BEDEL

By neclakursun

8.1M 363K 33.6K

BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurba... More

BEDEL 1 *KESİTLER*
BEDEL 2 *KANA KAN*
BEDEL 3 *GERGİN BEKLEYİŞ*
BEDEL 4 *KARAR*
BEDEL 5 *İLK KURBAN*
BEDEL 6 *BENİM OLACAKSIN*
BEDEL 7 *HÜKÜM VERİLDİ*
BEDEL 8 *BEDEL DEĞİL, GELİN*
BEDEL 9 *ÖMER AĞA*
BEDEL 10 *NİŞAN*
BEDEL 11 *HAYAL KIRIKLIĞI*
BEDEL 12 *DÜĞÜN TELAŞI*
BEDEL 13 *VEDA*
BEDEL 14 *ÖMERLE İLK KARŞILAŞMA*
BEDEL 15 *HOŞGELDİN GÖNLÜME*
BEDEL 16 *YÜZÜME VURAN ACI GERÇEKLER*
BEDEL 17 *KUMA*
BEDEL 18 *ALLAH'IN EMANETİYİM"
BEDEL 19 *YENİ EVİMDE İLK GÜN"
BEDEL 20 *BEN SENİN KOCANIM*
BEDEL 21 *HAKAN*
BEDEL 22 *KAÇIŞ*
BEDEL 23 *İFTİRA*
BEDEL 24 *KAÇ CANA KIYACAKSINIZ*
BEDEL 25 *YA NİKAH YA HAPİS*
BEDEL 26 *GÜÇLÜ KADIN*
BEDEL 27 *HAMİLE MİSİN*
BEDEL 28 *BİZ EVLENİYORUZ*
BEDEL 29 *MESAFELER*
BEDEL 30 *YARAMA İLAÇ*
BEDEL 31 *ÜNİVERSİTE MEZUNU*
BEDEL 32 *SEVDA*
BEDEL 33 *EVİMİN HANIMI OL*
BEDEL 34 *İKİNCİ KAÇIŞ*
BEDEL 35 *BOĞULUYORUM*
BEDEL 36 *ASLA BIRAKMAM*
BEDEL 37 *SENİ SEVİYORUM BAŞ BELASI*
BEDEL 38 *FATİH*
BEDEL 39 *SENİ UNUTAMIYORUM*
BEDEL 40 *BENİM BEDELİMİ KİM ÖDEYECEK*
BEDEL 41 *İŞ YEMEĞİ*
BEDEL 42 *DAVETSİZ MİSAFİR*
BEDEL 43 *BEBEĞİM*
BEDEL 44 *ATEŞE PERVANE*
BEDEL 45 *ÖMERSİZ BİR GECE*
BEDEL 46 *BÜYÜK SÜRPRİZ*
BEDEL 47 *UYAN ANNECİĞİM*
BEDEL 48 *PİŞMANLIK*
BEDEL 49 *HUZURUM*
BEDEL 50 *BABA EVİ*
BEDEL 51 *GEÇMİŞİN İZLERİ*
BEDEL 52 *İSTANBUL*
BEDEL 53 *İNTİKAM*
BEDEL 54 *EVE DÖNÜŞ*
BEDEL 55 *ELİMİ TUTAN ATEŞ*
BEDEL 56 *NEFSİN ESİRİ*
BEDEL 57 *KARANLIĞIMA DOĞAN GÜNEŞ'İM*
BEDEL 58 *İHANET ETMEDİM*
BEDEL 59 *UYAN GÜZEL KIZIM*
BEDEL 60 *İSYAN*
BEDEL 61 *İMTİHAN*
BEDEL 62 *GİTMEK Mİ ZOR KALMAK MI??*
BEDEL 63 *YABANCI*
BEDEL 64 *YENİ BİR BAŞLANGIÇ*
BEDEL 65 *UMUT HİÇ BİTMEZ*
BEDEL 66 *SENLE BİR ÖMRE BİSMİLLAH*
BEDEL 67 *BİR ÖMÜR FEDA*
BEDEL 68 "ÇALINAN HAYATLAR"
BEDEL 69 *HAKKINI HELAL ET*
BEDEL 70 *AŞK 🕋🕋*
BEDEL 71 *YÜREĞİME DÜŞEN KOR*
BEDEL 72 *YARGISIZ İNFAZ*
BEDEL 73 *GİDİYORUM*
BEDEL 74 *AYRILIK*
BEDEL 75 *BELİRSİZ BİR HAYAT*
BEDEL 76 *BİTTİ*
BEDEL 77 *VAZGEÇTİM GÖZLERİNDEN*
BEDEL 78 *GİDEMEZSİN*
BEDEL 79 *SÖYLEMEYİN*
BEDEL 80 *HOŞGELDİN KADINIM*
BEDEL 81 *BİR ADIM*
BEDEL 82 *AŞK NEDİR?*
BEDEL 83 *YÜREĞİNE MAHKUM*
BEDEL 84 *MÜEBBETİM*
BEDEL 85 *KAVUŞMA*
BEDEL 86 *BEBEK TELAŞI*
BEDEL 87 *ÇİÇEĞİM *
BEDEL 88 *HOŞGELDİN HAYATA*
BEDEL 89 *BABA OLMAK*
BEDEL 90 *CENNET*
BEDEL 91 * MAŞALLAH*
BEDEL 92 *SABRIN MÜKAFATI*
BEDEL 93 *VUSLAT*
BEDEL 94 *FİNAL 1*
BEDELİN SERÜVENİ

BEDEL 95 *FİNAL*

86.5K 3K 1.7K
By neclakursun

Selam canlar..
Öncelikle hepinize hayırlı bayramlar diliyorum.
İşte heyecanla beklediğiniz finale geldik. Hala okumama gibi bir şansınız var bölümü. Sorumluluk kabul etmiyorum. Mutlu son isteyenler diğer finalde kalsın lütfen.

Önceki final bölümü Elif'in ağzından oldu. Son finalde Ömer'i dinlemeye ne dersiniz. Buyrun Ömer'in ağzından, uzun upuzun bir bölüm.

BEŞ YIL SONRA

Yine bir bayram sabahı. Eski bayramlardan çok farklı, çok eksik..

Bayram namazını kıldıktan sonra konağa döndüğümüzde herkes uyanmış, hazırlanmış, sofra kurulmuştu. Konağa girdiğimde avluda tek başına oturan Elif'le karşılaştım. Beni görünce yüzünde içten bir tebessümle ayağa kalkıp karşıladı beni.

"Benim meleğim ne kadar güzel olmuş bugün."

"Teşekkür ederim sende çok yakışıklısın her zamanki gibi."

Elif'i sımsıkı sarıp kokusunu doyasıya çektim içime. Bir yanı hep eksikti Elif'in, hep eksik kalacaktı. Tıpkı benim gibi. Ama yine de yüzü gülüyordu. Herşeye rağmen onun yüzündeki tebessüm yüreğimi ısıtıyordu.

"Hadi içeri girelim. Bayramlaşmak için bizi bekliyorlar."

"Yemekten sonra anneme gidelim mi?" Derken gözlerine dolan hüzün yüreğimi acıtmıştı. Sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetinmiştim.

İçeri girip bayramlaştıktan sonra kurulan sofraya oturduk ailece. Ne sofralarımızın eski tadı vardı artık ne de bayramlarımızın. Zaman içinde ailemize yeni katılanlar da olmuştu, kayıplar da. Harun evlenip yeni bir aile kurmuştu kendine.

Yemekten sonra Eyüp'le Berfin'i de yanımıza alarak yola çıkarken hepimizin gözlerinde acı hakimdi. Mezarlığa girdiğimizde arabadan inip Güneş'imin mezarının yanına geldik. Yanyana dizilmiş iki mezarın arasına gömülmek istedim o an.

