FAVORİ

By Anesrum

284K 23.5K 4.2K

Cevahir Cemre, ruhu eskilerde kalmış bir pısırık, dili değil beyni sivri olan, iflah olmaz bir âşıktır. Okul... More

Tanıtım
1. Bölüm: "Favori'nin Kusuru"
2. Bölüm: "Dilsiz Cevahir"
3. Bölüm: "Sırra Mühür Basmak"
4. Bölüm: "Kişilik Listesi"
5. Bölüm: "Usta Yalancı"
6. Bölüm: "Vakumla Beni Pakize!"
7. Bölüm: "Güzin İle Baha"
8. Bölüm: "Alışma Süreci"
9. Bölüm: "Emanetime Hıyanet Etme!"
10. Bölüm:"İddia Kraliçesi Damla"
11. Bölüm: "Amaçsız Cevahir"
12.Bölüm: "İlk Randevu"
13.Bölüm: "En İyisi"
14.Bölüm: "Taylan, Müzik, Doksanlar"
15. Bölüm: "Gümüş Günü"
16.Bölüm: "Prens Köle Olursa"
17.Bölüm: "Anan Kim?"
18.Bölüm: "El-Hubb"
19. Bölüm: "Çok İyi Arkadaş"
20.Bölüm: "Okul Partisi"
21.Bölüm: "İlk Yalan"
22.Bölüm: "Sen Kimsin?"
23.Bölüm: "Aşktan Kaçmak"
24.Bölüm: "Çağlar'a Düşen Sırlara Sarılır"
25.Bölüm: "Kalp Kaçar"
26.Bölüm: Çocuk Parkında Facia"
27.Bölüm: "Nediz Ailesine Giden Yol"
28.Bölüm: "Nediz Toprakları"
29.Bölüm: "Okul Taylan'a Karşı"
31. Bölüm: "3C'nin Favorisi"
32. Bölüm: "Yalanların Ardında"
33. Bölüm: "Huzurevi Çetesi"
34. Bölüm: "Berru'nun Sırrı"
35. Bölüm: "Buzun Hükümdarı"
36. Bölüm: "Taraflar"
37. Bölüm: "The Görümce"
38. Bölüm: "Acaba?"
39. Bölüm: "Bebek Bakıcısı"
40. Bölüm: "1 Cevahir 3 Taylan"
41. Bölüm: "İtiraf Rüzgarı"
42. Bölüm: "Yakın Ama Uzak"
43. Bölüm: "Ölmek"
44. Bölüm: "Acı? Acı!"
45. Bölüm: "Sevdamız"
46. Bölüm: "Saf Sevgi"
47. Bölüm: "Favori 3C'yi Seviyor!"
48. Bölüm: "Barış Antlaşması"
49. Bölüm: "Elveda"
50. Bölüm: "Bir Daha Asla" (Final)
SON
Özel Bölüm: "Damat Kınası"
Özel Bölüm 2: "Aşırı Doz"
Özel Bölüm 3: "Seni Seviyorum...Cennet."
Özel Bölüm 4: "3T ve Cevahir Nediz"
Özel Bölüm 5: "Arkadaş Krizi."
Özel Bölüm 6: "Elde Etme Planı"
Özel Bölüm 7: "Bakıcı"
Özel Bölüm 8: "Merhaba"
Özel Bölüm 9: "Söz"
Özel Bölüm 10: "Sıradan Bir Akşam"
Özel Bölüm 11: "Bay ve Bayan Nediz"
Özel Bölüm 12: "Öpücüğün Sonu"
FAVORİ & BULUTLAR DA AĞLAR
Özel Bölüm 13: "Ailemiz"
Özel Bölüm 14: "Hoş Geldin Bebek"
Son Özel Bölüm: "İyi ki Doğdun"
RUHUMDAKİ LEKELER

30.Bölüm: "Sırrımız?"

3.3K 346 61
By Anesrum

Selda Bağcan – Adaletin Bu Mu Dünya?

*

"Höst ulan!" dedim söyledikleri şeye karşın. Ama benim sözlerimi bastıran bir ses oldu, koridorda inleyen.

"Lafınızı bilin, öyle konuşun!"

