BİR HAFTA SONRA
Zaman herşeyin ilacı derler ya, sahiden öyle miydi? Geçen zaman benim yarama da ilaç olur muydu? Peki neden her geçen saniye canımı daha fazla yakıyordu?
Her geçen günde kendimi biraz daha toparlamaya çalışıyordum. Artık uyandığım her güne lanet etmiyordum. İnsanlara karşı dilim çözülmüştü. Eskisi kadar olmasa da konuşuyor, yemek yiyebiliyordum. Lohusalığım sona ermişti ve namaz kılabiliyordum artık. İlk kez bu kadar uzak kalmıştım seccademe. Her namazdan sonra ellerimi açıp dakikalarca dua ediyordum Rabbime. Bir an önce kızıma kavuşmak istiyordum. Rabbime karşı isyanımdan dolayı defalarca af dilemiştim Rabbimden. Ve bu isyanım daha çok yaklaştırmıştı beni Rabbime.
Annem ve ablam yarın İstanbul'a döneceklerdi. Annemin içi rahat etmese de gitmeleri için ısrar etmiştim. Onların da kendine göre hayatı ve işleri vardı. Üstelik buranın soğuğu Nisa'ya iyi gelmemişti, sürekli hastalanıyordu.
İlk defa annemin gitmesini istiyordum. Bundan sonra kendime yeni bir hayat kuracaktım ama annem burdayken bunu yapamazdım. Annem kesinlikle engel olurdu bana. Onların yanında herşey yolundaymış gibi davranıyordum. Dün akşam annem beni odaya çekip karşısına oturttu.
"Ömer'le aranızda ne yaşandı? Nedir sizin bu haliniz? Sanki karşında kocan değil düşmanın var. Doğru söyle sana ne yaptı? Ben senin annenim benden birşey saklama. Senin için elimden geleni yaparım ben."
Tepkisiz bir şekilde yüzüne baktım. Elinden ne gelirdi ki. Elinden gelen tek şey beni evine kabul etmesiydi ama bana bir kez kapısını kapatmıştı. Bir daha asla açmazdı bunu biliyordum. Zor anımda sığınacağım tek kapı yüzüme kapanmışken şimdi annemden yardım istemem anlamsızdı. Kendi başımın çaresine bakabilirdim. Annem sadece engel olurdu bana.
"Ömer sana kötü birşey yaptıysa söyle bileyim. Gerekirse seni alıp..."
"Aramızda sorun yok anne. Yaşadığımız acı kolay değil. Kendimi toparlayınca herşey düzelir. Bir daha bu konuda hiç birşey sorma bana."
Düzelmeyecekti işte. Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı. Annem beni alıp burdan götürmeyecekse birşey bilmesine de gerek yoktu. Kendi başımın çaresine bakacaktım artık. Annem, biraz kafa dağıtmam için beni İstanbul'a götürmeyi teklif etmişti ama reddetmiştim. Kızımı burda bırakıp hiç bir yere gidemezdim. Yeni bir hayata başlamak istiyordum ama kızım elimi ayağımı bağlıyordu. Zor olsa da burda kuracaktım hayatımı.
Henüz bir plan yapmamıştım. Geçen bir haftada ne kadar düşünsem de bir çıkar yol bulamamıştım. Zor günler beni bekliyordu. Ömersiz bir hayata başlamam için önce Ömer'i aşmam gerekiyordu. Bunu başarmam çok zor olacaktı ama Ömer'le başa çıkabilirdim.
Ömer'e karşı çok mesafeli ve soğuktum. Kızgındım.. Kırgındım.. Aslında kızgınlığım kendimeydi. Ömer'in bana yaptığı herşeyi affetmiş, alttan almıştım. İlk günden beri kurtarmaya çalıştığım evliliğim şimdi yerle bir olmuştu. Ömer düzelir diye yaptığım onca fedakarlık boşa gitmiş, hiçbir şey onu düzeltmeye yetmemişti. Ve bunu anlamam kızımın canına mal olmuştu.
Mecbur kalmadıkça Ömer'le konuşmuyordum. Geceleri ise annemin yanında yatıyordum. Annem defalarca beni odama göndermeye çalışsa da ona ihtiyacım olduğunu söyleyip annemin yanında yatıyordum.
Odaya geceliğimi almak için girdiğimde Ömer'i yatağın üzerinde oturmuş, başını dizlerine dayamış halde buldum. Onu kaale almadan dolaptan pijamalarımı aldıktan sonra odadan çıkacakken kolumda Ömer'in elini hissettim. Kolumu çekip kendine çevirdiğinde gözgöze gelmiştik.
"Ne zamana kadar ayrı yatacaksın? Sensiz kalmaya dayanamıyorum artık. Gitme bu gece yanımda kal. Sana çok ihtiyacım var."
