FAVORİ

By Anesrum

284K 23.5K 4.2K

Cevahir Cemre, ruhu eskilerde kalmış bir pısırık, dili değil beyni sivri olan, iflah olmaz bir âşıktır. Okul... More

Tanıtım
1. Bölüm: "Favori'nin Kusuru"
2. Bölüm: "Dilsiz Cevahir"
3. Bölüm: "Sırra Mühür Basmak"
4. Bölüm: "Kişilik Listesi"
5. Bölüm: "Usta Yalancı"
6. Bölüm: "Vakumla Beni Pakize!"
7. Bölüm: "Güzin İle Baha"
8. Bölüm: "Alışma Süreci"
9. Bölüm: "Emanetime Hıyanet Etme!"
10. Bölüm:"İddia Kraliçesi Damla"
11. Bölüm: "Amaçsız Cevahir"
12.Bölüm: "İlk Randevu"
13.Bölüm: "En İyisi"
14.Bölüm: "Taylan, Müzik, Doksanlar"
15. Bölüm: "Gümüş Günü"
16.Bölüm: "Prens Köle Olursa"
17.Bölüm: "Anan Kim?"
18.Bölüm: "El-Hubb"
19. Bölüm: "Çok İyi Arkadaş"
20.Bölüm: "Okul Partisi"
21.Bölüm: "İlk Yalan"
22.Bölüm: "Sen Kimsin?"
23.Bölüm: "Aşktan Kaçmak"
24.Bölüm: "Çağlar'a Düşen Sırlara Sarılır"
25.Bölüm: "Kalp Kaçar"
27.Bölüm: "Nediz Ailesine Giden Yol"
28.Bölüm: "Nediz Toprakları"
29.Bölüm: "Okul Taylan'a Karşı"
30.Bölüm: "Sırrımız?"
31. Bölüm: "3C'nin Favorisi"
32. Bölüm: "Yalanların Ardında"
33. Bölüm: "Huzurevi Çetesi"
34. Bölüm: "Berru'nun Sırrı"
35. Bölüm: "Buzun Hükümdarı"
36. Bölüm: "Taraflar"
37. Bölüm: "The Görümce"
38. Bölüm: "Acaba?"
39. Bölüm: "Bebek Bakıcısı"
40. Bölüm: "1 Cevahir 3 Taylan"
41. Bölüm: "İtiraf Rüzgarı"
42. Bölüm: "Yakın Ama Uzak"
43. Bölüm: "Ölmek"
44. Bölüm: "Acı? Acı!"
45. Bölüm: "Sevdamız"
46. Bölüm: "Saf Sevgi"
47. Bölüm: "Favori 3C'yi Seviyor!"
48. Bölüm: "Barış Antlaşması"
49. Bölüm: "Elveda"
50. Bölüm: "Bir Daha Asla" (Final)
SON
Özel Bölüm: "Damat Kınası"
Özel Bölüm 2: "Aşırı Doz"
Özel Bölüm 3: "Seni Seviyorum...Cennet."
Özel Bölüm 4: "3T ve Cevahir Nediz"
Özel Bölüm 5: "Arkadaş Krizi."
Özel Bölüm 6: "Elde Etme Planı"
Özel Bölüm 7: "Bakıcı"
Özel Bölüm 8: "Merhaba"
Özel Bölüm 9: "Söz"
Özel Bölüm 10: "Sıradan Bir Akşam"
Özel Bölüm 11: "Bay ve Bayan Nediz"
Özel Bölüm 12: "Öpücüğün Sonu"
FAVORİ & BULUTLAR DA AĞLAR
Özel Bölüm 13: "Ailemiz"
Özel Bölüm 14: "Hoş Geldin Bebek"
Son Özel Bölüm: "İyi ki Doğdun"
RUHUMDAKİ LEKELER

26.Bölüm: Çocuk Parkında Facia"

4.1K 343 70
By Anesrum

Barış Manço - Zehra (Cevahir&Yalın'dan çocuklara gidiyor.)

*


Diğerlerinin bana gülmeleri, ardından Efdal'in de "Benim de Supermanli baksırım var ne olmuş yani? Gülmeyin ulan benim sevgili yarıma!" diyip yanaklarımı mıncırması tüm aksiyonu alıp götürmüştü okul bahçesinden. Gülmeler kesilmişti ama benim Chikoritalı külodum herkesin ağzına sakız olmuştu. Öğleden sonra bile herkes benim donumdan bahsediyordu. Okul çıkışında bile arkamdan "Chiko!" diye bağıranlar olmuştu.

Ama sanırım en beterini eve döndüğümde yaşamıştım. Yorgun argın eve döndüğümde, annemi evde; üstelik de hazırlanırken bulmuştum. Ve o an...tabir-i caizse popoşum tutuşmuştu. Ben kaçmak için yeltenmeye hazırlanırken annem bombayı patlatmıştı.

"Hadi hazırlan kızım bu akşam Gümüş Günü Ayten Teyze'nde."