Taylan bir anda bağırdığında tüm koridor sustu. Dahası, pustu. Kaşlarını çatmış, omzumdaki elini daha da bastırmıştı tenime. Belki de hayatımda ya da onu tanıdığım bu dört yılda ilk defa Favori'mi bu kadar kızgın görüyordum. O hep tatlı, kibar ve ponçik biriydi, sinirlenmezdi ki.

Ama sinirlenmişti işte. Hemde bana laf atanlara karşı! Ah ideal koca adayım bre! Kap gel kaçır beni uzaklara. Al beni, al, al, al!

"Bu kadar çirkinleşmenize gerek yok! Cennet'e karşı doğru dürüst konuşun," Bana kötü sözler sarf eden kızlara döndü. "bir kız olarak hemcinsine böyle iğrenç bir imada bulunmanız daha beter!" Herkese küçümser bir şekilde baktığında Nur ve tayfası da bozardı.

"Herkes sınıflarına, hadi! Zil çalalı kaç dakika oldu hala dikiliyorsunuz koridorda!" Bir hoca bağırarak geldiğinde insanlar dağılmaya başladı. Taylan ise beni kolumdan tutup merdivenlere yöneldi. Beraber o kalabalıktan kaçarken Nur'un arkamdan söylendiğini duydum.

"Cadaloz..."

Sensin lan o, kokuşmuş adi barbie bebek! Ay valla seni alacak kocaya yazık be! Bunlar beni kanser etmek için yollanmışlardı sanki dünyaya yahu, her biri bambaşka bir dertti. İçimi şişiriyorlardı yeminle. Alıp birbirlerine tokuştursam hepsi de aynı anda çatlayıverirlerdi.

Üst kata çıkıp benim sınıfımın olduğu kata geldik. Alt katın aksine burada kimse yoktu. Muhtemelen derse başlamışlardı bile. Kesin öğretmenden papara yiyecektim!

"Sen sınıfa gir," dedi Taylan yavaşça kolunu çekerken. "söylenenler için de özür dilerim... Ben bir çare düşüneceğim, tamam mı?"

Kafamı kaldırıp ona baktığımda kızgınlığın yerini büyük bir pişmanlığa bıraktığını gördüm. Oldukça hüzünlü bakıyordu, neden bu durumdaydı? Kaşlarımı hafifçe çatıp dudaklarımı büzdüm. Bu hali beni, kızların hakkımda ima ettikleri şeylerden daha çok üzüyordu.

"Özür dileme. Senin hatan değil ki." Hafifçe gülümsedim. Ama o hala gülümsemekten çok uzaktı.

"Benim yüzümden o sözleri sarf ettiler. Benim hatam." Gözlerinde ki kırgınlığı gördükçe böyle kalbime en ağırından öküzler oturuyordu. Nefes alamıyordu zavallı kalbim.

"Ama korudun ki beni. Bir önemi yok." Tuttum ellerini yavaşça. Güven vermek ister gibi sıktım. "Üzülme..."

"Hadi," dedi ellerini çekip gülümseyerek. "sınıfa git. Geç kaldık zaten."

Gülümsemesinin sahteliğini fark edebiliyordum ama tek kelime edemedim. Sadece kafamı sallayarak sınıfa doğru yürüyebildim. O da kendi sınıfının yolunu tuttuğunda sınıfımdan içeriye girdim önce kapıyı tıklayarak. Hoca çoktan gelmişti, masasında yoklama defterini dolduruyordu.

"Hocam, özür dilerim...Girebilir miyim?" Önce bana baktı, ardından da kafasını sallayıp içeriyi işaret etti.

"Daha önce yapmadığın için izin veriyorum Cevahir ama bir daha olmasın."

"Olmaz..." Kapıyı ardımdan kapatıp sınıfa girdiğimde Berru'nun defteriyle ilgilendiğini gördüm. Konuşmaya ihtiyacım vardı hemde fena bir şekilde. Hoca defteri doldurmaya devam ederken montumu çıkarıp sırama oturdum. Sınıf arkadaşlarım ise –ki özellikle Hale- arkamdan konuşmaya başladılar hemen.

"Kesin o mutsuz ifadesi de sevgilisi gibi sahtedir ha."

Arkadan bir gülüşme yükseldiğinde Matematik hocası elini masaya vurdu.

"Derste gülüşme yok! İyice yaydısınız siz ama ha! Şurada YGS'ye ne kaldı, hiçbirinizin umurunda değil ama!"

