BEDEL

By neclakursun

8.1M 363K 33.6K

BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurba... More

BEDEL 1 *KESİTLER*
BEDEL 2 *KANA KAN*
BEDEL 3 *GERGİN BEKLEYİŞ*
BEDEL 4 *KARAR*
BEDEL 5 *İLK KURBAN*
BEDEL 6 *BENİM OLACAKSIN*
BEDEL 7 *HÜKÜM VERİLDİ*
BEDEL 8 *BEDEL DEĞİL, GELİN*
BEDEL 9 *ÖMER AĞA*
BEDEL 10 *NİŞAN*
BEDEL 11 *HAYAL KIRIKLIĞI*
BEDEL 12 *DÜĞÜN TELAŞI*
BEDEL 13 *VEDA*
BEDEL 14 *ÖMERLE İLK KARŞILAŞMA*
BEDEL 15 *HOŞGELDİN GÖNLÜME*
BEDEL 16 *YÜZÜME VURAN ACI GERÇEKLER*
BEDEL 17 *KUMA*
BEDEL 18 *ALLAH'IN EMANETİYİM"
BEDEL 19 *YENİ EVİMDE İLK GÜN"
BEDEL 20 *BEN SENİN KOCANIM*
BEDEL 21 *HAKAN*
BEDEL 22 *KAÇIŞ*
BEDEL 23 *İFTİRA*
BEDEL 24 *KAÇ CANA KIYACAKSINIZ*
BEDEL 25 *YA NİKAH YA HAPİS*
BEDEL 26 *GÜÇLÜ KADIN*
BEDEL 27 *HAMİLE MİSİN*
BEDEL 28 *BİZ EVLENİYORUZ*
BEDEL 29 *MESAFELER*
BEDEL 30 *YARAMA İLAÇ*
BEDEL 31 *ÜNİVERSİTE MEZUNU*
BEDEL 32 *SEVDA*
BEDEL 33 *EVİMİN HANIMI OL*
BEDEL 34 *İKİNCİ KAÇIŞ*
BEDEL 35 *BOĞULUYORUM*
BEDEL 36 *ASLA BIRAKMAM*
BEDEL 37 *SENİ SEVİYORUM BAŞ BELASI*
BEDEL 38 *FATİH*
BEDEL 39 *SENİ UNUTAMIYORUM*
BEDEL 40 *BENİM BEDELİMİ KİM ÖDEYECEK*
BEDEL 41 *İŞ YEMEĞİ*
BEDEL 42 *DAVETSİZ MİSAFİR*
BEDEL 43 *BEBEĞİM*
BEDEL 44 *ATEŞE PERVANE*
BEDEL 45 *ÖMERSİZ BİR GECE*
BEDEL 46 *BÜYÜK SÜRPRİZ*
BEDEL 47 *UYAN ANNECİĞİM*
BEDEL 48 *PİŞMANLIK*
BEDEL 49 *HUZURUM*
BEDEL 50 *BABA EVİ*
BEDEL 51 *GEÇMİŞİN İZLERİ*
BEDEL 52 *İSTANBUL*
BEDEL 53 *İNTİKAM*
BEDEL 54 *EVE DÖNÜŞ*
BEDEL 55 *ELİMİ TUTAN ATEŞ*
BEDEL 56 *NEFSİN ESİRİ*
BEDEL 57 *KARANLIĞIMA DOĞAN GÜNEŞ'İM*
BEDEL 58 *İHANET ETMEDİM*
BEDEL 59 *UYAN GÜZEL KIZIM*
BEDEL 60 *İSYAN*
BEDEL 61 *İMTİHAN*
BEDEL 62 *GİTMEK Mİ ZOR KALMAK MI??*
BEDEL 63 *YABANCI*
BEDEL 64 *YENİ BİR BAŞLANGIÇ*
BEDEL 65 *UMUT HİÇ BİTMEZ*
BEDEL 66 *SENLE BİR ÖMRE BİSMİLLAH*
BEDEL 67 *BİR ÖMÜR FEDA*
BEDEL 68 "ÇALINAN HAYATLAR"
BEDEL 69 *HAKKINI HELAL ET*
BEDEL 70 *AŞK 🕋🕋*
BEDEL 71 *YÜREĞİME DÜŞEN KOR*
BEDEL 72 *YARGISIZ İNFAZ*
BEDEL 73 *GİDİYORUM*
BEDEL 74 *AYRILIK*
BEDEL 75 *BELİRSİZ BİR HAYAT*
BEDEL 76 *BİTTİ*
BEDEL 77 *VAZGEÇTİM GÖZLERİNDEN*
BEDEL 78 *GİDEMEZSİN*
BEDEL 79 *SÖYLEMEYİN*
BEDEL 81 *BİR ADIM*
BEDEL 82 *AŞK NEDİR?*
BEDEL 83 *YÜREĞİNE MAHKUM*
BEDEL 84 *MÜEBBETİM*
BEDEL 85 *KAVUŞMA*
BEDEL 86 *BEBEK TELAŞI*
BEDEL 87 *ÇİÇEĞİM *
BEDEL 88 *HOŞGELDİN HAYATA*
BEDEL 89 *BABA OLMAK*
BEDEL 90 *CENNET*
BEDEL 91 * MAŞALLAH*
BEDEL 92 *SABRIN MÜKAFATI*
BEDEL 93 *VUSLAT*
BEDEL 94 *FİNAL 1*
BEDEL 95 *FİNAL*
BEDELİN SERÜVENİ