Baktığım gözlerde ilk kez çaresizlik görmüştüm.
"Bensizliğe alışmaya başla. Bu günleri bile arayacaksın." Diyerek arkamı dönüp çıkacakken kolumu daha sıkı tutmuş gitmemi engellemişti. Bu kez önümü ona dönmeden durdum.
"O nasıl söz öyle? Sessizliğe alışmak ne demek?"
Hiçbirşey söylemeden kolumu elinden kurtarıp çıktım odadan. Yarın annemler gider gitmez bu konuyu halledecektim. Beni zorla burda tutamazlardı ya.
Annemin olduğu odaya gidip akıttığım gözyaşlarımı saklayarak yatağa girdim. Bir süre sonra dayanamayıp hıçkırarak ağlamaya başladığımda annem yanıma gelip hiçbir şey söylemeden yatağıma uzanmış, beni göğsüne sarmıştı. Saçımı okşarken eşlik ediyordu ağlayışıma.
***
Annemin kımıldanışıyla gözümü açtığımda odaya, huzur veren ezan sesi dolmuştu. Abdest almak için odadan çıkıp banyoya giderken odamın ışığının yandığını farkettim. Ömer hiç bir namazını kaçırmadan kılıyordu. Ben ona iyi gelmiştim ama o bana hiç iyi gelmemişti.
Artık annemlerin gitme vakti gelmişti. Onları havaalanına Ömer götürecekti ve ben de havaalanına kadar gidecektim annemlerle. Yolda annem öne oturmuş, ben ise arkada ablamın yanına oturup Nisa'yla ilgilenmiştim. Kendimi toparlamamda onun payı çoktu. Ama şimdi gidiyorlardı. Yoklukları bu kez çok acıtmazdı canımı çünkü bende gidecektim artık.
Havaalanına ulaştığımızda uçuşa az kalmıştı. Vedalaşırken ayrılmak hepimize çok zor gelmişti. Anneme doyasıya sarılırken ikimizde ağlıyorduk. Benden ayrılıp gözlerime bakarak konuşmaya başladı.
"Evlilik sabır işidir kızım. Madem kendi sorunlarına kimseyi bulaştırmadan kendin başa çıkmaya çalışıyorsun o halde sabırlı olacaksın. Bizim yuvamızı yıkma gibi bir ihtimalimiz yok. Kocana herşeyiyle sabreceksin. Bunun da mükafatı Allah katında büyüktür. Ömer'i eskisine göre çok iyi gördüm. Sıkıntını istediğin zaman ara anlat dök içindekileri. Çok bunalırsan Ömer'le çıkıp gelin. İkinizin de kafanızı toplamaya ihtiyacınız var. Böyle bir durumda yanlış kararlar verip birbiribizi üzmeyin."
Annemi sessizce dinleyip onaylar gibi yaptım. Ben kararımı zaten vermiştim. Yanlış ya da doğru bu benim kararımdı.
Annemler gittikten sonra geri dönmek üzere arabaya binip yola çıktığımızda ikimiz de bir süre sessizliğimizi korumuştuk. Ömer arkaya oturmama engel olduğu için mecburen yanına oturmuştum.
"Ben eve dönmek istemiyorum."
Bir anda çıkıvermişti sözler ağzımdan. Günlerdir bunu nasıl konuşacağımı düşünürken kendiliğinden dökülmüştü sözler dudağımdan. Oysaki bu konuşmanın yeri burası olamamalıydı. Sessizliği bıçak gibi kesen sesimle Ömer'in bana bakıp elimi tutarak gülümsemesi şaşırtmıştı beni.
"İyi olur hayatım ben de bunaldım. Biraz dışarda zaman geçirelim bugün. Nereye gitmek istiyorsun?"
Önce ne demek istediğini idrak etmeye çalıştım. Sakindi.. Gülümsüyordu.. Söylediğim söz söylemek istediğim şekliyle ulaşmamıştı ona. Yada söylediğimden başka bir ihtimal düşünmemişti.
"Ben o evde yaşamak istemiyorum. Yeni bir hayat kuracağım kendime."
Elimi elinden çekmemle surat ifadesi değişmişti. Bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap verebilmişti.
"Evimiz daha bitmedi. Bitene kadar sabret. Sonra yepyeni bir hayat kuracağız kendimize. Sadece sen ve..."
"Sadece ben. Seni istemiyorum artık hayatımda."
Ani bir fren.. Cama yapışmaktan son anda kurtulan bedenim.. O yöne bakmasam da üzerimde hissettiğim delici bakışlar..