YGS kimmiş be, siz gelip bir günlüğüne bathsız bedevi Cevahir olmayı denediniz mi?

Defterimi ve kalemkutumu çıkarıp Berru'ya doğru çevirdim kafamı. Gözleri hala defterinde tutmuş olduğu notlardaydı. "Berru," diye mırıldandım alçak seste. Öğretmenin dikkatini çekmezdi ama balımın beni duymuş olması gerekiyordu.

Fakat bir tepki vermedi.

"Berru!" diye yeniden fısıldadım ama Matematikçi derse başlayınca susmak zorunda kaldım. Ders boyu ne Berru bana doğru döndü ne de bakışlarımı yakaladı. Köşe kapmaca oynadık bayağı! Hayır küs filan da değildik niye şimdi böyle yapıyordu anlamıyordum. Onun beni görmemesi üzerine bir de fırsat buldukça arkamdan laf sokanlar oldukça ders boyu rahat bir nefes alamadım. Sürekli kalbim boğazımda geziyordum.

Öğle yemeği gelip çattığında adeta sınıftan kaçtım. Berru nedenini bilmediğim bir şekilde benimle konuşmuyordu. Hale ise her fırsatta Taylan ile aramdan geçenleri yüzüme vuruyor ve laf sokuyordu. Dahası Nur ve tayfası da hakkımda türlü türlü dedikodular yaymayı ihmal etmiyordu. Taylan'ın nerede olduğunu bilmiyordum ama sınıftan çıktığım anda tepemde beliren Efdal ve Damla'nın tarafından gönderildiğini öğrendim. İkisi de tepemde koruyucu ejderhalar gibi dolanıyordu. Bir Amerikan futbolu takımımız olsa ikisi bu halleriyle tek başlarına bizi şampiyon yaparlardı.

Yemeklerimizi alıp bir piknik masasına oturduğumuzda beni sırtım insanlara dönük olacak şekilde oturtmuşlardı. Efdal yanımda, Damla karşıda insanları bakışlarıyla haşlama görevindeydi.

Ay valla böyle kendimi sevgilisinin yakışıklı ve seksik en iyi arkadaşları tarafından korunan güzel, tehlikede ki esas kız olarak hissediyordum, içime bir gıcıklanma geliyordu. Ama sonra Damla'yı ve onun artık sinirden nasıl olduysa elektriklenen saçlarını görüyordum, tüm gıcıklanma geçiveriyordu.

"Anlatsana sen Taylan'ın ailesiyle nasıl geçti akşamınız?" Efdal can alıcı soruyu sorduğunda kfamı eğmiş olduğum tosttan kaldırıp ona baktım.

Nasıl mı geçmişti? Keloğlan tarafından püskürtülmüş, Eylem Teyze'nin tükürükleriyle gusül abdesti almış ve Hüseyin Amca sayesinde gülmekten üç kilo vermiştim. Üstüne üstlük Bilgin bana karşı olan o sinir bozucu bakışları da yetip artmıştı.

Derin bir iç geçirdim. "Yemek yedik, konuştuk işte... Ekstra bir şey olmadı..."

Efdal şaşırmış gibi yaptı. "Ne yani, Hüseyin Amca bıyığı düşecekmiş gibi ölena kadar gülmedi, Eylem Teyze durmadan soru sormadı ve de Bilgin dakika başı kulağının dibinde sakız patlatmadı mı?"

Bana soran gözlerle baktığında gözlerimi kıstım. "Eh...sayılır..."

"Durun bir dakika," dedi Damla haşlayıcı bakışlarına ara vererek. "aynı aileden bahsettiğimize emin misiniz? Bizim Taylan'ın ailesi? Hani şu mükemmel olan."

"Pişt," Efdal elini masay vurdu. "benden başka erkeklerden o şekilde bahsedemezsin. Senin en mükemmelin benim, avrat!"

"Avrat mı..." Yüzümü buruşturduğumda Efdal kafasını sallayıp tek eliyle silah yaptı.

"At," Yanında ki boşluğu işaret etti. "Avrat," Damla'yı ve ardındandan silah şeklinde ki elini gösterdi. "Silah."

"Nereden çıktı bu şimdi? Hatundan sonra bir bu eksikti!" Damla sinirle sitem ettiğinde Efdal masum bir şekilde omuz silkti.