BEDEL 80 *HOŞGELDİN KADINIM*

77.4K 3.5K 245
By neclakursun

Bu bölümü okurken Canfeza'dan 'Hoşgeldin' dinlenir..

Ömer'in karnımdaki elinin titrediğini hissedebiliyordum.

"Ba..baba.. ben.." Eli karnımda gezerken yüzünde şaşkın bir gülümseme vardı. Hala inanamıyordu.

"Bizim bebeğimiz mi olacak? Ben baba mı olacağım?"

Bir süre şaşkın halini seyrettikten sonra yerimden kalkıp saçına öpücük kondurdum.

"Bebeğimiz değil bebeklerimiz. İki can var burda babasını bekleyen. Elini tutarak gitmene engel oldular. Kızımızın değil, bizim ihtiyacımız var sana. Sakın bizi bırakıp gitme."

"İki mi? İkiz? Bebekler!"

Ömer'in vücuduna bağlı cihazın sesi hızlanınca bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Heyecanımın yerini telaş sararken panikle bağırdım.

"Neler oluyor? Ömer iyi misin?"

Benim panikli halime rağmen Ömer gülümsemeye çalışıyordu fakat acı çektiği her halinden belliydi. Bir anda kapının açılmasıyla hemşire girdi içeri.

"Hastamızı yalnız bırakın lütfen. Bu kadar yeter."

"Neler oluyor. Kötü birşey yok değil mi?"

"Kötü birşey yok ama hastamıza zarar veriyorsunuz şu anda. Heyecanlanması yasak. Çıkar mısınız dışarı." Diye sitem eden hemşirenin sesiyle mecburen çıktım odadan. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde herkes başıma toplanmıştı.

"Ömer nasıl?"

"Ağrısı var mı?"

"Konuşabiliyor mu?"

Sorular ardarda gelirken heyecandan konuşamıyordum. Hala o korku üzerimdeydi.

"İyi." Diyebilmiştim sadece. İyiydi Ömer. İyiydik. Daha iyi olacaktık. Bundan sonra ne olursa olsun bırakmayacaktım onu. Ayrılık acısını bu kadar derinden yaşamışken artık Ömer'siz yapamazdım ben. Hemşire odadan çıktığında bir sorun olmadığını söyleyince rahatlamıştım.

Birkaç saat sonra Gülsüm ana da girmişti Ömer'in yanına. Ömer beni istediği halde Gülsüm ananın girmesini engellediğim için bu kez onun girmesi için ısrar etmiştim. Bir an önce yanına gitmek için sabırsızlanıyordum.

Odadan çıktığında Gülsüm ananın da yüzünde hem hüzün hem mutluluk hakimdi. Ömer'in iyi olduğunu görmüştü. Onu daha mutlu etmenin zamanı gelmişti. Etrafı boşalınca yanına gidip oturdum. Onla eskisi kadar yakın olmak istiyordum.

"Ömer iyi miydi anne?" Diye sorunca gözleri parlamıştı.

"Çok şükür iyi. Ağrısı vardı ama buna da şükür. Rabbim onu bize bağışladı."

"Rabbim onu evlatlarına bağışladı." Dediğimde gülümseyip başımı eğmiştim. Gülsüm ananın yüzüne bakamasam da yüzündeki ifadeyi tahmin edebiliyordum.

"Evlatları mı?" Derken ses tonunda şaşkınlık ve heyecan vardı.

"Hamileyim anne. İkizlerim olacak."

Bir sürelik sessizlik oluşunca başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gülümseyen gözlerinden yaşlar akıyordu.

"Hamile misin? Hemde ikiz."

Kollarını boynuma sarınca sımsıkı sarıldım ona.

"Rabbime binlerce şükürler olsun. Sonunda yüzümüz gülecek." Boynuma sardığı kollarını gevşetip geri çekilince gözgöze geldik.