"ELİF KIRATLI" yazan mezarın başında duran Berfin'in yol boyu sessiz akan gözyaşları hıçkırığa dönüşürken yüreğimdeki kor daha da alevleniyordu.

Elif'im, gönül yaram, doyamadığım sevdam. Benim sarmaya doyamadığım sıcacık teni artık toprağındı. Ona son sarılışımda sıcacık teni buz kesmişti. O günden beri bir daha ısınamamıştım. Elif'imin sıcaklığı olmadan nasıl ısınabilirdim ki. Onun olmadığı hangi yatak ısıtabilirdi. Gidişiyle baharımı, güneşimi, yaşama sevincimi götürmüştü. Beni hayatta tutan tek şey çocuklarımdı.

Elif'im, doyamadığı kızına kavuşmuştu sonunda. Bu dünyada saramadığı yavrumuzu ahirette saracaktı. Güneş'in ihtiyacı yoktu annesine, bizim ihtiyacımız vardı. Benim ve üç yavrumun. En çok ta minik Elif'imin.

Elif Ravza.. Benim küçük meleğim. Annesinin kokusunu bile alamamıştı hiç. Onun doğumu, annesinin ölümü olmuştu. Annesinin isteğiydi adının Ravza olması. Elif ismini de ben koydum kızıma. Rabbim bir Elif'i almıştı ama yerine başka bir Elif göndermişti bana. Herşeyiyle annesine benzeyen meleğim. Hep bir yanı eksik büyümüştü kardeşleri gibi. Kimse istemiyordu ona Elif dememi. Sadece ben kullanıyordum ve kızım da çok seviyordu annesinin ismini taşımayı. Sadece ismiyle değil, güzelliğiyle ve bütün yönleriyle annesinin kopyasıydı kızım.

Eyüp için kardeşini kabullenmek çok zor olmuştu. Annesinin ölümünden hep onu sorumlu tutardı. Bir yaşına gelene kadar Eyüp hala nefret ediyordu ondan. Ona olan ilgimize katlanamıyordu. Berfin ise hep kardeşine sahip çıkıp kollardı. Annesini kaybettiğinde sekiz yaşında bir anne olmuştu kardeşine.

Elif yürümeye başladığında her çocuk gibi evi dağıtmaya meraklıydı. Herşeyi merak edip karıştırmayı çok severdi. Birgün Eyüp'ün bağırmasıyla odaya girdiğimde Elif'i yerde baygın görünce koca dünya başıma yıkılmıştı sanki.

"Ne yaptın çocuğa?" Diye telaşla bağırınca Eyüp yerinden sıçramıştı.

"Birşey yapmadım. Çantamı karıştırıyordu elinden çekerken..." Eyüp açıklama yaparken ben kızımı hemen kucaklayıp annemle birlikte hastaneye yetiştirmeye çalıştım. Yol boyu defalarca dua etmiştim Rabbime, kızımı almasın benden diye. Elif'imin ölümünden sonra hayata tutunma sebebim olmuştu çocuklarım. En çok ta Ravza.

Hastane ye ulaştığımızda kızımı acilen odaya alıp müdahale etmişlerdi. Bir yerinde kanama yoktu ama hareketsiz yatıyordu yavrum. Arkamdan Harun hastaneye geldiğinde yanında Eyüp te vardı. Yol boyu ağlamış olacak ki gözleri kızarmıştı.

"Baba, kardeşim nasıl?" Diye sorduğunda sinirle baktım ona. Kardeşine olan nefreti sonunda zarar vermişti ona. Henüz dokuz yaşındaki çocuğun yüreğindeki nefrete anlam veremiyordum.

"Bu bebek annesinin sebebi oldu. Elif onun yüzünden öldü. Elif onu doğurmasaydı ölmeyecekti." Gibi söylentileri ciddiye alarak, annesinin ölümünden kardeşini sorumlu tutuyordu.

"Ölüyor kardeşin. Artık rahatlayabilirsin." Diye haykırmamla ağlamaya başlayınca Harun sarılmıştı Eyüp'e.

"Nasıl konuşuyorsun abi. O daha çocuk. O birşey yapmamış. Kendiliğinden bayılmış."

Odanın kapısı açılınca Rabbime binlerce kez şükrettim. Kızımın ağlama sesi geliyordu içerden. Kendine gelmişti meleğim. Kapıda görünen doktora merakla bakarken açıklama yapmıştı.

"Çocuğunuz kendine geldi. Fakat düşmeden kaynaklanan bir bayılma değil bu. Vücudunda hiç darbe izi yok. Daha önce de bayılma vakasıyla getirmiştiniz. Doktorun sizden istediği tahlilleri yaptırmış mıydınız o zaman?"

"Evet ama bazı sonuçlar daha elimize geçmedi. Kalbinde bir sorun varmış ama araştırılıyor daha."

"Bir süre gözlem altında tutacağız. Bazı tetkikler yapmamız gerekiyor."

Doktorla konuştuktan sonra odaya girdiğimde Eyüp odada kardeşinin yanındaydı. Kardeşinin elini tutmuş, saçını okşarken ağlıyordu. Eyüp ilk kez kardeşine böyle şefkatle yaklaşmıştı. O günden sonra ise kardeşine çok düşkün olmuştu.

Elif Ravza'da kalp hastalığı çıkmıştı ve geçirdiği ameliyat ve tedaviyle yenmişti hastalığı. Minicik bedeni direnmişti hastalığa. Güçlüydü benim kızım. Eyüp şimdiye kadar hep kardeşini annesinin katili gibi görürken artık herşeyden koruyordu kardeşini.

Elif'imin asıl katili bendim. Benim yüzümden ölmüştü sevdiğim kadın. Oysaki zamanında hastaneye yetiştirseydim herşey çok farklı olacaktı. Bana yalvarmaları hala kulağımda çınlıyordu ve ömür boyu silinmeyecekti hafızamdan.

Tam beş yıl önceydi. Meleğimize hamileydi Elif'im. Hayatımızdaki herşey o kadar güzeldi ki mutluluk sarhoşuydum onun yanında. İki çocuğumdan sonra bir melek daha şereflendirecekti sıcacık yuvamızı. Kolay olmamıştı bebeğimize sahip olmak. Uzun ve yorucu bir tedaviden sonra hamile kalabilmişti. Bazen onun yerine ben pes edip yoruluyordum ama o pes etmiyordu. Tedavi süreci çok yıpratmıştı onu. Defalarca tedaviyi bırakmasını söylediğim halde ısrarla devam etmişti. Sonunda çabaları sonuç vermişti ve kızımıza hamile kalmıştı.

Bebeğimizin hazırlıklarını yaparken mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Herşeyi özenle, heyecanla hazırlıyordu. Elif mükemmel bir eş olduğu gibi mükemmel bir anneydi.

Hesabımıza göre kendi doğum gününe yakın zamanda doğum yapacaktı ama sancıları iki ay öncesinden başlamıştı. Doktoru devamlı yatmasını söylediği için çoğunlukla yatıyordu.

Bir gece Elif'in inlemesiyle gözümü açınca hemen panik halinde hastaneye yetiştirmiştim ama doktorumuz boşa telaş yaptığımızı söylemişti. Aradan birkaç gün geçmeden tekrar sancısı başlamıştı ve beni aradığında işten çıkıp hemen hastaneye götürmüştüm. Yine doktordan aynı şeyleri duymuştuk.

"Boşuna telaş yapıyorsunuz. Henüz yedi aylık. Sancıları için yazdığım ilaca devam edin. Bir haftaya kadar kesilir."