Şunlar bile yolunu buldu ben hala yalnız, hala mahrur...

Kalbim içeride hüzünle sitem ettiğinde hak verdim valla. Böyle esip gürlüyordu ama içinden o da hoşlanıyordu bunlardan emindim! Damla'yı çözmüştüm zaten ben. Tsundereydi o!

"Sen hatunu beğenmedin." Kahvesini dikledi. Bu çocuk bunu nasıl beceriyordu vallahi anlayamıyordum. X-Men'de olsa gücü kesin bu olurdu. Sıcak şeyleri tek hamlede yutabilme. "Hem bende baktım şimdi herkesin dilinde bu dolanıyor. Benim Ay Yüzlü'mün bir farkı olmalı ama değil mi?"

"Evet," diye onayladı onu Damla beni ve hatta Efdal'in kendisini de şaşırtarak. Ne diyordu ayol bu? "benim bir farkım olmalı. Mesela Ay Yüzlü olmamakla başlayabilirim, ne dersin ha? Bence yeterli!"

"Ay yok hayatta olmaz," Efdal bir de ciddiye alırmış gibi yapıp cevap verdiğinde Damla'nın sigortaları attı yine. Sinirle ayranına saplamış olduğu pipeti dişlerine aldı ve hunharca çekmeye başladı pipetten ayranı.

Bu aşk git gide benim Ozmo dergilerini biriktirmeyi tamamlamamdan daha da zor bir hal alıyordu vallahi... Heyt be, Efdal'in aşkı uğruna çektiği bu ızdırapları Küçük Emrah bile çekmemişti...

"Ay bir de cevap veriyor!" Damla sonunda bitmiş ama iki saattir pes etmeden çekmeye çalıştığı boş ayran kutusunu kenara itip parmaklarını bıkkınlıkla yüzüne geçirdi. Böyle yüzünü yıkıyormuş gibi, parmaklarını bastıra bastıra suratından aşağıya indirdi. "Delireceğim, delireceğim yeminle!"

Bir an boş bulunup ağzımdan, "Delisin, delisin." Diye kaçırdım.

Efdal kendi şarkısını duyunca kendini tutamadı ve bir anda şarkıyı söylemeye başladı. "Aşk her zaman kalbe saplı bir ok."

Damla'da ona dik dik bakıp, "Senden bana hiç rahat yüzü yok." Dediğinde bende son kısmı söyledim.

"La la la la, delisin, delisin, delisin!" İkisi de bana baktığında kızarıp öksürdüm. "Neyse canım..."

Bu tatlı tatlı sohbetleri hakkımda ileri geri konuşan iki kızı duyan Damla bozdu. Boş ayran kutusunu elinde büküp kızların kafasına attı önce, daha sonra da bir güzel azarladı. Kızlar susmayıp bir de laf yetiştirmeye kalkınca da ayaklandı. Bu da yetmezmiş gibi kaçan kızları kovalamaya başladı! Eh kızları saldırgan bir kaplan gibi kovalamaya başlayınca bu sefer de ben koştum peşinden durdurmak için. Efdal ise dirseğini masaya, çenesini de eline yaslamış gülerek bizi izliyordu. Abartısız bir on dakika bahçede Damla kızları, ben Damla'yı kovaladım. En sonunda yorulduğumuzda durabildik. Tüm bahçe o an bize gülüyorduk. Damla dursa bile pes etmediğini biliyordum. Kesin içinden plan yapıyordu.

Damla ile nefesler içerisinde geri oturduğumuzda onun tokası artık düşmek üzereydi. Benim saçlarım ise baya baya kabarmıştı. Efdal'de durmuş bu halimize katıla katıla gülüyordu.

"Ne gülüyorsun oğlum? Komik bir şey mi var? Bak ağzına öyle hızlı çarparım ki bu yaşta dişsiz kalır, takma diş kullanmak zorunda kalırsın beni deli etme!"

"Ay ay ay!" dedi Efdal gülümseyerek. İşte yine başlıyorlardı... "Benim Ay Yüzlü'm sinirlenirmişte!"

"Oğlum bak git!" Damla elini kaldırıp bağırdığında Efdal sırıtarak gıcık gıcık omuz silkti.

"Olmaz! Haram bana senden uzak kalmak."

"Ayyy!" Damla sinirden saçlarını çekiştirdi.