İşte o cümleden sonra istemeye istemeye üzerimi değiştirmek zorunda kalmıştım. Telefonumu ve kulaklığı alıp kapının önüne dikildiğimde annem hala başörtüsünü bağlamakla meşguldü. Bir yandan da hoparlörden Ceylan Teyze ile konuşuyordu. İçimden kaçmak için planlar yapsam da gerçeğe dönüştüremeyeceğimi biliyordum. O anlık tek umudum Yalın'ın da orada olmasıydı. En azından akşamımı daha katlanabilir kılardı!

"Tamam canım çıkıyoruz bizde şimdi, tamam öptüm." Annem telefon elinde, çantası kolunda bana doğru gelirken artık kapının önünde yere oturmuş biçimde onu bekliyordum. Telefonunu kapatıp bana baktı ardından fortmantoya uzanıp montunu aldı. "Eh hadi kızım kalksana."

Asıl sana hadi kadın! On saattir seni bekliyorum burada! Ağaç oldum be ağaç oldum! Karbondioksit alıp oksijen veriyorum artık sayende!

İçimden atarlanırken sessizce kapıyı açıp dışarı çıktım. Botlarımı ayaklarıma geçirirken açılmaya başlayan havaya bakış atmayı da ihmal etmedim. Tam ben ölüme giderken açacağı tutardı havanın zaten! Ne bahtsızdım ayol.

Annemde ayakkabılarını giyince merdivenlerden aşağıya indik beraber. Ceylan Teyze gelmiş, arabanın içerisinde bizi bekliyordu. Kısa bir öpüşme faslından sonra annem önce ben arkaya bindik ve o korkunç eve doğru yol aldık. On iki tane koca koca kadınların arasında bize kim bilir ne tür eziyetler yapacaklardı. Küçük kalan memelerimden tutup içe kapanıklığıma kadar konuşacaklardı. Üstelik kaçmak istesem bile izin vermiyorlardı. Palyançoymuşum gibi hissediyordum artık yani!

Annem ile Ceylan Teyze konuşurken telefonuma gelen mesajla birlikte dikkatim dağıldı. İkisinin neler-ettin muhabbetine kulaklarımı tıkayıp mesajı açtım. Az kalsın küfredecektim ki kendimi zor tuttum.

Kimden: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Nasılsın güzel kız? Umarım iyisindir. Bugün beni boğmaya sen ya da Taylan gelmediğine göre ona söylemeyip sırrımı saklamaya karar vermişsin gibi görünüyor. Tebrik ediyorum öncelikle. (Seni alkışlayıp arkandan ıslık çaldığımı hayal edebilirsin.) Eh sende bana alıştığına göre artık kankayız , değil mi?

Bu arada geçmiş olsun, iyisin değil mi? Hala hasta isen sana tarhana çorbası yapabilirim. :)

İçmem çorbandan içmem...

Kalbim Kazım Koyuncu'ya bağlarken fısıldayarak "Mıymıntı." Diye söylendim. Vallahi boğacaktım ben bu çocuğu böyle giderse! Ya da olmadı üzerine Damla'yı salacaktım. Efdal'in üzerinde yapmayı kurguladığı tüm acı dolu fantezilerini Çağlar'a uygulayabilirdi. Böyle saçlarını tek tek yolar ardından onları burnuna tıkıp bir uçağın ucuna bağlardı onu. Bizde Taylan'ımla el ele tutuşup gün batımına doğru ilerlerdik...

Hayal et, et, umut fakirin ekmeğidir sonuçta.

Beynim yine gerçekliği gözüme sokup hayallerimi bana zehir ettiğinde burnumu çekip telefon ekranına baktım yeniden. Bu çocuktan kurtulamayacak mıydım ben ya? Ne yapsam olmuyordu. Şimdi de sırrını sakladım diye salça olmaya kalkıyordu. Hayır yani madem saldın sıranı biraz da ben çıkarayım Taylan'ın tadını. Değil mi? Sinirimden kafiyeli sözler söylüyordum yahu. Bu çocuk beni ya deli edecekti ya da derviş.

Kime: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Hıhı.

Mesajı gönderip yüzümü buruşturdum. Konuşmak istemiyordum işte niye mesaj atıp duruyordu bu deli aşıklar gibi vallahi anlamıyordum. Hayır yani bende ki şeyler onun seveceği şeyler de değildi hani.

Ay sapık!

Kalbim elinde ki mendili bana doğru sallayıp bağırdığında gözlerimi devirdim. Mesajıma cevap çok geçmeden geldi. Ne hızdı yahu bu?

Kimden: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Utanıyorsan arayabilirim de Cevahir? ;)

Ekrana bön bön bakıp anında cevap yazdım. Şimdi bu gerzek, hayata fazlalık olan gelen mal şey arardı bir de beni sonra annem sorardı alırdı telefonu elimden... Ay düşman kulağına kurşun. İş Dallas'a dönerdi sonra. Bu Çağlar anamla arayı bulsun, muhabbeti kursun evimden çıkmazdı ya.

Kime: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

SAKIN!

Ben mesajı gönderir göndermez annemin sesini duydum. Korkudan az kalsın altıma işeyecektim öyle bir şekilde stres olmuştum yani. Konuşmalarının ne ara kesildiğini bile fark edememiştim. Annemin omzunun üzerinden bana baktığını görünce gözlerimi kırpıştırdım.

