ASLANAĞZI

By MmeCha

2.8M 142K 40.3K

Wattys 2019 Yeni Yetişkin kategorisi kazananı Dünyanın tüm yükünü bile isteye omuzlanmış bir adam, aşkı birin... More

ASLANAĞZI | PROLOG
ASLANAĞZI | OUVERTURE*
BÖLÜM 1 | ÇÖL GÜLÜ
BÖLÜM 2 | KAHVE
BÖLÜM 3 | EV
BÖLÜM 4 | YÜZLEŞME
BÖLÜM 5 | BUZ
BÖLÜM 6 | SOĞUK
BÖLÜM 7 | OYUN
BÖLÜM 8 | KAVGA
BÖLÜM 9 | CEZA
BÖLÜM 10 | DÖVME
BÖLÜM 11 | ZİYARET
BÖLÜM 12 | GECE
BÖLÜM 13 | POINT DE SUTURE*
BÖLÜM 14 | SESSİZLİK
BÖLÜM 15 | DAVETSİZ
BÖLÜM 16 | TAT
BÖLÜM 17 | SORGULAMALAR
BÖLÜM 18 | NEM
BÖLÜM 19 | NOEL
BÖLÜM 20 | BASKIN
BÖLÜM 21 | ARKADAŞLAR İYİDİR
BÖLÜM 22 | KARMAKARIŞIK
BÖLÜM 23 | HAZIRLIK
BÖLÜM 24 | YENİ BİR YIL
BÖLÜM 26 | DOKUNUŞ
BÖLÜM 27 | DÖNMEK
BÖLÜM 28 | BÖCEK
BÖLÜM 29 | BEBEK
BÖLÜM 30 | DELİLİK
BÖLÜM 31 | GİTMEK
BÖLÜM 32 | YOL
ASLANAĞZI | RÉFLEXIONS* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 33 | TAŞ EV
BÖLÜM 34 | MEY
BÖLÜM 35 | KARARLAR
BÖLÜM 36 | KÖKLER
BÖLÜM 37 | BAŞLANGIÇ
BÖLÜM 38 | AYNADAKİ SIR
BÖLÜM 39 | ASLANAĞZI | YARI FİNAL
BÖLÜM 40 | PUS
BÖLÜM 41 | TEK
BÖLÜM 42 | KAN
BÖLÜM 43 | İDA
BÖLÜM 44 | NAR
BÖLÜM 45 | PLAJ
BÖLÜM 46 | SEKEN TAŞLAR
BÖLÜM 47 | RÜZGAR
BÖLÜM 48 | DİKENLER VE GÜLLER
ASLANAĞZI | DOULEUR FANTÔME* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 49 | UYKU
BÖLÜM 50 | YUVAYA DÖNÜŞ
BÖLÜM 51 | TANIŞMA
BÖLÜM 52 | ALEVLER VE KÜLLER
BÖLÜM 53 | ANKA
BÖLÜM 54 | AİLE
BÖLÜM 55 | BİZ
BÖLÜM 56 | YEMEK
BÖLÜM 57 | TEŞEBBÜS
BÖLÜM 58 | DORUK
BÖLÜM 59 | SORULAR VE CEVAPLAR
BÖLÜM 60 | SARIL BANA
BÖLÜM 61 | ANNE
BÖLÜM 62 | GÜNDÜZ DÜŞÜ
BÖLÜM 63 | TRANSPARAN
BÖLÜM 64 | REST
BÖLÜM 65 | KOZ
BÖLÜM 66 | İLK HAMLE
BÖLÜM 67 | PİYON
ASLANAĞZI | CHUTE LIBRE* | ÖZEL BÖLÜM
BÖLÜM 68 | CEPHE

BÖLÜM 25 | KIRILAN HAYALLER

33.6K 1.9K 748
By MmeCha

Bölüme İlham Veren Şarkı:

Halsey - Gasoline

BÖLÜM 25 : KIRILAN HAYALLER

Denizde yükselen, kıyıya vurduğunda köpüren dalgalar gibiydi hislerim. Zapt edemiyordum. Altımda fazlaca hırpalanmış, yarıklarından su alan bir kayığım vardı. Ben dümen tutmayı bilmiyordum. Giderek hırçınlaşan suyun üzerinde sadece savruluyordum. Bir oraya, bir buraya. Bir kıyı, sığınacak bir liman bulma umuduyla...