Şu an bakışını görmesem de o bakışlardaki yakıcılığı hissediyordum. Şimdi o bakışlara karşılığını vermek gerekiyordu. Kararlı bir şekilde başımı kaldırıp gözlerine baktım. Evet.. yanılmamıştım. Bakışları tam da tahmin ettiğim gibi öldürücüydü. Gözlerime saldığı ateşin, bakışımdaki kararlılığı yıldırmaması için büyük bir çaba sarfediyordum. Sonunda pes edip çektim gözlerimi gözlerinin hapsinden. Bakışlarımın ona yenilip yumuşamasındansa kararlı bir şekilde geri çekilmesi daha doğruydu.
Şimdi kimin konuşması gerekiyordu? Konuşmama devam mı etmeliydim yoksa söylediklerimi hazmedip konuşmasını mı beklemeliydim? Nihayet ilk hamle ondan gelmişti.
"Bu..bu ne demek oluyor?"
Sadece bunu söyleyebilmişti. Hayal kırıklığı, yürek kırıklığı sesine yansımıştı. Yerine göre uygun olmayan bu konuşmayı yapmanın sırasıydı şimdi.
"Ne demek istediğim yeterince açık. Uzun uzun sebepler sıralamak istemiyorum. Şimdiye kadar yaşadıklarımız bana başka çıkar yol bırakmadı. Affetmekten, görmezden gelmekten yoruldum ben."
Ani bir hareketle gaza yüklenip süratle yola devam etmeye başlamıştı. O kadar süratli kullanıyordu ki emniyet kemeri takılı olduğu halde sımsıkı tutunmuştum. Kaza geçirmemiz an meselesiydi.
"Yavaşla biraz!" Diye bağırmama rağmen süratinden vazgeçmiyordu. Yolların bozuk oluşu ve aşırı hız midemi alt üst etmiş, başım dönmeye başlamıştı. Nihayet frene basmasıyla arabadan aşağı inip derin derin nefesler almaya başladım. Kendimi toparlayıp etrafa baktığımda sahilde olduğumuzu farkettim. Her zaman gittiğimiz sahilin aksine göz önünde bir yerdi burası. Fakat havanın soğukluğundan olsa gerek etrafta hiç kimse yoktu. Gözlerim Ömer'i bulduğunda arabada, olduğu yerde hiç kımıldamadan bana bakıyordu.
Ona aldırmadan gölün kıyısına kadar gidip suya bakarak huzur bulmaya çalıştım. Fakat Ömer'in bakışlarının üzerimde olduğunu düşünmek huzur bulmama izin vermiyordu.
"Evet seni dinliyorum." Diyen ses, aniden irkilmeme sebep olmuştu. Konuşacaktım ama söylenecek birşey yoktu ki. Yaşadıklarımızı düşünmek yeterdi beni anlaması için ama o beni dinlemeyi tercih etmişti.
"Söylenecek birşey yok. Herşey yeterince açık. Bu durumda daha fazla devam edemeyiz."
"Hangi durumda?"
Kesinlikle benle alay ediyor olmalıydı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Yine de sakin kalmaya çalışıp açıklama yapma gereği hissettim.
"Şimdiye kadar yuvam kurtulsun diye herşeyinle kabullendim seni. Ama bu son yaptığının affı yok. İnan bunun için çok mücadele ettim ama olmuyor."
"Affettin öyle mi? Söylesene neyimi affettin?"
Eski Ömer'i geri getirmeyi başarmıştım sonunda. En son o resimler elindeyken bana böyle bağırmıştı. Hatta o hali bundan çok daha öfkeliydi. Ondan sonraki günlerde hep yumuşak, anlayışlı, beni incitmekten çekinen biri olmuştu. Şimdi ise karşımda en sinirli haliyle duruyordu.
Onu çok kez affetmiştim. Hangisinden başlamalıydım. En çok ruhumu yaralayan olay yeniden canlandı zihnimde. Bedenimi zorla ele geçirişi.. Herşeyi unutsam da yüreğimden sökemeyeceğim bir yaraydı bu.
"Tecavüzün." Diyebildim sadece. Boğazıma bir yumruk oturmuştu sanki daha fazla konuşamamıştım.
"Lanet olsun şuna tecavüz deyip durma. Beni masum kızların namusuna göz diken o. çocuklarıyla bir tutma. Sen benim karımsın lan karım."
"Karın olmam bana zorla sahip olma hakkı vermiyor sana. Bana her dokunuşun, o günün izlerini taşıyor."
Artık ben de sakinliğimi koruyamamış, sesimi yükseltmiştim.