"Cevahir?" dedi bana doğru. Bende gayet masum bir şekilde "Hı..." dediğimde telefonumu işaret etti. "On saattir sesleniyorum kızım! Kime mesaj yazıyorsun da kapsama alanına çıktın yine söyle bakayım."

"Hiç..." dedim yalan haneme bir yalan daha eklemek istemeyerek. "ge-gereksiz biri." Gerçekten de öyleydi ama!

"Amam rahat bırak kızı Nilgün." Ceylan Teyze'nin sesi beni kurtardığında rahatça nefes aldım. "Zamane gençleri işte. Belki de sevgilisiyle konuşuyordur." Omzuyla annemi dürtüp güldü. "Karışma bi' ayol."

"Ay yok tanıştım ben çocukla. Bir görsen Ceylan çok tatlı, çok nazik eli yüzü düzgün maşallah oğlumuzun!" Annem bu sefer Taylan'a yatay geçiş yaptığında telefonum mesajın geldiğini bildirir biçimde titredi. Hemen kilidi açıp mesaj kutusuna girdim annemin Favori'mi övmesini fırsat bilerek.

Kimden: Psilik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

A ha, sanırım annenden çekiniyorsun ha? Merak etme, yemem söz!

Gerçekten tek istediğim şey arkadaş olmak. Bir sapık gibi seni takip etmiş olabilirim ama sapık değilim. Garanti veririm.

Benimle arkadaş olur musun? Korkarım ki hayır dersen ısrar etmek zorunda kalacağım. (Kendi tarzımda tabii ki! :P)

"Çükün kopsun da sevgili bulamaya inşallah!" diye fısıltıyla çemkirdim telefona doğru. Zavallımın da suçu yoktu ama bu gebermeyesice öyle çok sinirimi bozuyordu ki artık benim!

"Bir de gelip kızımı evinden alıp evine bıraktı. Görsen mıncırırsın yani. Yakışıklı da çocuk ha."

"Ay ay! Desene Cevahir sağlam yere kapak atmış!" Ceylan Teyze cevap verdiğinde Çağlar'ın mesajının siniriyle elimde olmadan cevap verdim.

"Ne sandınız gülüm? Kimin sevdiceği? İstanbul'dan çok gideri var maşallah!"

Ben konuştuktan sonra araba sustu. Ne ben ne de annemler söylediklerimin etkisinden çıkamamıştı. Bir anlık boşluğumda yine kendimi rezil etmiştim! Ulan Çağlar ben de seni İspanyol paça pantolonlarda, kanepe verilen kokteyllerde fıçının içerisinde boğmazsam! Dediklerimin utancıyla anında kızardım. Ceylan Teyze ise bir kahkaha patlattı.

"Benim kızın devreleri boşaldı yine." Annem bana bir bakıp atıp önüne döndüğünde Ceylan Teyze dikiz aynasından göz kırptı bana.

"Ay Cemre, alem kızsın yemin ediyorum."

"Ya..." dedim zorla gülerek. "çok alemim..."

Tüm hıncımla telefonuma dönüp mesaja cevap yazdım. Mesaj yazmak biriyle yüz üze konuşmaktan daha kolaydı Allah'tan. Yoksa hıncımı dışarıya vuramazdım.

Kime: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Tamam be.

Atarını sevsinler atar gülü.

Kalbim konuştuğunda beynim güldü.

Ay yok canım hiç kızmasaydın ya? Yaza yaza bunu mu yazdın?

İkisi beni eleştirirken içime girmek, "Ama ben utangaç bir kızım yapamıyorum ki!" diye kendimi savunmak istiyordum. Bende istiyordum böyle küfürler dizmeyi, Ajdar şarkıları atıp Çağlar'ı canından bezdirmeyi ama yapamıyordum. Vallahi. Yapım el vermiyordu. Beni yaparlarken fazladan yumuşatıcı koymuşlardı artık jöleye dönmüştüm götüm başım vıcık vıcıktı.

Kimden: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Harika! En yeni arkadaşımla yeniden buluşmak istiyorum! Seni tekrar ararım!

Ararım mı? Ben zaten bana musallat olmasın diye arkadaş olmayı kabul ediyordum bu bir de ararım mı diyordu? Hemen aramaması için mesaj atacaktım ki yeni bir mesaj geldi.

Kimden: Pislik, Öküz, İşe Yaramaz Çağlar (Geber)

Yani mesaj atarım, demek istedim. :D Sakin ol ve o telefonu elinden bırak.

Mesajını okurken heyecandan telefonu sıktığımı fark ettim. Yavaşça telefonu bırakıp kafamı cama yasladım. Derin bir nefes alıp telefonumu cebime sıktım. Ayten Teyzelerin evine neredeyse gelmiştik zaten. Şimdi Çağlar ile uğraşamazdım. Zehir gibi bir Gümüş Günü bekliyordu beni.

Birkaç dakika daha geçtikten sonra Ayten Teyzelerin evine vardık. Apartmanın önü annemin tayfasını arabalarıyla doluydu. İşkence saatleri resmen başlıyordu, üstelik saat yeni dört olmuştu!