"Eee söylemeyecek misin? Senin bizim şirketin yeni yıl partisinde ne işin vardı?" diye sordu Taylan ellerini varilin içinde harlı bir şekilde yanmaya devam eden ateşe doğru uzatırken.

Kapalı bir yere gitmek istememiştim, o yüzden beni buraya, sahil kenarındaki gizli yerine getirmişti. Alevlerin sıcaklığı yüzümü yalayıp duruyordu ama içim resmen buz kesmişti. O an, ağaca takılan bir uçurtma gibi zihnimde asılı kalmıştı. Dört bir yanımız açıktı. Üzerimizdeyse her an tepemize inecekmiş gibi duran, dört tahta bacak üzerine oturtulmuş derme çatma bir çatı vardı. Denizin tuzu ve ıslak kum kokusu burnumdan çektiğim derin nefeslerle ciğerlerime doluyordu ama ilk defa beni rahatlatmayı başaramıyordu.

Ellerimi çıplak kollarıma sarıp bakışlarımı çıtırtılar çıkararak yanmaya devam eden ateşe diktim. Taylan'ın sorusuna nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Sanki bin yıldır uyuyordum. Sanki bin yıldır uyumamış gibi yorgundum.

Taylan yanıt bekler gibi ısrarla bana bakmaya devam ederken, "partiye davetliydim." dedim bir şeyler söylemeye mecbur kalarak. "Yani artı bir olarak."

"Öyle mi? Kimin artı biri? Tanıdığım biri mi acaba?" dedi daha da meraklanarak.

"Tanır mısın bilmem. Büyük ölçekli bir şirket sonuçta." diyerek geçiştirmeye çalıştım.

"Bir dakika bir dakika." dedi bir şeylere yeni ayıyormuş gibi. "Siz Atlasla ayrıldınız mı? Niye yılbaşını sevgilinle geçirmek yerine böyle bir geceye geldin ki? " diye sordu. 'Sevgilin' kelimesini telaffuz ederken gözleri istemsizce kısılmış ve hemen ardından dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Atlas'tan biraz olsun bile hazzetmediğini biliyordum. Neyse ki ikisinin de duyguları karşılıklıydı.

"Bu konuda konuşmak istemiyorum." dedim soğuktan titrerken. Ateşi tutuşturduğu ince çıraların hepsi tamamen yanmış, tükenmişti. Elindeki şişeden bolca viski döktüğü bez parçası hala yanmaya devam ediyordu ama o da etrafı ısıtmaya yetmiyordu. Hırsla maskeyi bağlayan ipleri çekiştirip yüzümden söker gibi çıkardıktan sonra, maskeyi ateşin içine fırlattım. Büzüşerek yanan naylonlu kumaşı gözlerimi kısarak izlemek hıncımı almama yetmemişti. Köşeye bıraktığı yeni açılmış viski şişesini alıp kafama dikledim. Boğazımı yakan alışkın olmadığım tadla yüzümü buruştursam da, öyle ya da böyle, bir şekilde ısınmaya ihtiyacım vardı.

Dişlerimin takırdadığını gördüğünde ceketini çıkarıp bana vermeyi teklif etti. Onu biraz abartılı bir şekilde reddettiğimde buna takıldığını görebiliyordum ama sadece omuzlarını 'sen nasıl istersen' dercesine silkip herhangi bir yorum yapmadı. Bunun hastalıklı bir düşünce olduğunun da farkındaydım ama üzerime başka bir adamın kokusunun sinmesindense üşütüp zatürre olmayı yeğliyordum.

Aramızda uzayıp giden sessizlik devam ederken, "Sahi, sizin Atlasla alıp veremediğiniz ne?" diye sordum kendimi tutamayarak. Aklıma sadece kız meselesi olabileceği geliyordu ama onun yarattığı hasımlığın da liseden bu yana devam edebileceğini düşünmüyordum. Belki de edebilirdi, erkek beyninin çalışma prensibi hakkında pek fazla fikrim yoktu sonuçta.

"Kız meselesi." diye onayladı ilk düşüncemi. Sol kaşım benden izin almadan sorgular gibi havalandığında, "ha, yok, öyle sandığın gibi bir şey değil." dedi.

"Melek, lisede bizim iki alt dönemimizdi." diye devam etti. "Her kız gibi onun da gördüğü anda Atlas'a vurulması uzun sürmedi. Ve her kız gibi onun da acımasızca red yemesi de yine fazla uzun sürmedi."