Elif'in kendi doktoru tayin edildiği için onun yerine gelen doktor ilgileniyordu Elif'le ama içimiz hiç rahat değildi. Tahlil yapmadan sadece ultrasona bakarak ilaç yazıp göndermişti bizi eve.

Ve işte o kara gece. Elif'imin yine sancı içinde beni uyandırmaya çalıştığı gece. Birkaç saat öncesinden halsizliği başlamıştı ama o gece hep çocuklarıyla vakit geçirmek istemişti. Çocukların uyku düzenine çok dikkat ettiği halde o gece geç saate kadar uyanık kalmalarına izin vermişti. Son gecesinde doyasıya vakit geçirmişti çocuklarımızla. Gülüşme sesleri odaya kadar gelirken dayanamayıp yanlarına gitmiştim. Elif'im, çocuklara küçükken yaptığı yaramazlıkları anlatırken çocuklar kahkahaya boğuluyorlardı. Elif'in de onlardan aşağı kalır yanı yoktu. Hem anlatıp hem gülüyordu. Ben de aralarına katılınca keyifleri daha fazla yerine gelmişti.

"Gel bak bebeğimize isim bulduk." Derken gözlerinin içi parlıyordu.

"Çocuk daha yedi aylık. Doğsun sonra isim düşünürüz."

"Biz düşündük baba. Ravza olsun adı. Çok güzel isim değil mi baba?"

"Güzel ama zamanı gelene kadar daha çok isim bulursunuz siz."

"Hayır Ravza güzel. Hem doğduktan sonra yine umreye gidelim baba. Peygamber Efendimizin ravzasına gidelim yine."

"Gideriz kızım. Yine ailece gideriz. Hem sen orda ablalık yaparsın kardeşine. İkiniz kardeşinize bakarken biz de annenizle tavaf yaparız."

"Ben de tavaf yapacağım. Hem büyüdüm artık tek başıma bile tavaf yaparım. Berfin baksın bebeğe."

"Tabi ya. Kocaman adam oldun sen oğlum. Kardeşlerine abilik yaparsın."

Çocuklarla sohbet ettikten sonra onları uyutmak zor olmuştu. Saat geç olduğu halde muhabbet etmek istiyorlardı. Çocukları yatırdıktan sonra Elif bir süre seyretti onları. Yüzündeki ifadeden sancı çektiği anlaşılıyordu.

"Hasta halinle bu kadar hareket etme. Doktorun ne dediğini unuttun mu? Kalk yatalım hadi."

"Doktor ne diyor ki? Yat, yat, yat! Başka birşey bilmiyor. Sonunda öldürecek beni, hep yatarım artık."

"O nasıl laf? Doktor, iyiliğin için söylüyor. Devamlı hareket halindesin. Sancın olunca doktoru suçluyorsun."

"Yatarak sancı geçmiyor işte. Ağrılarımın sebebini öğrenmemiz lazım."

"Hamilelikten olmasın." Diye alay ettiğimde tuhaf şekilde yüzüme baktı.

"Neden daha önce aklıma gelmedi. Zekana hayranım tebrikler."

Gülüşmeye başlayınca kollarıma sardım meleğimi. Çocukların odasından çıkarken başlarına birer öpücük kondurmayı ihmal etmemişti. Son kez şefkat dolu bakışlarla seyredip üstlerini örttükten sonra çıkmıştı odadan.

Yatağa girince kollarıma sardım meleğimi. Belki iyi gelirdi onlara şefkatim. Onu son sarışım olduğunu bilmeden. Bir daha bu yatakta onun sıcaklığını bulamayacağımı bilmeden. O da bilmiyordu ama hissetmişti sanki. Kollarımda olmanın tadını çıkarırken sanki vasiyetini söylüyordu.

"Çocuklara iyi bak olur mu. Bazen sinirli oluyorsun kırma onları. Ben de bazen sinirimi onlardan çıkarıyorum ama sonra çok üzülüyorum. Ben olmadığım zamanlarda önce Allah'a sonra sana emanet onlar."

"Neden şimdi bunları söylüyorsun? Doğumda en fazla iki gün yatarsın hastanede. O süre içinde çocuklar sahipsiz mi kalacak sanıyorsun."

"Olsun sen yine de ilgini ihmal etme." Elif'imin sesi buğulanınca konuyu değiştirme gereği duydum. Yaşadığımız güzel günleri andık birlikte. Ne az şey yaşamışız, o gece farkettim. Anlatıp mutlu olacak bir düğün anımız bile yoktu Elif'le.

"Ben Güneş'i çok özledim." Demişti en son. Hüzünlüydü son gecesinde. Ben güzel şeylerden bahsettikçe Elif'im hüzünlü günlerini anıyordu ama onla yaşadığımız sorunlu zamanlardan hiç bahsetmemişti. Ona yaptıklarımı bir kez olsun yüzüme vurmamıştı.

Yüzüne yakından baktığımda ne kadar çöktüğünü farkettim. Yine de güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Başka bir güzellik vardı yüzünde.

***

"Uyansana ölüyorum!" Diye bir inleme kulaklarımda uğuldarken gözlerimi zoraki açmaya çalıştım. Elif yine ağrıdan inliyordu ama elimden gelen hiçbir şey yoktu. Hasteneye her götürüşümde boşuna geldiğimizi söyleyip eve gönderiyorlardı.

"İlacını içtin mi?" Diye sormamla zoraki bir "Evet" dökülmüştü dudaklarından. Çaresizce tekrar başımı yastığa koyup karnını okşamaya başladım.

"Dayan güzelim. Elimizden gelen birşey yok. Yarın başka bir doktora götüreyim seni. Gerekirse sezaryenle erkenden alsınlar "

"Olmaz! Daha çok küçük o, dayanamaz."

Elini karnına koyunca elimle buluşan elini avuçlarımın arasına aldım. Onun bu hali karşısında çaresiz kalmak içimi acıtıyordu. Elif'in sancısı biraz dinmiş olacak ki inlemeleri hafiflemişti.

Gözlerime çöken ağırlık, uyanık kalmama izin vermiyordu. Uyumamaya çalışsam da yorgun bedenim daha fazla direnememişti. Karımın acı dolu inlemeleri kulağımda uğuldarken ben uykuya yenik düşmüştüm.

Kapanan gözlerim, tekrar açıldığında ezan sesi yankılanıyordu dışarda. Gözlerimi açınca hemen Elif'e baktım. O benden destek beklerken ben nasıl uyuyabilmiştim. Elif'i uyuyor halde görünce sevinmiştim. Ezan sesi sustuktan sonra sessiz olmaya özen göstererek abdest almak için yataktan çıktım. Namaz kıldıktan sonra Elif'i uyandıracaktım namaz için.

Lavaboya girip ışığı yakınca bacağımdaki kanı farkettim. Yatarken bir yerimde kesik olma ihtimali yoktu ve acı da yoktu bir yerimde. Bir anda aklıma gelen düşünceyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Korku içinde odaya koşup Elif'in üstündeki örtüyü çekince dünyam başıma yıkıldı o an. Elif kanlar içinde yatıyordu.

"Elif! Uyan Elif'im uyan! Kalk ne olur!" Ne haykırışıma cevap veriyordu ne de sarsmama. Bedeni sıcacıktı, kalbi atıyordu ama uyanmıyordu. Hastalıktan zayıf düşmüş bedenini kucaklayıp arabaya bindirdiğimde bile uyanmamıştı. Arabayı deli gibi sürerek hastaneye yetiştirmeye çalışıyordum. Bebeğimden çoktan geçmiştim ama Elif'imin saçının teline zarar gelmesine dayanamazdım.