"İnadından vazgeçeceksin artık. Gerekirse seni bağlarım yine de izin vermem gitmene. Çocukların bizimle büyüyecek." Dediğinde kızar gibi olsa da mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Hala inanamıyor gibi tekrarladı. "Çocukların.. İki tane."

"Bu yüzden geri dönmek istemedim. Korktum. Onların da kızımla aynı kaderi yaşamasından korktum."

"Asıl çocukların için dönmeliydin. Herşey yoluna girmişken, kendinle birlikte onları da yıpratmaya hakkın yoktu."

Saat gece yarısına yaklaşırken hemşireden zorla izin alıp sevinç içinde Ömer'in odasına girdim. Kapıyı açmamla başını çevirince gözgöze geldik. Ağlamıyordum artık. Ağlasam da sevinçten olurdu gözümdeki yaşlar. Ömer'in yüzündeki mutluluğu, çektiği acıyı bastırıyordu. Yanına yaklaşınca uzattığı elini tutup öptüm. Elimi geri çektiğinde o da benim elimi öperek yanına oturttu beni.

"Hoşgeldin kadınım. Hoşgeldin yaşama sebebim."

Elini elimden çekip karnıma koyduğunda heyecanını hissedebiliyordum.

"Hoşgeldiniz canlarım. İyiki geldiniz. İyiki tuttunuz ellerimden. Söz veriyorum babanız hiç bırakmayacak sizi. Ne sizi..." Karnımdan çektiği eli tekrar elimle buluşunca gözgöze geldik. "Ne de bu elleri. Gitmeyeceksin artık. Ölsem bırakmam seni."

"Ölmek yok. Gitmek yok. Yaşamak var. Birlikte yaşlanmak var."

Onu rahatsız etmemek için yataktan kalkıp sandalyeyi yanına çekerek oturduğumda başımı onun yastığına koydum. Bir süre hasretle bakıştık. Öyle özlemiştim ki onu saatlerce durup seyretmek istiyordum.

"Sabah çok korkuttun beni. Şimdi iyisin değil mi?"

"İki defa kalbim durmuş ama ölmedim. Azrail canımı almadı ama Azrail'im sen olacaktın neredeyse. Bir an Azrail'in, canımı almak için senin kılığında geldiğini düşündüm."

"Ölümden bahsetme ne olur. Zaten çok korktum sana birşey olacak diye."

"Kişi, sevdiğini Allah'a emanet ederse onu bir daha görmeden ölmezmiş. Ben giderken seni Allah'a emanet ettim. Rabbim, birdaha görmeyi nasip etti."

Hemşire gelip beni yine odadan çıkarınca mecburen kalktım yerimden. Ömer'in saçına öpücük bırakıp çıkarken söylenmeye başladı.

"Eve git dinlen. Bak ne hale gelmişsin. Bu saatte kalma buralarda."

"Hayır gitmem. Birlikte gideceğiz burdan."

"Söz dinle artık. Asilik yapma. Kendini düşünmüyorsan bebeklerimizi düşün."

"Tabi, sen de beni değil onları düşünüyorsun değil mi?" Diyerek şakayla surat astığımda Ömer bıkkınlıkla oflamıştı.

"Ben şimdi senin bu hamile halini dokuz ay boyunca çekecek miyim? Son zamanlardaki tavrından anlamalıydım hamile olduğunu." Demesiyle gülmeye başladık.

Doktor, fazla yanında kalmamıza izin vermiyordu. Enfeksiyon kapma riski yüksekti. Odadan çıktığımda Bekir ağanın çağırmasıyla yanına gittim. Yüzündeki mutluluktan herşey anlaşılıyordu.

"Hayırlı olsun. Allah bir defa daha anne olmayı nasip etti. Sana emanet edilen canlara iyi bak. Biz de iyi olmanız için elimizden geleni yapacağız."

"Sen bizi aptal mı sanıyorsun?" Diye haykıran Sultan hanımın sesiyle şaşkın bakışlarımı ona çevirdiğimde öfkeli gözlerle karşılaştım.

"Kimden peydahladın karnındakileri?" Demesiyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Bir süre, söylediklerinin şokunu atlatmaya çalıştım.

"Ne diyorsun sen? Laflarına dikkat et."

"Evden defolup gidiyorsun. Hangi cehenneme gittiğin belli değil. Bir aydır ortalıkta yoksun. Kocayı gördüğün yok. Kimden peydahladın da oğlumun başına atıyorsun."

Sultan hanımın sözleriyle kan beynime sıçramıştı artık. Namusuma laf etmekten çekinmiyordu. Neyseki vakit geç olduğu için bizden başka kimse yoktu yanımızda. Özellikle ailem yanımda olsa tepkileri ağır olurdu.

"Beni yeğeninle karıştırma Sultan hanım. Ben onun gibi namussuz değilim."

