın. Bu akşamki misafirimiz çok önemli biri tek bir hata istemiyorum yoksa kendinizi kapının önünde bulursunuz."

Çok önemli biri evet. Benim annem ve yeni ailesi. Bir çeşit kutlama yapacaklardı ama ne olduğunu bilmiyorduk. Yaz ve Barış üç gündür bunun peşindeydi ve en azından eve döndüklerinde ellerinde buranın adresi vardı. Bu da bir şeydi. Hem de çok önemli bir şeydi.

Mutfakta bir anda hareketlilik olunca gözlerimi kırpıştırıp onlara baktım. Şimdi ne yapacaktık?

"Pekâlâ Hayal sen benimle servise çıkıyorsun Yaz ve Barış da sürekli etrafta dolanıyor olacak ki bir şey olduğunda haberimiz olsun."

Başımla onayladım. Artık neden senle ben diye sorgulamıyordum çünkü kabul etmem gerekirse Savaş ile iyi bir ikili olmuştuk. Birbirimizi yemediğimiz zamanlarda tabii.

"Hey. Biz içecekleri aldık siz de sohbet etmeyi bırakın da pastayı alın hadi."

Savaş ile gözlerimiz bizi uyaran uzun cılız bir garsona kaydığında ikimiz de başımızla onayladık sessizce. Yaz ve Barış usulca yanlarımızdan ayrılırken Barış alnıma kısa bir öpücük bıraktı ve sakin kalmamı istedi. Umarım kalabilirdim.

Savaş elimden tutup beni beş katlı pastanın olduğu yere sürükledi ve bir ucundan ben bir ucundan o tutarak dört ayaklı tepsiyi sürüklemeye başladık. Gözüm pastanın üzerine bastırılmış resmi görünce aniden durdum. Savaş kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Bu...bu bir doğumgünü,"  diye mırıldandığımda Savaş tepsinin önünden dolanıp yanıma geldi ve yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Soğukkanlılığını koruman gerek Hayal. Birimizin yapacağı en ufak bir hata hepimizin canına mal olabilir."
Dediği kelimenin ürkünçlüğü karşısında omuriliğimden aşağıyı bir titreme aldı. Haklıydı.

Yeşil gözlerimi onun daha koyu olan yeşil gözlerine odaklayıp "tamam," dedim usulca. Ellerini yanaklarımdan aşağıya kaydırdı ve yerine geçerek tekrar pastayı içeriye taşımaya başladık.

Mekanın içini slow bir doğumgünü parçası doldurduğunda salona girmiştik. Oldukça kalabalıktı. Kalabalığı çoğunlukla on üç on dört yaşlarındaki gençler oluşturuyordu ama biz ilerledikçe bir masanın etrafını kuşatan birkaç yetişkin gördük.

(Şarkıyı burada açabilirsiniz)

"İyi ki doğdun güzel kızım, iyi ki doğurmuşum seni iyi ki varsın!"

Masanın yanına vardığımızda gözlerimi kırpıştırarak tanıdık ve içime iğneler batırıyormuşçasına his veren sese baktım. Bu oydu. Omuzlarına kadar gelen saçları sarıydı. Boyatıyor muydu? Elmacık kemikleri ve dudakları benimkinin yansımasıydı. Ve... gülerken yanağının iki tarafındaki çukurlar da. Eşsiz görünüyordu. O benim annemdi. Ama değildi. Şu an annemin başka bir çocuğa nasıl annelik yaptığını izliyorum. Onun saçlarını şefkatle okşadığını ve alnına ufak bir buse kondurmasını acıyla kısılan gözlerimle izliyordum. Ellerimi yumruk yapıp sıkarken başımı sağ omzuma doğru eğip yeşil gözlerine içimde kalan son umut kırıntılarıyla baktım. Gözleriyle yalvarmak dedikleri bu olsa gerekti.

Güzel annem. Benim güzel annem. İçinde bir yerlerde benim olmam gerekiyor annem. Ben geldim. Kızın geldi. Kalbinin derinliklerini çalkala ve beni hatırla.

Bana benzeyen ama çok daha güzel olan o yeşil gözler bana değdiğinde nefesim kesildi. Zaman ağır çekime uğrayarak yavaşladı. Etrafta o ve benden başka kimse yoktu sanki.

Sadece annem ve ben...

Dudaklarım bir parça oksijeni ciğerlerine çekmek için aralandı. Gözlerim puslandığı için görüntüm bulanıklaştığında hızla onları kırpıştırdım. Bir saniyesini bile kaçırmadan bu yeni görüntüsünü beynime kazımak istiyordum. Kaşını,gözünü,gülüşünü... kokusunu da istiyordum. Anne kokusunu içime çekmek istiyordum. Ciğerlerim patlayana dek onun kokusunu solumak hunharca göğsünde ağlamak, ona bağırıp çağırmak ama bir daha asla yanından ayrılmak istemiyordum. Ben ona anne demek istiyordum. Doyasıya ve bıkana kadar anne diyebilmek...