Elif'i aldıkları odanın kapısını yüzüme kapanırken çaresizce baktım ardından. İçeri telaşla girip çıkanlar, hastaneye çağırılan doktorlar hiçbir bilgi vermiyorlardı. Telaşlı bir koşuşturma vardı odanın önünde.

Gecenin üstündeki perde tamamen kalkmış, gün aydınlığa kavuşmuştu ama benim için güneş, Elif'imin kendine gelmesiyle doğacaktı. Koridordan bana doğru telaşla gelen ailemi görünce bir anda aklıma çocuklarım geldi. Onları evde yalnız bırakmıştım ve ne telefonumu almıştım yanıma ne de aileme haber vermeyi akıl edebilmiştim. Ayağa kalkıp son kalan gücümle kendimi annemin kollarına atıp çocuk gibi ağlamaya başladım. En son kızımı kaybettiğimde bu kadar güçsüz hissetmiştim kendimi.

"Oğlum, ne oldu Elif'e? Durumu nasıl? Yatağınız kanlar içindeydi."

"Bilmiyorum anne. Gece kanaması olmuş bayılmış. O acı çekerken ben uyudum. Uyandığımda kanlar içindeydi. Kimse birşey söylemiyor. Çıldırmak üzereyim."

"Sakin ol oğlum. Dua et. Allah'ın izniyle birşey olmaz ikisine de."

"Bebekten vazgeçtim. Elif'e birşey olmasın yeter. Çocuklar... çocuklar nerde?"

"Harun konağa götürdü onları. Çok korkmuşlardı yatağı kanlı görünce. Sizi bulamamışlar, senin telefonundan bizi aradıklarında ağlıyorlardı."

"Elif birkaç saat önce onları bana emanet etmişti. Ben emanetlerime sahip çıkamıyorum. Elif benden destek beklerken uyudum anne uyudum."

Doktorun kapıda görünmesiyle hızla yanına gittim. Ağzından çıkacak tek bir söz bekledim. "Elif iyi. Eve götürebilirsiniz." Demesini bekledim.

"Eşinizin durumu iyi değil. Sezaryene alacağız ama durumu riskli. Şimdi bir seçim yapmanız gerek. Anneyi mi kurtaralım yoksa bebeği mi?"

"Bu nasıl soru? Karımı kurtarın. Ona birşey olmasın."

"Çok kan kaybetmiş. Kan naklettik ama yeterli değil. Acilen kan bulmamız gerek."

İlk kez bir belgeyi imzalarken yüreğim yanıyordu. Bebeğimin ölüm kararını imzalıyordum. Yedi aydır heyecanla beklediğimiz bebeğimizin ölümüne karar veriyordum. Elif'i, riskli bir ameliyata almalarına izin veriyordum. Elif uyandığında bebeğimizin öldüğünü nasıl açıklayacağımı düşünüyordum.

Ailede kanı uyan herkes gelmişti kan vermeye. Elimde olsa canımı verirdim onun iyi olması için ama uykumdan bile vazgeçememiştim. İyi bir koca değildim ben. Hiçbir zaman da olmayacaktım.

Elif'in ameliyatta olduğu her saniye bir yıl kadar uzun geliyordu bana. Sanki zaman durmuş, geçmeyi unutmuştu.

"Oğlum, çocuklarla konuş biraz toparlasınlar kendilerini." Diyen annemin elindeki telefonu kulağıma yaklaştırdığımda Berfin'in hıçkırıkları duyuluyordu.

"Kızım, neden ağlıyorsun? Kocaman kız oldun artık."

"Annem iyileşecek mi baba?" Diyen sesi zor çıkıyordu.

"Allah'ın izniyle iyileşecek kızım. Siz dua ediyorsunuz değil mi?"

"Ediyoruz baba. Annemi getir bize ne olur. Çok kan vardı yatakta. Çok korktum."

Berfin'in sesi telefondan uzaklaşırken Eyüp'ün sesi girmişti araya bu kez.

"Baba, annem nasıl? Neden o kadar kan akmış? Gelirken annemi de getir ne olur."

"Annen iyi olacak inşallah oğlum. Biz gelene kadar kardeşine iyi bak. Anneni getireceğim size."

Çocuklarımı teselli ederken benim yüreğim yanıyordu. Elif saatlerdir içerdeydi ama ne bir ses ne bir haber gelmiyordu. Ona destek olmak için yanına girmek istemiştim ama doktoru izin vermemişti.

Ameliyathanede normalden fazla hareketlilik oluşmaya başlayınca bir terslik olduğunu farketmiştim. Odaya giren doktorların sayısı artmaya başlamıştı. Sonunda doktoru çıkıp durumu hakkında bilgi vermişti.

"Hastamızın hayati tehlikesi var. Herşeye hazırlıklı olun." Demesiyle feryat etmeye başladım.

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek hayati tehlikesi var? Hani iyiydi durumu. Hani normaldi sancıları."

Doktorun yakasına yapışınca elime yapışan eller zor kurtarmıştı doktoru elimden. Günlerdir her gelişimizde sorun olmadığını söyleyip bizi eve gönderen doktor, şimdi hayati tehlikeden bahsediyordu. Tekrar ameliyathaneye dönerken arkasından haykırdım.

"Karıma birşey olursa bunun bedelini ağır ödersin."

Çocuğumdan çoktan vazgeçmiştim. Şuan onu bile düşünemeyecek haldeydim. Bir daha kesinlikle çocuk istemeyecektim Elif'ten. İki çocuk yetmez gibi sürekli çocuk istiyorduk. Bu da bize büyük bir ders olacaktı.

Her saniye, canımı acıtarak geçerken gün öğleyi bulmuştu. Çocuklar devamlı arayıp benle konuşmak istiyordu ama onlara verecek cevabım yoktu. "Annenizi getireceğim." Demeye korkuyordum. Ya götüremezsem! Düşünmeye bile korktuğum bu düşünce yüreğimi acıtıyordu.

Kapıda doktorun görünmesiyle hızla yerimden kalkıp doktorun karşısına dikildim. Başka bir doktordu bu. Doktorun yüzüne merakla bakarken ağzından çıkacak tek bir güzel cümle bekledim. "Elif iyi." Demesini bekledim. Doktorun yüzündeki ifadeyi incelerken dudaklarından dökülen sözler kıyametim oldu.

"Malesef hastamızı kurtaramadık. Başınız sağolsun."

Anlamsızca doktorun yüzüne bakarken söylediklerinden anlam çıkarmaya çalıştım. Bebeğimiz mi ölmüştü? Elif'im iyi miydi? Ölen Elif'im olamazdı değil mi? Ölemezdi Elif.

"Bebeğim.. öldü mü? Karım? O nasıl? İyi değil mi?"

"Eşinizi kaybettik. Bebeğiniz..." Gerisini hatırlamıyorum. Sonrası kocaman bir boşluk. Etrafımda oluşan kalabalık, feryat figan sesleri, bedenimi tutup oturtmaya çalışanlar... Herşeyi görüyordum ama idrak edemiyordum. Beynimde binlerce ses uğulduyordu. Ama bir ses vardı ki bütün sesleri bastırıyordu.

"Uyan ölüyorum." Elif'im ölürken ben uyuyordum. İnlemeleri arasında gözlerim uykuya teslim olmuştu. İnleme sesleri kulağımda öyle çınlıyordu ki benle konuşanları duymuyordum bile. Etraftaki seslerle birlikte görüntüler de kararmaya başlamıştı yavaş yavaş. Yine Elif'in acı dolu inlemeleri kulağımdayken bedenim huzursuz bir uykuya teslim olmuştu.

