Dediğim sözle gözleri öfke saçmıştı.
Elini tekrar vurmak için kaldırdığı anda kendimi savunmak için elimle elini engelledim. Bu kez ben parmağımı sallayarak uyarmıştım.
"Sakın bana vurmaya kalkma. Ben sana Allah'ın emanetiyim. Böyle mi sahip çıkacaksın emanetine?"
Dediğimle öylece kalmıştı. Sonra bir anda havada asılı kalan kolunu kaldırıp yanda duran aynaya olağan gücüyle yumruk atmış, ayna paramparça dağılıp yere dökülmüştü. Kan içinde kalan elini bana doğru yumruk halinde tutarak haykırıyordu.
"Bu el kalktığı zaman boş inmez. Ya sana zarar verir ya bana. O yüzden kaldırtma bu eli."
Dehşet içinde kalmıştım. Bu adam tam bir psikopattı. Elindeki kanlar yere damlıyordu. Şoku atlatınca hemen bir çekmece açıp elime gecen tülbentle elini sardım. Odaya geçip yatağa oturduk. Kanamaması için sıkıca tutuyordum. Benim panikli halime rağmen o gayet sakindi. Diğer elini de elimin üstüne koymuş elime bakıyordu. Aniden değişen ruh haline anlam veremiyordum. Az önce ortalığı kırıp döken adam, şimdi durulmuştu.
"Birşey bulup elini sarayım." Diyerek hemen kalktım yanından. Dolabı karıştırarak bulduğum bir kumaşı keserek tekrar yanına döndüğümde eline başka bir bez yapıştırdığını gördüm. Dikkatli baktığımda şaşkına döndüm. Bu, yatağa bıraktıkları çarşaftı. Kana buladığı çarşafı kenara atarken sinirle söyleniyordu.
"Şimdilik anamları susturmak için yapıyorum bunu. Sakın bundan cesaret bulma."
Çarşafı kana bulamasıyla bir nebze rahatlamıştım. Birşey demeden yanına oturmuş, kanayan elini sıkıca sarıyordum. Odada bir süredir oluşan sessizliği benim sorum bozdu.
"Madem sevdiğin var nasıl bana dokunabiliyorsun? Neden sarılıp öpüyorsun? Yoksa bu sevgi gösterileri bana sahip olana kadar mı?"
"Ne yapmamı isterdin, sana soğuk mu davranayım? Ayrı mı yatayım? Sen bana Allah'ın emanetiysen ona göre davranırım. O sevdiğimse sen de karımsın. Benimsin."
Sevdiğim demesi sinirimi bozmuştu. Oysa ki hiç kıskanç değildim ben. Tabi ki onu da kıskanmamıştım. Sevmediğim hatta nefret duyduğum birini kıskanmazdım. Yüzüne ters bir bakış atarken sinirden, sardığım elini acıtarak sarmaya çalıştım ama canının acımadığı yüz ifadesinden belliydi.
Bir süre sonra ikimiz de sakinleşmiştik. Bu sakinlikten faydalanıp tatlı dille konuşmaya karar verdim.
"Ben burda kalamam. Senin de aklın yüreğin başkasındayken birbirimize sadece acı veririz. Beni geri gönder. Gerekirse bir süre burda kalırım. Sonra, anlaşamadık bahanesiyle ayrılırız."
Söylediklerime sakin kalmaya çalışarak cevap vermişti.
"Bak güzelim. Bu eve gelinliğiyle giren kefenle çıkar. Sen gitmekte diretirsen sadece kendini değil sevdiğin herkesi yakarsın. O yüzden otur yerinde. Sen artık benim karım, namusumsun. Ömür boyu bana mahkumsun."
Ömer'in sözleri yüzüme hakikatleri vurmuştu. Töremizde boşanmak yoktu. Evlenen herkes kaderine razı olurdu. Bu evden gidişim imkansızdı bunu anlamıştım. Kaçmaya kalksam kan dökülecekti. Hem de sevdiklerimin kanı. Kendimi bu evde yaşama fikrine alıştırmalıydım. Bu adamla yaşamaya mecburdum ama onu o kızdan ayırmam gerekiyordu. Sevenleri ayırma düşüncesi kendimi kötü hissettirse de buna mecburdum. Ömer artık benle evliydi. Sanırım Sevda denen kız da evli bir erkekle birlikte olamazdı.