"Benim yeğenime laf ediyorsun ama sen ondan betersin. Ona zorla test yaptırdınız. Kendine o kadar güveniyorsan sen de test yapacaksın."

"Ben sana birşey ispatlamak zorunda değilim. Sadece Ömer benden şüphe edip test isterse yaparım. Ama çıkan sonuçtan sonra Ömer, ne çocuklarımın ne de benim yüzümü göremez."

"Sen benim oğlunun şerefini..." demesiyle suratına sert bir tokat inmişti. Bekir ağa daha fazla dayanamamıştı onun laflarına. Kadınların eşinden dayak yemesine ne kadar karşı olsam da Sultan hanım bunu hak etmişti. Tokadın şokunu atlatınca bu kez Bekir ağaya karşı haykırmaya başlamıştı.

"Tek bana mı gücün yetiyor? Sen bana vuracağına bu namussuza vur. Evden kaçtı, hiçbir şey olmamış gibi kabul ettiniz. Şimdi gelmiş hamileyim diyor, bayram ediyorsunuz. Bu kadar mı şerefsiz oldunuz siz?"

Oluşan gürültü sebebiyle görevlilerden tepki gelince tartışma sona ermişti ama gerginliğimiz had safhadaydı. Sinirimden hıçkırıklara boğulmuştum. Sözleri çok ağır gelmişti. Belki Ömer'in ve ailesinin aklından bile geçmeyecek bir şeyle kafaları karışacaktı. Zan altında bırakacaktı beni. Ömer bana söylemeye çekinse bile içinde şüphe oluşacaktı.

"Kalk kızım, annenlere bırakayım seni. Git biraz dinlen. Kendine dikkat etmen lazım."

Bekir ağanın sesiyle yaşlı gözlerimi ona çevirdim. Ömer'in yanından ayrılmak istemesem de bu ortamda daha fazla durmak istemiyordum. Kimsenin bebeklerimi üzmesine izin vermeyecektim artık.

"İşte bu yüzden korkup gittim. Bu yüzden dönmek istemedim. Kızımı bir iftiraya kurban verdim. Bu defa korumaya çalıştım çocuklarımı ama koruyamıyorum."

Gözyaşlarına boğulurken daha fazla konuşamamıştım. Kendimi biraz toparladıktan sonra eve gitmek için dışarı çıktık. Biraz kapıda durup yüzüme vuran serin rüzgarla ferahlamaya çalıştım. Bekir ağayla birlikte kapıda bekleyen arabaya bindiğimizde arkaya yanıma oturmuştu. Sessizliği bozan ben olmuştum.

"Sağol ağam. Bana inandınız, bana sahip çıktınız. Şimdiye kadar hep arkamda oldunuz. Yine de içinizde bana karşı bir şüphe varsa ben kendimi ispatlamaya hazırım. Sen benim babam yerindesin. Ömür boyu şüpheyle..."

"Bunu duymamış olayım. Ben insan sarrafıyım. Başına buyruk birisin, dediğin dediktir, asisin. Ama senin namusundan şüphe etmem. Nasıl ki Sevda'yı ilk gördüğümde ne mal olduğunu anladıysam, seni de görür görmez nasıl biri olduğunu anladım. Zamanla daha iyi tanıdım."

Bir süre oluşan sessizliği bozan Bekir ağa oldu bu kez.

"Senin yerinde başkası olsa bir daha yüzüne bile bakmazdık. O eve adım atamazdı. Bir defaya mahsus kapımızı açtık. İkinciye şansın olmaz. Bu yaptıklarını, yaşadıklarına sayıyorum. Ömer'i adam ettin, Sevda'ya rağmen sabrettin. Bundan sonra sana düşen, yuvana, evlatlarına sahip çıkmak. Biz de elimizden geleni yapacağız iyi olmanız için."

Eve gelmiştim ama aklım hala Ömer'deydi. Günlerdir ilk defa rahat bir şekilde uyuma imkanı bulduğum halde uyku girmiyordu gözüme. Sultan hanımın lafları kafamda yankılanıp duruyordu. Ya dili durmazsa? Ya hakkımda dedikodu yayarsa? Korkuyordum.. Herkesten önce Ömer'in benden şüphe etmesinden korkuyordum.

Birkaç saatlik uykudan sonra erkenden uyanıp hastaneye gitmek için hazırlanmıştım. Harun gelip beni almış, tekrar hastaneye götürmüştü.

Ben, yolun bitmesi için sabırsızlanırken Harun'un arabayı ağır ağır kullanmasına daha fazla dayanamamıştım.

"Biraz hızlı gidemez miyiz Harun? Neden bu kadar ağır gidiyoruz?"