***

Gözlerimi zoraki aralarken nerde olduğumu anlamaya çalıştım. Bütün vücudumun ağrıdığını hissediyordum. Hastane odasındaydım ve yanımda babam vardı. Gözlerimi kapatıp zihnimi toparlamaya çalıştım bir süre. En son duyduklarım rüya mıydı yoksa? Elif iyi miydi? Evet rüyaydı. Gerçek olamayacak kadar acıydı. Başımın dönmesine rağmen yerimden doğrulup babamın karşısına oturdum.

"Ameliyat bitti mi baba? Elif nasıl? Kendine geldi mi?"

Babam başını önüne eğince gözünden bir damla yaş süzülmüştü yanağına. Oysa ki babam hiç ağlamazdı. Sadece ölüm olduğunda ağlardı. Dayanamazdı ölümlere. En son Güneş öldüğünde ağladığını görmüştüm. Bebeğimin ölümüne mi ağlıyordu?

"Elif.. Elif ameliyattan..." Babam sözünü bitiremeden hızla yerinden kalkıp odadan çıkınca ben de peşinden çıktım. Çıktığım odanın dışında kıyamet yaşanıyordu sanki. Kıyametti bu. Ömrümün kıyameti, yüreğimin kıyameti. Acı gerçekle karşı karşıyaydım. Elif'im yoktu artık. Hayatım yoktu. Onu almışlardı benden. Bu kez bebeğimi yalnız göndermemişti ahirete. Kendisi de gitmişti bebeğimizle birlikte.

Ameliyathanenin kapısına gidip yumruklamaya başladım. Elif'i sağlam göndermiştim içeri. En son tuttuğum elleri sıcacıktı. Yapamazdı Elif. Bırakamazdı beni. Bizi bırakamazdı. Görmem lazımdı Elif'i.

"Açın şu kapıyı! Elif'i verin bana! Karımı verin! Açın diyorum lan açın! Karımı gösterin."

Kollarımdaki güç beni geri çekerken ameliyathanenin kapısı açılmış, içerden bir doktor çıkmıştı.

"Ne yaptığınızın farkında mısınız? İçerde operasyon var."

"Karım nerde? Ne yaptınız ona?"

"Ömer, gel oğlum otur şöyle sakinleş." Diyen sesin sahibi hocama çevirdim bakışlarımı. Elif'ten sonra benim doğru yola gelmeme vesile olan hocam vardı karşımda.

"Karımı görmem lazım. Nerde o? Ne yaptılar ona?"

"Eşin orda değil. Alt katta bir odaya götürdüler cenazesini."

Cenaze! Cenaze! İşte o an dünyanın başıma yıkıldığını ve koca enkazın altında ezildiğimi hissetmiştim. Konuşmaya, cevap vermeye gücüm yoktu.

"Hepimiz için takdir olunan bir ecel zamanı var. Eşin için takdir olunan zaman geldi ve bu dünyadaki ömrünü tamamlayıp ebedi dünyaya göçtü. Bunun için kimseyi suçlama. Yaşananlar sadece vefatı için bir sebepti. Ne yaparsan yap bir saniye bile geciktiremezdin. Şimdi kendini toparla. Acını sessizce yaşa. Feryat figan, mevtaya eziyettir. Hanımın çok güzel bir mertebeye ulaştı. Doğumda ölen kadınlar şehit mertebesine ulaşır. Hepimiz elbet öleceğiz ama böyle güzel bir ölüm herkese nasip olmaz ."

Güçsüz bedenimi duvara yaslarken ayaklarım beni taşımıyordu. Olduğum yere çöküp acımı oluk oluk akıttım gözlerimden. Elif'im gitmişti. Terketmişti bizi. Oysaki söz vermişti asla bırakmayacaktı beni. Belki benden vazgeçmek kolaydı. Peki ya çocuklarımızdan? Onları nasıl bir başına bırakabilmişti.

Yerimden kalkıp ortalığı yıkmak, hastaneyi ateşe vermek istiyordum ama başımı bile kaldıracak gücüm yoktu. "Susun!" Demek istiyordum insanlara, "Susun! Feryat etmeyin! Bırakın rahat uyusun meleğim." Kulağıma dolan feryatları susturmak istiyordum.

Evlat acısından daha büyük acı da varmış. Sahi kızım öldüğünde canım acımış mıydı? Hayır acımamıştı! Şimdi anlıyordum ki o acı hiçbir şeydi. Yerine gelen iki çocuğum dindirmişti kızımın acısını. Peki bu acı nasıl dinerdi? Kim dindirirdi bu acıyı? Elif'in boşluğunu doldurmaya kimin gücü yeterdi?

Elif'im ölmüş olamazdı. Bu bir şaka olmalıydı. Ya da kabus. Biri uyandırmalıydı beni bu kabustan. Elif'im gelip seslense.. "Uyan aşkım." Diyerek beni uyandırsa bu kabustan.. Gözümü açınca sevdiğimin gül yüzüyle dünyam aydınlansa..

Serhat'ın varlığını yanımda hissedince sımsıkı sarılıp omzunda hıçkıra hıçkıra ağladım can dostumun.

"Bırakma kendini kardeşim. Senin sağlam durman lazım. Çocukların için, bebeğin için güçlü olmalısın." Demesiyle şaşkın halde yüzüne baktım. Bebek mi demişti"

"Ne bebeği? Bebeğim ölmedi mi?"

"Hayır ölmedi. Annesi..." Yutkunduktan sonra zoraki devam etti konuşmasına. "Annesi ölünce bebeği sağlam kurtarabilmişler. Hasta ama inşallah o direnip hayatta kalacak. Kalk görmeye gidelim."

"Hayır! Elif'i görmem lazım. Görmeden inanamam gittiğine. Elif'i göreceğim."

Konuşmaya bile gücüm yokken hızla ayağa kalkıp alt kata indim. Odanın önü adım atılamayacak kadar kalabalıktı. Hızla inen adımlarım yavaşlamaya başlamıştı artık. Cesaretim kırılmıştı bir anda. Korkuyordum. Acı gerçekle yüzleşmekten korkuyordum. Şimdiye kadar Elif'in ölmediğine dair beslediğim umut, odaya girişimle yok olacaktı.

Kalabalığı aşıp odaya girince yatağın üzerinde, üstü beyaz örtüyle kapatılmış halde hareketsiz yatan sevdiğimi görünce kapıda hareketsiz kaldım bir süre. Adımlarım yavaş yavaş yatağa doğru giderken bütün bedenimin kasıldığını hissediyordum. Meleğimi incitmemeye özen göstererek yüzündeki örtüyü narince çektim. Yaşarken yeterince incitmiştim onu. Ölüsünü incitmeye hakkım yoktu.

Meleğimin yüzünü açınca gördüğüm yüz, o kadar canlı duruyordu ki her an gözlerini açıp bana gülümseyecek diye bekledim ama açmıyordu gözlerini. Bir daha açmayacaktı.

"Meleğim.. Elif'im.. Ben sana doyamadım ki daha. Neden bırakıp gittin beni? Nasıl kıydın bize? Ben şimdi çocuklarımıza ne derim? Nasıl söylerim, anneniz bizi bırakıp gitti diye. Söz verdim onlara. Bizi bekliyorlar. Hadi kalk Elif'im. Böyle yatmak yakışmıyor sana. Benim için olmasa da çocuklarımız için kalk. Ben sensiz dönemem o eve. Bakamam çocukların yüzüne. Hadi kalk. Bizi öksüz bırakma. Bak bebeğimiz bizi bekliyor. Kalk birlikte görmeye gidelim."

Elif'imin saçını okşarken temas ettiğim teni buz kesmişti. Alışık değildim teninin soğukluğuna. Benim ellerim Elif'imin sıcaklığıyla ısınırdı hep. Ama şimdi tuttuğum elinin soğukluğu ta yüreğime kadar işlemişti.