"Melek?" dedim sorar gibi.

"Kız kardeşim."

İşte şimdi taşlar yerine biraz olsun oturmaya başlamıştı. Karşımdaki sadece kardeşini korumaya çalışan bir abiydi. Anlayışla kafamı salladım.

"Sen şimdi Atlas umursamaz, hiçbir şeyi kafasına takmayan biri zannediyorsun, o zamanlar daha da beterdi. Karşısındaki insanı sözleriyle ne derece kırabileceğini hiç hesaplamazdı."

Atlas'ın bundan daha karanlık bir dönemden geçtiğini hayal edebiliyordum. Ama yaptığı şey her neyse belli ki geriye büyük bir hasar bırakmıştı.

"Sonra ne oldu? Yani Melek'e?" diye sordum biraz çekinerek. Anlatmak istemeyebilirdi, eğer istemezse bunu anlardım.

Taylan'ın yüzünü bir anda hiddet bürüdü ve esmer teni sanki bu mümkünmüş gibi biraz daha karardı. "Yurt dışına göndermek zorunda kaldık. Bir süre tedavi gördükten sonra eğitimine orda devam etmesini uygun gördü bizim peder bey." dedi tükürür gibi.

Taylan'ın beslediği düşmanlığı biraz olsun anlayabiliyordum şimdi. Atlas yüzünden kız kardeşinden olmuştu. Gerçi hikayenin bir de öbür tarafını dinlemekte fayda vardı. Hemen galeyana gelip de hareket etmek olmazdı. Bu onların meselesiydi ve araya girmek isteyeceğim en son şey olurdu. Hem zaten ondan önce, bizim kendi aramızda halletmemiz gereken başka hususlar vardı.

"Bengisu'nun harekete geçmek için bu kadar uzun süre beklemesi tesadüf mü sence?" diye sordu. Ama bu soruya bir yanıt beklemediğini biliyordum. "Önceleri erkendi, Melek olayının yatışmasını, suyun iyice durulmasını bekledi. Şimdi de geç kaldı." dedi iki eliyle birden beni göstererek. Şu uğursuz kızın adını duymadan bir günüm bile geçemeyecek miydi benim?

Taylan ceketinin iç cebinden çıkardığı gümüş tablanın içinden bir tane sarma sigara çekip bana uzatırken, hala elimle boğazını kavradığım ve kucağımda sıkı sıkıya tuttuğum yarılanmış viski şişesine baktı. Sigarayı iki parmağının arasında kaldırırken "Bu seni ondan daha fazla ısıtır." dedi.

Sorgular gibi kaşlarım havalanırken sigarayı geriye çekerek dudaklarına götürüp yaktı. Dışarı üflediği ilk nefeste kağıda sarılı şeyin aslında tütün olmadığını anlamıştım. Élodie ve ben kullanmamamıza rağmen Luc ve Axel biranın yanında ot içmeye bayılırlardı ve sırf onların yüzünden hafif ispirtoya benzettiğim bu kokuyu nerede alsam tanırdım. Dışarı ne zaman çıksak barlar sokağının üzerinde yükselen duman, havaya karışmak yerine yoğun bir bulut kümesi şeklinde asılı olurdu ve içeri adım attığınız anda tüm koku etrafınızı sarardı. Ottan birkaç nefes daha çektikten sonra bana uzattı ama başımı sağa sola sallayarak reddettim.

"Sıkıcı." diye söylendi dişlerinin arasından. Telefonuna bakıp saati kontrol ettiğini gördüğümde "on ikiye ne kadar kalmış?" diye sordum. Kafam vücuduma aldığım alkolün de artmasıyla beraber, birkaç saat önceye oranla daha güzeldi. Ama şimdi onunla burada olmak, yeni yıla sadece ismen tanıdığım biriyle giriyor olmak o kadar da iyi bir fikir gibi görünmüyordu gözüme.

"Son yarım saat." dedi ve tuşlara birkaç defa daha bastıktan sonra telefonu cebine attı. "İstersen yeni yıla burada girmeyelim, seni götüreyim." dediğinde usulca başımı salladım.