"Hayır! Ben sana mahkum değilim. Sen bana mahkum olmadığın sürece olmayacağım. Ya o kızdan vazgeçeceksin ya da bir karın olduğunu unut." Dediğimde birşey demeden yüzüme bakıp acı acı gülmüştü. Böyle sessiz kalması sinirimi bozsa da sakinliğimi korumaya çalıştım.
Ömer uzandığı yerde uyuyakalmıştı. Ben de fırsat bulmuşken kalkmış, namazımı kılıp Kur'anımı okumaya başlamıştım. Uzun zaman olmuştu kur'an okumayalı. Neredeyse iki haftadır açıp okumamıştım.
Ömer'in telefonu çalmaya başlamıştı. Uyanıp açar diye bekledim ama uyanmamış, telefon susmuştu. Bu kez benimki çalmaya başlamıştı. Arayan Gülsüm hanımdı. Ömer'i sormuş, uyuduğunu söyleyince biraz çekinerek çarşafı sormuştu. Beklediği haberi alınca sevinmişti. Geleceğini söyleyip telefonu kapattıktan beş dakika sonra kapı çalınmıştı. Gülsüm hanım gelmişti. Kapıyı açtığımda halimi hatrımı sorup sıkıca sarılmıştı bana.
Odadan gelen gürültüleri sorunca sadece "Tartıştık" deyip susmuştum. O da sebebini sormamıştı. Ne için olduğunu tahmin etmiştir zaten. Çarşafı alıp gitmişti. Kapıyı kapatıp döndüğümde Ömer'in uyandığını gördm.
"Annen çarşafı almaya gelmişti" dediğime sadece acı acı gülmüştü.
Bir süre sonra çarşafı yanında bir kutuyla geri getirmişti Gülsüm hanım. Kutuyu açtığımda içinde bir yüzük vardı. Üzeri taşlarla işlenmiş özel çok şık bir yüzüktü. Tekrar kutusuna koyup çekmeceye koyacakken Ömer uyarmıştı beni.
"O yüzüğü parmağına tak. O, kadın olduğunun simgesidir." Demesiyle şaşırmıştım. İlk kez duyuyordum böyle bir şey.
"Haketmediğim birşeyi takamam." Dediğimde sinirlenmişti.
"Tak diyorsam tak." Ömer, yüzüğü alıp parmağıma takarken hafif gülümsemişti.
"İlla haketmek istiyorsan ben hazırım." Diyerek yaklaşmaya çalışsa da izin vermemiştim.
"Bana kadınlık yapmayacaksan ne işe yarayacaksın?" Diye öfkeyle söylenmişti.
"Kadınlık sadece yatakta olmaz. Yatak dışında her türlü kadınlık vazifemi yaparım." Dediğimde ise alaycı gülmüştü.
"Sen mi kadınlık yapacaksın?" Demesine aldırmamıştım.
"Merak etme. Hak ettiğin kadar kadınlık yaparım."
Gün boyu odada kapalı kalmıştık. Ömer televizyon izlerken ben de eşyalarımı düzenlemeye başlamıştım. Bu evde yaşama düşüncesi korkunç gelse de buna alışmalıydım. Ailem için.
Gün boyu dört duvar arasında sanki yeni evli değil de iki yabancı gibiydik. Ömer'in yanında durmamaya çalışıyordum. Elimden geldiğince uzak kalmaya çalışıyordum ondan.
Hala hastalığımın etkisi üzerimdeydi. Saat erken olmasına rağmen uyumak istiyordum. Ömer'in sigara içmek için balkona çıkmasını fırsat bilerek yatağa girip en kenarına yattım. Ömer içeri girince uyur gibi gözlerimi kapattım. Ardımdan Ömer de yatağa girince uyumadığımı anlamış olacak ki bana yaklaşmaya çalışmıştı.
Ama ben kararlıydım ya nikah kıyılacak ya da o kızdan vazgeçecekti. O zamana kadar karısı olmayacaktım.
Yanağımı okşadığı eli boynumdan aşağı doğru kaydırmaya başladığında engel olmak istesem de başa çıkamamıştım.
"Dokunma bana istemiyorum seni." Diyerek yataktan çıkıp az ilerde duran koltuğa yattım.
"Hemen ordan kalkıp yatağa giriyorsun. Bu odada ayrı yatılmayacak." Demesine aldırmamış, önümü duvara dönmüştüm.
"Sana buraya gel diyorum. Kaldırma beni yerimden."
Bu kez ses tonu daha sertti. Ben yine aldırmamıştım. Odada oluşan kısa süreli sessizlikten sonra bana dokunduğunu hissetmemle arkamı döndüm. Bir anda kendimi Ömer'in kucağında buldum.