"Uyanmazsın değil mi sevdiğim. Çünkü sen bana seslendiğinde ben de uyanmadım. Sen acı çekerken ben uyudum. O yüzden sen de hiç uyanmayacaksın. Benim yüzümden. Affet beni sevdiğim, affet. Sana yaşattığım herşey için affet. Ben kendimi affedemesem de sen affet. Seni çok seviyorum gül yüzlüm. Hep seveceğim."

Kapının açılmasıyla annem girdi içeri. Benim açığım yüzü örtüyle kapatacakken elini tutup engel olmaya çalıştım ama beni dinlemeden kapattı sevdiğimin gül yüzünü.

"Kapatma anne. Bırak son kez seyredeyim doya doya."

"Yeter oğlum gel hadi. Çıkaracağız artık. Bekletip eziyet çektirmeyelim." Derken ağlamaktan konuşamıyordu. Annem beni odadan çıkarınca koridorda hareketlilik olmaya başlamıştı. Ortalıkta yükselen ağlama sesleri Elif'in ailesine aitti. Annesi gelir gelmez odaya girip kızının cansız bedenine sarılmıştı. Kolumu tutup sarsmaya başlayan Samet yüzüme doğru haykırmaya başladı.

"Ne yaptın ablama ne yaptın? Sonunda öldürdünüz onu. Sonunda kıydınız."

Samet'in gücü tükenince bedeni yere yığılmıştı. Odaya götürülen tabutun arkasından öylece durup baktım. Bir süre sonra tabut odadan çıkarılırken omuzladım sevdiğimin tabutunu. Kucağımda getirdiğim Elif'imi yine ben çıkaracaktım.

Camiye ulaştığımızda minareden yankılanan sela sesiyle feryatlar yükselmişti yine. Yıkamak için içeri alırken son kez görmek için içeri girdim. Yüzündeki örtüyü açıp alnına öpücük kondururken yaşlarım Elif'imin yüzünü ıslatmıştı.

On yıl önce de Elif'imin yüzündeki örtüyü açıp alnına öpücük kondurmuştum. Ama o zaman böyle hareketsiz yatmıyordu. Yine beyazlar içindeydi. Heyecandan elleri titrerken yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

İlk günden soldurmuştum yüzündeki tebessümü. Önce bir inat uğruna aramıza başka bir kadının adını koyarak tüketmiştim karımı. Sonra kızımızın katili olmuştuk. Sonunda terk etmişti Elif'im beni. Yaşadıkları ağır gelince bebeklerimizle birlikte hiç bilmediğimiz yerlere sığınmıştı. Yine de kıyamamıştı bana. Yaşadığımız herşeye rağmen geri dönmüştü. Şimdi de geri döner miydi? Açar mıydı o uğruna öldüğüm gözlerini? Tekrar eskisi gibi güler miydi?"

Çocuklarımız doğduktan sonra gerçek mutluluğu bulmuştuk. Acı dolu geçen iki yılın ardından meleğimin gözlerinin gerçekten güldüğüne şahit olmuştum. Artık tek amacım sevdiğim kadınla, çocuklarımla mutlu bir hayat yaşamaktı. Ve öyle de olmuştu. Dolu dolu, mutlu geçiyordu yıllarımız. Ufak tefek tartışmalarımız olsa da yatağa hiç küs girmemiştik. Ne olursa olsun, kim hatalı olursa olsun yatağa girince sorgusuz sualsiz birbirimize sarılıp uyurduk.

Yıllar önce kızımın cansız yattığı soğuk taşta şimdi Elif'im yatıyordu. Aynı minareden bu kez sevdiğim kadının adı yankılanıyordu.

Elif'in yüzünü seyrederken annem, üzerindeki örtüyü yavaşça kapattı.

"Çık artık oğlum. Çocuklar perişan oldu annelerini görmek istiyorlar. Sen yanlarına git ilgilen biraz."

"Buraya getirsinler çocukları. Annelerini görmekten mahrum bırakmayın."

"Saçmalama oğlum. Olur mu öyle şey..."

"Ne diyorsam onu yapın. Çocuklar görecek annelerini."

Evi arayıp çocukarı getirmelerini söylediklerinde Elif'ime son kez veda edip dışarı çıktım. Çocuklar camiye geldiğinde ağlayarak annelerinin olduğu yere koştular. Yanlarına girmeye cesaretim yoktu. İçerdeki manzaraya yüreğim dayanmazdı.

Bir süre sonra çocukların kolundan çekip zorla içerden çıkardıklarında çıkmamak için direniyorlardı. Ağlama sesleri ortalığı inletirken yanlarına yaklaştığımda beni görüp koşarak boynuma sarıldılar.

"Baba! Ne olur annemi götürmesinler. Söyle onlara annemi bize versinler baba ne olur."

"Hani annemi bize getirecektin. Söz vermiştin baba. Neden getirmedin?"

Konuşacak gücüm yoktu. Onlara verecek cevabım yoktu. Söz vermiştim ama tutamamıştım sözümü. Sadece onlara sarılıp ağlamakla yetinmiştim.

Elif'in içinde bulunduğu tabut içerden çıkarılıp musallaya konunca namaz için en öne geçtik Eyüp'le. Çok cenaze namazı kılmıştım ama bu en acı olanıydı. Namazdan sonra sıra helallik almaya gelmişti.

"Merhumeye hakkınızı helal ediyor musunuz?" Sorusuna "Helal olsun" diyerek karşılık verdim her defasında. "Bir zerre hakkım varsa helal olsun Elif'im. Sen de helal et hakkını. Üzerimde o kadar çok hakkın var ki. En son seni ölüme yollarken en büyük haksızlığı yaptım sana. Affet beni. Helal et.."

Elif'imin cansız bedenini toprağa emanet ederken ruhumu, hayatımı, yaşama sevincimi, güzel olan her şeyi de toprağa gömmüştüm. Elif'in üstüne atılan her toprak, beni biraz daha karanlığa gömüyordu. Topraklar beyaz kefenini tamamen kapatmıştı artık. Her gece sardığım narin bedeni artık toprağındı. Kızımıza kavuşmuştu sonunda. Küçük meleğimin yanına defnetmiştim sevdiğimi.

Şimdi en zor olan ise Elif'imi toprak altında yalnızlığa terkedip gitmekti. Onu en çok sevenler bile tek tek giderken ben gidemiyordum. Yüreğim burdayken gidemiyordum. Kolumdan tutup yorgun bedenimi zorla ayağa kaldıran eller koparmıştı beni Elif'ten. Her adımım biraz daha uzaklaştırıyırdu beni yüreğimden. Arabaya bindiğimde Eyüp'le Berfin de arabadaydı. İkisinin de gözleri kan çanağına dönmüştü.

"Baba bak biz ağlamıyoruz. Sen de ağlama artık. Annem cennete gidecekmiş. Bebek doğururken ölen kadınlar cennete gidermiş. Teyzem öyle dedi. Biz annemi göremesek te annem çok mutlu olacakmış."

Berfin beni teselli ettiği halde kendisinin gözlerinden boncuk boncuk yaşlar dökülüyordu. Onlar bana Elif'imin emanetiydi. Öleceğini hissetmişcesine son anlarında bana emanet etmişti yavrularımı. Bana emanet edilen bir yavrum daha vardı. Hastanede can çekişen, yüzünü bile görmediğim yavrum. Ölse haberim olmayacaktı.