"Yeğenlerime dikkat etmem lazım yenge. Miden bulanmasın." Diye heyecanlı konuşması güldürmüştü beni.

"Merak etme iyiyim ben. Bu kadar ağır gidersen bütün günü arabada geçireceğiz."

"Kahvaltı yaptın mı sen? Canın birşey istiyor mu?"

"Evet yaptım. Birşey yiyecek halim yok şimdi."

"Abim şimdi ilgilenemez senle. Canın birşey istediğinde çekinme bana söyle. Kendini aç bırakma."

"Tamam." Dediğim halde yol boyu ısrarla bana birşeyler alıp yedirmek istemişti.

"Harun yeter. Ömer bile bu kadar üstüme düşmüyor. Seni alacak kadın hamile kalırsa Allah yardımcısı olsun." Dememle gülmeye başladı.

"Amca olacağım, tabiki ilgileneceğim yeğenlerimle. Onların iyi olması için elimden geleni yapacağım."

Harun hızını arttırınca yolun kalan kısmını kısa sürede aşmıştık. Nihayet yolculuğumuz sona erdiğinde heyecanla Ömer'in olduğu kata çıktım. Doktorlar Ömer'in muayenesini yaptığı için girememiştim odaya.

Hastane koridoru yine kalabalıktı fakat kalabalığın içinde Sultan hanım yoktu. Bir süre ortalıkta göremeyince merak edip Gülsüm anaya sordum.

"Ağam eve gönderdi onu. Dün gece seni bırakıp geldikten sonra baya tartıştılar. Ağam da kızıp yolladı onu."

"Dün akşam söylediklerinden sonra hakkımda dedikodu çıkarmasından korkuyorum. Özellikle Ömer'in bana şüpheyle bakmasından korkuyorum."

"Merak etme, ağam uyardı onu. Eğer ağzından bu konuyla ilgili tek laf çıkarsa boşayacağını söyledi. Korkusundan yapmaz böyle birşey."

"Ben yine de güvenemiyorum. Ömer'le aramızı bozmak için herşeyi göze alır."

"O kadarını göze alamaz. Sen bırak şimdi onu. Bebeklerin durumu nasıl? Hiç göründün mü doktora?"

Yaşadığım olaydan sonra doktora gitme imkanım olmamıştı. Sadece o zaman görebilmiştim bebeklerimi. Gülsüm anayla birlikte kalkıp alt kattaki kadın doğum doktoruna gittik.

Ultrasona gireceğim sırada Gülsüm ananın da yanımda kalmasını istemiştim. Bu heyecanı onla paylaşmak istiyordum. Doktor, cihazı karnımda gezdirmeye başladığında yine heyecan sarmıştı bedenimi.

İşte ordalar. Hayata tutunmaya çalışan iki minik can, iki hayat, iki mucize. Henüz küçücüklerdi. Vücut hatları belirginleşmişti. Elleri, ayakları, başı oluşmaya başlamıştı. Ve kalp atışları. Doktor, cihazın sesini açınca benim kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Dünyanın en tatlı melodisi bu olsa gerek.

Durumu iyiydi canlarımın. Yaşadıklarım onları etkilese de iyilerdi. Daha iyi olacaklardı. Daha iyi olacaktık. Doktora şikayetlerimi söylediğimde, ikiz bebeklerde normal olduğunu söylemişti.

Bu hamileliğim daha zor geçiyordu. Bulantılarım ve baş dönmelerim çok oluyordu. Yemek görmek istemiyordum ve kilom normalin altındaydı. Her ne kadar bebeklerim için zorla yemeye çalışsam da bulantılarım engel oluyordu yememe.

Bebeklerimin görüntüsünü Ömer'e göstermek için sabırsızlanıyordum. Birkaç hafta önce Ömer'den saklamaya çalıştığım şeyi şimdi bir an önce göstermek istiyordum.

Ömer'in doktorunun odasına girip durumunu sorduğumda, iyiye gittiğini söylemesiyle sevincim daha da artmıştı. Doktordan izin alıp Ömer'in yanına gittim hemen.

Odaya girdiğimde kapalı gözlerini açıp beni görünce yüzünde tebessüm oluşmuştu. Sandalyeyi yanına çekip oturunca elini ellerimin arasına aldım.

"Kalbin nasıl, sağlam mı?" Dememle yine heyecanlandıracak birşey söyleyeceğimi anlamıştı.

"Vereceğin habere bağlı." Deyip gülünce cebimdeki kağıdı çıkarıp gözlerinin önüne tuttum. Bir süre tepkisizce sadece baktı kağıda. Dokunsam ağlayacak haldeydi.

"Bunlar bize Allah'ın bir hediyesi. Bize verilen en büyük mucize. Senin hayata tutunma sebebin. Ellerini tutup hayata döndüren iki can."