Yıldızlar bu gece bulutlar yüzünden görünmüyordu ama eminim görebilseydim de gözlerimin önünde çakıp duran minik ışıklardan pek bir farkı olmayacaktı. Şişenin geri kalanını varilin sönmeye yüz tutmuş ateşine doğru boşalttığımda alevler birden harlanarak yükseldi. "Yavaş ne yapıyorsun kendini yakacaksın." dedi Taylan beni can havliyle geriye doğru ittirirken. Topuğum betondaki geniş çatlağa takıldığında ayağım yan döndü ve kıç üstü yere otururken acıyla haykırdım.

Yanıma yaklaşıp hasarı görebilmek adına eteğimin ucundan tuttuğunda, eteğin diğer ucunu da ben yakalayıp sadece ayağımı açıkta bırakacak şekilde bacaklarımı örttüm. Bileğime zarar vermemeye gayret ederek ayakkabıyı tutup çekmeye çalıştı ama çabası nafileydi. "Dur topuğun fena sıkışmış, ayakkabıyı ayağından çıkaralım." dedikten sonra tokayı açmaya koyuldu. Ayakkabıdan kurtulan ama hala burkulduğu yerden bileği zonklayan sağ ayağımı oturduğum yerde ileri doğru uzattım.

Birdenbire olduğum yerden havalandığımda, dudaklarımdan minik bir çığlık koyverdim. Taylan kucağında benimle, kumlara bata çıka adımlar atmaya başladığında anında itiraz ederek "beni indirir misin? O kadar çok acımıyor kendim yürüyebilirim." dedim. Beni sanki hiç duymamış gibi yaparak yürümeye devam etti. Ne kadar tepinsem de bir türlü yere indirmedi. Arabayı bıraktığımız yere döndüğümüzde bu işkence nihayet biteceği için rahatlayarak derin bir nefes aldım. Ancak rahatlamak için henüz erkendi. Tam o anda acı bir frenle bizden birkaç metre kadar ötede duran arabanın farları gözümü aldığı için gözlerimi kısmak durumunda kaldım.

Taylan kısık perdeden sanki bir zafer kazanmışçasına kendi kendine kıskıs gülerken, ben olan biteni anlamlandırmaya çalışıyordum. Önümüzde duran arabanın kapısı açıldı ancak gelenin kim olduğunu seçebilmem için onun dibimize kadar girmesi gerekmişti. Pislik herif bilerek, Atlas görsün diye beni buraya kadar zorla kucağında taşımıştı!

"Onu bana ver." diye hırladı Atlas. Yüzüne bakmak istemiyordum. Öfkesine şahit olmayı hele hiç istemiyordum.

"Sakin ol dostum, sadece ayağını burktu ben de yürüyemeyeceği için yardımcı oluyordum." dedi Taylan beni Atlas'ın kucağına uzatırken. Sanki ben burada yokmuşum gibi konuşmalarına ne demeliydim peki?

"Kendim yürüyebilirim." diye tısladım, bu sefer de Atlas'ın kucağında debelenerek. Tabi ki o da Taylan gibi beni iplemedi ve arabaya doğru yürümeye başladı. Bana elden ele nakliyat yapılan bir eşya gibi davranmaları sinirlerimi daha da çok bozuyordu. Kapıyı açıp beni arka yolcu koltuğuna yerleştirdi ve kapı tekrar kapanmadan önce Taylan'a doğru, "seninle sonra hesaplaşacağız." diye bağırdığını duydum. Sürücü koltuğuna geçtikten sonra keskin bir manevrayla yolu geri dönerken, "seninle hesaplaşmak için o kadar çok beklemeyeceğim." dedi dişlerinin arasından.

Nitekim sadece birkaç dakika sonra, denizi yukarıdan gören bir uçurumun tepesindeydik. Oldukça sert bir şekilde, "madem yürüyebiliyorsun o zaman dışarı çık." dedi ve cevabımı beklemeden kendi kapısını açıp beni aracın içinde yalnız bıraktı. Birkaç saniye daha oturduktan sonra elimi kapının koluna atıp oradan aldığım kuvvetle kendimi kapıya doğru çektim. İnmeden önce son bir kez arabanın radyosundaki saate göz attım. Eğer yanlış ayarlanmamışsa, yeni yıla girmemize son yedi dakika kalmıştı. Kapıdan dışarı önce sağlam ve ayakkabısı hala yerli yerinde duran ayağımı attım. Arabaya tutuna tutuna, tek ayağımın üzerinde sekerek yanına ulaştığımda yüzünden bir saniye olsun silinmeyen sinirle bana baktı. "Ayakkabına ne oldu?" dediğinde sesi buz gibiydi.