"Ne yapıyorsun ya bırak beni." Diyerek çırpınırken yatağın yanına gelmiştik. Beni sertçe yatağa bırakmıştı. Yatağa öyle hızlı düştüm ki dişlerim sertçe birbirine çarpmış, araya sıkışan dudağım kanamıştı.
Elimi acıyan dudağıma değdirip kanını silerken Ömer üzerime uzanmıştı. Bütün ağırlığını üzerime bırakmasıyla canım acımıştı.
Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırmış gözlerini gözlerime kenetleyerek bana meydan okuyordu.
"Lan bana bak. Şimdi burda sana zorla herşeyi yapabilirim. Ama ilk seferde canını yakmak istemiyorum. Senin isteğinle olsun diye bekliyorum. Ya güzellikle benim olursun ya da ben yapacağımı bilirim. Şimdilik sabrediyorum ama sabrımı zorlama."
Konuşurken nefesini yüzümde hissetmiştim. Gözlerim açılmış nefes almadan gözlerine bakıyordum. Sanki kalbim durmuştu o an. Kapkara gözlerini kısmış gözlerime kenetlemişti. Zaman durmuş, dünya durmuş, kalbim durmuştu. Kapkara bir ummanda kaybolmuştum. Öyle derin bakışı vardı ki insanı içine hapsediyordu.
Elini kanayan dudağıma değdirip kanını sildikten sonra eli yanağımı okşuyordu. Şu an bana ne yaparsa engel olamazdım herhalde.
Üzerimden inerek yanıma uzanmıştı. Bana arkasını dönüp pikeyi üzerine çekmişti.
"Sabah sekizde aşağıda kahvaltıda hazır olmamız lazım. Uykum ağırdır ona göre."
Bana dönmeden yaptığı uyarıyla alarmı kurmuştum.
Sabah uyandığımda bir alarmı onun baş ucuna, diğerini ise sandığın üzerine bırakmış giyinmeye gitmiştim.
Odada yankılanan alarm sesleri geliyordu. Birinin sesini kesmişti fakat hala çalan diğer alarm sinirini bozmuştu.
"Nerdesin? Şu gürültüyü kessene." Diye haykırmasına aldırış etmemiş sesimi çıkarmamıştım. O alarmın da sesi kesilince kalktığını anlamıştım.
Alarmı kapatıp tekrar yatağa doğru yürüdüğünde arkadan koluna yapışıp geri çekmemle uykulu ve kızgın gözlerle bana bakmıştı.
Bir anda şaşkınlıktan gözleri açıldı. Üzerime beni ilk gördüğü günkü tarzda giyinmiş, başıma siyah bir leçek sarmıştım. İri siyah gözlerime ise sürme çekmiştim.
"O yatağa giremezsin. Hadi çabuk giyin geç oldu." Dememle elini belime sarıp dudağımın kenarına öpücük kondurmuştu. Belimi saran kollarını biraz daha sıkıp iyice yaklaşmaya çalışmasıyla kendimi geri çekip kollarından kurtuldum. Sarhoşluğu geçince banyoya doğru yürüyüp söylenmesi beni güldürmüştü.
"Elin karısı öperek uyandırır, bizimki odanın ortasında orkestra kurmuş."
Banyodan çıktığında onu kapıda elimde havluyla karşılamıştım. Yüzünü kurulayıp kıyafet odasına girdiğinde ise önceden hazırladığım takımını yanına bırakıp çıkmıştım.
Sametle de böyle yakından ilgilenir hatta bazen çorabını bile çıkarırdım.
"Seni alacak adam çok şanslı" derdi. Ömer'e sadece yatakta kadınlık yapılmadığını göstermeliydim. Ne olursa olsun bazı şeyleri sineye çekip ilgimi, hizmetimi esirgemeyecektim ondan. Hak etmese bile.
Bu eve geldiğim gün de Sultan hanımdan duymuştum aynı şeyi.
"Bu kız mı Ömer'ime karılık yapacak. Babasız büyümüş, evin içinde kocaya hürmeti görmemiş bi kız nerden bilsin kadınlığı." Demişti. Oysa ki ben aile kavramını çok iyi bildiğimi düşünürdüm.
Ömer giyinip yanıma geldiğinde yüzünde hafif tebessüm vardı. Elindeki sargıyı açmıştı. Elinin kenarı kesilmiş, birkaç tane de çizik vardı.
Bölüm sonu..