Ceylan Teyze arabayı park etti ve hepimiz birlikte apartmana girdik. İçeri çok ağır bir şekilde kedi maması kokuyordu. Ayten Teyze'nin alt komşusu olan Leyla Teyze'nin bir sürü kedisi vardı. Bu yüzden apartman hep ya kedi maması ya da kedi gibi kokardı. Bende haliyle bu kokuyu sevmezdim. Aklıma hep Nazime Teyze'nin pis kedisi geliyordu çünkü.

Ayten Teyze'nin kapısına vardığımızda o çoktan kapıyı açmış bizi bekliyordu. Selamlar ve öpücükler havada uçuşurken kendimi milletin arasında top gibi sekerken buldum. Oradan oraya savruluyor, öpüp mıncırılıyor ve başkasına pas olarak yollanıyordum. Bir beş dakikalık öpüşmenin ardından gol olarak koltuğuma yollandığımda evin içerisinde ki büyük gürültüyü fark ettim. Gürültünün sebebi Bez İtilaf Devletleri idi! Yani, Güler, Seray ve Öykü Teyze'ler de buradaydı! O karmaşada anlayamamıştım ama bu gürültüyü ancak onların çocukları çıkarabilirdi. Hepsinin de ikiden az çocuğu olmadığı için onlara bu adı takmıştım. Gümüş Günlerinin ekstra korku tüneli gibiydiler. Hele ki "Cevahir Abla, bilgisayarında oyun oynayabilir miyim?" ya da "Cevahir Abla, çizgi romanlarına bakabilir miyim?" gibi sorular sorduklarında. Çocuk değillerdi onlar vallahi.

"Dur!" diye bir bağırış duydum oturmuş soluklanırken. Öykü Teyze'nin ortanca oğlu elinde Playstation ile yanımıza doğru koşuyordu. Bir yandan da pis pis gülüyordu tabii. Çok geçmeden arkasından sesin sahibi de koşmaya başlayınca "Hadi eller havaya!" diye bağırasım geldi. Çünkü bağıran kişi Yalın'dı! İşte be!

"Ferhat dur!" diye bağırdı yeniden Yalın çocuk masanın altına girince. "Oyunumu resetleyeceksin! O levela gelmek ne kadar zor biliyor musun çabuk buraya gel!" Yalın ona bağırırken bu Ferhat'ın hiç umurunda değilmiş gibiydi. Aksine hala pis pis gülerek Yalın'a bakıyordu.

Bu sırada Seray Teyze'nin kızı Biricik ağlayarak içeri koştuğunda arkasından da Pelin koşarak geldi. "Anne ya Pelin sürekli bebeğimin kafasına vuruyor!"

Yalın Ferhat'la uğraşırken bu sefer Pelin kendini savunmak için bağırdı "Ama o da sürekli kıyafetlerini çıkarıp banyo yaptırmaya çalışıyor!"

Tüm bu karmaşanın arasında Güler Teyze'nin kızları Damla ve Sevgi Seray Teyze'nin küçük oğlunun ağzında ki bir şeyi çekmeye çalışırken içeri geldiler. "Bırak Ahmet onu!" diye bağırıyorlardı. Ahmet ise ağzında bez bebeği bırakacak gibi durmuyordu.

Yeminle ömür törpüsü bir yerdi.

"Tamam! Susun!" diye bağırdı en sonunda Nazime Teyze ellerini de çırparak. Seray Teyze kalkıp Ahmet'in ağzından bez bebeği çıkarırken Yalın ve Ferhat'ta susmak zorunda kaldı. Kızlar ise küs bir şekilde yere oturmuşlardı bile.

"Ay Allah razı olsun." Dedi Ceylan Teyze. "Bu ne ses ayol böyle. Komşular gelecek şimdi. Eh haklılar valla."

"Ne yapsın çocuklar." Feyza Teyze çayını yudumladı. "Canları sıkılıyor."

Bir an içimden "Sıkı can iyidir, kolay çıkmaz." Demek istesem de kendimi zor tuttum. Bende nefret ederdim o laftan.

"Ay buldum!" dedi Nazime Teyze bir anda." Cevahir ve Yalın onları parka götürsün ne dersiniz?"

And the Oscar goes to...

"Yok daha neler!" diye bağırdık bir anda Yalın ile. Bu ölüme kucaklama atlamak gibi bir şeydi ya! Yedi çocuğu parka götürmek mi? Benden uzak olsun! Korku dolu Gümüş Günü muhabbetlerine bile katlanırdım ama o parka gitmezdim!

"Hayatta olmaz!" dedi Yalın Ferhat'ın elinden Playstation'u kaparak.

"Ozmo dergilerimi yakarım daha iyi!" Duraksadım. "Yok canım o kadarını da yapmam. Ağzımdan kaçtı."

"Alt tarafı parka götürüp yarım saat kalıp geri döneceksiniz çocuklar. Hem parktan sonra yorulurlar bizde yemeklerini yedirip yatırırız." Annem gözlerimin içine baktığımda ofladım. Bu kadın resmen bana kumpas kuruyordu!

"Aynen öyle." Dedi Nazime Teyze Yalın'a bakarak. "Nazlanmayın hadi!"

"Ama anne!" diye feryat ettim.

"Ama teyze!" diye feryat etti Yalın'da.