"Betonda çatlak varmış topuğum sıkışınca orada bırakmak zorunda kaldım." dedim. Neden sıkıştığını bilmek zorunda değildi. Ona meydan okur gibi gözünün içine bakarak kollarımı birbirine bağladım. Sırf sinirlendi diye kendimden ödün vereceğimi sanıyorsa, çok yanılıyordu.

"Peki paltona ne oldu?"

"Aceleyle çıktığım için onu da vestiyerde unutmuşum." diye diklendim.

Tek ayağımın üzerinde durmaktan yorulduğumda kalçamı arabanın kaportasına yasladım ama bunu yaparken cüretkar ve delici bakışlarımı bir an olsun üzerinden çekmedim.

İleri geri sabırsız birkaç adım attıktan sonra hemen önümde durup iki elini iki yanımdan arabanın kaputunun üzerine yerleştirdi. "Sen bana nasıl bir şey yaşattığının farkında mısın? Partide Aydın denen herifi gördüm. Seni tanıdılar sandım! Sen beni öylece bırakıp gidemezsin duydun mu?" diye kükredi.

Söylediklerine karşılık olarak hiçbir şey diyemedim. Sadece alt dudağımı dişleyip işkence ederken bütün zehrini akıtmasını bekledim.

"Mümkünmüş gibi daha da delirmeme neden olan iki kelime. Hazel benimle. Gönderen? Taylan. Nasıl hissettiğim hakkında bir fikrin var mı senin? Buraya geliyorum seni herifin kucağında buluyorum." derken artık burnundan soluyordu.

"Yeter." dedim bir isyan çığlığı gibi çıkan sesimle ve onu omzundan birkaç defa sertçe ittirdim. "Bir sen kızgınsın, bir sen haklısın."

Beklemediği bir anda bileğini kavrayıp avuç içini burnuma götürdükten sonra derin bir nefes çektim. O, çatık kaşlarla ne yaptığımı anlamaya çalışırken, ben düşüncelerimdeki haklılıkla başa çıkmaya çalışıyordum. Teni buram buram şekerli parfüm kokuyordu. Bileğini sanki parmaklarımı yakmış gibi aniden bırakıp yüzümü tiksintiyle buruşturdum. Daha fazla konuşacak halim yoktu. Taylan'ın içtiği esrarlı sigaranın dumanı kısmen kuytu bir köşede kaldığımız için tamamen ciğerlerimdeydi.

Avuç içine garip bir şekilde baktıktan sonra elini burnuna götürdü ve anladı. Dudaklarını diliyle yavaşça ıslatıp bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama elimi kaldırıp onu durdurarak konuşmasına izin vermedim. "Duymak istemiyorum."

Tabi ki beni dinlemedi. "Ya sen orada kendi keyfimiz için bulunmadığımızı ne çabuk unutuyorsun. Gördüğün her şeyin bir açıklaması var sadece aniden geliştiği için sana önceden haber veremedim." dedi iyiden iyiye sakinleşen ve ikna edici bir tonda tutmaya gayret ettiği sesiyle.

"Bak tamam." dedim gözlerimi ondan kaçırarak. "Sonuçta bana verdiğin hiçbir söz yok ama..."

Çenemi tutup zorla da olsa bakışlarımızı tekrar kesiştirdi. "Sana verdiğim hiçbir söz yok öyle mi?" dedi sesi tekrar tehlikeli bir hal alırken. Sanki yanlış bir cevap versem, ceza olarak gözlerinde harlanan ateşte yanacaktım. Başımı sağa sola sallayıp ellerinden kurtulmaya çalıştım ama bu defa parmaklarını daha da sıkılaştırdı. Tek çare olarak gözlerimi sıkıca yumdum.

"Bana bak, gözümün içine bak. Ben sana ne dedim? Orada gördüklerinden korkma dedim." diye fısıldadı. Yine de onu dinleyip gözlerimi açmak, onunla yüzleşmek istemiyordum.

"Gerçekten sana verdiğim hiçbir söz yok mu senin gözünde?" dedi tekrar alevlenirken. "Senin kapını boşuna mı çaldım ben? Senin kapını boşuna mı kırdım ben?"

Alnını alnıma yasladı. "Ben hayatımda ilk defa birine seninim diyorum, ilk defa birine ait olmak istiyorum."

"Korkuyorum." diye itiraf ettim. "Böyle hissetmek istemiyorum."