Korkuyordum... Bu kız bu gidişle gerçekten delirecekti...

"Yeter yahu!" dedi sinirle. "Ev ağdasından sonra kalan bacakta kalan şeker gibisin yeminle! Ovalıyor ovalıyorum çıkmıyorsun!"

"Neden sinirlendin şimdi anlamadım ki." Doğruldu Efdal. Ardından beyefendi gibi oturdu yanımda.

Tabi bu Damla'yı daha da delirtti. Onların bu halleri bahçede ki herkesin aklından benimle ilgili şeyleri uçurmuş gibiydi. Çünkü herkes bu ikisini izliyordu.

"Ponzek!" diye haykırdı yeniden Damla. Efdal buna çok gıcıktı. Damla bu sözü sarf edine duramadı o da tabi.

"Koca Karı Müzeyyen!"

"Ayyy!" diye inledim artık yanan devrelerimin etkisiyle. "Youtube'da ki seksenler müzik videolarına gelen, beğenmedim, oyları gibisiniz! Anlayamıyorum sizi!"

Benim çıkışımla ikisi de yerine oturup sustu. Aynı gün içerisinde ikinci kez atar yapmıştım. Heyt be! Seviye atlamıştım vallahi. Neredeydi benim alkışım?

Geride kalan vakitte sessiz sakin yedik yemeklerimizi. Zil çaldığında, beni sınıfa bırakıp gittiklerinde Berru ile zorla da olsa konuşmaya karar verdim. Neydi bu tribin astarı, yorganı öğrenmem gerekiyordu. Hayır ne yaptıysam en azından özür dilerdim. Sınıfı onuz çekemiyordum yeminle!

Ama konuşamayacak gibiydim çünkü arım balım sınıfta yoktu. Üstüne üstlük çantası da eşyaları da yoktu. Şaşkınca kapının önünde kalıp boş sırasına baktım. Nereye gitmişti ki şimdi? Aramalı mıydım? Ama açmama ihtimali de vardı...

"Ne o? Arkadaşın boş sırasına bakakaldın." Hale'nin o kulak tırmalayıcı sesini duyduğumda kafamı kaldırıp ona baktım. O, şimdi yaktım senin çıranı ayak paspası, bakışını attı bana. Pis orangutan kılıklı şey!

"O da seni bırakıp gitti işte." Diğer kızlardan biri güldü. "Yalancı!"

"Yeter be vır vır vır, sabahtan beri. Şu kızın ki de can be! Size ne milletin arasında olanlardan." Erkeklerden biri bağırdığında mutlulukla nefes aldım. Hale bu laf karşısında morardı. Elini kaldırıp beni işaret etti Ertan.

"Gel kanka sen ya, mal mal konuşuyor bunlar."

Kaliröferin önünde duran tayfa beni işaret edince mutlu mutlu yanlarına doğru ilerledim. Sonunda! Sonunda aklı başında olan bir grup vardı şu okulda, Allah'ım çok şükür!

"Siz ne karışıyorsunuz asıl!"Hale yeniden cırladı. "Bizi keklemeye çalışıyor bu kız."

"Sen onu dinleme," dedi Ahmet kolunu bir anda omzuma atıp.

Höst lan ne oluyoruz.

"Kızların söyledikleri doğru?" Biri eğilip fısıltıyla sorduğunda kaşlarımı kaldırdım.

"Ne?" diye sordum anlamamış bir yüz ifadesiyle.

"Anla kız işte," dedi pis pis gülerek. "sen ve Taylan." Ardından hepsi bir anda öpücük sesleri çıkarmaya başladı. Ertan inleme sesleri çıkarırken Erkan onu mıncıklamaya başlayınca kızardım. Anında Ahmet'in üzerimde duran kolunu ittirdim.

"Hayır öyle bir durum varsa haberimiz olsun."

Erkeklerin hepsi birden gülmeye başlayınca hem sinirden hem de utançtan gözlerim doldu. Hepsini ittirerek sırama doğru ilerlemeye başladım. Bunlar bana ne demeye çalışıyordu öyle!

Hızla çantamı ve montumu aldım. Artık bu sınıfta daha fazla kalamazdım! Hızla kapıya doğru ilerlediğimde Hale'nin sesini duydum.