Ama ikimizde onları ikna edemedik. İki dakika içerisinde bir bebek arabası ve yedi çocukla kendimizi sokakta bulduk. Ay şaka gibiydi yeminle.

"Oley parka gidiyoruz!" diye bağırdı Ferhat. Onun enerjisi Yalın'ınkinden bile büyüktü.

"Orada da bir yaramazlık yaparsan seni pantolonundan direğe asarım bilmiş ol!" Yalın Ferhat'a parmak salladığında küçük çocuk onu hiç dinlemeden omuz silkti. Pelin ile Biricik hala birbirlerine küs gibiydiler. Bense sanki durmadan fırlatmış ardından da hayattan bıkmış bir anne gibi Ahmet'in arabasını sürüyordum. Sevgi Yalın'ın kucağındaydı, Damla ise onun elinden tutmuştu. Berkcan'ın görevi Ferhat'ın gruptan uzaklaşmamasını sağlamaktı. Çocuk yapmaktan o an soğuyabilirdim.

"Atta!" diye bağırdı Ahmet arabasının içinden. Ağzıyla garip bir ses çıkarıp kendi kendine güldü. "Atta!"

"Evet," dedim onu onaylayarak. "Attaya gidiyoruz." İçimden 'Maalesef!' diye de eklemeyi unutmadım tabii.

"Yalın Abi parkta bizi sallayacaksın deyiy mi?" Sevgi sorduğunda Damla'da kafasını salladı. Belki de grubun içerisinde en uslu onlardı. İşe Güler Teyze'min güzel uslu genleri! Ne Damla ne Sevgi ne de Berkcan taşkın çocuklardı. Ama Öykü Teyze için aynı şeyi söyleyemeyecektim.

"Tabii sallarım. Ama bir kere. Sonra ve gidiyoruz!" O da en az benim kadar bu işin erken bitmesini istiyordu.

Damla hafifçe surat astı. "Ama annem bizi hep on kere sallar. Sallarken de saymamıza izin verir."

"Ben ona kadar sayabiliyorum biliyor musun Yalın Abi?" Sevgi iki elini de kaldırıp on parmağını Yalın'a gösterdi. Ferhat etrafımızda koşuşturuyordu hala. Allah'tan park çok uzakta değildi ve yola da yakın değildi. Yoksa işimiz işti.

"Ona kadar saymasını herkes bilir." Dedi Biricik Pelin'e hala surat yaparak.

"Ona kadar saymasını biliyorsun ama hep bebeğimi suya sokuyorsun!" Pelin burun kıvırdığında iki kız da aynı anda birbirlerine dil çıkardı. İçimden yardım için Allah'a dua ederken parka vardık.

"Yey!" diye bağırıp parka koştuğunda Ferhat Berkcan'da arkasından koştu. Kızlar ise salıncaklara yönelince geri de biz kaldık. Ahmet ellerini arabasının önüne vurup güldü.

"Payk! Payka geydik!" Yalın Sevgi ve Damla'yı tahterevalliye götürürken bende arabayı köşeye çekip Ahmet'i kucakladım ve içinden çıkardım. Küçük bebek hala ağzıyla sesler çıkarıp gülüyordu. "Bayk Ceyayiy payk!" Küçük, tombul ellerini havada salladığında gülümsedim. En çok Ahmet'i seviyordum vallahi. En azından birisi sevimliliğiyle tüm iticiliğini kapatıyordu.

Onu parkın köşesinde ki kum alanına götürüp oturttum. Arabalarını da bebek arabasından alıp önüne koydum. Önce anlamsız anlamsız arabalarına baktı, sonra gülüp onlara doğru uzandı.

"Düzgün dur!" diye bağırdığında biri arkamı döndüm ve salıncaklarını birbirlerine doğru sallayarak kavga eden kızları gördüm.

"Sen dur asıl!"

Oflayarak ikisine doğru yöneldiğime Yalın bir yandan tırmanma bölümünde ters duran Ferhat'a bağırıyordu. İkisinin yanına gittiğimde birbirlerine salladıkları salıncaklardan çıkan ayaklarını fark ettim. Birbirlerini tekmeliyorlardı.

"Hop hop, durun." Dedim araya girerek. İkisinin salıncaklarını birbirinden uzaklaştırdım. "Neler oluyor?"

"Benim salıncağımı tutuyor onun yüzünden sallanamıyorum!" Biricik Pelin'i işaret edip bağırdığında Pelin'de ona bağırdı.

"O senin ayağındı bir kere!"

İkisi bunun üzerine yeniden kavgaya tutuştu; aralarında ben olmama rağmen vücudumun etrafından birbirlerine vurmaya çalıştılar ama daha çok bana vurmakla kaldılar. En sonunda Pelin popoma tekme atınca salıncakların emniyet bölmesini açıp ikisini de aşağıya indirdim.

"Pekala, Biricik sen Damla'nın yerine tahterevalliye, Pelin sende kaydırağa maş maş!"

"Ama ben sallanmak istiyorum!" Biricik ayaklarını yere vurarken Pelin onu işaret edip mızmızlandı.

"O gitsin bana ne!"