"Evet vermiyor. Sırf bu yüzden bir hafta bekledim. Hiç kimse benim gibi zorla evlendirildiği bir kadının nazını çekip bir hafta beklemez. Ben herşeye rağmen sana ilk gün gönlümü açtım ama sen bana hep aklının başkasında olduğunu hissettirdin. Beni sever, kendi isteğinle benim olursun diye beklerken sen ilk fırsatta kaçtın benden. Üstelik kendi ağzınla söyledin ona kaçtığını. Ben yine de sana sahip çıktım. Törelerin önüne atıp ölüme göndermek yerine kimseye birşey söylemeden tekrar evime kabul ettim seni. Asıl seni affeden bendim ben. Her kaçışında affettim. Çünkü sevdim seni."
Konuşurken bağırsa da son cümlelerinde ses tonu yumuşamış hatta sesi titremeye başlamıştı. Beni sevdiğini söylemeyeli uzun zaman olmuştu. Ama yalandı bu.
"Sen beni sevmiyorsun. Hiç sevmedin. Beni kabul edişinin sebebi adının lekelemesinden korkmandı. Ömer ağanın karısı kaçmış demesinler diye beni zorla alıkoydun. Ben sadece zorla evlendirildiğin karındım. Yüreğin başkasındaydı. Hep ondaydı hala onda."
Acı bir şekilde gülümserken başını iki yana salladı. Sonra başını kaldırıp gözlerini gözlerime kenetledi.
"Benim yüreğim ilk kez bir kadın için çarptı. O da sendin. O benim için bir gençlik hevesi, bir aldanış, bir hataydı."
Bir süre ikimiz de sessiz kaldık. Bana doğru bir adım atıp elimi tuttu. Çekmeye çalışmıştım ama buna imkan vermiyordu. Elinin soğukluğuyla ürperdim bir an.
"Ben eski konuları tartışmaktan, kim haklı kim suçlu diye yargılamaktan yoruldum. İkimizin de hataları oldu. Hatasız insan yok bu dünyada. İlk hata, senin beni yargısız infazınla başladı, sonra ikimiz de hata üstüne hata yaptık. Benim hatam daha çoktu kabul ediyorum. Artık geçmişle yaşamayı bırakıp tertemiz bir gelecek kurmak istiyorum senle. Sadece ikimiz.. Sen ve ben."
Eğdiğim başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bir zamanlar ona aşkla bakan gözlerim şimdi anlamsızca bakıyordu.
"Artık çok geç. Sen kirlettin her şeyi. Güzel olan her şeyi kızımla birlikte öldürdün. Bu saatten sonra senle bir geleceğimiz olamaz. Kendime yeni bir hayat..."
"Asla!" Diye haykırınca sözüm yarım kalmıştı. Yüzüne bakamıyordum, bakmak istemiyordum.
"Bırakmam seni anlıyor musun? Asla bırakmam. Gidemezsin bir yere."
"Tabi ya sen Ömer ağasın. Bugüne kadar ne istediysen senin oldu. İstersin ve sahip olursun. Seversin senin olur. Bencilsin sen Ömer ağa sadece kendini düşünüyorsun. Benim ne istediğimin hiç bir önemi yok senin için. Sen beni yanında istiyorsun ve sırf kendi çıkarın için benim mutsuzluğumu göze alıyorsun."
"Öyle mi? Bencil olan ben miyim? Eğer bencil olsaydım seni ilk gün geri gönderir ne halin varsa gör derdim. Kaçtığında peşinden ben değil katillerin gelirdi ve umrumda olmazdın. Başına gelecek hiç bir zarar beni etkilemezdi anlıyor musun? Gittiğinde mutluluğu bulacağını bilsem, inan seni kendi ellerimle götürürdüm. Ama olmuyor işte olmuyor. Seni göz göre göre ölüme gönderemiyorum."
Tuttuğu kolumu sıkarken canımı yaktığının farkında değildi. Acıyla inlediğimde parmaklarını geşvetmesini fırsat bilerek kolumu kurtardım elinden. Sert çıkan sesi iyice yumuşamıştı. Dokunsalar ağlayacak haldeydi şuan.
"Peki o zaman kararı sen ver. Ya beni ölüme göndereceksin. Ya da burda kalıp hergün seni de kendimle birlikte öldüreceğim. Ben ölmeyi göze aldım. Kaybedecek bir canım vardı onu da kaybettim. Peki ya sen.. benle birlikte her gün ölmeye razı mısın?"
Sözümü bitirmemle kollarını ruhsuz bedenime sarıp yanağıma ufak bir öpücük kondurdu.
"Ben senle doğdum. Hergün senle biraz daha var olduğumu hissettim. Ölmek mi? Senden gelsin. Her gün değil her an gelsin. Sen beni öldür, ben seni yaşatmak için direneyim."
Gitmek mi zor kalmak mı? İkisi de ölüm.. İkisi de zulüm. Gidersem tükeneceğim.. Kalsam Ömer'le aynı yerde nefes alamam
Bölüm sonu..