"Yollu!" Herkes arkamdan gülmeye başladığında göz yaşlarım akmaya başladı. Kapıyı açıp çarparak dışarı çıktım. Hiç duraksamadan bomboş koridorda ilerlemeye başladım. Eve gidecektim.

"Cevahir, kızım nereye?" Bir öğretmen peşimden bağırmaya başladığında bile duraksamadım. Ağlayarak merdivenleri indim hızlıca. Koşmaya başladım ardından. Bahçeye çıkıp çıkış kapısına doğru ilerledim. Bir elimde montum diğerinde çantam vardı. İç sesim sınıftakilere söverken ağlamaya devam ederek okul kapısına vardım. Ama orada bir sürprizle karşılaştım.

Taylan'ın kız kardeşi Bilgin, okul kıyafeti ve ağzında şişirip şişirip patlattığı sakızı ile bana bakıyordu arabalardan birine yaslanmış bir şekilde. Ağlamaklı beni görünce hemen doğruldu ve yanıma doğru yürümeye başladı. Kısa bir etek, okul gömleği ve gömleğin üzerine de portakal turuncusu bir hırka giymişti. Kısa saçlarının sadece uçlarını örmüş ve renkli renkli tokalar takmıştı onlara da. Gözleri, Taylan'ınkilerin aksine çok keskindi.

"Gel," dedi çantasını omzuna doğru atarak. "Kutsal Mekan'a gidiyoruz."

"Ne...?" Gözyaşlarımın arasında fısıldadığımda bana yan yan bakıp sakızını patlattı ve yürümeye başladı.

O böyle yapınca ben arkasında bakakaldım. Benimle konuşmak istediği kanısına varsaydım o anda. Hızla montumu giyip çantamı da sırtıma atıp arkasından yürümeye başladım. Yolsa gözyaşlarımı da silmeye çalışıyordum. Umarım devamsızlığım mesaj olarak anneme iletilmezdi, yoksa bunu ona hayatta açıklayamazdım. İnsanların bana ettiği lafları duyarsa kesin okula gelir ve bir rezillik çıkarırdı. Bu olayın daha da büyümesini istemiyordum.

Beraber Taylan ile Efdal'in Okul Partisi'ni kazandığımızda bizi götürdüğü mekana gittik. Çağlar'ı görüp kaçmak zorunda kaldığımız yer. Daha önce Efdal ve Taylan'a papara veren kafenin sahibi Kemal Amca ile bir iki çift laf etti Bilgin ve ardından en kıyıda ki masaya oturduk. O elma suyu ben de limonlu maden suyu istediğimde üzerimizdekilerden kurtulduk ve o nihai bakışmamıza başladık. O dik dik bakıp sakızını patlatmaya devam ediyor bense gözlerimi kaçırıyordum.

Ne söyleyecekse söylesin artık, patlayacağım!

Kalbim o garip heyecandan patlayacakmış gibi hızla atmaya başladığında kaçırmak yerine bakışlarımı Bilgin'e sabitledim. Siparişlerimiz geldiğinde ve elma suyundan bir yudum aldığında iç geçirdi.

"Şimdi gelelim neden seni buraya getirdiğime."

Hele şükür ya Rabbim!

"Evet?"

"Ne işler karıştırıyorsunuz siz ağabeyimle?" Tek kaşını kaldırıp bana baktığında gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kaldım. Ay bu kız ne demeye çalışıyordu?

"Ne-ne?" Kekeleyerek sorduğumda bu sefer diğer kaşını da kaldırdı.

"Şu sözde sevgili olayı. Çıkmadığınızı biliyorum. Ne halt yiyorsunuz anlat hadi."

Hay destur!

Bu kızın Taylan'ın gay olduğundan haberi filan olamazdı değil mi? İyi de Fındık Gözlü'm bana kimseye söylemediğini söylemişti... Yalan mı etmişti bana ne etmişti?

"Sen...yani...biliyorsun?" Kaşlarımı çaresizlikle çattığımda Bilgin elma suyundan kocaman bir yudum aldı. Bende bardağımı alıp dudaklarıma götürdüm.

"Ağabeyimin kırık olduğunu mu? Evet biliyorum."

PÜST!

O böyle diyince ağzımda ki limonlu maden suyunu fışkırttım anında. Limonun boğazımda yarattığı acı ve aynı anda nefes almamla öksürmeye başladım. Kırık mı? O kız az önce ağabeyine kırık mı demişti ben yanlış mı duymuştum?