"Umurumda değil." Dedim gözlerimi kısarak. Bu çocuklar benim utangaçlığımı bile söküp almıştı yeminle. "Hadi bakalım." Biraz daha yüzüme baktılar. Ardından oflayarak da olsa yürümeye başladılar. Yalın Ferhat'ı tutunduğu demirlerden koparıp alınca bende Damla'ya bağırdım. "Damla! Hadi gel salıncağa. Yerine Biricik gelecek ceza ona." Uslu Damla, biricik bebeğim, en sevdiğim kafasını sallayıp lafımı ikiletmeden tahterevalliden inince bir an Sevgi dengesini koruyamadı ve pat diye düşüverdi. "Sevgi!" diye bağırdım anında koşmaya başlayarak.

Küçük kız ağlamaya başlayınca hemen yanına çöküp onu yere oturtturdum. Kalbim ağzımda atıyordu vallahi. "Ay kuzum iyi misin?" diye sordum vücuduna bakarken. O ise ağlıyordu. "Ağlama bir tanem, ağlama. Geçer şimdi. Neren uf oldu söyle bana."

Sevgi dudakları titreyerek bana dizini işaret ettiğinde hafifçe yırtılmış olan pantolonuna baktım. Hemen diz kapağını üfleyerek onun saçlarını okşadım. Ağlaması biraz düzeldiğinde hafifçe öptüm yarasını. Annem öyle yapardı ben küçükten. Geçmezdi tabii ama orası başka mevzu.

Sevgi önce dizine, ardından da bana baktı. "Geçti şimdi."

Damla uzanıp Sevgi'yi kollarından tutarak çektiğinde Yalın bu sefer benden tarafa doğru koşuyordu. "Ahmet!" diye bağırdığında kafamı çevirdiğim.

Ahmet'in bir sokak kedisini kucaklamış , üzerine binmeye çalıştığını gördüm. Sevgi'yi Damla'ya emanet edip Ahmet'e doğru koştum Yalın ile birlikte. Küçük çocuk kediyi öyle sıkı kucaklamıştı ki Yalın bir türlü elinden alamadı kediyi. Kedi ise Ahmet'in bebek olduğunu anlamış gibiydi, ona zarar vermiyordu ama huysuzluğu anlaşılıyordu.

"Ahmet, bebeğim hadi bırak kediyi." Dedim küçük parmaklarını ayırmaya çalışırken.

"Keydi." Dedi yanağını pis sokak kedisinin tüylerine sürerek. "miyav!"

"Evet, miyav ama bak kedinin canı çok acıdı." Yalın zorla Ahmet'in kollarını kaldırıp alan bıraktığında kedi anında koşarak kaçmaya başladı. Küçük Ahmet ise arkasından baka kaldı.

"Keydiciyk?" diye sordu büyük gözlerini bana çevirirken. "Keydiciyk?" Ellerini açıp dudaklarını önce uzattı ve "Puf!" dedi. "Keydiciyk yoyk."

"Kedicik ataya gitti." Dedim bebek arabasından ıslak mendil çıkarıp ağzını, yüzünü, ellerini silerken. Yalın bunalmış bir şekilde ofluyordu.

"Lanet olsun çocuklardan nefret ediyorum." Koluyla anlını sildiğinde Ahmet ıslak mendille yüzünü silerken mendili emmeye çalışmayı kesip gözlerini Yalın'a çevirdi.

"Yaynet oyşun!" dedi bir anda.

Hay bin kedi!

"Yok yok yok!" Yalın bir anda ellerini çırpmaya başladı. Eğer Ahmet Seray Teyze'nin yanında da lanet okursa kesin kadın bizi jülyen doğrardı. "Lanet okumak yok tamam mı Ahmet? Kaka o, kaka."

"Kayka." Ahmet ellerini kuma gömdü. Ardından arkamıza bakıp küçük parmağıyla orayı işaret etti. "Yaynet Feyyat!"

Yalın'la beraber arkamızı döndük. Ama dönmemiş olmayı dilerdim açıkçası. Bizim yaramaz bu sefer de tüm çocuklar kaydıracakta sıralamıştı. En tepede durup hepsini kaydıraktan itti ve ardından da kendi kayarak onların üzerine atladı.

Hal böyle olunca da bir ağlama tufanı bağladı.

"Lanet olsun Ferhat!" diye bağırdı Yalın bu sefer oraya doğru. Koşarken arkasına dönüp her ne kadar Ahmet'e "Kaka o!" diye eklese de çocuk bunu takmadı. Bende takmazdım valla. Hem lanet okuyor hem kaka diyor. Kendi bile emin değildi ben mi inanacaktım o çocuk aklımla?

"Yaynet!" dedi yeniden Ahmet ellerini kumda gezdirirken. Sonra bir anda avucuna kum aldı ve elini ağzına sokuverdi.