"Anne,"

Sadece dudaklarım hareket etmişti ama çıkan ses bana ait değildi. Yanında duran doğumgünü kızına aitti. Onun kızına.

Dizlerimin bağı çözülüyordu artık. Yere yığılıp kalmak istiyordum. Bu hiçbir acıya benzemiyordu bu bambaşkaydı çok başkaydı.

Savaş'ın elini kolumun üst kısmında hissettiğimde hâlâ yalvaran bakışlarla anneme bakıyordum. O ise kendi kızına bakıp gülümsüyordu. Mumları üflemiş dileğini tutmuş kızına sarılıyordu.

O merhamete, o sarılmaya, o kolların sıcaklığına benim ne kadar ihtiyaç duyduğumu bilse yapar mıydı? Onu o kız değil ben hak ediyordum.

"İyi misiniz?"

İstemeyerek de olsa gözlerim annemden ayrılıp yanındaki adama döndüğünde onun da kocası olduğunu anlamam uzun sürmemişti. İçimde giderek yükselen öyle bir volkan vardı ki geçtiği her yeri yakıyordu. O kızgın lavların damarlarımda gezindiğini hissedebiliyordum.

Uzun boylu ve kaslı oldukça çekici olan adama cevap vermeme gerek kalmadan Savaş bir şeyler söyledi ama onu duymuyordum. Başım hâlâ sağ omzuma yatık bir şekilde annemi ve yeni ailesini izliyordum.

Adamın gözleri omzumun üstünde bir yere odaklandığında kaskatı kesildi ve gözleri dehşetle açıldı. İlgimi çekerek kaşlarımı çattığımda ben de omzumun üstünden arkama baktım ve Yaz'ı gördüm. Gözlerinden bir damla yaş usulca süzülürken elinin tersiyle onu sildi ve burukça gülümseyip gözyaşını sildiği elini kaldırarak bize doğru salladı.

"Merhaba baba,"

Damarlarımdaki kızgın lavlar bile buz tuttuğunda dehşetle gözlerimi belertip bir Yaz'a bir de karşımdaki adama baktım. Nasıl yani? Annemin kocası Yaz'ın babası...

Başım dönüyordu. Her şey hızla dönmeye başladığında ellerimin hatta her uzvumun zangır zangır titrediğini hissediyordum. Daha fazla dayanamayarak kendimi yere bıraktığımda bir çift kolun ben düşmeden beni kucakladığını hissedebilmiştim.

"Yakaladım seni güzelim."

*

Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken gözlerimi açmaya çalıştım. Aslında açmak istemiyordum ama neler olduğunu bilmem gerekiyordu. Ağırlaşmış göz kapaklarımı araladığımda kapı açıldı ve içeriye geceliğiyle beraber Yaz girdi.

"Uyanmışsın,"

Gözlerimi kırpıştırıp etrafıma bakındım. Burası benim odam değildi.

"Ne-" sesim pürüzlü çıkınca boğazımı temizleyip devam ettim. "Neler oldu?"

Yatağın ucu Yaz'ın ağırlığıyla çökerken ben de doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yasladım.

"Sen bayıldın ve biz de eve döndük."

Kafamın içine bayılmadan önceki görüntüler doluştuğunda ellerimle ağrıyan şakaklarımı ovaladım.

"O adam..."

"Benim babam."

Kafamı kaldırıp ifadesiz suratına boş boş baktım.

"Neden söylemedin?"

"Gerek duymadım."

Başımla onayladım. Daha fazla irdelemeyerek konuyu değiştirdim.

"Savaş ve Barış nerede?"

"Bizi eve bırakıp gittiler. Bir yere uğrayacaklarını söylediler."

Sessiz kalıp gözümü yerdeki halıya diktim. Böyle zamanlarda en sevdiğim şey saatlerce boş bakışlarla halıyı izlemekti. Dakikalar boyu süren sessizliği aynanın karşısında oturmuş kremlerini süren Yaz bozdu.

"Duş almak ister misin?"

Sessizce başımla onaylayıp yataktan kalktım ve koridorun sonundaki banyoya girip küveti suyla doldurdum. Üzerimdeki garson kıyafetlerini sıyırırken aklımda annem ve kızı vardı. Tamam o kızın bir suçu olmayabilirdi ama benim anneme o sahip olduğu için o an onu kızgın lavlarımda boğmak istemiştim. Hayat neden bu kadar acımasız ve adaletsizsin?

Küvetin içine girdiğimde tenime değen ılık suyla gevşediğimi hissettim. Şampuanla saçlarımı yıkayıp bedenimi de duş jeliyle temizledikten sonra bir süre daha küvette uzandım. Bu biraz olsun iyi hissettirmişti.

Parmak uçlarım sudan dolayı buruş buruş olduğunda çıkmam gerektiğini işaret ediyorlardı bana. Onları dinleyip ayağa kalktım ve askıdaki mavi bornozu üzerime geçirip saçlarımı da havluyla sarıp banyodan çıktım. Etten bir duvara çarptığımda irkilerek geri çekildim ve Savaş'ın üstsüz profiline baktım.