Arabayı eve doğru süren Serhat'a hastaneye götürmesini söyleyince hastaneye doğru yola çıkmıştık. Ne günlerimize şahitlik etmişti bu hastane. Elif'in Güneş'e hamileliği, doğumu, kızımın ölümü, Elif'in vurulması, Berfin'le Eyüp'ün doğumu... Ve en son Elif'imin ölümü. Şimdi ise canımın bir parçası yatıyordu burda.

Çocuklarla birlikte bebeğimin olduğu kata gittiğimizde Mihriban karşılamıştı bizi. Kızımın yanından hiç ayrılmadan beklemişti. Bizi gördüğünde yüreğine dolan hüzün gözlerinden yaş olup akmıştı. Berfin hemen halasının yanına gidip sarılırken Mihriban şefkatle sarmıştı kızımı.

"Hala, biliyor musun annem öldü. Artık annem yok. Cennete gitti annem."

"Annen şehit sayılır yavrum. Rabbim hepimize öyle güzel bir ölüm nasip etsin."

"Yüzünü gördüm annemin. Sanki ölmemişti. Sanki gülümsüyordu. Gözlerini açıp 'şaka yaptım' diyecek sandım. Ama uyanmadı."

Kızım halasına sımsıkı sarılırken sanki eksik kalan yönünü onla tamamlamaya çalışıyordu. Mihriban'la birlikte kızımın olduğu bölüme girerken Eyüp gelmek istememişti ama ısrarımla gelmişti bizle birlikte. Kızım tıpkı Güneş gibi küvöze konmuştu. Vücuduna bağlı makineler yoktu ama çok küçüktü yavrum. Uzaktan görebilmiştik sadece.

"Kızın iyi abi. Daha iyi olacak inşallah. Benim sütümü veriyoruz. Merak etme abi. En iyi şekilde bakacağız ona."

Mihriban'la konuşurken Eyüp hırsla çıkıp gitmişti yanımızdan. Peşinden gidince dışarda yetişebilmiştim Eyüp'e. Onların yüreğinde hissettiğim acı benim acımı bastırıyordu.

"Gidelim burdan baba. O bebeği getirme eve istemiyorum. Annem onun yüzünden öldü. O da ölsün." Derken gözyaşları içinde zoraki konuşuyordu.

"Oğlum o nasıl söz öyle? O sizin kardeşiniz. Daha küçücük. Sen abisisin onun. Annen bize emanet etti onu."

"Abisi değilim ben onun. O olmasaydı annem ölmeyecekti. Ben annemi istiyorum kardeş istemiyorum."

Şimdiye kadar hiç çocuklarımın sorunlarıyla ilgilenmediğim için ne yapacağımı bilmiyordum. Anlaşılan, işim çok zor olacaktı. Şimdi eve gidip Elif'ime olan biteni anlatıp ne yapmam gerektiğini sormak istiyordum. Ama o yoktu.

Vakit gece yarısını geçtiği halde yatağa giremiyordum. Elif'siz her yer çok boştu, herşey anlamsızdı. Ev çok kalabalıktı ama ben kimsesiz kalmıştım. Elif benim herşeyimdi, herkesimdi. O yokken kimsem yoktu.

Çocukları yatırmamız çok zor olmuştu. Annelerini istiyorlardı devamlı. İmkansız olduğunu bile bile istiyorlardı. Ben de istiyordum. Şimdi gelse, "Ne işin var bu ayazda içeri gir" dese, üşüyen bedenimi sarıp sıcaklığıyla ısıtsa, bir gülüşüyle karanlığımı yeniden aydınlatsa... Ama yoktu artık. Sıcaklığını, gülüşünü, aydınlığımı, bütün güzellikleri alıp götürmüştü.

Konakta eskiden yattığımız odaya girince yataktaki yastığını alıp kanepeye uzandım. Saçlarının kokusu silinmek üzereydi yastıktan. Elif'im kokan birşey aradım. Onun kokusu silinsin istemiyordum ama yoktu. Ona ait herşey evimizdeydi.

Odanın kapısı açılınca çocuklarım girmişti odaya. Teyzelerinin yatacağı yatağa uyumuşlardı en son.

"Baba, biz annemizin yatağında uyumak istiyoruz. Sen de bizle yat." Deyince birlikte yatağa girdik. Annemizin bıraktığı kocaman boşluğu birbirimizle tamamlamaya çalışıyorduk ama nafile. Hayatımın en uzun gecesi sabaha kavuşmak bilmiyordu.

Sabaha karşı gözüme uyku girmişti. Çalan alarm sesiyle Elif'in uyanıp alarmı kapatmasını bekledim. Yorgun gözlerim açılmak bilmiyordu. Alarm susmayınca gözlerimi zoraki aralayarak etrafa baktım. Gözümü açar açmaz acı gerçekle karşı karşıya kalmıştım. Elif'im yoktu artık. Sabahları beni uyandırmayacaktı. Gözlerimi sonsuza kadar kapatasım gelmişti o an. Uyuyup bir daha uyanmamak istiyordum.

Öğleye doğru Mihriban arayınca hastaneye gidip doktorla görüştüm. Kızımın durumunun iyiye gittiğini ve taburcu edebileceklerini söylemişlerdi. Elif'in doktorunu arıyordum ama ortalıktan kaybolmuştu. Onla görülecek hesabım vardı ve adalet karşısında hesap verecekti. Onun ihmalkarlığı yüzünden karımı kaybetmiştim. Eskiden olsa hesabını kendim görürdüm ama artık sorumluluklarım çok farklıydı. Ben artık sadece babaydım.

Mihriban karşıdan kucağında bebeğimle gelince gördüğüme inanamadım. Elif'in üstüne son giydiği kıyafetini kızıma sarmışlardı. Mihriban bebeği bana uzatırken gözüm hala elbisedeydi.

"Bu elbise..."

"Annesinin kokusu iyi geldi kızına. Doğduğundan beri annesinin kıyafetini örttük üzerine. Doktoru bunun bebeğe iyi geleceğini söylemişti."

Kızımı kucağıma alırken önce kokusunu çektim içime. Tıpkı annesi gibi kokuyordu yavrum. Henüz yedi aylık minicik birşeydi.

Zaman geçtikçe kızım annesinin kopyası olmuştu. Her şeyiyle annesine benziyordu. Günler ağır ağır geçiyordu ama geçen zaman acımı hafifletmeye yetmiyordu. Her sabah ziyaret ediyordum sevdiğimin kabrini. Sonra evimize gidip ondan kalan hatıralarla avunmaya çalışıyordum. Bir daha kalamazdım o evde. Zaten tek başıma çocuklarla başa çıkmam çok zordu. Şuan en büyük sorunum çocuklarımdı. Onlar da benim gibi kabullenemiyorlardı annelerinin yokluğunu. Geceleri "Anne" diye ağlamalarına çare olamıyordum.

Bu konuda en büyük desteği Nazlı'dan almıştık. Çocuk psikolojisi üzerine okuduğu için onlara yardımcı oluyordu. Yakında düğünü vardı ama ertelemişti düğününü ve evine gidemiyordu çocuklarım için. Nazlı'nın gitmesi bizim için zor olacaktı.

Bebeğime, annesinin isteğiyle Ravza ismini koymuştum. Bir de annesinin ismini. ELİF.. O bana annesinin yerine gönderilmişti. Annesine bu kadar benzemesi bir mucizeydi. Mihriban'ın sütüyle besleniyordu kızım. Her ne kadar Mihriban evine götürüp bakmak istese de izin vermemiştim. Bu kez iyi bakacaktım emanetime.

Elif'in ölümünden sorumlu olan doktor hakkında açtığımız davayı kazanmıştık ve doktor görevinden alınmıştı. Elif'imi geri getiremeyecekti ama başka canlara da zarar veremeyecekti.