"Ay!" diye cırladım anında. Ahmet'in yaladığı elini ağzından çıkarmaya uğraşıyordum. "Ahmet kaka o, pis o çiş o çıkar onu ağzından!" Zorla elini ağzından çıkardığımda bu sefer ben parmağımı sokup kum tanelerini tükürmesi için uğraşmaya başladım. "Ay kim bilir neler neler işedi ona Ahmet! Patates püresi mi yavrum bu her gördüğün şeyi niye ağzına atıyorsun sen?" Hemen kalkıp bebek arabasının altından su biberonunu buldum. Su içerirsem kumların boğazında kalma ihtimalinden kurtulurdum. Az biraz kumlu yapardı kakasını ama Seray Teyze fark etmezdi herhalde? En azından öyle umut ediyordum. Ahmet'e su içirdim biraz. Yalın ise o arada Ferhat'ı kucakladığı gibi montuyla tahterevallinin demirine bağladı. Daha fazla Ahmet'i kum yememesini engellemek için onu da kucağıma alıp kalktım. Bu sefer de Pelin ve Biricik kaydıraktan kayma sırası için kavga ediyordu. Sevgi ve Damla salıncakta sallanıyor, Berkcan yeri eşeliyordu.

"Ya!" diye bağırdı Ferhat. "Çöz beni!"

"Çok beklersin!" Yalın ona sırtını döndüğünde Ferhat arkasından ayakkabısını fırlattı.

"Seni anneme söyleyeceğim! Nazime Teyze'ye de söyleyeceğim göreceksin!" Bu tehditlere hiç kulak asmayan Yalın omuz silkti. Ahmet ise kucağımda çok fazla hareketlenmeye başladı. Ellerini uzatıp bağırıyordu.

"Yayın! Yayın!" Yalın'a sesleniyordu ama o bir türlü duymuyordu. "Yaynet! Yayın! Yaynet!" Ahmet'in lanet kelimesini kullanmasıyla Yalın arkasını döndü. Vallahi on dakikada yaşlanmıştı çocukcağız. "Atta Yayın!"

Ahmet'i onu istediğini fark edip yanıma geldi. "Ölüyorum," derken bebeği benden alıp kucakladı. Kafa sallayarak ona hak verdim. Kızlar hala kavga ediyordu ama hiç karışmak istemiyordum, ne yalan söyleyeyim. Beynimi kemirmişlerdi yeminle.

"Çöz beni ya!" Ferhat tüm gücüyle cırlayınca Ahnet'te onu taklit ederek bağırdı.

"Kızlar!" diye seslendim artık şakaklarımı ovarak.

"Bir susun ya!" Yalın bağırdığında ikisi de omuzlarını silkti. Birbirlerini itekliyorlardı. Yalın ile birbirimize bakıp iç çektik.

"Sen ilgilen," dedi bana bariz esneyerek.

"Ama...ya..." diye hafiften karşı çıktığımda inledi ve birlikte olaya el koymaya karar verdik.

O Pelin'i, ben Biricik'i kucaklayıp yere indirdik. "Evet, söyleyin derdinizi."

İkisini de karşılıklı yere oturttuğumuzda ve bizde oturduğumuzda Yalın'a destek çıktım. "Evet neyi paylaşamıyorsunuz?"

"O sürekli benim dediklerime karşı çıkıyor. Artık onunla oynamayacağım." Biricik kollarını göğsünde kavuşturduğunda Pelin surat astı.

"O da hep kendi dediği olsun istiyor ama!"

"Tamam tamam," dedi Yalın Ahmet onun Playstation'unu kemirirken.

"Pekala şöyle yapalım," dedim kızların dikkatini üzerime çekerken. "İstediklerinizi sırayla yapın tamam mı? Önce Biricik'in istediği gibi bebeği yıkayın sonra Pelin'in istediği eteği giydirin. Böylece ikinizin de istediği şey olmuş olur. Tamam mı?"

İki kızda birbirlerine baktı. Sanırım teklifimi tartıyorlardı. Birkaç dakika bakıştılar ama hemen sonra gülümseyip kafalarını salladılar.

"O zaman sarılın da barışın." Yalın Ahmet'in elinden oyun konsolonu çekip nefesini dışarıya verdi. Oyun parkını kim icat ettiyse şuan bizden gani gani beddua alıyordu vallahi...

Pelin ve Biricik sarıldığında koca bir çığlık koptu arkamızdan. Hemen kafayı çevirdiğimde Ferhat'ın Yalın'ın düğümünden kurtulduğunu gördüm. Küçük yaramaz anında koştu ve üzerime atladı. Ben ne olduğu anlayamadan "Savaş!" diye bağırıp ceplerine doldurmuş olduğu toprakları üzerime atmaya başladı.

"Ah!" diye bağırdım ondan kurtulmaya çalışırken. Ortalık birbirine girince ayaklanmaya çalıştım ama Ferhat tam yüzümün ortasına çamurlu toprağı çarpınca yüz üstü yere düştüm.

Ama aynı günde iki kere rezil olmakta fazlaydı yani!

"Toprak savaşı!" diye bağırdı Pelin ve Biricik Yalın'ın durmalarını söyleyen bağrışlarını takmayarak. Dirseklerimin üzerinden doğrulup yüzümden ki toprağı temizlemeye çalıştım. Her tarafım batmıştı resmen. Toprak solucanına dönmüştüm yahu!