"Beni hayata, seni bana döndüren bir mucize. Benim hayata dönüş sebebim sensin. Sen olamadıktan sonra bu can bedende kalsa ne fayda."

Resmi incelerken heyecanı yüzüne yansıyordu.

"Kolları, bacakları bile gelişmiş."

"Evet. İki aylık oldular neredeyse. Yavaş yavaş büyüyecekler."

"İki ay! Umreye gittiğimizde hamileydin yani?"

"Hamileymişim, bilmiyordum. Yaralandığımda öğrendim."

Yüzündeki mutlu ifade, yerini hüzne bırakmıştı.

"Bir daha saklama benden hamileliğini. Ne olursa olsun baba olma sevincinden mahrum bırakma beni."

Söyledikleri karşısında sessiz kaldım. Onu böyle birşeyden mahrum bırakmak istemesem de ikinci defa mecbur kalmıştım.

"Sultan anamın sözlerini takma kafana. Ondan başka kimse böyle birşey düşünmez. Öyle bir ihtimal yok. Ben seni biliyorum ya gerisi önemli değil."

Elini başıma uzatıp kendine çekmesiyle kalkıp başımı yüzüne yaklaştırdım. Dudakları alnımla buluştu önce. Alnımdan öptükten sonra gözlerini gözlerime kenetledi.

"Seni seviyorum yaşama sebebim."

Kapı çalınmasıyla, beklemeden aniden açılınca Harun girmişti odaya. Kendimi hemen geri çekince Harun da mahcup olmuştu. Geri çıkacakken Ömer'in engel olmasıyla Ömer'in yanına geldi. İlk kez giriyordu Ömer'in yanına.

"Sen daha ölmedin mi?" Derken Ömer'in yanına ulaşıp koluna hafifçe vurmuştu. Daha düne kadar Ömer'e birşey olacak diye korkudan ağlayan, kendini yerden yere vuran o değildi sanki.

"Sana bir defa canımı emanet ettim. Kendimi Azrail'in elinden zor kurtardım. Bu defa olmadı ama belki bir dahaki sefere başarırsın."

Harun gülse de içinin yandığı gözlerinden okunuyordu. Ömer'le birbirilerine çok düşkünlerdi. Harun okuldayken Ömer nerdeyse hergün arayıp durumunu ve ihtiyacı olup olmadığını sorardı. Ömer'in elindeki ultrason kağıdı Harun'un dikkatini çekince Ömer'in elinden alıp incelemeye başlamıştı.

"Heyt be kimin yeğenleri. Amcaları gibi yakışıklılar. Ama biri sana daha çok benziyor sanki. Biraz çirkin."

Harun'un laflarına gülerken Ömer'in bakışları beni buldu.

"Git, Harun'a benzeyeni aldır. Harun'u bu saatten sonra aldıramıyoruz, bari ondan bir tane daha olmasın."

Atışmaları devam ederken konu Ömer'i bıçaklayan kişilere gelince Ömer, odadan çıkmamı istemişti. Duymamı istemediklerine göre cezalarını kendileri kesmişti. Harun ve Serhat Ömer'e bu kadar düşkünken Ömer'e ve bana zarar verenlere neler yapabileceklerini düşünmek istemiyordum.

Harun, Ömer'in yanından çıkıp yanıma gelmişti.

"Yenge, ben okuluma dönmek zorundayım. Sınavlarım başladı ama benim gitme imkanım olmadı. Yeğenlerime iyi bak. Bir ihtiyacın olursa araman yeter. Kendini üzme bundan sonra. Herşey yoluna girecek inşallah."

Harun'u uğurlamak için alt kata kadar onla birlikte inmiştim. Yürüyüş yapmam gerektiği için fırsat buldukça yürümeye çalışıyordum. Ömer'i yaralayanlara ne yaptıklarını sorduğumda "Boşver sen onları." Diyerek geçiştirmişti.

Ömer'in yanına pek kimse giremese de ziyaretçileri eksik olmuyordu. İstanbul'daki akrabaları, benim akrabalarım, eski arkadaşları, birlikte iş yaptığı kişiler... Ve Hilal.. Bir anda onu karşımda görünce şaşırmıştım. Babasıyla birlikte gelmişti Ömer'i ziyarete. Hilal'le iyi anlaşmış olsak ta Serhat'a söylediklerinden sonra aramıza soğukluk girmişti. Serhat'ın aklını karıştırmasına tahammül edemediğim için kızgındım Hilal'e. Yine de hoş karşılayıp ilgimi eksik etmemiştim. Hilal'in yüzünde mahcup bir ifade varken Serhat hiçbir şey olmamış gibi ilgilenmişti onlarla. Neyseki çok kalmadan gitmişlerdi. Fırsat bulduğumda Serhat'ın yanına gidip uyarma gereği duymuştum.