Aradan geçen beş yılda iyi bir baba olabilmiş miydim bilmiyorum. Annelerinin yerini tutmam imkansızdı ama elimden geldiğince iyi bir baba olmaya çalışmıştım.

Elif'im, heyecanla beklediğimiz yavrumuzun hiçbir anına tanık olamamıştı. Kızım büyürken hep bir yanı eksik kalmıştı. Sadece o değil hepimiz eksik kalmıştık.

Elif'imin mezarının başında Kur'an okuduktan sonra evimize dönmüştük. İnsan öldükten sonra amel defterinde kapanmayan sevaplardan biri de ardından hayırlı evlat bırakmaktı. Elif'im, küçük yaşlarından itibaren çocukların Kur'an öğrenmeleri için çabalamıştı. Küçük yaşta okumaya başladıkları Kur'anı şimdi anneleri için okuyorlardı.

Elif'in ölümünden sonra tekrar konağa yerleşmiştik. Evimizi ise bir çocuk yuvasına bağışlamıştım. Arada bir gidip hem evimizi hem de ordaki kimsesiz çocukları ziyaret ediyordum.

Elif'imle birlikte gittiğimiz tepeye gidiyordum sürekli. Onla geçirdiğimiz her şey, gözümde canlanıyordu. Bana söyledikleri, aklımdan çıkmıyordu.

"Sen ölürsen ben evlenmem ama ben ölürsem sen evlenirsin. Ben toprakta yatarken, sen ise yeni karının sıcacık kollarında yatacaksın. Vallahi rahat bırakmam seni. Gece gelip dürterim sizi. O karıyı yataktan yere düşürürüm. Arkasına bakmadan kaçar bu evden."

Uyuyamam meleğim, uyuyamam. Sen toprak altındayken ben başkasını saramam. Sıcak yatağa bile girmeye hakkım yok. Her gece inlemelerin kulağımda çınlarken nasıl rahat uyuyabilirim ki? "Uyan ölüyorum." Diye inlediğinden beri ben rahat uyuyamıyorum.

Konağa ulaştığımızda avluda babama kahve götüren Nazlı'yla karşılaştım. Çocukları görünce her zamanki içten tebessümü yayılmıştı yüzüne. Çocuklarım ise nerdeyse benden çok seviyorlardı onu. Teyze, anne yarısı derler ama Nazlı, tam bir anne olmuştu onlara.

"Sen de kahve ister misin?" Diye sorunca çocuklar hemen girmişti araya.

"Teyze hani bugün gezmeye gidecektik. Hadi gidelim."

"Tamam gideriz ama önce amcanızı uyandırmanız gerekiyor."

"Hadi gel teyze, yine amcamın kulağını gıdıklayarak uyandıralım."

"Tamam hadi siz gidip uyandırın. Ben babanıza kahve yapıp geliyorum."

Babamın karşısına oturunca babam yine söylenmeye başlamıştı.

"Bu iş ne zamana kadar böyle devam edecek? Ömür boyu bekar mı kalacaksın? Bu çocukların anneye ihtiyacı var. Artık söz dinle. Birini bulalım sana."

"Bu çocuklara gerekli şefkati ilgiyi teyzeleri gösteriyor zaten."

"Ne zamana kadar ilgilenecek senin çocuklarınla. Gençliğini onlara feda etti. Evliliğini bile düzgün yaşayamadı kızcağız."

"Biz evliliğimizi düzgün yaşıyoruz baba. Abimi rahat bırakın." Diyerek yanımıza gelen Harun da beni desteklemişti her zamanki gibi.

"Ben ve çocuklarım size yük oluyorsak gider kendi hayatımızı kurarız. Ben sahip çıkarım onlara. Ama ne onları üvey anne eline bırakırım ne de ben Elif'ten sonra başka bir kadına bakarım."

"Biz de abimle gideriz. O çocuklar bizim. Asla bırakmayız onları."

"Bıktım artık beni evlendirme çabalarınızdan. Bir daha bu evde bu konu açılırsa yüzümü göremezsiniz."

Babam kızgın halde yerinden kalkıp söylenerek içeri doğru gitmişti. "Ne haliniz varsa görün. İyilik te yaramıyor bunlara."

"Sen ona bakma abi. Kendi açısından haklı. Senin gibi düşünemez."

Nazlı kahvemi getirince geçip Harun'un yanına oturdu.

"Bana kahve yok mu hatun."

"Kahveyi dışarda içeriz. Çocuklara sözümüz var gezmeye gidecektik."

"Sen yolladın onları değil mi? Kulağımın dibinde çığlık attılar. Yataktan nasıl fırladım bilmiyorum. Bunlar hep senin başının altından çıkıyor."

"İyi yaptılar. Başka türlü uyanmayı bilmiyorsun. Bayram günü bu saatte uyunur mu?"

Nazlı'yla Harun atışırken çocuklar hazırlanmıştı bile. Hep birlikte evden çıktıklarında arkalarından baktım öylece. Sonra cebimden Elif'imin gülümseyen fotoğrafını çıkardım.

"Gözün arkada kalmasın sevdiğim. Emanetlerin emin ellerde. Ben de iyi bakıyorum onlara. Ah be sevdiğim.. Anlamıyorlar beni. Bu yüreğe senden başkasının haram olduğunu anlatamıyorum. Sana gelmek için sabırsızlanmıyorum artık. Yaşama sebeplerim çok güçlü. Onlar çok iyiler merak etme. Yüreğimizde kocaman bir boşluk olsa da biz iyiyiz. Seni çok seviyorum gül yüzlüm."

Bu sona "ölünce sevemezsem seni" iyi gider.

SON

Açıklamayı mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Sürpriz var 😉

Hikayemi böyle güzel sahiplenerek okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum hepinize. İyi ki vardınız. İyi ki hep benleydiniz.

Bu bölüm yazdığım en zor bölümdü. Rabbim kimseyi sevdiğiyle sınamasın.

Kitabı yazmaya karar verdiğim gün finalim belliydi. Hikayenin içeriği tasarladığımdan çok farklı oldu sizin yorumlarınızla ama finalde kararlıydım. Nazlı ve Harun'a da hikayenin ortalarında karar verdim. Madem Elif ölecek Ömer'in evlenmemesi için güçlü bir sebep gerekti. Ve ben de Nazlı ve Harun'u düşündüm ve onları atıştırmaya başladım. Ve öyle bir zaman geldi ki yorumlar Elif ve Ömer'den kopup Nazlı ve Harun'a döndü.

Onların evlenmeleri çoktan belli olsa da onlar için hikaye yazmak gibi bir niyetim yoktu. Sadece finalden sonra bir bölüm onların evlenme sürecini yazıp kapatacaktım. Ama hem sizlerden gelen yoğun talep hem de sizlerden ayrılmamak için yeni hikayemi yazmaya karar verdim. Buyrun yeni hikayeme. Profilime girerek diğer kitaplarıma ulaşabilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

Heja By Elif

Science Fiction

9.3K 391 7
Küçük yaşta,babası tarafından,Karabağ aşireti'nin ağasına satılmış bir kızın hikayesi.
165K 11.6K 44
Hayatım tam olarak Azerbaycan'lı annemin tatil için geldiği Türkiye de bin de bir olan ihtimal ile babama aşık olup evlenmesi ile başlamıştı. Sonra b...
2.3M 92.3K 45
Başına gelen şey onun için cezaların en saçması, en mantıksızıydı... Üniversiteye bile sırf dedesinin zorunlu koyduğu bölümü okumak için gitmişti ama...
18.2K 996 61
Gerçekten cevabı olmayan soruların içinde kaybolduysanız kendinizi sonu gözükmeyen bir yolda bulursunuz.. Bir şizofren gibi olmayan şeyleri görürsün...