Gözlerimde ki çamuru temizleyip etrafa bakındığımda, uslu Berkcan'ın bile kendini bozduğu gördüm. Ferhat ile bir olmuş ve Yalın'ı altlarına almışlardı. Yerden alıp üzerine attıkları toprakla onun da üzerini mahvetmişlerdi. Biricik kardeşi Ahmet'i hemen alıp kaydırağın altına güveli bir yere bırakmıştı ve diğer kızların arasında ki savaşa katılmıştı. Damla ve Sevgi bile toprak atıyordu. Ay vallahi taş yağacaktı. Benim etrafıma baktığımı fark edip bana doğru yöneldiler ve dördü birden beni kenara sıkıştırıp üzerime çamur atmaya başladı.

"Durun!" diye bağırdım toz toprağın altında. "Durun, diyorum!"

"İnin lan üzerimden!" diye bağırdı Yalın2da hemen uzağımdan. Ama küçükler bizi dinleyecek gibi durmuyordu.

Yorulana kadar, en az on dakika boyunca bu toprak savaşı sürdü.

Çocuklar yorulup yere yattığında Yalın Berkcan ve Ferhat'ı itekleyerek ayaklandı. Bense Ahmet2i alıp bebek arabasına yerleştirdim. Kesinlikle yıkanmam gerekiyordu. Yerlilere benzemiştim, aralarına karışmakta zorluk çekmezdim bu halimle.

"Teyzemler bunun bedelini çok fena ödeyecek." Dedi Yalın yanıma gelip. Hala yüzünde ki çamur öbeklerini temizlemeye çalışıyordu.

"Bir de bana sor. Doğurmak kolay da büyütmek zor." Ofladığımda bir anda biri güldü arkamızdan. Yaşlı bir çiftti bu. Teyze bize bakıp gülüyordu.

"Ah be kızım. Anan demedi mi sana art arda doğurma diye?" Teyze bizi evli barklı ve çocuklu sanınca kıpkırmızı kesildi. Tam itiraz edecektim ki teyzenin kocası yaşlı amca araya girdi.

"Hatun sende beş çocuğu art arda doğurmadın mı?" Teyze bunun üzerine cilveleşti amcayla.

"Ah ve direğim, bizim zamanımız başkaydı. Baksana çocuklar anne-babalarının ağzından girip çıkmışlar. Zor kızım bu devirde çocuk yetiştirmek!" Bana bakıp elini salladı. "Bak bundan sonra doğurma ha. Önce bunlara bak." Yalın'a döndü hemen. "Sende ne aceleciymişsin kıza bir nefes aldırmamışsın ha! Dur oğlum karını kaçıran mı var?"

Biz Yalın ile olayı şaşkınlıkla izlerken amca karısının kolundan tutup çekiştirmeye başladı. "Hanım sana ne yahu bırak gençler kaç çocuk istiyorsa yapar." Bize dönüp mahcup bir şekilde gülümsedi. "Siz kusura bakmayın evladım, hanım işte. Tavsiye vermeden duramıyor vesselam. Hadi size iyi akşamlar."

"Ama hayatım-" diye diretmeye çalıştıysa da yaşı teyze amca onu istikrarlı bir şekilde bizden uzaklaştırmayı başardı.

Onlar gittikten birkaç dakika sonra bile travmaları hala üzerimizdeydi.

Bir tek kişinin çocuklarını doğururum ben, hanım, hanım! Ama onun için pipi takmam lazım ve taşıyıcı anne bulmak gerek. Ühü, asla bebeğim olmayacak.

İç sesim bu sefer de Taylan'ın gay oluşuna kafayı bozunca bende halatlar iyice koptu. Başım kazan gibiydi, üstüm mahvolmuştu ve bacaklarım yorgunluktan titriyordu. Yalın'ında benden aşağı kalır yanı yoktu açıkçası. Yarım saat diye geldiğimiz parkta neredeyse bir saattir oyalanıyorduk.

"Çocuk mu? Allah korusun." Yalın teyzenin şokundan sıyrılıp silkelendiğinde iç çektim. Bir an önce geri dönmek istiyordum.

Bu sırada Ahmet bebek arabasından bağırdı. "Kayka! Kayka! Yaynet!"

Ahmet'in bağırmasıyla etrafa kötü bir koku yayıldı ve çocuklar anında bağırmaya başladı.

"Ey!"

"İğrenç!"

"Cevahir Abla Ahmet yine altına yaptı!"

"Bir maceramızın daha sonuna geldik..." diye mırıldandım bebek arabasına doğru ilerlerken. Yalın bir anda "Altını sen değiştir ben yapmam!" diye bağırınca itiraz ettim. Ahmet ise etrafı kokutmasına rağmen hala gülebilen tek kişiydi.


Continue Reading

You'll Also Like

58.4K 5.4K 7
Huysuz ve yalnız bir adam. Münasebetsiz ve geveze bir komşu. Ve ikisini bir araya getiren sürprizlerle dolu bir akşam. "Hayatta öğrendiğim her şeyi...
180K 16.5K 15
Tamamen sıradan iki gencin, tamamen sıradan hikayesi... Büşra Köprü
YUVA By _twclr

Teen Fiction

658K 33K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
10.7K 2.4K 62
Hayatı oyun sanıp belli planlar ve kurallar dahilinde yönetmeye çalışırken farkında olmadan aslında, kendi içimizde kaybolup oradan oraya sürükleniyo...