"Nasıl?"

"Elimden hiçbir şey gelmiyormuş gibi, çaresiz." dedim sesim titrerken. Kırık dökük hayallerim damarlarım boyunca kanımda yürüyor, minik parçalar kalbime saplanıp kaldıkça beni sızlatarak kanatıyordu.

Tam o anda arkamda, denizin üzerinde havai fişekler patlamaya başladı. Kafamı çevirip manzarayı izlemeye koyuldum. Biri bitmeden bir diğeri başlıyor, ardı arkası kesilmeden gökyüzünü aydınlatıp suyun üzerinde yalancı yakamozlar oluşturuyorlardı.

Atlas beni belimden tutup kaldırarak kaputun üzerine oturttuğunda, yavaşça ona doğru döndüm. "Ben yeni yılı nasıl karşılamak istediğimi çok iyi biliyorum." dedikten sonra tüm açlığıyla dudaklarıma saldırdı. Aynı anda hem öfkesini, hem korkusunu, hem de arzusunu tüm vücudumda, en keskin hatlarıyla hissettim.

Ve o an anladım. Eğer o, günün sonunda istediğini alıyorsa, benim kırılıp dökülmemin herhangi bir sakıncası olmayacaktı. Bunu bu kadar geç fark etmem tamamen benim saflığımdandı.

Çığlık çığlığa bağırıp onu var gücümle ittirmek istiyordum ama bunun yerine alt dudağına dişlerimi geçirip emmeye başladığımda, genzinden kopup gelen bir hırlamayla bacaklarımın arasına girip kendini bana daha çok bastırdı. Kollarının arasında titremeye başladığımda kendini zorlukla da olsa geri çekip bakışlarını benden kaçırdı.

"Üşüdün içeri geç."

'Üşüdüğüm için titremiyorum aptal adam!' diye bağırmak istedim. Onun yerine, "bana emir verme." diye hırladım ve şaşkınlığından faydalanıp onu kolayca ittirebildiğimde geriye doğru sendeledi. Hemen kendimi aşağı doğru kaydırıp ayakkabının topuğunun üzerine yumuşak bir iniş yaptım. Arabanın yolcu kapısını açarken omzumun üzerinden dağılmış haline bakıp, "bu konuşmanın burada bittiğini sanıyorsan çok yanılıyorsun." dedikten sonra kendimi içeri attım.


Yazarın Notu:

Merhaba, yine bir Pazar, yine biz geldik!
Umarım bölümde bir kısım şeyleri açıklığa kavuşturabilmişizdir. Önümüzdeki bölümde, sinyallerini verdiğimiz üzere, eve gittiklerinde tekrar alevlenecek bir tartışma bekliyor bizi, hadi bakalım hayırlısı😅

Bu hafta biraz düşen oylardan yakınmak istiyorum. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; bu hikayede hiçbir zaman oy ya da yorum sınırı olmayacak. Sınırları çok samimiyetsiz bulmakla beraber biraz da tehditvari olduklarını düşünüyorum. Oy yoksa, yorum yoksa bölüm de yok mantığı bana çok ters. Beğenen kişi zaten oy verir, onda değişik hisler, heyecanlar uyandırmayı başarmışsan oyu da hak etmişsindir diye düşünüyorum.

Uzun lafın kısası, lütfen verdiğim emeği görmezden gelmeyin ve sol alt köşedeki yıldıza dokunarak oy verin🌟🌟🌟

Her zamanki gibi destek olmak için emojilerinizi bu satıra bırakabilirsiniz. İnanın bizi yukarı çıkaran şeylerden biri de buraya yaptığınız emojili yorumlar🙏🏻

En etkin kullandığım mecra Instagram. Bölümlerden önce, daha çok da yazarken hikayemde paylaşım yapıyorum. mme.cha kullanıcı adıyla ulaşabilirsiniz. Tüm sosyal medya hesaplarımın linkleri aynı zamanda Wattpad profilimde de bulunuyor.


Haftaya görüşmek dileğiyle,

Sevgiyle,
MmeCha

Continue Reading

You'll Also Like

1M 57.3K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
349K 27.6K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
90.9K 1.6K 42
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
336K 12.6K 62
[DÜZENLENİYOR] Bir hastasına iyilik yapmak isteyen Ahu, hastane kayıtlarından aldığı numarayı yanlış girip bir komutana yazarsa ne olur? Nerden bileb...