"Kı-kırık mı?"Öksürürken bir mendil kapıp ağzımı silmeye başladığımda Bilgin omuz silkti.

"Ha kırık ha gay aynı şey işte. Benim merak ettiğimde neden böyle bir yalan attığınız." Elma suyunu dikti ve tek içişte bitirdi. Bir de üzerine ikinciyi isteyip, "Hadi," dedi bana. "anlat."

İlk önce kararsız kaldım. Taylan'a söz vermiştim çünkü. Ama Bilgin onun durumunu bildiğine göre bir sakıncası olamazdı? Karşılaşmamızdan başlayıp o güne kadar olanları anlattım. Çağlar'ı, onun sırrını, okulda çıkan dedikoduları, birinin beni takip etmesini... Bilgin ben anlatana kadar ikinci elma suyunu da bitirip üçüncüsünü istedi.

En sonunda anlatmam bittiğinde üçüncü elma suyu da bitmek üzereydi.

"Doğru anlamışım demek ki." Dedi birden.

"Ha?" dedim şaşırmış bir şekilde. "Sana Taylan anlatmadı mı?"

Eğer anlatmadıysa yemin ederim yanmıştım ben. Koleksiyonlarım cenazemin ardından dağıtılacak, bedenim toprak altında kıvranacaktı!

"Kız arkadaşı olmaması, sonra Çağlar ile o çok artan görüşmeleri ha bir de gizlice dinlediğim telefon konuşması var." Elini kaldırıp dördüncü elma suyunu istedi. "Gay olduğu çok belli."

"Sözümü tutmadım..."diye fısıldadım. "Ateşlerde yanacağım... Taylan Sırat Köprüsü'nde suratıma tükürecek... Hi...!"

"Abartma," Yeniden patlattı sakızını. "Anlattıklarına dönersek bu iş yaş ben diyeyim. Ağabeyim insanların sana karşı olan davranışlarına dayanamaz."

Bir anda kafamı kaldırdım. "Bu da ne demek şimdi?"

"Şu demek," Sakızını çıkarttı ve iki ucundan tutup iki parçaya ayırdı. "yakında ayrılacaksınız demek."

Dördüncü bardak geldiğinde iki parçayı da yeniden ağzına attı. Ben ise hala transta gibiydim.

O bırakır da sor ben bırakır mıyım!

Kalbim aşağılarda naralar atarken hala birincisini içmekte olduğum maden suyuyla dolu olan bardağımı kaldırıp koca bir yudum aldım. Kan gitmeliydi beynime. Burun deliklerimi açıp derin derin nefesler aldım.

"Ayrılmak mı? Niye ki?"

"Neden olacak. Sen ezilme diye ağabeyim bu oyundan ve bunu neden yaptığından bahsedecek herkese. Kısacası gay olduğunu açıklayacak. Kendim kadar iyi tanıyorum onu. Eminim kendini suçluyordur. Yanına gelmemesi de bu yüzden. Karar vermeye çalışıyordu kesin. Ha bu gece ya yarın arar seni, herkese gerçekleri anlatmak istediği söyler." Sakızını sesli bir şekilde çiğnemeye başladığında kalbim daha gümbürtülü atmaya başladı. Ellerimin ve ayaklarımın hareket kontrollerini yitirdim.

Ne demekti, açıklayacak! Ailesi? Arkadaşları? Ya dışlanırsa ne olurdu? Çevrede ki insanlar çok acımasızdı, bugün kendi bile tanık olmuştu buna! Yapamazdı değil mi? Yapmazdı?

"Sırrımız?" diye sordum fısıltıyla. Bilgin ise buna karşın kafasını iki yana salladı. Sakızını şişirip patlattı.

"Yalancının mumu yatsıya kadarmış." Elma suyu dolu bardağı avuçlarına alıp kaldırdı ve dudaklarına yasladı. Yeniden bardağı bir dikişte bitirdiğinde ayaklandı. "Hadi kalkalım artık. Eve git biraz yüzünü yıka da dinlen. O insanların dediklerini de takma." Çantasını omzuna attı. "Çoğu henüz evrimleşemedi."