"Uyanmışsın," dediğinde başımla onaylayıp gözlerimi onun kaslı göğsünden yukarıya doğru tırmandırdım. Onun yeşil hareleri de benim açıkta kalan bedenimde gezinirken bornozuma biraz daha sarıldım. En son gözlerinde durup oraya demir attığımda gözlerinde anlamadığım bir ifadeyle bana baktı. Aramızdaki bakışma dayanılamayacak kadar uzadığında ise sinirlerim bozularak dişlerimi sıktım.

"Çıksana artık önümden!"

Hissizce güldü. "Asıl sen çık kızım. Banyoya gireceğim."

Utançla başımı eğip yana doğru bir adım attım ve kafamı kaldırmadan odama doğru yürümeye başladım. Sırtımdaki ağır bakışlarını hissedebiliyordum.

Barış'ın odamdaki yatağımızda uzanmış beni beklediğini görünce gülümsemeye çalıştım ama beceremedim. Hızlı adımlarla dolaba yönelip kıyafetlerimi çıkardığımda tekrar ona döndüm. Elimdeki kıyafetleri salladığımda anlayarak arkasını döndü ve ben de böylece siyah pijama takımını rahatlıkla giyebilmiştim. Yatağa,onun yanına doğru giderek arkasına oturdum ve bana dönük olan çıplak sırtını öptüm. Sesini çıkarmadı. Ben de öyle.

Sessizce yanından kalkıp saçlarımı taramak için tekrar banyoya yöneldiğimde hâlâ su sesleri geliyordu. Gözlerimi devirip kapıyı yumrukladım.

"Hamamda değilsin Savaş çık artık şurdan."

"Sen az önce çıkmamış mıydın? İki dakika sonra tekrar banyo yapacak ne yapmış olabilirsin?"

Yüzünü göremesem de alaylı gülümsemesinin yüzüne kazındığını hayal edebiliyordum.

"Adi herif!"

"Gel buraya Hayalcik. Ben de fazladan tarak var."

Arkamı dönüp tekrar odasına giren Yaz'ı takip ettim. Aynanın karşısındaki deri bir koltuğa oturmuş eliyle yanını işaret etmişti. Ses çıkarmadan yanına oturduğumda elindeki tarağı saçlarıma daldırdı. Bir anda afallayarak arkamı döndüm.

"Ben hallederim." Dediğimde tepkime gülerek beni yok saydı ve saçlarımı taramaya devam etti. Bugün herkes bi garipti. Belki ben de öyleydim.

"Bunu yapmana gerek yoktu gerçekten."  Bakışlarım aynadan onu bulduğunda hafifçe tebessüm ettim.

"Rica ederim bebek," 

Yaz saçlarımı tararken ben de aynadan onun güzel mi güzel yüz hatlarını inceliyordum. Aslında sevgilimi elimden almak istemese iyi kızdı. Sanırım. Tamam iyi bir kız olmayabilirdi ama çok güzeldi. Bana benzeyen ama benden daha güzel olan bir güzel.

Bir dakika...

Bana benzeyen bir güzel...

Kafamın içi kapılarını açmış da bir anda her yer su altında kalmış gibi anıları zihnime davet etti.

Ona benzediğim için okula gelen iki kardeş...

Ona benzediğim için bana aşık olan bir kardeş...

Ona benzediğim için beni dışlayan kendisi...

Ona benziyordum.

Kafamı hafifçe sağa doğru yatırıp daha dikkatli baktım. Bir ona bir kendime, bir ona bir kendime.

"Sen ve ben... neden bu kadar benziyoruz?" Diye fısıldadığımda saçlarımdaki eller duraksadı ama yüzünde bir değişiklik olmadı.

"İnsan insana benzer ufaklık." Dediğinde elleri tekrar hareket etmeye başladı. "Güzel saçların var. Benim kestirmeden önceki hali gibi." Derken aslında kendi kendine mırıldanıyordu.

Kaşlarımı çattım ve kulaklarımda uğuldayan ses acımasızca beynime tokadını indirdi.

Gerçekleri istiyorsan eğer aynaya bak.

Derin ve keskin bir iç çektim. Yaz'ın gözleri endişeyle aynadan bana döndü.

"Biz...b-biz..."  diyemiyordum o kelimeyi söyleyemiyordum.

"S-sen s-s-se-sen..."

Yaz ellerini teslim olurcasına aşağı indirip bıkkın bir nefes verdi ve yorgunca gülümsedi bana.

"Merhaba küçük kardeşim."



Continue Reading

You'll Also Like

64.6K 2.9K 26
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
24.3K 1.3K 8
güneşi ararken peşini bırakmaz ay * Eğer kaçırılan Alaz olsaydı ve Asi sokakta büyümeseydi. *Aslaz role reversal*
31.4K 3.6K 20
"MİNHO EZ BENİ"
18.8K 2.6K 17
O hep "kırılmadım sorun yok" diyordu, fakat ruhu yavaş yavaş ölüyordu. Texting&düzyazı