"Hilal'in sana söylediklerinden sonra aklın karışmadı değil mi?"

"Ben ilk zamanlarda farkettim bana olan ilgisini. Elimden geldiğince uzak durdum hep. O yüzden ona Mihriban'ı sevdiğimi söyledim. Hiçbir şey benim karıma olan sevgimi değiştirmez."

Serhat'ın sözleri mutlu etmişti beni. Eşiyle aralarında güçlü bir bağ vardı ve kimsenin bunu koparmasına izin vermiyorlardı.

Hastanede geçen sürede Serhat her zamanki gibi desteğini hep hissettirmişti. Ömer'in her ihtiyacıyla yakından ilgilenirken benle ilgilenmeyi de ihmal etmiyordu.

                      ***

Aradan geçen on beş günün ardından nihayet Ömer'i taburcu etme kararı almışlardı. Geçen süre içinde Ömer'in durumu biraz daha düzelmişti. Ben geceleri hastanede kalmıyordum ama gün boyu Ömer'in yanından ayrılmıyordum. Sultan hanım eve döndüğü için hiç karşılaşmamıştık.

Ömer'in odasında eşyalarını toparlarken, nerede kalacağımız konusunda tartışma başlamıştı. Ben tartışmaya hiç katılmamıştın çünkü Ömer'in bir daha o eve gitmek istemeyeceğini biliyordum.

"Biz kendi evimizde kalacağız artık baba. Sultan anamın yaptıkları artık haddini çok aştı. Ne ben onla aynı evde yaşarım ne de Elif'i üzmesine izin veririm."

"Nasıl yaşayacaksınız o evde. Daha düzeninizi kurmadınız. Eşyalarınız bile tamamlanmadı. Anan karışamaz artık size. Bir süre idare edin."

"Yavaş yavaş kurarız düzenimizi. Çok eksiğimiz kalmadı. İdare ederiz."

"Olmaz öyle şey. Elif sana bakacak durumda değil. İnsanlar seni ziyarete gelecek. Elif başa çıkamaz bu kadar şeyle. Ne sizin durumunuz müsait ne de eviniz."

"Serhat ilgilenecek benimle. Eve yardımcı alırız. Siz de yanımızda..."

"Olmaz dedim uzatma. Kendini toparlayana kadar evinize gidemezsiniz. Tek sorun anansa, onu bir yere yollarım siz gidene kadar."

Bekir ağa son sözünü söyleyip çıkmıştı odadan. O eve gitmeyi istemiyordum ama başka çarem yoktu. Bekir ağa haklıydı. Henüz evin ne durumda olduğunu bile bilmiyordum. Ömer, bütün eşyaları aldığını söylemişti ama düzenimizi kurmamıştık henüz. Ben her şekilde orda yaşamaya hazırdım ama ne ben Ömer'i bırakıp orda yalnız kalabilirdim ne de Ömer buna izin verirdi.

"Baban haklı. Bir süre idare ederiz orda. O arada ben evimizi yerleştiririm."

Sözlerimle Ömer biraz olsun rahatlamıştı. Kendinden çok benim için endişelendiğini farkediyordum. İçim rahat etmese bile Ömer'i bu konuda rahatlatmıştım.

İstanbul'dan ayrılırken ailemi ardımda bırakmıştım. Ne kadar alışsam da ailemden ayrılmak yine zor gelmişti. Annem, Ömer kendini toparladıktan sonra yanımıza geleceğine söz vermişti.

Uzun süren yolculuğun ardından evimize ulaşmıştık. Evin önünde oluşan kalabalık, kurban keserek karşılaşmıştı bizi. Ömer için alt katta bir oda hazırlanmıştı. Ömer, kendisini görmek isteyenlerin ve onla ilgilenenlerin devamlı odamıza girmemesi için başka odada kalmak istemişti.

Sultan hanımın evde olmaması dikkatimi çekmişti. Biz evimize gidene kadar kızının evinde kalacaktı. Pınar, annesini evde bırakıp Ömer'i görmeye gelmişti.

Ömer'e kıyafet getirmek için odaya gittiğimde tuhaf hissetmiştim kendimi. Evden çıktığım gün Sevda'nın bu kapıda bana söyledikleri, evden çıkıp gidişim bir bir canlandı gözümde. Çıkarken yere fırlatıp kırdığım çerçeve yenilenmişti. Odam bıraktığım gibiydi.

Akşam olduğunda yatağıma yalnız girmek çok zor gelmişti. Ömer alt katta kalacaktı. Serhat, gece onla ilgileneceği için Ömer'in yanında kalma imkanım yoktu. Hamile olduğum için Ömer'in kalkmasına yardım edemiyordum ama ilaçlarını içirme konusunda yine iş başa düşmüştü. Ömer her zamanki gibi ilaçlarını içmemekte diretiyordu.