Bilgin kalkınca bende toparlandım. Taylan'ın açıklamasını istemiyordum. Kim bilir ona neler söyleyeceklerdi, nasıl kıracaklardı kalbini... Üzülmesini istemiyordum. Ben katlanırdım onun için bunlara. Yeter ki o mutlu olsun...

Hesabı ödeyip ayrıldık Bilgin ile. Geçen günkü bakışlarının nedenini zaten ağabeyinin sırrını bilmesine yordum. Erkeklerden hoşlanan ağabeyi eve kız arkadaşını getiriyordu. Eh haliyle o da şaşırmış ve beni takibe almıştı. Bugün anlamıştım ki aslında iyi bir kızdı. Soğuk olmasını hesaba katmazken...

Ama anlıyordum ki o da Taylan için endişeliydi. Eğer dedikleri doğruysa kesinkes Taylan açıklama kararında bulunacaktı. Kıyamazdı ki o bana... Kıyamazdı ki hiç kimseye. Canım acımasın istemezdi.

Evin yolunda çaldı telefonum. Ölüm müziğim çalıyormuş gibi hissettim. Elim zar zor gitti çantama. Çıkardığımda ekranda göreceğim ismi görmek istemiyordum ama oradaydı. Taylan arıyordu. Bilgin haklıydı, kesin vazgeçtiğini söyleyecekti!

Yutkunup cevapladım aramasını. Kaçamazdım ki... Mecburdum açmaya. "Alo..."

"Cevahir... Merak ettim... Yoktun sınıfta..."

Nasıl da hüzünlüydü sesi... Ah mutluluk yüzüne yapışmış sevdiceğimi bile nasıl sindirmişlerdi evcilleşememiş Umpa Lumpalar!

"Ha... Dışarıdayım..." İhtiyacım olduğunda neredeyse yalan söyleme yeteneği? Gerçi söylesem bile kanmazdı ki o benim yalanlarıma.

"Hale konuşurken duydum... Sınıfta sana söylediklerini." Sustu. Böyle kalbime bir şeyler batırmışlar gibi oldum. Duraksadım yolun ortasında.

Ne olur söylemesin Allah'ım, ne olur...

"Hm..."

"Üzgünüm Cennet." Dedi yeniden. "Beni affet. Başına hep ben sardım bunları. Sen sadece yardım etmek isterken..."

"Özür dileme," diye mırıldandım bende. Olsaydı cesaretimde haykırsaydım sana olan aşkımı!

"Ben kararımı verdim... Yarın açıklayacağım herkese. Aileme... Okuldakilere... Daha fazla alet etmeyeceğim seni."

"Taylan..." dedim o an. Söylemeliydim. Hem ben katlanırdım ki, ne olurdu?

"Yalan söylemekten nefret ettiğin halde benim sırrımı sakladığın için teşekkür ederim. Yarın görüşürüz..." Telefonu kapattığında elimde öylece kalakaldım sokakta. Tek bir şey söyleyebildim duymayacağını bile bile.

Sırrım, demişti. "Sırrımız?" diye mırıldandım burnumu çekerek. "Sırrımız?" O an kulaklarıma Selda Bağcan'ın şarkısı çalındı.

Adaletin bu mu dünya,

Ne yar verdin ne mal dünya,

Kötülerinsin sen dünya,

İyileri öldüren dünya.

*

Son bölümlerin hatırına hayalet okuyucu olmaktan çıkacağınızı umuyorum. Sadece iki üç kişi yorum yapıyor çünkü, oy vermeye bile tenezzül etmeyen adını sanını bilmediğim okuyucular var aramızda. Tekrar ediyorum: sizi ısırmam.

Continue Reading

You'll Also Like

2.5K 346 26
Türkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya...
197K 22.4K 51
Seni unutursam ey Kudüs! Sağ elim hünerini yitirsin. Seni anmaz, Kudüs'ü en büyük sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın! | Tevrat...
1.1K 170 11
yanlış olduğu için yapıyorum bazı şeyleri bazı duvarları örüyorum ve bazı köprüleri yıkıyorum, bu yanlış roman, olmaman gereken yer. ...
4.3M 318K 105
Kendi halimde Wattpad'de hikayemi yazıyordum. Ta ki fotoğraflarını kullandığım Amerikalı aktör, 'Ne hakla fotoğraflarımı izinsiz kullanıyorsun??' diy...