Artık evimle ilgilenme vakti gelmişti. Kendi evimi görmeye gittiğimde yanımda Ömer yoktu. Kapıyı açıp içeri girince o heyecanı yarım yaşamıştım. Eve en son geldiğimde hiç eşya yoktu ama şimdi herşey yerli yerindeydi. Ömer'le almaya karar verdiğimiz eşyalar eve yerleşmişti. Neredeyse hiç eksik yoktu. Ömer hastanedeyken kardeşleri ilgilenmişti evin işleriyle. Sadece özel eşyalarımızı, kıyafetlerimizi yerleştirmek kalmıştı.

Konakta misafirdim artık. Kendi eşyalarımı toparlamaya başlamıştım. Evdeki yardımcılar fırsat buldukça yardım ediyorlardı bana.

                      ***

Günler geçtikçe Ömer iyice iyileşmeye başlamıştı. Günlerim çok yorucu geçiyordu. Bir yandan Ömer'le ilgilenirken diğer taraftan evimizi toparlamaya çalışıyordum. O evde kaldığım sürece Sultan hanımla karşılaşmamıştım hiç. Birkaç kez dönmek için çabalamıştı ama Ömer izin vermemişti. Sadece bir kez gelmişti eve ama onla karşılaşmamak için odamdan çıkmamıştım.

Nihayet Ömer ayağa kalkmıştı artık. Yarası tam kapanmasa da kendini iyice toparlamıştı. Bu evdeki son günümüzdü. Uzun zamandan sonra ilk kez Ömer'le aynı yatakta yatacaktık. Bu evdeki son gecemizi benim yanımda geçirmek istemişti.

Yatağa girince Ömer'in göğsüne yasladım başımı. Canını acıtmamaya dikkat ederek iyice sokuldum.

"Ne çok özlemişim kollarında uyumayı, sıcaklığını, kokunu. Sensiz bu yatak çok soğuk."

"Artık hiç ayrılmayacağız. Hiçbir gece bensiz baş koymayacaksın yastığa."

"Ayrılmayacağız."

Dudaklarımı Ömer'in dudaklarına kenetleyince içimde kelebekler uçuşmaya başladı. Bu kez ondan beklememiştim öpmesini. Özlemiştim. Beni öpmesini, nefesini hissetmeyi özlemiştim.

Ömer'in kollarında uyumak, onun sıcaklığıyla uyanmak paha biçilemez birşeydi. Gözlerimi açtığımda hala eli karnımdaydı. Karnım büyümeye başlamıştı artık. Kıyafetimin üzerinden bile belli olmaya başlamıştı. İkiz olduğu için normalden daha büyüktü karnım. Bedenimde iki can taşıdığımı düşündükçe içim içime sığmıyordu.

Ömer'in yüzünü seyrettim bir süre. Uyurken bile huzurluydu. Saatlerce böyle durup seyredebilirdim yüzünü.

Gelinliğimle girdiğim bu evden yeni evime, yeni hayatıma gitme vakti gelmişti. Bana ait hiç birşey kalmamıştı artık. Sadece anılarım kalmıştı. Hüzünlerim,acılarım, gözyaşlarım, mutluluklarım, ilk heyecanlarım... Hepsini ardımda bırakıp sevdiğim adamla elele çıktım. Ardıma bakmıştım bu defa. Geride bıraktıklarıma bakmıştım.

Ve yeni evimize ilk adım. Bahçeden içeri girince konağın aksine küçük ve huzurlu görünen evimiz. Bizim evimiz. Sadece Ömer'e ve bana ait. İçeri hüzün girmeyecek, gözyaşı girmeyecek..Sadece ikimiz olacağız. Bir de çocuklarımız.

Elim Ömer'in elindeyken Ömer'in diğer elinde evimizin anahtarı vardı. Kapının önüne geldiğimizde anahtarı bana uzattı.

"Hatunumun açtığı kapıdan gireyim huzurlu yuvama. Her akşam hatunum karşılasın beni bu kapıda. Her akşam aynı heyecanla geleyim sana.

Bölüm sonu..

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 92.3K 45
Başına gelen şey onun için cezaların en saçması, en mantıksızıydı... Üniversiteye bile sırf dedesinin zorunlu koyduğu bölümü okumak için gitmişti ama...
3.5M 199K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...
136K 7K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
2.4M 104K 33
Cesur Yenerler. Merak uyandıracak kadar gizli, gizli olduğu kadar da tehlikeli bir adam. Minel Çağan. Merak uyandıracak kadar güzel, güzel olduğu k...